TİHV’in yeni başkanı Şebnem Korur Fincancı 0 Kommentare

İSTANBUL - Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) yeni başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı oldu. Vakfın 11 Nisan'da yaptığı kurucular kurulu olağan toplantısında, 1990'daki kuruluşundan beri bu görevi sürdüren Yavuz Önen, başkanlığı Korur Fincancı'ya devretti.Korur Fincancı, işkence yapılanlara tedavi ve rehabilitasyon hizmeti veren, kâr amacı gütmeyen vakfın kurucu üyelerinden.TİHV'nin toplantısında, ortopedi uzmanı Dr. Sabri Dokuzoğuz Genel Sayman, emekli öğretmen Nart Bozkurt da Dokümantasyon Merkezi Sorumlusu olarak yeni yönetim kuruluna girdi.ANF NEWS AGENCY

Emekçiler 'başka bir dünya' için sokaklara çıkacak 0 Kommentare


HABER MERKEZİ - Yarın 1 Mayıs işçi ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü. Dünya üzerinde milyonlarca emekçinin yüreği, 1 Mayıs için atıyor. Amerika kıtasından Afrika’ya, Asya’dan Avrupa’ya dünyanın binlerce yerinde emekçiler “başka bir dünya için sokaklara” çıkacak. Bu yıl 1 Mayıs, ekonomik krizin yarattığı işsizlik, yoksulluk ve açlık gibi yıkımların gölgesinde geçerken, 1 Mayıs eylemlerinde, emekçiler, patronlara “krizin yükünü ödemeyeceğiz” diyecek. İşçiler ve emekçiler, savaş ve çatışmaların da son bulmasını isteyecek “başka bir dünya mümkün” mesajını verecek. Türkiye’deki kutlamaların merkezi bu yıl da Taksim olacak. Hükümetin yasakçı tutumuna karşı bu yıl da DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin çağrısıyla 70’i aşkın kurum Taksim’de eylem yapacak. Emekçiler saat 10.00’da Pangaltı’da toplanarak, tek koldan Taksim’e yürüyecek. İstanbul’da 70’i aşkın kurumun dışında kalan TÜRK İş ise, Kadıköy’de miting düzenleyecek. Emek Partisi de, TÜRK İş’in mitingine katılacak.İSTANBUL VALİSİ’NDEN “MAKUL SAYIDA ANLAŞTIK” AÇIKLAMASI1 Mayıs kutlamalarına saatler kala, İstanbul Valisi Muammer Güler’den bugün “makul sayıda anlaştık” açıklaması geldi. Günlerdir, “Taksim yasak” açıklamasını yapan Vali Güler, DİSK ve KESK'le Taksim konusunda anlaşıldığını öne sürdü. Vali Güler, "İşçi kuruluşlarımızın yöneticilerini, temsilcilerini, şube yöneticilerini makul bir sayıda yarın Taksim'de çiçeklerle karşılamak üzere bekliyoruz. Türk-İş de 500–600 kişilik bir grupla meydanda olacak. Hak-İş de en fazla 1000 kişilik bir grupla yerini alacak. Saat 11.30 ile 12.30 arasında ise DİSK ve KESK gibi sendikalar Taksim Meydanı'na çiçek bırakacak" dedi.DİSK: MAKUL SAYIMIZ DİĞER ÖRGÜTLERLE KIYASLANMAMALIİstanbul Valiliği'nin ardından DİSK ve KESK'ten açıklama geldi. Taksim Hill Otel'de düzenlenen basın toplantısında konuşan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, yarın saat 10.00'da Pangaltı'da toplanacaklarını söyleyerek, "Makul bir sayı konusunda toplanmak istiyoruz. Bu makul sayımız diğer örgütlerle kıyaslanmamalı. 70'i aşkın örgütün ifade edileceği makul sayıdan bahsediyorum" diye konuştu. Çelebi, Türk-İş ve Hak-İş'in ayrışması konusunda ise "İsterdik ki, görkemli, yığınsal 500 binlerin buluştuğu, 77 1 Mayıs'ını da aşan bir coşkuyla Taksim'de olalım. Ancak bu ayrışmalar bu süreci engelledi" dedi.İstanbul Valisi Muammer Güler ile görüşmeye katılan KESK Genel Başkanı Sami Evren de yaptığı konuşmada, Taksim Meydanının bir demokrasi mücadelesi olduğunu söyledi. Devletin yasakçı zihniyetine sert tepki gösteren Evren, "Demokratik ülkelerde, devlet 'ben istediğimi yaparım. Yurttaş benim kurallarıma uyacak' diyemez. Demokratik devletler, halkın, sendikaların taleplerini yerine getirmek zorundadır. 1 Mayıs alanı Taksim alanıdır. Bu demokratik talebimiz yerine getirilmek zorundadır. 4 konfederasyon birlikte davransaydık Taksim alanı 1 Mayıs kutlamalarına açılırdı" dedi.İZMİR’DE GÜNDOĞDU MEYDANIİzmir’deki 1 Mayıs mitinginin mekânı Gündoğdu Meydanı olacak. TÜRK İş, KESK ve TMMOB, yarın saat 13.00’de Gündoğdu Meydanı’nda miting düzenleyecek. Miting alanına, Konak ve Basmane olmak üzere iki koldan toplanılarak yürünecek. ÖDP, Halkevleri ve KESK İzmir Şubeler Platformu saat 11.00’de Konak Eski Sümerbank önünde toplanarak Gündoğdu Meydanı’na yürüyecek. Demokratik Toplum Partisi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Emek Partisi ve Ezilenlerin Sosyalist Platformu’nun içinde aralarında olduğu kurumlar ise saat 12.00’de itibaren Basmane Meydanı’nda toplanarak buradan Cumhuriyet Meydanı’na, ardından da Gündoğdu Meydanı’na yürüyecek. DİSK Ege Bölge Temsilciliği de, saat 12.00’de temsilcilik binasının önünde toplanarak buradan Gündoğdu Meydanı’na yürüyeceklerini duyurdu.SAĞLIK EMEKÇİLERİNDEN ÇAĞRIDokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hastanesi çalışanları, hasta ve hasta yakınlarını 1 Mayıs'ta Gündoğdu Meydanı'nda yapılacak kutlamalara çağırdı. SES İzmir Şubesi, Genel-İş 4 Nolu Şube, DEÜ Tıp Fakültesi Öğrenci Kolu ve Eğitim-Sen 3 Nolu Şube işyeri temsilcilikleri Dokuz Eylül Üniversitesi önünde basın açıklaması yaptı. Açıklama öncesi Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu, bir oyun sahneledi. Daha sonra katılımcı kurumlar adına açıklama yapan SES İzmir Şube Yöneticisi Yüksel Özmen, 1 Mayıs'ın tarihçesi hakkında bilgi verdi. Özmen, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve demokratik koşullar nedeniyle bu yıl kutlanacak 1 Mayıs'ın daha da önem kazandığına dikkat çekti. Daha sonra sırayla söz alan sendika temsilcileri de basın açıklamasını izleyen hasta ve hasta yakınlarını 1 Mayıs kutlamalarına çağırdı. Açıklama sonrası bildiri ve karanfil dağıtıldı.DİĞER İLLERAnkara’daki sendikalar, siyasi parti ve platformlar, Sıhhiye Meydanı’nda miting düzenlerken, Diyarbakır’da ise Dağkapı Meydanı’nda saat 12.00’de açıklama yapılacak. Mersin, Adana, Bursa, Eskişehir’in de içinde olduğu çok sayıda kentte de kutlamalar yapılacak. ANF NEWS AGENCY

Mukteda Sadr Ankara'ya geliyor 0 Kommentare


HEWLER - Iraklı Şii lideri Mukteda Sadr'ın Ankara'ya geleceği öğrenildi. Edinilen bilgiye göre Mukteda Sadr, bu gece ya da en geç yarın sabah temaslarda bulunmak üzere Ankara'da olacak. Sadr’ın Ankara’da Irak'taki siyasal sürece ilişkin temaslarda bulunulacağı belirtilirken, yarın üst düzey yetkililerle biraraya gelmesi bekleniyor. Iraklı Şii liderin, bu temaslarının yanısıra Iraklı grupların Türkiye'de düzenleyeceği bir toplantıya katılabileceği de belirtiliyor.Öte yandan Türk Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin Mehdi ordusu lideri muktade Mukteda El Sadr'ın bu sabah bir Türk uçağıyla Türkiye'ye getirildiği iddialarını da doğruladı.Geçen yıl Türkiye'ye davet edilen Mukteda El Sadr Kürt yönetiminin karşı çıkması nedeniyle ziyaretini son anda iptal etmişti.ANF NEWS AGENCY

Habur'da söför isyani 0 Kommentare


Şırnak'n Silopi İlçesi'nden Irak'a açılan Hubar Sınır Kapısı TIR Parkı'nda kamyon şoförleri, kantarların yetersiz olduğunu ve saatlerce beklemek sorundak kaldıklarını ileri sürerek kontak kapattı, kantarı ateşe verdi, nöbetçi kulübelerini yıktı
Şırnak İl Özel İdare Genel Sekreterliği tarafından işletilen Habur Sınır Kapısı'ndaki TIR Parkı’nda, Irak’a yük taşıyan kamyon şoförleri önceki gün kontak kapatarak eyleme başladı. Parkta bir kantarın bulunduğunu ve bunun da yetersiz olduğunu ileri süren şoförlerin eylemi, Şırnak Vali Yardımcısı Abdullah Akbaş, Silopi Belediye Başkanı DTP’li Emin Toğurlu, sorunun çözüleceği sözü vermesiyle sona ermişti. BUGÜN KANTARI YAKTILAR Parkta bugün oturma eyleminde bulunan şoförlerden bir grup kantar ve kantarın bulunduğu kulübeyi ateşe verdi. Parka gönderilen çok sayıda asker ile görevli yangını kontrol altına alırken, bazı şoförlerin taşlı saldırısına uğradı. Bir grup şoför parkın girişindeki nöbetçi kulübelerine saldırıp devirdi. Güvenlik güçleri şoförlere müdahalede bulunarak olayları önledi. GEÇİŞLER DURDU Şırnak Vali Yardımcısı Abdullah Akbaş ve 173’üncü Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Sadık Piyade, olayın meydana geldiği TIR Parkı’na geldi. Vali Yardımcısı Akbaş, “Oturma eylemini başlatan şoförlerin arasına provokatörlerin sızması sonucu park içindeki kantar ve kantara ait kulübeyi ateşe verdiler. Gerekli önlemler alındı. Şoförlerin oturma eylemi sürüyor. Eylemi bitirmek için çalışıyoruz” dedi. Eylem nedeniyle Habur'daki TIR Parkı çevresine çok sayıda asker sevkedildi. Habur'da güvenlik önlemi artırılırken, eylem nedeniyle öğle saatlerinden itibaren Habur Sınır Kapısı’ndan Irak’a geçişlerde durdu.

Bakü'de silahlı saldırganlar 17 öğrenciyi öldürdü 0 Kommentare


Azerbaycan'ın başkenti Bakü'deki Devlet Petrol Akademisi'nde 2 silahlı saldırganın ateş açması sonucu en az 17 kişi öldü, 15 kişi yaralandı
Rus İtar-Tass ajansı Azeri polisine dayanarak, saldırganlardan birinin intihar ettiğini duyurdu. Ajans, saldırganların Petrol Akademisi'nin ilk katında rastgele ateş açmaya başladığını belirterek, Azerbaycan İçişleri Bakanı Ramil Usubov'un da olay yerine gittiğini kaydetti. Polis, okulu çember altına alırken, olay yerine 20 ambulans gönderildi. ANSPRESS ajansının haberine göre ise İçişleri Bakan Yardımcısı Vilayet Eyvazov, gazetecilere, saldırganın etkisiz hale getirildiğini ve güvenlik güçlerinin olay yerinde çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti. Üniversitede öğrencisi olduğu belirtilen saldırganın sınavlarında başarısız olduğu için bu eyleme giriştiği iddia edildi. Saldırganın Gürcistan vatandaşı olduğu ileri sürüldü. Olayın failleriyle ölü ve yaralıların kimliği hakkında bilgi verilmedi. Saldırganın ayrıca, baskın sırasında bir kişiyi pencereden attığı da gelen bilgiler arasında. Fakültede öğrenim gören Türk öğrenci İbrahim Kar, CNN TÜRK'e yaptığı açıklamada, saldırı sırasında sınavda olduklarını ve kendilerinin sınıftan çıkarmadıklarını, ancak çıkışta 6 katlı binanın her katında cesetler gördüklerini söyledi. Fakültede okuyan diğer bir Türk öğrenci Bekir Belek de CNN TÜRK'e yaptığı açıklamada, saldırganın Gürcistan'dan gelmiş Ermeni kökenli kişiler olabileceğini ya da Gürcü kökenli öğrenciler olabileceğini belirtti. Belek, "Okulda birçok ülkeden öğrenciler ver. Türkiye'den, Sudan'dan... Çok sakin bir üniversite. Bilmiyorum neden böyle bir şey oldu" diye konuştu. "Okulun her tarafına güvenlikler girdi. Patlama sesi duydum. Patlama çok uzun sürdü" diyen Bekir Belek, "Öğretmenlerimize de ateş açıldı. Onlardan da ölenler oldu" şeklinde konuştu. Saldırının ne tarz bir saldırı olduğunu bilmediğini ifade eden Türk öğrenci, "Koşarken arkadaşlarımızın bir kısmı önden vuruldu. Saldırganın hangi dilde konuştuğuna dair bir bilgim yok, hepimiz panik olduk. Azeri arkadaşlarım öldü, 1 Suriyeli arkadaşım da yaralandı" dedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Azerbaycan'daki saldırıyla ilgili olarak, "Saldırı sektörümüzü de etkiler" şeklinde konuştu.(cnntürk)

