POLİSTEN AJANLIK BASKISI 0 Kommentare

Devlet, toplumsal muhalefetin örgütlenmesine karşı tüm gerici-faşist politikalarını dayatmaya devam ediyor. Mersin polisi, Devrimci Demokrasi ve Özgür Düşün okuru N.T’ye psikolojik baskı yaparak, ajanlık dayatmasında bulundu.Polis yaptığı baskıda, efendilerinin ekonomik krizinden de yararlanarak, ajanlık dayatmasının ‘ekonomik destek yardımı’ ile sundu.Ülkemizde gün geçtikçe emekçiler cephesinde iyice hissedilen ekonomik krizin faturalandırılma aşamasındaki yasal mevzuatlı hak gasplarının etkisi ile beraber, devlet, kendisine dönük toplumsal muhalefeti ve hak arama mücadelesini bastırmak için eski ama hiç kullanmaktan vazgeçmediği ‘ajanlık’ uygulamasına yine başvurdu. Bu uygulamanın yaşandığı yer bu sefer, Mersin. Giderek derinleşen ve yoksul halkı gün geçtikçe yaşayamaz duruma getiren egemenlerin ekonomik krizi, bütün dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da demokrasi ve devrim mücadelesini ateşlemeye devam ediyor. Bu durumdan iyice rahatsız olan devlet; devrimci, demokrat ve yurtseverlere yönelik baskılarını arttırmakta. Bu baskılara son eklenen ise Devrimci Demokrasi ve Özgür Düşün okuru olan N.T.’ye yönelik polisten ajanlık dayatması oldu. ‘Devlet sana maddi yardımda bulunacak’N.T. başından geçen olayın psikolojik şokunu atlattıktan sonra Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) çalışanlarından biriyle görüşerek kendisine yönelik onursuz teklifi aktardı. N.T. bundan bir hafta önce çalıştığı ayakkabı mağazasına iki adamın geldiğini ve kendisiyle 2 saat boyunca konuştuklarını aktararak, şahısların kendilerini Sosyal Yardımlaşma Kurumu çalışanı olarak gösterdiklerini söyledi. N.T. iki şahısla yaptıkları konuşmayı şöyle özetledi: “Bana; ‘araştırdık ve senin temiz biri olduğunu öğrendik, senin için geldik, devlet sana bir maddi yardımda bulunacak, tabi ki her şey gibi bunun da bir karşılığı olacak, senin yaramaz kişilerle arada bir görüştüğünü biliyoruz.’ dediler. Bende onlara ailemi geçindirmek için çalıştığımı ve devletten bir şey istemediğimi ve 2 aydır çalışmaktan gazete ve dergi okuyamadığımı ve TV bile izleyemediğimi söyledim. Yasal olmayan hiçbir şey yapmıyorum, sizden bir şey istemiyorum dedim. Onlar da bana ‘senin şimdi kafan karışıktır, sen biraz düşün biz on gün sonra yine geliriz’ dediler.” N.T. daha sonra bu şahıslar hakkında çevreden edindiği bilgiler sonucunda bu kişilerin polis olduğunu öğrendikten sonra yaşadığı anları şöyle aktardı: “Onlar sosyal yardımlaşmadan geldiklerini söylediler, fakat ben başkalarına sordum ve onların sivil polis olduğunu öğrendim. Aradan geçen bir hafta boyunca duyduğum korkudan dolayı kimseye bir şey söyleyemedim. Ama dayanamadım bugün söyledim size.’ N.T: Kimsenin ajanı olmayacağımDHF çalışanı ile yaptığı sohbetin ardından yine aynı polisler tarafından rahatsız edilen N.T. bu son görüşmeyi ise şu şekilde aktarıyor: “Konuşmamızdan hemen sonra yine aynı adamlar geldi ve yine aynı şeyleri söylediler, üstelik patronumla konuştular ve benim kimlerle görüştüğümü sordular uzun uzun. Patronum onlar gittikten sonra beni çekti ve ‘senin yüzünden başımız belaya gidecek bizim işyerimizi diğer esnaflara sormuş bunlar ve kimler olduğumuzu araştırmışlar.’ Bir daha o arkadaşlarınla görüşme’ dedi.”Olaydan sonra takip edildiğini ve huzursuz olduğunu söyleyen N.T. : “Yapılan çalışmalar, yazılan yazılar ortadayken bunları yasadışı gibi gösteriyorlar ama öyle değil. Bu durumun siyasal bilinç yapımda bir gerileme yaratamayacak ve kimsenin ajanı olmayacağım”

İstanbul'da AKP'lilerin kavgalı kongresi 0 Kommentare


AKP İstanbul il kongresinde yumruklar konuştu. Belediye Başkanı Topbaş'a tepki gösterildi. Başkanlık Erdoğan'ın desteklediği adayın oldu

İSTANBUL - AKP 'nin İl Başkanı Aziz Babuşcu ile eski il başkan yardımcısı Metin Külünk'ün yarıştığı AKP İstanbul 3. Olağan İl Kongresi kavgaya sahne oldu. Başkanlığa Başbakan Recep Erdoğan'ın da desteklediği mevcut başkan Aziz Babuşçu 463 oyla yeniden seçildi. Parti tabanının desteklediği muhalif aday Metin Külünk ise 157 oy aldı.