İşte diri diri yakmakla bitiremedigin kadınlarımız Sami Türk! 0 Kommentare


Hikmet Sami Türk, bu cezayı çoktan haketmiştir!Hikmet Sami Türk'ün en büyük suçu, 19-22 Aralık Katliamı'dır. O gün sabah, ölüm mangaları, özel timler, işkenceciler, 20 hapishanede birden devrimci tutsaklara karşı saldırıya geçtiler.8 jandarma komando taburu, 37 bölük olmak üzere 8 bin 335 subay, astsubay ve asker, binlerce Çevik Kuvvet, binlerce gardiyandan oluşuyordu zulüm güçleri. Üç gün süren saldırıda 20 bini aşkın gaz bombası kullanıldı tutsaklara karşı. Tutsaklara sıkılan kurşunların sayısı bilinmiyor. Üzerinde "İnsan bulunan yere atılmaz" yazılı kimyasal bombalar, alev silahları kullanıldı. Bu vahşet sonucunda dört gün içinde 28 tutsak katledildi. Yüzlercesi yaralandı. İstisnasız tüm tutsaklar işkencelerden geçirildi.Halka hesap vermekten "şimdilik" kurtulan Hikmet Sami Türk, eylemin hemen ardından yaptığı basın toplantısında, "suçunu bilen" bir katil portresi çiziyordu."Beni neden öldürmek istediler?" diye sordu ve hemen ardından 19-22 Aralık 2000 katliamını, F Tipi Hapishanelerin açılmasını anlatmaya başladı. Suçunu bilen, kime niye hizmet ettiğini bilen bir burjuva politikacısı olarak, "Hayata Dönüş" adını verdiği ve hala aynı adı kullanmakta ısrar ettiği operasyonu savundu. Bu operasyonla hapishanelerde büyük bir "reform" yapıldığını savunuyordu hala. Bakın savunduğu neydi:"Yoğun gaz bombasının ardından yangın bombaları atarak, koğuşu bir anda yakmaya başladılar. Yangın aniden bütün koğuşa yayıldı. Ranzalar, bütün eşyalar birden yanmaya başladı. Ve insanlar gaz bombaları ve dumandan nefes alamaz hale geldiler. İçerisi fırın gibiydi. Saçlarımız tutuşmaya başlamıştı. Kapı zorlanarak açıldı. Ama alevler geçmemize izin vermiyordu."Geçemediler.6 Kadın, Bayrampaşa Hapishanesi'nde diri diri yakıldı.6 kadının kömüre dönüşen cesetleriydi Sami Türk'ün reformu.19-22 Aralık günlerinde hapishanelerden çıkarılan tam 28 tutsağın cesediydi reform.Reform, binlerce tutsağın işkencelerden geçirilmesiydi. Reform, F Tiplerinin işkencelerle, tecavüzlerle açılmasıyla ve tecritle devam ediyordu. Ve Sami Türk, 28 tutsağın katledilmesinin ardından çıktığı televizyon ekranlarında "Benim tahminlerimin altında bir zaiyattır. Çok daha fazla, bunun birkaç katı olabilir diye öngörüyorduk" diyendi.Bu bir savaş ve elbette zulüm cephesi de "zaiyat" verecek.Ve onların başında da yukarıdaki sözlerin sahibi olacak.İşte diri diri yakmakla bitiremedigin kadınlarımız Sami Türk!İşte gördün ki, F Tipi Hapishaneleriniz dedevrim mücadelesini durdurmaya yetmemiştir!

Deniz Feneri sikandali 0 Kommentare


Adalet Bakanı’nın önce ‘ Tercüme ediyoruz’ dediği 24 saat sonra da ‘Türkçeside varmış’ açıklaması yaptığı Almanya’dan gelen Deniz Feneri ile ilgili dosyada Zahid Akman’la birlikte 16 kişinin parmak izi ve ifadelerinin alınması isteniyor.

Canlar Tiyatrosu, 2 Mayıs 2009 tarihinden itibaren 1,5 ay süre ile Avrupa Turnesinde… 0 Kommentare

Sevgili Dostlar…Canlar Tiyatrosu, 2 Mayıs 2009 tarihinden itibaren 1,5 ay süre ile Avrupa Turnesinde…(Fransa, Avusturya, İngiltere, Almanya)2 Mayıs – 10 Mayıs 2009 FRANSA2 Mayıs 2009 Cumartesi – Strasbourg (2 oyun) 3 Mayıs 2009 Pazar - Nancy 8 Mayıs 2009 Cumartesi - Lorient 10 Mayıs 2009 Pazar – Paris (2 Oyun) * * * 17 Mayıs 2009 İSVİÇRE22 Mayıs 2009 İSVEÇ (Stocholm)23 - 24 Mayıs 2009 DANİMARKA2 Haziran 2009 HOLLANDA ( Nijmegen)7 Haziran 2009 İNGİLTERE (Londra)14 Haziran 2009 ALMANYA (Frankfurt)20 Haziran 2009 AVUSTURYA (Viyana) 21 Haziran 2009 ALMANYA (Nürnberg)

hayata dönüş davası zaman aşımına uğradı 0 Kommentare


işde türkiyede adalet boyle isliyorBayrampaşa Cezaevi'nde 2000 yılında düzenlenen "Hayata Dönüş Katliamı’nın ardından 167 tutuklu ve hükümlü hakkında açılan dava, zaman aşımı nedeniyle düştü.Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada kararını açıklayan Hakim Ali Belen, sanıkların yapılan yargılama sonucunda, emanete kayıtlı silahları kullanıp kullanmadıklarının açık bir şekilde anlaşılamaması nedeniyle suçun, eski TCK'nın 304/1-2. maddelerince düzenlenen "cezaevi idaresine karşı toplu isyan" olduğuna hükmetti.Mahkeme, bu suç için öngörülen 7 yıl 6 aylık olağanüstü dava zaman aşımı süresinin 19 Haziran 2008'de dolduğuna işaret ederek, açılan kamu davasının tüm sanıklar yönünden ayrı ayrı düşürülmesini kararlaştırdı.HAYATA DÖNÜŞ KATLİAMI19 Aralık 2000 tarihinde 19 cezaevi ile birlikte Bayrampaşa Cezaevi’ne de saldırı düzenlenmiş, saldırıda 28 tutuklu yaşamını yitirirken, 55 tutuklu yaralanmıştı.Katliamın ardından jandarmalar ve cezaevi yetkililerinden oluşan toplam bin 615 kamu görevlisi hakkında, "kişiye kötü muamele yapmak", "görevi kötüye kullanmak" ve "görevi ihmal" suçlarından 1 ile 6 yıl arasında değişen hapis cezaları istemiyle açılmıştı.19 Aralık günü sabaha karşı saat 04.00 sıralarında 20 cezaevine birden saldırı başladı. Saldırı sonucunda toplam 28 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi. Ölen tutsaklar için hazırlanan otopsi raporlarında operasyon sırasında yanıcı kimyasal maddelerin kullanıldığı, pek çoğunda darp izlerinin bulunduğu tespit edildi12 jandarma taburu, 42 bölük ve 10 bin askeri personelin görevlendirildiği 19 Aralık Operasyonu'nda, skorsky helikopterler kullanıldı. Operasyonların ardından ise olayın asıl mağdurları tutuklu ve hükümlüler hakkında, 'cezaevi yönetimine karşı toplu ayaklanma' suçundan dava açıldı. Ümraniye ve Çanakkale E tipi cezaevlerinde görevli asker ve gardiyanlara ise 'kötü muamele' ve 'adam öldürme' suçlarından, Bayrampaşa'daki görevlilere de 'görevi kötüye kullanmak' suçundan davalar açıldı. OPERASYONDA YAŞAMINI YİTİRENLERBayrampaşa Cezaevi’nde; Cengiz Çalıkoparan, Ali Ateş, Mustafa Yılmaz, Murat Ördekçi, Nilüfer Alcan, Fırat Tavuk, Aşur Korkmaz, Şefinur Tezgel, Yazgülü Güder Öztürk, Gülser Tuzcu, Seyhan Doğan ve Özlem Ercan. Ümraniye Cezaevi’nde; Ahmet İbili, Ercan Polat, Umut Gedik, Alp Ata Akçagöz ve Rıza Poyraz, Çanakkale Cezaevi’nde; Fidan Kalşen, Fahri Sarı, Sultan Sarı ve İlker Babacan. Bursa Cezaevi’nde; Murat Özdemir, Çankırı Cezaevi’nde; İrfan Ortakçı, Hasan Güngörmez ve Ali İhsan Özkan, Uşak Cezaevi’nde; Berrin Bıçkılar ve Yasemin Cancı. Ceyhan Cezaevi’nde; Halil Önder. Katliam sırasında ayrıca iki asker de arkadaşları tarafından öldürüldü. Önce bu askerlerin koğuşlardan açılan ateş sonucu öldüğü ileri sürüldü. Ancak bu iddiayı otopsi raporları yalanladı. Çünkü askerler, arkalarından vurulmuştu ve bedenlerinden çıkarılan kurşun, müdahale sırasında askerlerin kullandığı silahlara aitti.'HAYATA DÖNÜŞ’ÜN BİLANÇOSU - Operasyon düzenlenen cezaevi sayısı: 20 - Operasyonda öldürülen tutuklu sayısı: 28- Ölüm orucunda yaşamını yitirenler: 122 - Hastaneye kaldırılan tutuklu-hükümlü: 237 - Askerlerin silahından çıkan kurşunla ölen asker: 2 - Askerlerin kurşunlarıyla yaralanan asker: 6 - Edirne F Tipi Cezaevine sevk edilenler: 348 - Kocaeli F Tipi Cezaevine sevk edilenler: 340 - Sincan F Tipi Cezaevine sevk edilenler: 341 - Kartal F Tipi Cezaevine sevk edilenler: 67 - Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevine Sevkler: 45 - Operasyon öncesi ölüm orucunda olanlar: 259 - Operasyon protestosunda gözaltına alınanlar: 2145 - Operasyonu protesto edenlerden tutuklananlar: 58 - Copla tecavüz iddiası: 8 - Operasyondan sonra basılan kültür merkezi, dernek, parti binası: 18 - Mühürlenen dernek sayısı: 2'

DHKC Basın Bürosu Açıklaması 0 Kommentare

Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi, yayınladığı yazılı açıklama ile 'Sami Türk'ün Ensesindeki Halkın Adaletininin Kılıcıdır' dedi.29 Nisan 2009 tarihli, 378 Nolu DHKC Basın Bürosu açıklaması:Sami Türk'ün EnsesindekiHalkın Adaletinin KılıcıdırBir suçlu, bugün, işlediği suçların hesabını vermekten son anda kurtuldu.Bir Cephe savaşçısının, 29 Nisan saat 10.45 sıralarında Ankara Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde gerçekleştirdiği feda eyleminin, henüz netleştiremediğimiz bir aksaklık sonucu yarım kalması nedeniyle, 19-22 Aralık Katliamı'nın birinci dereceden sorumlularından eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, halkın adaletine hesap vermekten kurtulmuş oldu.Ama şimdilik!Bugün Sami Türk'ün ensesinde hissettiği halkın adaletinin kılıcıydı. O kılıç er geç inecek. Türkiye tarihinin en büyük hapishaneler katliamını gerçekleştiren ve hala bu katliamı savunmaya devam eden o baş düşecek!Hiçbir güvenlik önlemi,halkın adalet özleminden güçlü değildir!Devletin en üst düzey koruma önlemleriyle koruduğu eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün burnunun dibine kadar yaklaştık. O bugün bir Cephe savaşçısının nefesini, mecazi olarak değil, fiziki olarak ensesinde hissetti.HER ŞEYE KADİR, HER ŞEYE MUKTEDİR OLİGARŞİK DEVLETİN VE ONUN POLİSİNİN RUHU DUYMADAN BOMBALARIMIZLA, SİLAHLARIMIZLA SAMİ TÜRK'ÜN YANINA KADAR GİTTİK.Ne adım başı her yere konulan "mobese" kameraları, ne "ortam dinlemeleri", ne de adeta örtülü bir sıkıyönetim düzenine dönüşen "güvenlik" önlemleri, hiçbir şey halkın yaratıcılığının, devrimci kararlılık ve iradenin üstünde olamaz. Eylemimiz, bunu bir kez daha herkese göstermiştir.Halk düşmanı katliamcılar, işkenceciler, infazcılar, sömürücü asalaklar, gökdelenlerin 25. katına da çıksalar, yerin yedi kat altına da saklansalar, koruma ordularının ortasında da dolaşsalar, halkın adaleti onları bulup cezalandıracak.Sabancılar'ın gökdelenlerine nasıl girdiysek, bugün Sami Türk'ün burnunun dibine kadar nasıl girdiysek, yine gireceğiz. Onlarca halk düşmanının karşısına nasıl çıktıysak, yine çıkacağız. Halkın adalet özlemi karşılıksız kalamaz; halk adaletsiz yaşayamaz. Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi savaşçıları, onur namus adalet savaşçılarıdır aynı zamanda; bu söz onların sözüdür: ADALET YERİNİ BULACAK!Hikmet Sami Türk, bu cezayı çoktan haketmiştir!Hikmet Sami Türk'ün en büyük suçu, 19-22 Aralık Katliamı'dır. O gün sabah, ölüm mangaları, özel timler, işkenceciler, 20 hapishanede birden devrimci tutsaklara karşı saldırıya geçtiler.8 jandarma komando taburu, 37 bölük olmak üzere 8 bin 335 subay, astsubay ve asker, binlerce Çevik Kuvvet, binlerce gardiyandan oluşuyordu zulüm güçleri. Üç gün süren saldırıda 20 bini aşkın gaz bombası kullanıldı tutsaklara karşı. Tutsaklara sıkılan kurşunların sayısı bilinmiyor. Üzerinde "İnsan bulunan yere atılmaz" yazılı kimyasal bombalar, alev silahları kullanıldı. Bu vahşet sonucunda dört gün içinde 28 tutsak katledildi. Yüzlercesi yaralandı. İstisnasız tüm tutsaklar işkencelerden geçirildi.Halka hesap vermekten "şimdilik" kurtulan Hikmet Sami Türk, eylemimizin hemen ardından yaptığı basın toplantısında, "suçunu bilen" bir katil portresi çiziyordu."Beni neden öldürmek istediler?" diye sordu ve hemen ardından 19-22 Aralık 2000 katliamını, F Tipi Hapishanelerin açılmasını anlatmaya başladı. Suçunu bilen, kime niye hizmet ettiğini bilen bir burjuva politikacısı olarak, "Hayata Dönüş" adını verdiği ve hala aynı adı kullanmakta ısrar ettiği operasyonu savundu. Bu operasyonla hapishanelerde büyük bir "reform" yapıldığını savunuyordu hala. Bakın savunduğu neydi:"Yoğun gaz bombasının ardından yangın bombaları atarak, koğuşu bir anda yakmaya başladılar. Yangın aniden bütün koğuşa yayıldı. Ranzalar, bütün eşyalar birden yanmaya başladı. Ve insanlar gaz bombaları ve dumandan nefes alamaz hale geldiler. İçerisi fırın gibiydi. Saçlarımız tutuşmaya başlamıştı. Kapı zorlanarak açıldı. Ama alevler geçmemize izin vermiyordu."Geçemediler.6 Kadın, Bayrampaşa Hapishanesi'nde diri diri yakıldı.6 kadının kömüre dönüşen cesetleriydi Sami Türk'ün reformu.19-22 Aralık günlerinde hapishanelerden çıkarılan tam 28 tutsağın cesediydi reform.Reform, binlerce tutsağın işkencelerden geçirilmesiydi. Reform, F Tiplerinin işkencelerle, tecavüzlerle açılmasıyla ve tecritle devam ediyordu. Ve Sami Türk, 28 tutsağın katledilmesinin ardından çıktığı televizyon ekranlarında "Benim tahminlerimin altında bir zaiyattır. Çok daha fazla, bunun birkaç katı olabilir diye öngörüyorduk" diyendi.Bu bir savaş ve elbette zulüm cephesi de "zaiyat" verecek.Ve onların başında da yukarıdaki sözlerin sahibi olacak.İşte ensendeyiz Sami Türk!İşte gördün ki, F Tipi Hapishaneleriniz dedevrim mücadelesini durdurmaya yetmemiştir!19-22 Aralık katliamıyla bizi yıldırmak ve F Tipi Hapishanelerde tecrit zulmüyle teslim almak istediler. Sami Türk, bu emperyalist politikanın yürütücülerinden biriydi. 19 Aralık'ta teslim olmadık, feda savaşçılarımızla çıktık zulmün karşısına. F Tiplerinde teslim olmadık; 122 şehit vererek aşılmaz bir barikat ördük tecrit zulmünün karşısında.Bu eylemimiz, aynı zamanda 122 şehidimize karşı borcumuzdu.Borcumuzu tam ödemiş sayılmayız henüz; ödeyeceğiz.Hikmet Sami Türk, basın toplantısında 19-22 Aralık ertesinde oligarşinin çeşitli sözcüleri tarafından yapılan açıklamaları tekrarlıyordu adeta. Hayata Dönüş ve F Tipleriyle, "dışarıdaki terör"ün de engellendiğini söylüyordu. Hatırlanacağı gibi, 19-22 Aralık katliamının ardından İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Komutanlığı tarafından verilen brifingde de "F Tipi uygulamasıyla terör ülke gündeminden çıkarılacaktır." denilmekteydi. Ama işte yanıldılar.Yanıldıklarının en yakın ve en son kanıtı, Sami Türk'ün burnunun dibine kadar sokulan Cephe savaşçılarıdır. Sami Türk'ün ensesinde hissettiği o nefes, 19-22 Aralık katliamının da, F Tipi hapishanelerin de halkın devrimci mücadelesini durdurmaya, devrim mücadelesini "ülke gündeminden çıkarmaya" yetmediğini söylüyor.Sami Türkler ve tüm halk düşmanları bilsin ki, nefesimizi ensenizde daha fazla duyacaksınız!Ve o, duyduğunuz son nefes olacak.- HALK DÜŞMANLARININ KORKULU RÜYASI OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ!- KATİLLERİ NEREYE KAÇARLARSA KAÇSINLAR,HANGİ ÖNLEMLERİ ALIRLARSA ALSINLAR, BULUP CEZALANDIRACAĞIZ!DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ

'Hayata Dönüş' davasi 'da düştü! 0 Kommentare


Bayrampaşa Cezaevi'nde 2000 yılında 12 kişinin öldüğü' Hayata Dönüş Operasyonu'nun ardından 167 tutuklu ve hükümlü hakkında açılan dava, zamanaşımına uğradı

Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada hâkim, sanıkların kayıtlı silahları kullanıp kullanmadıkları anlaşılamadığından, suçun ‘topluca silahlı isyan’ değil eski TCK’nın 304/1-2. maddelerince düzenlenen toplu isyan olduğuna hükmetti ve yedi yıl altı aylık olağanüstü dava zamanaşımı süresinin dolduğunu bildirdi. 160 görevliyle ilgili dava da zamanaşımından düşmüştü. (Radikal)

Eski Adalet Bakanı Türk’e saldırı girişimi 0 Kommentare

ANKARA - “Hayata dönüş” katliamının yapıldığı dönenim Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’e bugün Bilkent Üniversitesi’nde saldırı girişimi oldu.Alınan bilgilere göre saat 10.40 sıralarında Bilkent Üniversitesinin merkez kampüsündeki Hukuk Fakültesi'nde Hikmet Sami Türk’e saldırı girişimi oldu. Türk’ün arkasından gelen ve kendisini öğrenci gibi gösteren bir kadının “üzerindeki bomba düzeneğini” patlatmak istediği ileri sürüldü. Küçük çapta bir patlama medyana geldiği belirtilirken, “canlı bomba” olduğu ileri sürülen bir kişinin Türk’ün korumaları tarafından “etkisiz” hale getirildiği belirtildi. Yetkililer, Hikmet Sami Türk ile sınıftakilerin saldırı girişiminden kurtulduğunu bildirdi.Olaydan sonra kısa bir açıklama yapan Türk, "Saldırı hayata dönüş operasyonuna tepki içindi. Saldırgan derse girerken öldürmek istedi. Bir metre arkamda patlama oldu. Korumalar saldırganı etkisiz hale getirdi. Saldırganın yaralandığını zannediyorum. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi tahliye edilecek. Emniyet beni daha önce defalarca kez uyarmıştı" dedi.Hikmet Sami Türk, hayata dönüş katliamının yapıldığı dönemin Adalet Bakanı'ydı.ANF NEWS AGENCY

AP'de 'ROJ TV'ye dokunma' toplantısı yapıldı 0 Kommentare


BRÜKSEL - Türkiye’nin ROJ TV’yi kapatma baskılarını protesto etmek için Avrupa Parlamentosu’nda “Roj TV’ye dokunma” başlıklı bir basın toplantısı düzenlendi.Avrupa milletvekilleri Vittorio Agnoletto, Paulo Casaca, Søren Bo Sondergaard ve Luisa Morgantini tarafından, ROJ TV üzerindeki baskıları kınamak amacıyla, bugün saat 14.30’da Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu basın salonunda bir toplantı düzenlediler.“ROJ TV’ye dokunma!” başlıklı basın toplantısında, Türk devletinin Danimarka hükümeti üzerinde ROJ TV’nin lisansının iptali için yaptığı siyasi baskıların kabul edilemez olduğu vurgulandı.Toplantıya konuşmacı olarak Avrupa Parlamentosu Portekiz milletvekili Paulo Casaca, Avrupa Parlamentosu milletvekili Soren Bo Sondergaard, ROJ TV temsilci Amed Dicle ve Kürdistan Ulusal Kongresi adına Ahmet Gülabi Dere katıldılar ve birer konuşma yaptılar. Danimarkalı Bo Sondegard, Danimarka’nın Türk devletinin uygulamış olduğu baskılara boyun eğmeyeceğini belirterek bunu yaparken sadece ROJ TV ile ilgili değil, kendi demokratik kriterlerini korumak için yapacağını kaydetti.Paulo Casaca, her konuda Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında olacağını belirterek, ROJ TV’nin de bu noktada önemli bir yer teşkil ettiğine işaret etti. Amed Dicle ise ROJ TV’nin Kürtlerin tek özgür sesi olduğunu belirterek Türk devletinin bunu bastırmaya çalıştığını söyledi. Avrupa devletlerini Türklerin Kürtlere karşı işlediği suçlara alet olmamaya çağıran Dicle, “ROJ TV siyasi ve ekonomik çıkarlara kurban edilmemeli, hukukun işlemeli” dedi.Ahmet Dere ise, gerek KNK, gerekse de diğer tüm Kürt örgütlerinin ROJ TV’yi desteklediklerini ifade ederek, ROJ TV tüm Kürtlerin gözü, kulağı olduğunu, Danimarka’nın ise kendi demokratik kriterlerini çiğnetmeyeceğini söyledi.ANF NEWS AGENCY

HPG: Lice’deki eylem misilleme eylemidir 0 Kommentare

BEHDİNAN - HPG Anakarargah Komutanlığı, Lice-Bingöl kırsalında 9 askerin öldüğü eylemin misilleme olduğunu bildirdi.HPG Anakarargah Komutanlığı tarafından yapılan açıklamada, ‘’Lice kırsalında gerçekleşen misilleme eylemi yerel güçlerimizin inisiyatifi ile operasyon hazırlığındaki TC ordu güçlerine karşı savunma amaçlı yapılan bir misilleme eylemidir’’ denildi.Türk ordusunun operasyonlar yaptığı, Kürt siyasetçilerinin tutuklandığı, Halfeti ve Hakkari’de Kürt gençlerinin öldürüldüğünü kaydeden HPG, ‘’Buna rağmen biz HPG olarak KCK’nin ilan ettiği 1 Haziran’a kadarki eylemsizlik kararına olan bağlılığımız devam etmektedir’’ dedi.Açıklamada, Lice-Bingöl kırsalında gerçekleştirilen eylemle ilgili ayrıntılı açıklamanın daha sonra yapılacağını kaydetti.ANF NEWS AGENCY

Rusya kitalar arasi fuze denemesi yapacak 0 Kommentare

Rusya`nın bu yıl en az 5 yeni nesil kıtalar arası füze denemesi yapacağı bildirildi.
Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Vladimir Popovkin, Uluslararası Savunma Silahları Fuarı`na (IDEF) katılmak için bulunduğu İstanbul`da Rus RİA Novosti ajansına yaptığı açıklamada, Bulava adı verilen yeni nesil kıtalar arası füzelerin test edilmesi gerektiğini belirterek, `Çünkü füzelerin her açıdan güvenilir olduğunu başarmak zorundayız` diye konuştu.
Popovkin, ilk füze denemelerinin başarılı olması halinde ilave 5 denemenin daha yapılacağını söyledi.
Deniz altından fırlatılabilen 10 bin kilometre menzili olan Bulava füzeleri, aynı anda bağımsız hareket edebilen 6 savaş başlığı taşıyabiliyor.
Rusya Donanma Komutanı Oleg Burtsev de ajansa yaptığı açıklamada, bu yıl içinde Dimitriy Donskoy nükleer denizaltısından bir Bulava füzesi fırlattıklarını söyledi. (Sabah)

Rusya`nin yuzunu kizartan pankart 0 Kommentare

Rusya’da bir grup taraftarı ırkçı hareketlerin odağı haline gelmeye başlayan Spartak Moskova büyük tepki alan bir olayın daha tam göbeğinde... Hafta sonunda Tataristan’ın başkenti Kazan’da oynanan ve Spartak Moskova’nın Rubin’i 2-0 yendiği maçta tribünlerde açılan bir pankart “Bu kadarına da pes” dedirtti ve ülke çapında büyük tepki topladı.


20 Nisan 1189’da doğan, tarihin gördüğü en acımasız diktatörlerden Adolf Hitler için bir grup Spartak taraftarı Kazan’da “С юбилеем, дедушка! 120” (120’nci yaşın kutlu olsun dede!” yazılı, üzerinde gamalı haç işareti bulunan bir pankart açtı. Daha sonra müdahale edilerek pankart kaldırıldı ama konuyla ilgili gözaltına alınan olmaması ve bu tür ırkçı gösterilerin sık sık tekrarlanması kamuoyunda tepki aldı.

Spartak taraftarları daha önce kendi Brezilyalı zenci bir futbolcularını protesto için İngilizce “Momkey go home” (Maymun evine dön) diye pankart açmış ve para cezasına çarptırılmıştı. Spartak tribünlerinde ve stadyum çevresinde kavga çıkmayan maç neredeyse yok. Sovyet döneminden beri polis, içişleri güçlerinin takımı olarak bilinen Spartak'ın taraftarları, Rusya'da en fanatik grup olarak biliniyor

Şimdi Spartak’ın bir kez daha 500 bin ruble ceza alması bekleniyor. Olayın tam da Hitler faşizmine karşı kazanılan zaferin yıldönümü olan 9 Mayıs Zafer Bayramı arifesinde olması tepkileri daha da arttırdı.

Laudrup’un kovulmasından sonra Spartak’ın hocası olan Valeri Karpin, “Neden polis pasaport lontrıolü, yapmamış ve sorumluları yakalamamış? Bu olay kulübe nasıl mal edilir? Yarın Kızıl Meydan’da aynı pankart açsalar yine Spartak mı kabahatli olacak?” diye tepki gösterdi.(Turk-Rus internet portali)

Moskova`da 1 Mayis hazirliklari 0 Kommentare

Moskova’da 10’dan fazla 1 Mayıs kutlaması yapılacak

RBS Daily gazetesinin haberine göre, Moskova Belediye Başkanı Basın Sekreteri Leonid Krutakov tarafından yapılan açıklamada 1 Mayıs’ta Moskova’da 10’dan fazla kutlama yapılacağını, bu kutlamalara yaklaşık 70 bin kişinin katılmasının tahmin edildiğini belirtti.
Belediye Başkanlıklarına farklı organizasyonlardan 43 izin dilekçesi verildiğini ifade eden Krutakov, şu ana kadar 32 dilekçenin olumlu karşılandığını kaydetti.
En kalabalık mitingin Birleşik Rusya Partisi ve Moskova Sendikalar Birliği tarafından düzenlenecek miting olacağını belirten Krutakov, bu mitinge 25 bin kişinin katılmasını beklediklerini sözlerine ekledi.
Rusya’da bir çok siyasi parti ve organizasyon, 1 Mayıs kutlamalarını bağımsız şekilde kutluyor.
(Rusya.ru)

Haberin orjinali icin : http://www.rbcdaily.ru/

1977 1 Mayis`in taniklari Istanbul`da 0 Kommentare

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamaları, 1 Mayıs 1977'nin yabancı tanıklarını yeniden buluşturacak. 32 yıl önce Taksim Meydanı'ndaki 1 Mayıs kutlamalarına katılan Filistinli, Fransız ve Yunan 3 sendikacı, DİSK'in davetlisi olarak 1 Mayıs'ı "Taksim'de kutlamak" için İstanbul'a gelecek.