AKP'den askeri yargıya gece yarısı operasyonu 0 Kommentare


Meclis önceki gece çıkardığı yasayla askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açtı. Yasaya göre askerlerin işlediği “Anayasal düzene karşı suçlar” ile “terör” ve “çete” suçları doğrudan özel yetkili sivil savcılıklar tarafından soruşturulacak.
TBMM’de kabul edilen “Türk Ceza Kanunu’nda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” la askeri yargının yetkilerine önemli kısıtlamalar getirildi. Değişiklikle askerlerin kendi içinde darbe girişimi, cunta veya hükümete karşı eylem planları yapmaları gibi suçlarda yetki sivil yargıya verildi. Sivil yargıya verilen yetki, devam eden soruşturma ve davaları da kapsayacak. Değişiklikle ayrıca sivillerin bazı suçlarda askeri mahkemelerde yargılanmalarına da tamamen son verildi. Yürürlükteki kanunlara göre, asker kişilerin sivil kişilerle iştirak halinde işledikleri suçlarda yargılanacakları mahkeme şu kritere göre belirleniyor: İşlenen suç, Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı bir suç ise dava askeri mahkemelerde görülüyor. Eğer suç, Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı olmayan bir suç ise yargılama sivil mahkemelere bırakılıyor. Ergenekon soruşturmasında bazı askerlerin sivil savcılar tarafından soruşturulması da bu kapsamda yapılıyor. Ayrıca asker kişilerin askeri mahalde, sivil kişiler olmadan kendi aralarında işledikleri her tür suç askeri mahkemelerin görev alanına giriyor. Siviller yargılanamayacak AKP’nin, askeri mahkemelerle hiç ilgisi olmayan ve yolsuzluklarla ilgili bir kanun tasarısına gece yarısı önergeleriyle yaptığı eklemelerle bu düzenlemeler değiştirildi. İlk olarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. maddesine şu fıkra eklendi: “Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adli yargı mahkemeleri tarafından yapılır.” Buna göre işlenen suç ne olursa olsun, sivil kişilerin artık askeri mahkemelerde yargılanmaları son bulacak. Böylece Türkiye’nin AİHM’de çok sayıda davada mahkum olmasına neden olan sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması da son bulacak. Değişiklik küçük, hedef büyük İkinci önemli değişiklik ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250/3. maddesinde yapılan değişiklik oldu. Buna göre bu maddedeki “Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dahil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır” cümlesindeki “hâli dahil” ifadesi yerine “halinde” ifadesi konuldu. Yani görünüşte birkaç harflik bir değişiklik yapıldı. Ancak bu küçük görünen değişikliğin kapsamı, önergenin gerekçesinde şöyle açıklandı: “Asker kişilerin barış zamanında, 250. madde uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçu işlemeleri hâlinde, bu mahkemeler tarafından yargılanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir. Buna karşılık, savaş ve sıkıyönetim hâlinde işlenen suçlarda ise askerî mahkemelerin yargı yetkisi korunmaktadır.” Cunta girişimi Atıf yapılan 250. madde kapsamına giren suçlar TCK’da düzenleniyor. TBMM’de kabul edilen düzenlemeye göre asker kişiler tarafından askeri mahalde işlenen ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesine giren şu suçları artık sivil savcılar soruşturacak ve özel yetkili ağır ceza mahkemeleri yargılayacak: “Devletin güvenliğine karşı suçlar, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, Anayasayı ihlâl, Cumhurbaşkanına suikast ve fiilî saldırı, yasama organına karşı suç, hükûmete karşı suç, hükûmee karşı silâhlı isyan, silahlı örgüt, örgüte silah sağlama, suç için anlaşma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, casusluk, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, uluslararası casusluk, devlet sırlarından yararlanma, devlet hizmetlerinde sadakatsizlik, yasaklanan bilgileri temin, yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini, yasaklanan bilgileri açıklama, yasaklanan bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklama, devlet güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma.” Darbe girişimi de sivil yargıya Asker kişilerin, askeri mahalde ve tamamen askeri kişilerle birlikte işledikleri her türlü darbe girişimi, hükümetin ve TBMM’nin görevlerini yapmaya kısmen veya tamamen engel olmaya kalkışmak da bu suçlar kapsamına giriyor. Yani olası bir cunta ya da darbe girişiminde soruşturma yetkisi sivil savcılarda olacak. Yasa Çiçek için mi çıktı? AKP, bu önergelerin yanı sıra yapılan değişikliklerin “devam eden soruşturma ve davalarda da uygulanacağına” ilişkin bir hüküm koydu. Bu yüzden “İrticaya Karşı Eylem Planı” başlıklı belge nedeniyle Askeri Savcılığın takipsizlik kararı verdiği albay Dursun Çiçek aleyhine yeni bir delil bulunması durumunda savcılar doğrudan Çiçek hakkında da soruşturma yürütebilecek. Çalış: Görev sivil mahkemeye geçiyor MİLLİ Savunma Bakanlığı eski Adli Müşaviri Cavit Çalış değişikliklere ilişkin VATAN’a yaptığı değerlendirmede, şimdiye kadar askerlerin 250. maddeye giren suçları sadece kendi içlerinde ve askeri mahalde işlemeleri halinde bu suçlara bakma yerinin askeri mahkemeler olduğunu belirterek “Bu değişiklikle bu durumlarda da görev sivil mahkemelere geçiyor” dedi. Askeri mahkeme kanunu da değişmeli Çalış, değişikliklerle Askeri Mahkemelerin Kuruluşu Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu arasında bir çelişki ortaya çıktığını da belirterek şöyle dedi: “Genel ilkelere göre sonra çıkarılan kanun, önceki kanunla çelişkili bir hüküm taşıyorsa, önceki kanun zımnen yürürlükten kalkmış olur. Ama burada sacede sonraki kanun-önceki kanun ayrımı değil, özel-genel kanun ayrımı da var. Özel-genel kanundaki kural da şudur: Bir konuda hem özel kanunda hem genel kanunda farklı düzenlemeler varsa, özel kanun uygulanır. Askeri mahkemelere ilişkin kanun, CMK’ya göre özel bir kanun. Bu durumda çelişkilerin giderilmesi için askeri mahkemelere ilişkin kanun da değişmeli. Yoksa uygulamada karmaşa çıkabilir.” Çelişkili düzenlemeler Çalış’ın işaret ettiği Askeri Mahkemelerin Kuruluş ve Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’da, CMK’da yapılan değişikliklere aykırı çok sayıda düzenleme bulunuyor. Kanunun 9. maddesi “Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler” hükmünü taşıyor. Bu maddedeki “kanunlarda aksi yazılı olmadıkça” hükmünün CMK’daki değişikliği de kapsadığı ve yapılan yeni düzenlemeyle çelişki yaratmadığı da yapılan yorumlar arasında. Ayrıca, CMK’daki değişiklikle sivillerin tamamen askeri mahkemelerde yargılanmasına son verilmesine rağmen askeri mahkemelere ilişkin kanunda sivillerin hangi hallerde askeri mahkemelerde yargılanacaklarına ilişkin ayrıntılı düzenlemeler yer alıyor. (Vatan)