Alınan bilgiye göre, Taksim'de yapılması planlanan 1 Mayıs kutlaması, yabancı konukların katılımıyla uluslararası boyut kazanacak.

DİSK'in Ocak ayından beri "Taksim yasağının kaldırılması", "1 Mayıs'ın resmi tatil ilan edilmesi", "1 Mayıs 1977 katliamının faillerinin yargılanması" ve "sendika yasalarının değişmesi" gibi taleplerle uluslararası alanda yürüttüğü kampanyaya destek veren çeşitli kesimlerin temsilcileri, 1 Mayıs kutlamaları için İstanbul'da olacak.

1 Mayıs kutlamalarına yurt dışından sendika temsilcileri ve milletvekillerinin aralarında bulunduğu yaklaşık 100 kişilik bir heyetin katılması bekleniyor. Bu çerçevede, 1 Mayıs 1977'nin tanıklarından, Uluslararası Arap Sendikaları Konfederasyonu (ICATU) Genel Sekreter Yardımcısı Filistinli sendikacı Muhammed Bardan, Yunanistan Diktatörlüğe Karşı Sendikal Hareketten (ESAK) Dimitris Sahiminis ve Fransa Genel İşçi Konfederasyonundan (CGT) François Lançon 32 yıl sonra 1 Mayıs kutlamaları için İstanbul'da buluşacak.

DİSK'in davetlisi olarak 1 Mayıs kutlamalarına katılacaklar arasında Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Mac Urata, Uluslararası Kimya, Enerji ve Maden İşçileri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Joe Drexler, Almanya Metal ve Tekstil İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Wolfang Rhode, Almanya Gıda İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Jürgen Hinzer, Almanya Federal Parlamento Üyesi Hüseyin Kenan Aydın bulunuyor.

Bu arada, 1 Mayıs'ın yabancı konuklar arasında bir de gazeteci olacak. Belçikalı gazeteci Eric Juzen, 3 sendikacının yıllar sonra İstanbul'da buluşmasından yola çıkarak Turkiye`deki 1 Mayıslarla ilgili bir belgesel hazırlayacak.

DİSK, 30 Nisanda da İstanbul'da "2. Uluslararası Sendikalar Buluşması" toplantısı düzenleyecek. Toplantıya, Almanya, Avusturya, Belçika, Filistin, Fransa, Hindistan, Hollanda, İngiltere, İran, İsviçre, İtalya, Lüksemburg, Portekiz, Suriye ve Yunanistan'dan sendika temsilcileri ve milletvekilleri katılacak. (AA)

Putin : Bulgaristan ve Rusya Guney Akim icin anlasacak! 0 Kommentare

Orta Asya enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine sevkiyatını öngören 'Nabucco' doğalgaz boru hattı projesinin rakibi olan, 'Güney Akım'da imza aşamasına gelindi.

Bulgaristan Başbakanı Sergey Stanişev'le birlikte ortak bir basın toplantısı düzenleyen Rusya Başbakanı Vlademir Putin iki hafta içinde 'Güney Akım' doğalgaz anlaşmasına imzaların atılacağını söyledi.

2013 yılında tamamlanacak ve 10 milyar doları aşkın bir rakama mal olacak proje ile Rusya Avrupa'ya yıllık ek 31 milyar metreküp doğalgaz sevkiyatı gerçekleştirecek. Projeye Bulgaristan'ın dışında İtalya, Yunanistan, Macaristan ve Sırbistan da dahil oluyor. Putin basın toplantısında, "Anlaşma ile ilgili Bulgaristan'la fikir birliği sağlandı. İmzalar da iki hafta içinde atılır. Rusya ve Bulgaristan'ın konu ile ilgili herhangi bir uzlaşmazlığı yok." dedi.

Gazprom'la Bulgaristan enerji şirketi arasında bir kısım teknik sorunlar olduğunu, ancak bunların aşıldığını kaydeden Putin, projenin 2013 yılında aktif hale geleceğini söyledi. Rusya Başbakanı, Burgaz-Aleksandropolis arasında inşa edilecek petrol boru hattı projesinin de çevre açısından herhangi bir zarar oluşturmadığını savundu.

Geçtiğimiz günlerde açıklamada bulunan Bulgaristan Cumhurbaşkanı Georgi Parvanov, Sofya ve Moskova'nın Güney Akım doğalgaz boru hattı inşası konusunda çıkarlarının çakıştığını, kucuk balkan ülkesinin kendi menfaatlerini sonuna kadar savunacağını açıklamıştı. Rusya'nın mevcut Bulgaristan hatlarını kullanarak masrafı azaltmak istediği kaydedilirken, Safya'nın da Nabucco'dan tamamı ile vazgeçmeyi düşünmediği kaydediliyor. Bulgaristan 'Güney Akım' anlaşması imzalansa da, Rusya bağımlılığını azaltmak için 'Nabucco' projesine de destek vermeye devam edecek.

"AVRUPA ENERJİ ANLAŞMASI İÇİNDE YER ALMAYIZ"

Rusya'nın kendisini enerji konusunda Avrupa Birliği ile herhangi bir anlaşma imzalayarak bağlamak istemediğini kaydeden Putin, "Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev Avrupa ile enerji ilişkilerinin gelişimi konusunda bir öneride bulundu. Biz bu inisiyatifi destekliyoruz." dedi. AB'nin 1991 yılında önerdiği anlaşmaya göre birlik ülkeleri Rusya enerji sevkiyatında aktif rol almalarına izin verirken, Rus enerji şirketlerinin Avrupa piyasalarındaki çalışmalarını sınırlandırıyor.
(CİHAN)

Aliyevden dogalgaz aciklamasi 0 Kommentare

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Alivey, Şahdeniz projesinden Turkiye`nin aldığı doğal gazın fiyatının "piyasa fiyatı ve sözleşme yükümlülükleri esas alınarak yeniden belirlenmesi gerektiğini" söyledi.

Düşünce kuruluşu Avrupa Politika Merkezi'nde konuşan Aliyev, Azerbaycan'ın Türkiye'ye verdiği doğal gaza zam yapacağı yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine, Şahdeniz projesinin tek üyesinin Azeri şirketi SOCAR olmadığını anlattı.

Şahdeniz konsorsiyumuyla Türkiye arasında 2001'de imzalanan anlaşmanın, bin metre küp doğal gaz için üst sınırı 120 dolar olarak belirleyen fiyatın geçerlilik süresinin nisan 2008'de dolduğunu kaydetti.

Konsorsiyumdaki ortak anlayışın yeni fiyatın müzakere edilmesi yönünde olduğunu belirten Aliyev şöyle devam etti:

"Fakat piyasa fiyatı olmalı. Bu konuyu takip edenler 2008 yılında Türkiye'nin Rusya'dan 400 dolara, bazen 500 dolara doğal gaz aldığını bilirler...Geçen yıl Azerbaycan'dan ise 120 dolara alırken doğal gazın piyasa fiyatı 400-500 dolar seviyesindeydi. Bu durumda Şahdeniz konsorsiyumunun bu yüzden ne kadar büyük zarar ettiğini hesaplayabilirsiniz."

"AZERİLER NE OLDUĞUNU BİLMEK İSTİYOR"

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Türkiye ile Ermenistan arasında anlaşma sağlanan yol haritasını ima ederek, "Dünya, bölge ve Azeriler ne olduğunu bilmek istiyor" dedi.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile Brüksel'de bir araya geldi. ikili, görüşmenin ardından ortak bir basın toplantısı düzenledi. Barroso, Aliyev ile "iyi, yapıcı ve açık bir görüşme" yaptıklarını söyledi. Barroso, Azerbaycan'ın Kafkasya'da öenmli bir partner olduğunu belirterek enerjinin daha yakın bir işbirliği için önemli bir faktör olduğunu vurguladı. Azeri lider de Avrupa Birliği ile ilişkilere önem verdiklerini kaydetti.

Dağlık Karabağ'a ilişkin bir soru üzerine Aliyev, "Ermenistan'ın Azeri topraklarını işgal etmesi sadece bizim için değil bölgenin istikrar ve güvenliği için de bir tehdit. 20 yıldır yaşadığımız en büyük haksızlık. Azerbaycan'ın tanınan toprakları, komşu bir ülkenin işgali altında. Bu işgal neticesinde milyonlarca Azeri, mülteci durumuna düştü." diye konuştu. Aliyev, sorunu çözmeye çalıştıklarını kaydederek, "Ermeni güçlerinin topraklarımızdan önkoşulsuz olarak çekilmesini istiyoruz." dedi. AB Komisyonu Başkanı Barroso, iki ülkenin sorunu çözmesi için çaba gösterdiklerini ve ilerleme görmek istediklerini kaydetti.

Türkiye ile Ermenistan'ın bir yol haritası üzerinde anlaştıklarını açıklamasına ilişkin olarak Barroso, "Bu konuyu görüştük. Dostça görüştük. Azerbaycan açısından konunun ne kadar hassas olduğunu anlıyorum. Ancak bölgede, gerginliğin azalmasından da memnun oluyoruz. Türkiye ile Ermenistan arasındaki gerginliğin azalmasından memnun olmalıyız. Bu adımdan memnunuz. Türkiye ile Ermenistan arasında büyük problemler var. Bu durum, bölge için de iyi değildi. Bu olumlu adımlardan memnunuz. Ancak bu, Dağlık Karabağ'da çözüm görmek istemiyoruz manasına gelmiyor." diye konuştu. Azeri lider Aliyev, Türkiye ile Ermenistan'ın kararlarının kendilerine ait olduğunu vurguladı. Aliyev, "İki ülkenin, iliski kurmasına onay verme ya da engelleme durumunda değiliz. Politikalarımızı, bölgede varolan gerçeklere uyarlama hakkına sahibiz. Çeşitli kaynaklardan, çelişkili duyumlar geliyor bize. Bir kaynaktan, yol haritasında herhangi bir ön şart olmadığı belirtiliyor. Diğer bir kaynak, önşartsız olduğunun söylenmediğine dair bilgi veriyor. Dünya, bölge ve Azeriler ne olduğunu bilmek istiyor. Dağlık Karabağ sorunu, Türkiye-Ermeni yakınlaşmasında alakasız bir hale getirildi mi? Çok basit bir soru ve çok basit bir cevabı var." dedi. (CİHAN)

Murat Karayilan : `Turkiye ile barisa haziriz` 0 Kommentare

PKK'nın Lideri Konumundaki Murat Karayılan, Örgütün "Türkiye ile Barışa Hazır Olduğunu" Söyledi. El Cezire Kanalına Konuşan Karayılan, "Türk Hükümeti ile Barışçıl Bir Çözüme Hazırız" Dedi

PKK'nın lideri konumundaki Murat Karayılan, örgütün "Türkiye ile barışa hazır olduğunu" söyledi. El Cezire kanalına konuşan Karayılan, "Türk hükümeti ile barışçıl bir çözüme hazırız." dedi.

Kandil Dağı'nda El Cezire'nin sorularını yanıtlayan Karayılan, "Şimdi durum çok hassas ve tehlikeli. İki ihtimal var ve biz ikisine de hazırız; ya büyük bir savaş ya da çatışmanın barışçıl bir şekilde çözülmesi." diye konuştu.PKK'nın "Ankara ile anlaşılmış bir çözüme daha önce hiç olmadığı kadar yakın olduğunu" ifade eden terör örgütü lideri, "Türkiye, bizden askerî yollarla kurtulamadı. Aynı zamanda bunu siyasi olarak da denediler ama başarısız oldular. Siyasi çözümün kapalı olmasının nedeni bu." dedi.

PKK için "grup" ifadesini kullanan El Cezire, örgütün Türkiye'deki Kürtleri kendi kendini yönetmesine yönelik girişimlerinin, bölgedeki diğer ülkelerden destek bulmamasından dolayı engellendiğini savundu. El Cezire, söz konusu ülkelerin PKK'yı veya böyle bir oluşumu tanımanın kendi içlerindeki Kürt topluluklarını da harekete geçirebileceğinden ve dolayısıyla kendi ülkelerinde istikrarsızlığa yol açabileceğinden dolayı endişe ettiklerini belirtti. Cezire, örgütün desteklediğini belirttiği Demokratik Toplum Partisi'nin son yerel seçimlerde kazanmış olduğuna dikkat çekti.

El Cezire'nin Irak muhabiri Zeyna Hodr'un sorularını cevaplayan Karayılan, "Eğer kuzey Irak'ta PKK`dan kurtulsalardı, bu bizim bittiğimiz anlamına gelmezdi. Çünkü biz Türkiye'nin içerisindeyiz ve güçlüyüz" diye ekledi.

Cezire, PKK`nın hem ABD hem de Türkiye tarafından terörist grup olarak ilan edildiğini ve Türk hükümetinin PKK`yı yok etmek için Iraklı Kürt partileri kullanmaya çalıştığını belirtirken, Karayılan ise bu konuda "Türkiye'nin yeni politikası Bölgesel Kürt Hükümetini de içeriyor. Kuzey Irak'taki bölgesel yönetimle kırmızı çizgileri vardı, anlaşma yapmazlardı. Ancak şimdi onlarla doğrudan kontak kuruyorlar. Türk hükümeti, Kürt yönetiminin bizimle savaşmasını istiyor. Bölgesel yönetimin bize karşı güç kullanmasını beklemiyorum; ancak hareketlerimizi kısıtlamak için bize karşı bazı tedbirler alıyorlar. Türkler, onlardan daha fazlasını yapmasını istiyorlar" diye konuştu.

Cezire de Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin, Türkiye istemesine rağmen PKK`ya karşı askeri bir harekat düzenlemeyeceğini söylediğini ve PKK`nın "Türkiye'nin bir iç sorunu olduğu" şeklinde açıklama yaptığını aktardı. (CİHAN)

Ahmet Turk : Turkiye`deki Filistin gercegi ile yuzlesin! 0 Kommentare

Türk, Kürt çocuklarına uygulanan şiddeti de hatırlatarak Başbakan Erdoğan'a seslendi ve 'Özür dileyin. Türkiye'deki Filistin gerçeğiyle yüzleşin' dedi.

DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, AKP Hükümeti'nin eliyle partilerine yönelik topyekün bir saldırı konsepti oluşturulduğunu belirterek, Türkiye milletvekili düzenlemesinin DTP'nin önünü kesmeye yönelik bir tuzak olduğunu söyledi. Türk, Kürt çocuklarına uygulanan şiddeti de hatırlatarak Başbakan Erdoğan'a seslendi ve 'Özür dileyin. Türkiye'deki Filistin gerçeğiyle yüzleşin' dedi. Kürt sorun çözümü için Başbakan'a 'gelin oturup konuşalım' çağrısı yapan Türk, bu taleplerin bugün resmi olarak Başbakan'a ileteceklerini söyledi.

Partisinin haftalık olağan grup toplantısında konuşan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, partisine yönelik yapılan operasyonları ve güncel gelişmeleri değerlendirdi. Türk, Türkiye demokrasinin tarihi bir sınavla yüz yüze olduğunu bu sınavda, 'Adil ve demokratik bir düzende kapsayıcı bir yurttaşlık mı? tek-tipçi ve otoriter düzene devam etmek mi?' sorusuna cevap verilmesi gerektiğini söyledi. Türk, dayanışma amacıyla grup toplantılarına katılan Barış Meclisi üyeleri ve aydınlara da teşekkür etti. Partilerine yönelik yapılan operasyonlarda, 300 civarında parti üyelerinin gözaltına alındığını, 100'ün üstünde kişinin tutuklandığını hatırlatan Türk, 'Hiçbir hukuki dayanağı olmayan, hiçbir akıl-izan ölçüsüyle açıklanamayan bu operasyon furyasının nedenleri gün gibi açıktır. Günlerden beri, kamuoyu ile paylaştığımız gibi, bu operasyon siyasi bir operasyondur ve dört temel nedeni vardır' diyerek operasyon nedenlerini, 'DTP'nin seçim başarısı, PKK'nin eylemsizlik kararı, Kürtlerin barış arayışları ve DTP'nin demokrasi güçleriyle yürüttüğü Çatı Partisi Girişimi'nin hazmedilmemesi' olarak değerlendirdi.

'Sorunun barışçıl yönlerle çözülmesi engeleniyor'

PKK'nin seçimlerden sonra, 'Kürt halkı seçimlerde DTP'yi destekledi. Biz, bu desteği önemsiyoruz. Barışçı çözümün önünü açmak için silahları 1 Hazirana kadar susturacağız' dediğini hatırlatan Türk, ancak bazı güçlerin, 'Kürt sorunu demokrasiyle çözülürse, Türkiye demokratikleşecek, AB üyeliği hızlanacak ve güç kaybedeceğiz' diye düşündükleri için sorunun barışçıl yollarla çözülmesini engellemek amacıyla devreye girdiklerini söyledi.

Türkiye'ye barışın egemen olması ihtimalinin DTP'ye yapılan operasyonun 3'üncü nedeni olduğunu söyleyen Türk, 'Kürtler; Türkiye, İran, Suriye ve Irak olmak üzere Ortadoğu'da dört parçada yaşıyorlar. Dört parçanın Kürt siyasetçileri, bu coğrafyada barış sürecini başlatma ve Kürtlerin demokrasi taleplerinin ne olduğu konusunda ortak bir karara varma konusunda arayış içindeler. Türkiye kurumsal statükosu bundan rahatsız oldu. Bütün bu barışçı gelişmelerin önünü kesmek için DTP'nin üstüne gidiliyor ve saldırı dalgası bu nedenle sürdürülüyor' dedi. Ayrıca DTP'nin Türkiye'deki demokrasi güçleriyle birlikte yürüttüğü ortak mücadele ve bunun için yürütülen Çatı Partisi girişimlerinin operasyonun bir değer nedeni olduğunu ifade eden Türk, 'Oldukça önemsediğimiz bu projenin hedefi, Türkiye siyaseti için olmazsa olmaz kabilinde gördüğümüz sol, sosyalist ve sosyal demokrat kesimlerin bir araya gelmesiyle Türkiye halkına yeni bir siyasi alternatifin sunulmasıdır' şeklinde konuştu.

'29 Mart seçim sonuçları önemli bir fırsattır'

DTP'nin 22 Temmuz 29 Mart seçimlerinde elde ettiği sonuçların Türkiye demokrasisinin-birliği ve bütünlüğünün gelişmesi için, önemli fırsatlar sunduğunu ancak bunun DTP'ye yönelik uygulamalarla engellendiğini söyledi. DTP'nin parlamentoda grubu bulunan, dördüncü büyük parti olduğunu hatırlatan Türk, DTP'nin 'Türkiye'nin en temel sorunu olan' Kürt sorunun çözümü için olağanüstü bir fedakârlık sergilediğini ve demokrasi için siyaset yaptığını ifade etti. DTP'nin çalışmalarını kendi imkanlarıyla sürdürdüğünü ve Hazine'den hiçbir yardım alamadığını ifade eden Türk, 'Cumhuriyet tarihinden buyana grubu bulunup da Hazine yardımı alamayan tek parti DTP'dir' dedi.

'Bizde Deniz Feneri yok, şeffaflık ve temiz siyaset var'

Başbakan'ın 'DTP belediyeleri, kendi bütçelerini hizmet için kullanmıyor da bilmem paraları nereye gidiyor?' sözlerine tepki gösteren Türk, DTP'li belediyelerin ayda iki kez A'dan Z'ye müfettişler tarafından kontrol edildiğini belirterek, 'Benim belediyelerim, harcamalarıyla, yönetimiyle, hizmetiyle en şeffaf belediyeler, DTP'li belediyelerdir. Deniz Feneri bizde yok Sayın Başbakan! Yolsuzluğu bizde bulamazsınız! Bizde temiz ve şeffaf yönetimi görürsünüz. Zaten hedef alınmamızın bir nedeni de budur' dedi.

'Yaptığınız harcamalar Hazine'den aldığınız yardımı aşıyor'

Türk, DTP'nin yüzde 80 oy aldığı illere parti bayrağı asmak için kaynak bulamadığını hatırlatarak şunları söyledi: 'Siz ve denginiz partiler ise seçimlerde sadece İstanbul'da reklam gideri olarak 600 milyon TL para harcamışsınız. İstanbul, İzmir, Ankara ve Kocaeli toplamında bu rakam 2 milyar TL'ye ulaşmıştır. Belediyelerinizdeki rantın haddi hesabı ise yok. Hazineden aldığınız yardım tutarı belli. Yaptığınız harcama, hazine yardımını aşıyor. Peki bu paranın kaynağı ne? Çıkıp bunları kamuoyuna dürüstçe açıklamanız gerekir. Böyle yavuz hırsızlık yaparak mı, kendi suçlarınızı-yolsuzluklarınızı örtbas edeceksiniz? Bu halk her şeyi görüyor, her şeyi biliyor. Artık mızrak çuvala sığmıyor.'

'Türkiye milletvekili' uygulaması DTP için kurulan tuzaktır'

DTP'li vekiller hakkında gönderilen fezlekeleri hatırlatan Türk, 'Kürtçe konuştuğumuz için, açılan dosyaların sayısını bile unuttuk' diyerek, Anayasa'nın 90. maddesinin bile DTP yüzünden farklı yorumlanmaya başlandığını söyledi. AKP'nin yapmak istediği anayasa değişikliğini de eleştiren Türk, seçim barajına dokunulmadan yapılacak olan 'Türkiye milletvekili' düzenlemesinin sorunu aşmayacağını belirtti. Türk, Türkiye Milletvekilliği düzenlemesinin Çiler döneminde gündeme getirildiğini ve düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından 'eşitlik ilkesine aykırı olduğu' gerekçesiyle ret edildiğini hatırlatarak, 'Şimdi aynı düzenlemeyi bir kez daha gündeme getirmek ne anlama geliyor? Çok masum ve çok adil bir reform paketi gibi sunulmaya hazırlanan bu değişiklik, aslında DTP'yi bir dahaki seçimde grup bile kuramayacak hale getirmek için tasarlanan bir siyasi tuzaktır' dedi. Türk 'Halk iradesinin parlamentoya yansımasının yolu Türkiye Milletvekilliği'nden değil, seçim barajının en az yüzde 5'e düşürülmesinden geçmektedir' dedi. Türk, daha önce barajın düşürülmesi için kanun teklifi verdiklerine dikkat çekerek, 'Samimiyseniz kanun teklifimizi gündeme alın ve parlamentodan geçirin' çağrısında bulundu.

Türk, partisine yönelik başlatılan operasyonların 'AKP Hükümeti'nin devreye koyduğu topyekün saldırı konseptinin' bir parçası olduğunu ve bunun hedefinde sadece DTP değil, Kürtlerin de yediden yetmişe hedef alındığını söyledi. Yapılan saldırıların bir program dahilinde yürütüldüğünü ifade eden Türk, seçimden hemen sonra Ağrı ve Şanlıurfa'da yapılan saldırıları hatırlattı.

'Hükümet güvenlik güçlerini cesaretlendiriyor'

Hükümetin gösterilerde ölümleri engellemediğini aksine güvenlik güçlerini cesaretlendirdiğini vurgulayan Türk, 'Merkezi otoritenin gücünü arkasında hisseden güvenlik güçleri, müdahalelerini öyle bir boyuta taşımıştır ki vahşet derecesine varan saldırılar küçücük çocuklara kadar uzanmıştır' dedi. Hakkari'de 23 Nisan 15 yaşındaki çocuğa yapılan saldırıyı bir kez daha kınayan Türk, 'Savaş meydanlarında düşmana bile yapılması yasaklanan bir uygulama 15 yaşındaki bir çocuğa reva görülmüştür' diye tepki gösterdi.

'12 Eylül dipçikleri şimdi de çocukların kafasına vuruluyor'

Türk konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Bu, Kürt halkına karşı beslenen kin ve düşmanlığın açık bir ifadesidir. Bu, Filistinli çocuğun kolunu kıran İsrailli askerin görüntüsünden farklı değildir. Bunca yaşananlardan sonra yetkililer, olayın münferit olduğunu ileri sürmektedir. Hayır! Bu münferit bir olay değildir. Bu yaygın ve sistemli bir uygulamadır ve bir devlet politikası olarak yürürlüktedir. Bundan birkaç yıl önce 12 yaşındaki Uğur Kaymaz 13 kurşunla öldürüldü. Geçen yıl yine Hakkari'de 13 yaşındaki bir çocuğun kolu kameralar önünde polislerce kırıldı. Bunun neresi münferittir? 12 Eylül'de bizlerin kafasına vurulan dipçik darbeleri şimdi de çocuklarımızın başına indirilmektedir. Çocuklarımız darbe dönemlerinde olduğu gibi toplu tutuklamalarla cezaevlerine atılmakta, onlarca yıl ağır hapis cezalarıyla yargılanmaktadır.'

'Kürtler açısından Ergenekon bitmedi'

Çocuklara yönelik işkence görüntülerini 'Kürtler açısından Ergenekon'un bitmediğinin açık bir ifadesidir' şeklinde değerlendiren Türk, 'İşte bu güya Türkiye'yi sivilleştirdiğini iddia eden AKP'nin militarizmle-polis devleti ile bütünleşen fotoğrafıdır!' diye konuştu. Türk, şiddet gören çocuğun Kürt olduğu için şiddete maruz kaldığını belirterek, şiddeti yapanların devlet tarafından korunduğunu söyledi. Türk, çocuğa yönelik şiddet uygulamasının DTP'nin İçişleri Bakanı hakkında verdiği gensorudan sonra yapılmasını da manidar olduğunu ifade ederek, 'Bakan ne dedi? Kürsüye çıktı, kendisini ve emrindeki güvenlik güçlerini savundu. 'Yanlış yapıldı' diyemedi. Özür dilemedi. Bu durumdan cesaret alan güvenlik görevlileri de 23 Nisan'da o vahşeti gerçekleştirdi. Eğer İçişleri Bakanı bu cesaret vermemiş olsaydı, o çocuğun başına bunlar gelir miydi? Ne yazık ki 'işkenceye sıfır tolerans' diyen bu hükümet, açıkça işkenceyi, işkencecileri ve yargısız infazları tolere etmektedir' dedi.

'Başbakan özür dilesin, Türkiye'deki Filistin gerçeğiyle yüzleşsin'

Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Devlet Başkanı'na 'Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz' şeklindeki sözlerini hatırlatan Türk, 'Başbakan kendi ülkesindeki çocukların başına gelenler karşısında üç maymunları oynuyor. Buradan bir kez daha Sayın Başbakan'ı Kürtlerden ve çocuklardan özür dilemeye çağırıyoruz. 2005'te Diyarbakır'da 'Büyük devletler hatalar yapabilir. Ama önemli olan bu hatalarla yüzleşebilmektir' diyen Sayın Başbakan'ı Türkiye'deki Filistin gerçeğiyle yüzleşmeye çağırıyoruz' dedi. Türk, yaşananların siyasi hesabının sorulması için DTP'nin meşru ve demokratik mücadelelerini sürdüreceklerini söyledi. Mahkemelerde ağır cezalarla yargılanan çocukların biran önce özgür bırakılmasını isteyen Türk, Çocukların yargılanmaması için Meclis Başkanlığı'na sunmuş olduğumuz kanun teklifinin de biran önce gündeme alınması ve yasalaştırılmasını talebinde bulundu. Türkiye bir yıldır aynı eleştirileri yapmalarına rağmen değişen bir şeyin olmadığını, anti-demokratik uygulamalar, düşünce özgürlüğüne dönük engellemeler, işkence, yargısız infaz ve Kürt sorununda yaşanan çatışmalı ortamın devam ettiğini söyledi.

Kürtleri kaybedersiniz uyarısı

Türk, Türkiye'nin AKP iktidarı dönümde demokratikleşme alanında gerilediği ifade ederek, 'Bütün bunlar elbette ki Kürt sorununun çözümsüzlüğünün bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer çatışmalı ortam sona erdirilemezse ne yazık ki; Türkiye içine girdiği bu şiddet ve milliyetçilik sarmalından kurtulamayacaktır' dedi ve umut verici bir gelişme olarak değerlendirdiği PKK'nin 1 Haziran'a kadar uzattığını açıkladığı eylemsizlik kararına karşılık verilmesi ve diyalog sürecinin başlatılması talebinde bulundu. 'Çatışmalı ortamın sonuç vermeyeceğini' hatırlatan Türk, 'Çatışmalı ortamda ısrar ederseniz, duygusal kopuşa yol açar ve bunun sonucu olarak Kürtleri kaybedebilirsiniz' uyarısında bulundu.

'Bütün Türkiye kamuoyu huzurunda, Sayın Başbakan'a görüşme çağrısı yapıyoruz' diyen Türk, 'Gelin, konuşalım, bu sorun nasıl çözülür, kim ne kadar ne yapabilir? Gençlerimizin ölmemesi için, demokrasi ve kalkınma için, ortaya nasıl formüller koyabiliriz? Bunları tartışalım, Meclis'te bir inisiyatif ortaya çıkaralım. Bu parlamentonun, rüştünü kanıtlaması için bir imkân yaratalım' çağrısında bulundu. Türk söz konusu taleplerini resmi olarak bugün Başbakan'a ileteceklerini söyledi.

'Dün yaşanan operasyon 1 Mayıs'ı engelleme girişimiydi'

Konuşmasında 1 Mayıs'ı da değerlendiren Türk, 1 Mayıs'ın tatil ilan edildiğini ve bayram yapıldığını hatırlatarak, '1 Mayıs'ı Emek ve Dayanışma bayramı yapan, sizlerin mücadelesidir, sizlerin kararlılığıdır, milyonlarca emekçinin zaferidir' diye konuştu. Türk, 1 Mayıs'ta, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ile Taksim'de olacaklarını belirterek, 'Emeğin ve özgürlüğün sesini Taksim'de duyuracağız. Hükümet, bin bir çeşit yolla Taksim'i emekçilere kapatmaya çalışıyor' dedi. Türk, hükümetin Taksim'i engellemek için provokasyonlar ve manipülasyonlar peşinde olduğunu ifade ederek, 'Bütün bu yapılanları bir arada düşündüğümüz zaman, İstanbul Emniyeti'nin dün yaptığı operasyonun 1 Mayıs'ı gölgelemek ve şimdiden töhmet altında bırakmak için yapıldığı apaçık ortaya çıkıyor' dedi. ( DiHA )

Turk-is 1 Mayis`ta Kadikoy Iskelesi`nde 0 Kommentare

Türk-iş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı'nı, Alan Tartışmalarının Dışına Çıkarak Kutlama Kararında Olduklarını Bildirdi.

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı'nı, alan tartışmalarının dışına çıkarak kutlama kararında olduklarını, bunun için 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı'nı İstanbul'da Kadıköy İskele Meydanı'nda kutlayacaklarını bildirdi.


Tark-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, yaptığı açıklamada, 1 Mayıs kutlamalarına işçi ve işveren konfederasyonları ile tüm emek ve meslek örgütlerini davet etti. Kumlu, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

"Türk-İş, Başkanlar Kurulu'nun aldığı karar gereği, 20 Nisan 2009 tarihinde İstanbul Valiliği'ne başvuruda bulunarak 1 Mayıs kutlamaları için Taksim Meydanı'nın açılmasını istemiş, Valilik ise 22 Nisan 2009 tarihinde yaptığı bildirim ile Türk-İş'in talebini reddetmiştir. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı'nı alan tartışmalarının dışına çıkarak kutlama kararında olan Türk-İş, Taksim talebinin reddedilmesi üzerine Kadıköy İskele Meydanı için başvuruda bulunmuş, bu talep Valilikçe kabul edilmiştir. Türk-İş, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı'nı İstanbul'da Kadıköy İskele Meydanı'nda kutlayacaktır. Türk-İş, Kadıköy İskele Meydanı kutlamaları öncesinde, Konfederasyon Yöneticileri, Türk-İş'e bağlı sendikaların başkan ve yöneticileri, sendikalarımızın şube başkanları ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu büyük bir grupla Taksim Meydanı'nda olacak, Taksim Cumhuriyet Anıtı ve Kazancı Yokuşunda karanfillerle 1 Mayıs şehitlerini anacak ve basın toplantısı düzenleyecektir.

Türk-İş'e bağlı sendikalara üye işçiler ile destek veren emek ve meslek örgütleri ise saat 10.00 itibariyle İstanbul Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde buluşacak, 10.30'da Kadıköy İskele Meydanı'na yürüyüş başlayacaktır. Meydanda gerçekleştirilecek kutlamaların başlama saati ise 12.00 olacaktır. Türk-İş 1 Mayıs'ı anlamına uygun bir şekilde, çoşkuyla ve dayanışma içinde kutlamak istemektedir. Türk-İş, dünya emekçilerinin ekmek, barış, özgürlük mücadelesini dayanışma içinde yükselttikleri 1 Mayıs'ta, ülkemizdeki emekçilere de birlik ve dayanışma çağrısı yapmakta, işçi ve işveren konfederasyonları ile tüm emek ve meslek örgütlerini Kadıköy'de yapılacak kutlamalara davet etmektedir. Türk-İş'in bu daveti, işçi ve memur konfederasyonları ile emek ve meslek örgütlerine yazılı olarak da iletilmiştir." (Cihan)

Yazi dizisi : `1 Mayis`a dogru 2009 ` 0 Kommentare

İşçi Sınıfı’nın Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. İşçi ve emekçiler neoliberal dönüşüm adı altında süren saldırılar nedeniyle her 1 Mayıs’ı artan sorunlarla karşılıyordu.

SUNU

İşçi Sınıfı’nın Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. İşçi ve emekçiler neoliberal dönüşüm adı altında süren saldırılar nedeniyle her 1 Mayıs’ı artan sorunlarla karşılıyordu.

Bu yıl ise krizin yıkıcı etkileri nedeniyle her zamankinden daha önemli bir süreçten geçiliyor. Sendikaların, emek örgütlerinin yıllarca “Gerçeği yansıtmıyor” dediği resmi rakamlar bile artan işsizliğin, yoksulluğun geldiği korkunç boyutu gizleyemiyor.

Patronlar bu süreçte krizin faturasını işçilere ve emekçi halka ödetmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Az işçiyle fazla üretim, işten atmalar, ücretsiz izinler ve esnek çalışmanın tüm yöntemleri bu dönemde hayata geçirilmeye çalışılıyor. Sözleşmeler baskılanıyor, hak isteyene “Kriz var otur yerine” deniyor. Bu süreçte sendikal yasalar ve işçilerin en temel haklarından olan kıdem tazminatı yeniden gündeme getirildi. Ama ilerleten değil, yasakları koruyan, hakları ortadan kaldıran bir biçimde.


Tüm bu saldırıların püskürtülmesi için birlik, mücadele ve dayanışma her zamankinden daha önemli bir talep olarak dile getiriliyor. Ne yazık ki, mücadele talebi, alan tartışmalarının gölgesinde bırakılmaya çalışılıyor.
İşçilerin canları pahasına yazdığı 1 Mayıs’ın tarihi, emekçilere öğretmeye devam ediyor.

Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme


Amerika’da 1700’lü yılların sonundan itibaren, günde 16 saate çıkan çalışma sürelerinin 10 saate indirilmesini isteyen işçiler, polis kurşunlarına karşı verdikleri mücadeleyle taleplerini kabul ettirmişlerdi. Ancak, bu mutlak bir kazanım değildi, hedef; 8 saatlik işgünü hakkının elde edilmesiydi.

Bu talep öylesine benimsendi ki; işçilerin söylediği şarkılara bile girdi:


“Çok çalışmaktan yorulduk
Yaşamaya ancak yetecek kadar para
Düşünceye zaman yok
Güneş ışığını hissetmek istiyoruz. Çiçekleri koklamak istiyoruz.
Tanrının bunu istediğinden eminiz ve 8 saati alacağız
Doklardan dükkan ve fabrikalardan güçlerimizi bir araya getirdik: Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme
Bunu başaracağız.”

Bir gunluk isyan!

1886’da Şikago’daki Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 8 saatlik işgünü için 1 Mayıs’ı grev ve 8 saat uygulamasını fiili olarak hayata geçirme günü belirledi.
Alınan karar çok geçmeden her fabrikaya yayıldı. Buna karşı çıkan sendikalara üye işçiler bile çalışmalara aktif olarak katıldı. İşçilerin dağıttığı bir bildiride şöyle yazıyordu: “Bir günlük isyan, daha azı değil. Emeğin dünyasını egemenlik altında tutan kurumların sefil sözcülerinin denetimi dışında bir gün. Emeğin kendi yasalarını yaptığı ve bunları uygulamaya koyma gücünü elde ettiği bir gün. Emekçi ordusunun birliğinin yarattığı muhteşem gücün, dünyanın tüm halklarının kaderlerini ellerinde tutanlara karşı çevrildiği bir gün.”
İşçilerin hepsinin dilinde aynı sözler vardı: “Biz sadece, fabrikada çalışan, akşam eve geldiğinde yemek yiyip yatan ve ertesi gün yeniden çalışan köleler değiliz. Düşünmek ve yaşamak istiyoruz.”

Haymarket olayi


1 Mayıs 1886’da, grev ve gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Halklar arasındaki dayanışma da o gün en yüksek noktaya ulaştı. Louisville’de (Kentucky) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Louisville’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, “Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu” şeklinde yorumlanmıştı.

Grev ve gösteriler, 1 Mayıs’tan sonra da sürdü. İşçilerin çoğu 3 Mayıs’ta sokaklara çıktılar. McCormick’e ait fabrikadan atılan ve grevde olan işçiler de miting yaptılar. Miting sona ermek üzereyken McCormick fabrika düdüğünü çalarak, içerdeki grev kırıcıları dışarı çıkarttı. Grev kırıcıları protesto etmek için bir grup işçi fabrikaya yöneldi. İşçilere ateş eden polis, 4 işçinin ölmesine, onlarcasının yaralanmasına neden oldu.
Saldırıyı protesto etmek için 4 Mayıs’ta Haymarket Alanı’nda miting düzenlendi. Miting tam dağılırken, kürsünün önüne, nereden geldiği belli olmayan bir bomba atıldı. Hemen polisin önünde patlayan bomba nedeniyle 7 polis öldü, 69’u ise yaralandı. Yüzlerce işçi asılsız ithamlarla tutuklandı. Tutuklanan işçilerden sekizi yargılanmak üzere seçildi: Albert R. Parsons, August Spies, Samuel J. Fielden, Michael Schwab, Adolph Fischer, George Engel, Louis Lingg ve Oscar Neebe.

`Bu ates sonmez!`


Neebe hariç, yedisi ölüme mahkum edildi.
İdamdan bir gün önce 10 Kasım’da Vali Oglesby, Fielden ve Schwab’ın cezalarını ömür boyu hapse çevirdi. Parsons, Engel, Spies ve Fischer 11 Kasım 1887’de idam edildi. Lingg ise cezaevindeki hücresinde ölü bulundu. İntihar mı yoksa cinayet mi olduğu açıklığa kavuşturulmadı.
İdam edilen işçi önderlerinin son sözleri tarihe yazıldı. Spiers’ın şu sözleri işçilerin mücadeledeki kararlılığının da simgesi oldu: “Bizi asarak işçi hareketini, milyonları, yoksulluk içinde çalışan milyonlarca işçiyi kendisine çeken bir hareketi yok edeceğinize inanıyorsanız, durmayın bizi asın! Burada bir kıvılcımı yok edeceksiniz, ama orada, önünüzde ve arkanızda her yerde başka kıvılcımlar çakacaktır. Bu, içten içe yanan bir ateş. Bu ateşi söndüremezsiniz.”
Söndüremediler de... 13 Kasım Pazar günü ise yarım milyon işçinin katıldığı bir cenaze töreni düzenlendi.
1886’daki hareket istenen başarıya ulaşmasa da kazanımları beraberinde getirdi. İşgününün 14-16 saat olduğu işkollarında bu süre 12’ye indi, 10 saat çalışan yerler ise 9 saate. 1886’da sekiz saat mücadelesi verilen işkollarında haftalık çalışma süresi 62 saatten 59 saate indi.

Mucadele gunu

Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu 1888’de, 8 saatlik işgünü kabul edilinceye kadar her yılın 1 Mayıs’ında grev yapılması kararını açıkladı. Belçika, Almanya, İngiltere ve Fransa’daki sendikalar da karara katılacaklarını ilan ettiler.
2. Enternasyonal, 1889’da Paris’te toplanan 1. Kongresi’nde 1890 1 Mayıs’ında Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun yapacağı genel grevi bütün ülkelerde uygulama kararı aldı. 1891’de yapılan 2. Kongrede ise 1 Mayıs’ın İşçi Sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü olarak her yıl kutlanmasını kararlaştırdı. Sonrasında işçi sınıfı tüm ülkelerde ekonomik, demokratik ve siyasi talepleriyle zenginleştirerek çıktı alana...
8 saatlik işgünü mücadelesinin ortaya çıkardığı 1 Mayıs, 123 yıldır, işçi sınıfının talepleri için mücadelesini yükselttiği bir gün oldu.

Asilan iscilerin son sozleri

George Engel: İlk kez mahkeme önüne çıkıyorum ve cinayetle suçlanıyorum. Neden buradayım? Neden cinayetle suçlanıyorum? Almanya’yı terk etmeme yol açan aynı şey yüzünden: İşçi sınıfının yoksulluğu ve sefaleti. (...) Vatandaş ya da değil, bir işçi olarak hiçbir hakkım yok. Bu yüzden ne sizin haklarınıza ne de yasalarınıza saygı duyuyorum. Çünkü onları bize, işçi sınıfına karşı olan bir sınıf yaptı ve yönetiyor. Benim suçum ne? Çoğunluk sefalet içinde yüzerken, birilerinin milyonları istifleyemeyeceği bir toplumsal sistemi getirmek için uğraştım.
August Spies: Eğer bizi asarak işçi hareketini ezebileceğinizi sanıyorsanız -ki o hareket haksızlığa uğramış milyonların, yokluk ve sefalet içinde çalışan ve yaşayan milyonların, ücretli kölelerin hareketidir- eğer, böyle düşünüyorsanız, asın bizi! Bir kıvılcımı söndüreceksiniz, ama orada, önünüzde ve arkanızda, her yerde alevler parlayacak. Bu bir yeraltı yangınıdır. Ondan kurtulamazsınız. (...) Gerçeği söylemeye cesaret edenleri bir kez daha ölüme gönderecekseniz, ben de diyorum ki; gerçeği söylemenin bedeli ölüm cezasıysa eğer, onurla ve cesaretle bu bedeli ödemeye hazırım. Çağırın cellatlarınızı!
Albert R. Parsons: Ekmek özgürlüktür, özgürlük ekmek. Zenginlerin sarayları yoksulların kulübelerini gölgeliyor ve biz de Victor Hugo gibi diyoruz ki, zenginin cenneti yoksulun cehenneminden doğar.
Adolph Fischer: Ölüme mahkum edilmemi protesto ediyorum, çünkü burada cinayetten suçlu bulunmadım. Ancak, eğer özgürlük, kardeşlik ve eşitlik istediğim için ölmek zorundaysam, buna itiraz etmeyeceğim. Eğer ölüm, insanlığa duyduğum sevginin cezasıysa, o zaman hayatımdan hemen vazgeçerim.
1905’ten 2009’a 1 Mayıs

1 Mayıs, modern kapitalist toplumun uzlaşmaz çıkarlara sahip iki ana sınıfının (burjuvazi ve proletarya) mücadelesinin bir sonucu olarak doğmuş ve tarihin akışı içinde bu mücadeleyi dolaysızca sembolize eden bir gün olarak yerini almıştır.
Ancak 1 Mayıs asla geçmişe (tarihe) ait bir gün değildir. O, işçi sınıfı açısından geçmiş mücadele deneyimlerini günümüze taşıması yönüyle tarihsel, kesintisiz süren bir mücadelenin unsuru olarak günceldir. Bu bağlamda 1 Mayıs’ın tarihi, hem uluslararası düzeyde emek cephesinin, sermaye cephesine karşı mücadelesinin, hem de tek, tek ülkelerdeki işçi sınıfı hareketinin gelişim süreçlerini ideolojik, örgütsel her açıdan ortaya çıkaran bir turnusol gibidir.

Turkiye`de 1 Mayis`lar

Burjuva kapitalistler sınıfı da 1 Mayıs’ın sınıf mücadelesindeki öneminin ortaya çıktığı andan itibaren en az işçi sınıfı kadar farkında olmuş, baskı ve yasaklamalarla 1 Mayıs’ların kutlanmasını engellemeye çalışmış, buna güç yetiremediği yerde de ideolojik olarak bozuşturmaya, içini boşaltarak o’nun işçilerin elinde bir mücadele silahına dönüşmesini önlemek istemiştir. Türkiye’de 1 Mayıs’ın tarihi özetine girmeden önce bu saptamayı yapmak gereklidir; zira Türkiye bu bakımlardan tam bir “laboratuar zenginliği” sunmaktadır.
Türkiye işçi sınıfı ve mücadelesinden gerçek anlamda 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren söz etmek mümkündür. Osmanlı döneminde Üsküp, Selanik, İstanbul, İzmir, Bursa gibi şehirler işçi sınıfının yoğunlaştığı kentlerdir ve doğal olarak ilk işçi mücadeleleri ve 1 Mayıs kutlamaları buralarda kendini göstermiştir. İlk 1 Mayıs 1905 yılında İzmir’de kutlanmıştır. 1909 yılında Üsküp’te ki kutlamanın ardından İstanbul’da 1 Mayıs ilk kez 1910 yılında kutlanmıştır.
1920 yılında İstanbul’da işçiler işgal altında işgalcilerin ve işbirlikçi hükümetin bütün engellemelerine karşın, Haliç’ten, Beyoğlu’na kadar yürüyerek 1 Mayıs’ı kutlamıştır. İşçilerin taşıdıkları pankartlarda, ekonomik sendikal taleplerinin yanında “bağımsız Türkiye” gibi doğrudan siyasal sloganlarda yazmaktadır. Gelgelelim işçilerin bu antiemperyalist ve yurtsever tutumundan resmi tarihte hiç söz edilmemektedir.

Cumhuriyet donemi

İşçiler, siyasal planda yalnızca ülkenin bağımsızlığı talebiyle yetinmeyeceklerini yanı sıra kendi bağımsız sınıf çıkarlarını da öne çıkardıkları 1923 yılı 1 Mayıs’ında göstermişlerdir. Yerli ve yabancı şirketlerde çalışan işçiler greve çıkarak kutladıkları 1 Mayıs’ta “ yabancı şirketlere el konulması, 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak tanınması, 8 saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika ve grev hakkı” talep etmişlerdir.
Genç cumhuriyetin başındaki Kemalist burjuvazi işçilerin taleplerini görmezden gelmiş, 1924 1 Mayıs’ını engellemek için 8 saatlik işgünü için bildiri dağıtan işçiler tutuklanmıştır. Aynı yıl yapılan İzmir İktisat Kongresi’nde işçi talepleri burjuvazi için adeta bardağı taşıran son damla olmuştur. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile 1 Mayıs kutlamaları başta olmak üzere her türlü işçi eylemi ve örgütlenmesi yasaklanmıştır. Ne var ki, bu yasaklamalar işçilerin ne 1 Mayıs’ı kutlamalarını, ne de serbest pazarlık ve grev hakkı başta olmak üzere sendikalaşma ve örgütlenme talep ve girişimlerini ortadan kaldırmıştır. Kutlamalar ve örgütlenme çalışmaları 1935 yılına kadar tümüyle gizli bir yeraltı faaliyeti olarak sürmüştür. 1935 yılına gelindiğinde tipik “baskı ve yasaklarla engellemenin yetmediği yerde içini boşaltarak tehlike olmaktan çıkart tutumu”yla karşılaşıyoruz.

`Bahar Bayrami`

1935’te “Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Kanunu” ile 1 Mayıs günü “Bahar ve çiçek Bayramı” olarak ilan edilerek “birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak ” işçilerin hafızasından silinmek istenmiş; olmadı, Toplusözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nun kabul edildiği gün olan 24 Temmuz Türkiye işçi sınıfına “senin işçi bayramın bugündür” denerek dayatılmış; ne ki hiçbir girişim Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerini ne 1 Mayıs’ı kutlamaktan, ne de 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak tatil günü olması talebinden alıkoyamamıştır.
İşçilerin mücadeleleri sonucunda 1963 yılında toplusözleşme ve güdük de olsa grev hakkının tanınmasıyla birlikte işçi sınıfının sendikal örgütlenme ve hak mücadeleleri alabildiğine gelişme göstermiştir. İşçi hareketindeki bu dinamizm sendikal hareket içinde “mücadelecilik- uzlaşmacılık” ekseninde bir ayrışmayı beraberinde getirmiş ve 1967 yılında DİSK kurulmuştur. 1972 yılında 2 bin işçinin iş bırakarak kutlama yapmasını dışta tutarsak uzun yıllar sonra ilk görkemli 1 Mayıs kutlaması DİSK tarafından 1976 yılında 400 bin işçinin katılımıyla Taksim’de gerçekleşmiştir. ’76 1 Mayıs’ı ve işçi Türkiye işçi sınıfının o dönemki mücadeleci tutumu emperyalistleri ve işbirlikçilerini deyim yerindeyse dehşete düşürmüştür.

Kontrgerilla sahnede

Egemenlerin bu gidişata ilişkin yanıtı ’77 1 Mayıs’ında Taksim Meydanında Kontrgerilla tarafından gerçekleşen ve 37 işçinin yaşamını yitirdiği katliamla oldukça kanlı olmuştur. Ardından sıkıyönetimli günleri 12 Eylül askeri faşist darbesi izlemiş ve 1 Mayıs bir kere daha uzun yılları bulan yeni bir yasaklamaya tabi tutulmuştur. İşçi ve emekçilerin 12 Eylül rejiminin serptiği “ölü toprağı”nı üzerilerinden atmaları ve yeniden sahne almaları ‘80’li yılların sonunu bulmuştur. Ancak, dünyada yaşananların sınıf güç ilişkilerindeki yarattığı değişim, işçi ve emekçilerin bu dönemde ileriye yönelik en küçük bir adımı dahi büyük sancılarla atmalarına yol açmıştır. Bunların neler olduklarının kavranmasını kolaylaştırmak üzere 12 Eylül’e gelinceye kadarki, özellikle ’60 ve ‘70’li yıllardaki işçi hareketinin bazı yönlerine değinmek faydalı olacaktır: Her şeyden önce, bu yıllar işçilerin zihninde dünyanın kapitalistler ve işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halklar olarak bölündüğü bir dünyadır. İşçilerin günlük mücadele ve eylemine bu anlayış yön vermektedir. Dolayısıyla gerek sendika bürokrasisinden, gerekse sınıf dışı küçük burjuva sosyalizminden gelen etkilenmelere prim tanınmamaktadır. Kavel, Sungurlar, Demirdöküm gibi grevler 15-16 Haziran gibi büyük işçi direnişlerinde inisiyatif işçilerin ellerinde, daha doğrusu fabrikalarda oluşturdukları komitelerin ellerindedir. 1 Mayıs’larda bu anlayışla örgütlenegelmiştir. Öte yandan, mücadele konusu eylem ve örgütlenmenin içeriğinin (taleplerinin) doğrudan işçiler tarafından belirlenmektedir. Çelişki çıktığı anda işçiler sendikacılara karşı tutum almakta ve kendi bildikleri doğrultuda harekete geçmekte bir an bile tereddüt etmemektedirler. Denebilirse, işçi hareketinin bu dönemdeki en karakteristik yönünü bu olgular oluşturmaktadır.

12 Eylul ve sonrasi

12 Eylül tüm toplumun, özellikle de işçi ve emekçilerin üzerine bir kabus gibi çökmüştür. 12 Eylül’ün hedefinde öncelikle işçi sınıfı hareketi vardı, dolayısıyla en büyük darbe buraya vurulmuştur.
Konfederasyonlar, sendikalar kapatılmış, sendikacılar, sınıf bilinçli işçiler tutuklanmış, yargılanarak cezalara çarptırılmıştı. Bu durum sınıf hareketinin uzun mücadele yılları içinde eğitip öne çıkardığı öncü unsurlarından yoksun kalması anlamına gelmekteydi. Ve bütün bunların sosyalizmin aldığı geçici yenilgi dönemine denk gelmesi ise bu olgunun sınıf hareketindeki yol açtığı tahribatın boyutlarını fazlasıyla artırmıştır. ’80’li yılların sonunda işçiler “Bahar eylemleri”yle uzun yıllar sonra haklarını aramaya başladılar; ancak, bu sorun nedeniyle pek çok bakımdan el yordamıyla ilerlemek; yukarıda da vurgulandığı gibi, her adımda Küçük burjuva sınıf dışı unsurların bozuşturucu etkileriyle savaşmak zorunda kaldılar. Sınıfın mevzilerinin dağıtılmış olmasından da güç alan sınıf dışılık, sınıf hareketinin nesnelliğini zerrece dikkate almadan kendi öznel gündemini her fırsatta işçi hareketine dayatmaya başlamıştır. Denebilirse bu mücadele uç noktada 1 Mayıs konusunda yaşanmıştır/yaşanmaktadır.

Butun sokaklar 1 Mayis alani!

‘87 yılındaki salon kutlamasının ardından ‘88 yılında İstanbul’da işçiler yasadışı bir biçimde alanlara çıkarak 1 Mayıs’ı kutlamışlardır. ‘89 yılında İstanbul’da sendikaların çağrısıyla Mecidiyeköy’de toplanan işçiler sendikacıların devlet ve hükümetten gelen baskılar sonucu son dakikada eylem alanında geri basmalarına karşın, sendikacıları dinlemeyerek 1 Mayıs’ı fiilen sokaklarda kutlamışlar, deyim yerindeyse bütün sokakları 1 Mayıs alanı haline getirmişlerdir. Sendikacıların ihanete varan bu tutumu sınıf dışı akımları cesaretlendirmiş, bunun sonucu 1990 1 Mayıs’ında, 1 Mayıs’ın Türkiye’de tek bir alanda Taksim’de kutlanması gerektiğini önererek; işçi hareketi ve sendikal hareketin tüm sorunlarının ancak böylece bir çözüm yoluna gireceğini belirtmişlerdir. İşçi hareketi ve sendikal hareket içinde “Taksimcilik” diye nitelenen bir cephe böylece açılmıştır. Ne var ki işçi sınıfı, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamanın önemini göz ardı etmeden, ancak mevcut koşulda sermaye cephesine karşı birliğinin “Taksim ısrarı”yla sağlamasının mümkün olmadığını da görerek “Taksimcilik” çizgisini reddetmiş, başta İstanbul olmak üzere ülkenin her yerinde baskı ve yasaklara aldırmadan acil talepleri etrafında fabrikalarda ve sokaklarda 1 Mayıs’ı kutlamışlardır. Bunun sonucudur ki, sermaye ve devlet ertesi yıldan başlayarak 12 Eylül’le başlayan yasaklamaya son vererek 1 Mayıs’ın alanlarda kutlanmasını kabul etmek durumunda kalmış, ‘76 ve ‘77 1 Mayıs’larından sonraki en kitlesel ve yaygın 1 Mayıs kutlamaları gerçekleşmeye başlamıştır.
Uzun bir süre bazı küçük burjuva sol grup ve dergi çevrelerinin dışında “Taksimcilik” ısrarı olmamıştır. Ancak, işçi hareketindeki - yetiştirdiği öncü kuşağı sermayenin saldırılarından koruyamaması vb gibi- istikrarsızlıklar sendikalarda bürokrasinin kaybettiği etkinliği yeniden ele geçirmesini beraberinde getirirken bu durum DİSK, KESK gibi emek örgütlerinde sınıf dışı akımların mevzi tutmalarıyla birleşince, “Taksimcilik” yeniden ama bu kez, bazı konfederasyon ve sendika yönetimleri tarafından yeni tarzda sınıfın gündemine getirilmeye başlanmıştır.

2009 1 Mayis`i

2009 1 Mayıs’ı dünyada yaşanan ekonomik krizin faturasının devlet ve sermaye eliyle işçi sınıfı ve emekçilere yıkılmak istendiği koşullarda gerçekleşiyor. Türkiye’de ise süreç çok daha ağır yaşanıyor. İşsizlikte Güney Afrika’dan sonra dünya ikincisiyiz. İşsizlik resmi rakamlarla yüzde 16’yı bulmuş, gerçekte çalışabilir nüfusun dörtte biri işsiz durumda, Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin temel demokrasi sorunlarında oldukça kritik bir süreç yaşanıyor, bunlara pek çok şey eklenebilir ama gel gör ki, işçi sınıfı hareketi ve sendikal hareket 2009 1 Mayıs’ında bu saldırılara nasıl güçlü bir yanıt vereceğini tartışmak yerine kendisini yeni bir “Taksimcilik” tartışmasının ortasında bulmuştur. Sınıf güç ilişkilerini hiç dikkate almadan bu tartışmayı (ve kaçınılmaz olarak bölünmeyi) işçi hareketinin gündemine sokanların konfederasyon yönetimleri olması, “Taksimcilik”i sınıf dışılıktan çıkarıp proleter bir taktik çizgiye dönüştürmemektedir. Taktiğin özü, bölmek değil birleştirmektir. Ancak “Taksimcilik” ısrarı farklı konfederasyonlara mensup sendikal güçleri bölük, pörçük hale getirmiş; günün görev ve sorumluluklarının üstesinden “Taksimcilik”le gelinemeyeceğini daha şimdiden göstermiştir.
Türk, Kürt her milliyetten Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin çıkarları 2009 1 Mayıs’ında sendikalı, sendikasız, farklı konfederasyonlara mensup olma gibi her tür ayrımı bir kenara iterek güçlerini birleştirmekten ülkenin her yerinde alanlara çıkarak ortak taleplerini haykırmaktan geçmektedir. İşçi ve emekçiler için doğru taktik tutum bu olacaktır. Görünen o ki, 2009 1 Mayıs’ı ileride diğer özelliklerinin yanında işçi sınıfı ile, sınıf dışılığın ideolojik mücadelesine sahne olmakla da anılacaktır.
Son olarak, elbette ki, Türkiye işçi sınıfı için Taksim Meydanı 1 Mayıs Alanıdır ve işçi sınıfı Taksim alanını er, geç kendisinin kılacaktır. Bundan zerrece şüphe duyulamaz. Fakat işçi sınıfı bunu ancak kendi gücüyle elde edeceğini “Taksimcilik” yapanlardan çok daha iyi bilmektedir.

Kriz ve 1 Mayis

İçinden geçtiğimiz krizin işçi sınıfına en önemli yansıması işsizliktir. “İşsizliğe karşı mücadele” deyince ya da “işçinin çalışma saatlerinin belirlenip, ‘belirli bir işgünü’nün yasal garantiye ulaştırılması, iş güvencesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine dönük önlemler” denince ilk akla gelen 1 Mayıs’tır. Çünkü 1 Mayıs; işçilerin “8 saatlik işgünü talebinin genişlemesi” üstünden tarih sahnesine çıkmış; uzun mücadeleler içinde işçi sınıfının yakın ve uzak taleplerinin şahsında birleştiği bir mücadele gününe, bir bayrama dönüşmüştür.
Bu nedenledir ki, 2009 1 Mayıs’ı, tarihsel geçmişine ve ruhuna uygun bir şekilde, güçlü bir şekilde kutlamayı gerektiriyor. Çünkü küresel ekonomik kriz işsizlik ve kuralsızlığı üst seviyelere taşımıştır. Kriz, artık bütün ekonomik göstergelere yansımış durumda. Dünyada finans sektöründe başlayan, devleri sarstıktan sonra reel sektöre sıçrayan kriz, Türkiye’de de tüm ekonomik göstergelerde kendisini hissettiriyor. İşsizlik hızla tırmanıyor. Sanayi üretimi hızla düşüyor. Kapanan işyeri sayısı çığ gibi büyüyor. Türkiye’nin önem verdiği doğrudan yabancı yatırımları durma noktasında.
İşsizlik yüzde 15,5 gibi yüksek bir oranla tarihi düzeye ulaştı. Hükümete göre mart ayında az da olsa düşüş başlayacak. İddia odur ki, Haziran’da turizm, inşaat ve tarımda istihdam artışı yaşanacak. Yaz aylarında işsizlik yüzde 12’le kadar gerileyecek ve böylece yıl sonu hedefi tutacak.
Marttan sonra “olumluya doğru evrilir” gibi bir savın ise gerçekçi olduğunu savunmak çok güç. Kapasite kullanım oranı ve sanayi üretim endeksi gibi öncü göstergeler ekonomide yönün olumluya değil, olumsuza doğru geliştiğini ortaya koyuyor. Cirolar, siparişler gerilemiş durumda. Hızlanan istihdam kaybı başta imalat sanayii olmak üzere endüstride daha büyük boyutlarda. Şu anki tablo önümüzdeki dönemde sanayi üretiminde öngörülenlerden daha keskin düşüşlerle karşılaşacağımızın habercisi sayılabilir.
Yıl sonu işsizlik oranı olan 13,5 hedefinin tutması için istihdamın 780 bin kişi artması lazım. Bu kadar istihdam artışı, rekor büyüme yıllarında bile olmadı.

Merkezde derinlesme

Krizin merkez üssü ABD’de de durum iç açıcı değil. Küresel ekonomik krize ilişkin gelişmeler gündeme damgasını vurmayı sürdürüyor. ABD’de işsizlik oranı geçen ay yüzde 8,5 ile son 25 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. AB ve Japonya ekonomisinde büyük daralmalar bekleniyor.
Hiçbir paketin çözüm ol(a)madığı ortada. Çözüm olamaması da anlaşılır bir durum. Çünkü yaşanan kriz birilerinin iddia ettiği gibi hemen düzeltilebilir olanlardan değil. Yaşananların, kısa dönem, 3-5 yıllık iş çevrimleri ile 3-5 bankanın açgözlülüğünün yol açtığı kısmi finansal çöküntülerle ilişkisi yok.
Kapitalizm ekonomik krizde. Merkez kapitalist ülkelerde de işsizlik kronik bir hal aldı. ‘Krizi kahini’ olarak adlandırılan ekonomist Nouriel Roubini’ye göre, dünya ekonomisi bu yılı yüzde 1.9 daralmayla kapatacak. Gelişmiş ülkelerdeki işsizlik oranı yüzde 10’un üzerine çıkacak.
Roubini’ye göre işsizlik artmaya devam edecek. ABD’de yüzde 8.5 olan işsizlik oranı 2009 ortasında yüzde 10’u aşacak. Roubini’ye göre gelişmiş ekonomilerdeki daralma yüzde 4’le daha derin yaşanacak. En keskin düşüş ise Japonya ve Euro Bölgesi’nde görülecek.
Tablo, 2001 yılına benzemektedir ama koşullar 2001’inkiyle aynı değildir. 2001 yılında dünya olumlu bir ekonomik hava içindeydi. İhracatta sorun yoktu, çünkü kurdaki değişim de ihracata yaramıştı. Öte yandan hızla girmeye başlayan sıcak para iç borçların dönmesinde büyük kolaylık sağlamıştı. Emekçilerin gelirleri reel anlamda kayba uğratıldı. İşçi, emekçi ve üretici köylülüğe ağır faturalar ödetildi. Buralardan kısılanlar ‘sıkı mali disiplin’ adı altında sermaye kesimlerine aktarılarak, iç borç sorunu halledildi. Dış açık büyüdü ama küresel likidite bolluğuyla o sorun da halloldu. Kısacası o zaman dış konjonktür çok elverişliydi. Oysa 2008 ve 2009 yılında dış dünya berbat bir durumda.

Boz umitlere yer yok


Böylesi derin krizden çıkış için sermayenin formülü bellidir; İşçiliği ucuzlat, sıfır zam dayat, çalışma koşulları kötüleştir. Dünyada yeni yağma alanlar yarat.
Eğer sermaye güçleri, işsizliğe çözümü kendileri bulacaklarsa, 1990’lardan beri hayata geçirmek istedikleri “esnek çalışmaya” başvurarak; herkesin haftada 10-15 saat çalışıp o kadar para aldığı bir sistem kurup “işsizliği kaldırdık” edebiyatına sarılmaktan başka bir yol aramayacaklardır. Çünkü haftanın 168 saati çalışmaya hazır tuttukları işçiyi; istedikleri 10-15 saat çalıştırıp “işsizlik” derdinden kurtulacaklar. İşçileri tüm sosyal, ekonomik haklarından arındıracaklar. Aynı zamanda örgütsüz bırakacaklar. Dolayısıyla; birer birer işçileri ve sınıfı bekleyen en büyük tehdit işsizliktir. Sermayeden başka bir çözüm beklemek boş bir ümittir.
1 Mayıs; bu tehdidin sınıfın en geniş kesimlerine duyurulması ve işten çıkarmaların yasaklanması, ücretler düşürülmeden 40 saatlik iş haftası, haftada 5 gün çalışma taleplerinden vazgeçilmeyeceğini; “esnek çalışmaya hayır” denileceğini göstermenin bir vesilesi olmalıdır.
Gazetemizin bir baş yazındaki vurgusu yeniden hatırlanmalıdır: “Yani bugün asıl sorun 1 Mayıs’ı Taksim’de mi başka yerde mi kutlamak değil; 1 Mayıs’ın hangi taleplerle kutlanması gerektiği iken, bu hiç akıllara bile getirilmemektedir! Evet yüzde 15.5’e dayanmış ve daha da artıp uzun yıllar süreceği artık kesin olan işsizliğe karşı mücadele, sadece işsizlerin değil tüm sınıfın 1 Mayıs ve sonrası çalışmasının merkezidir.
1 Mayıs da bunun ilan edildiği bir gün olmalıdır!”

Kriz karşıtı mücadele talepleri

Krizin yükünün işçi sınıfı ve emekçilerin üstüne yıkılmasına karşı çeşitli çevreler tarafından programlar yazıldı. Bunlar sendikalara ve emek örgütlerine dayatıldı. Ama geçen bu sürede yazarlarını tatmin edecek programlar yazmanın emekçileri birleştirmek ve hareketi geçirmekte bir yararı olmadığı gibi anlaşılır olmadığı da görüldü. Tersini bugün ihtiyaç olan sağcı-solcu, şu partiden, bu partiden, Türk, Kürt, Alevi, Sunni, şu memleketli, bu bölgeli, şu sendika, bu konfederasyon üyesi demeden krizden zarar görecek tüm emeği ile geçinenleri birleştirecek taleplerin öne sürülmesi ve bu talepler üstünde oluşturulacak birliktir. Bu mücadelenin ilerlemesi ve bir güç olarak sahneye çıkmasına paralel olarak bu talepler için verilen mücadele için de bir programda geliştirilebilcektir.

Bugün emekçilerin en acil talepleri şunlardır ve 1 Mayıs’a bu talepler taşınmalı, sonrasında mücadele bu talepler üzerinden yükseltilmelidir:

*İşten çıkarılmaların yasaklanması
*Temel tüketim mallarına yapılan zamların geri alınması
*Ücretlerde bir düşüş yapılmadan çalışma saatlerinin kısaltılması
*Haftada 5 gün 40 saatlek çalışmanın aşılmaması
*Fazla mesailerin yerine yeni istihdama gidilmesi
*Taşeron çalışması, kısmi çalışma ve öteki esnek çalışma yöntemlerinin yasaklanması
*Yeni bir istikrar programı dayatan IMF ile anlaşma yapılmaması; istihdam yaratacak yatırımları yapılması
*İşsizlik sigortasından faydalanma koşullarının kolaylaştırılması
*İşsizlik sigortası başta olmak üzere emekçi fonlarının patronlara peşkeş çekilmesinin önlenmesi
*Kriz nedeniyle işsizlerin sigorta primlerinin devlet tarafından ödenmesi
*Genç işsizlerin meslek edinme kursiyerlerinin geçim masraflarının kendilerine ücret olarak ödenmesi
*İşsizlerin su, elektrik, doğalgaz, kira ve temel gıda giderlerinin işsizlik yardımı olarak ödenmesi
*İşsizlerin çocuklarının eğitim ve diğer giderlerinin devlet tarafından karşılanması; ihtiyaç sahibi ailelere yoksulluk sınırının üzerinde bir sosyal yardım yapılması
*Devlet sosyal güvenlik kurumlarının olanaklarının işsizliğin azaltılması ve işsizlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için kullanılması
*Sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması ve kamu emekçilerine grevli toplusözleşme hakkı tanınması
Hazirlayan : Gunluk Evrensel gazetesi Isci Sendika Servisi

devam edecek...