Show muhabirleri ve Ali Kırca'nın 'sıralı mayınları' 0 Kommentare


AMED - Hakkari'nin Çukurca ilçesinde geçen Mayıs ayında yaşanan patlamada 6 askerin ölmesi, 8'inin de yaralanmasının perde arkası aralandı. İnternete düşen bir ses kaydında, Hakkari Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya ile Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Zeki Es arasındaki telefon konuşmasında, askerlerin ölümüne neden olan mayınların askerler tarafından döşendiği ortaya çıktı.27 Mayıs tarihinde meydana gelen olayın ardından Türk medyası "bu hain saldırının" hesabının nasıl sorulacağı yönünde haberler yaparken, Çukurca'ya gelen "araştırmacı ve atak" İstanbul muhabirleri de "kimsenin bilmediği ayrıntıları" ortaya çıkartıp, PKK tarafından son teknoloji kullanılarak döşenen "sıralı mayınları" konserve kutularıyla tatbikat yaptırarak izleyicilere anlatmıştı. Askerlerin döşediği mayın sonucu yaşanan 6 ölüm ve Lice'deki patlamada 10 askerin ölümü ardından, Başbakan Erdoğan, DTP'lilerin randevu talebini geri çevirdiğini açıklamış, Türk savaş uçakları da Güney Kürdistan'a hava harekatı yaparak birçok bölgeyi bombalamıştı.Hakkari'nin Çukurca ilçesi Hantepe bölgesi yakınlarında 27 Mayıs Akşamı yerel saatte 22:30 sıralarında yaşanan patlamada Uzman çavuş Ziya Bener (Yozgat-Yerköy), Komando erler Özkan Dumlu (Bingöl), Cafer Çelik (İstanbul - Gaziosmanpaşa), Adil Yıldız (İstanbul - Gaziosmanpaşa), Kemal Özevin (İstanbul - Gaziosmanpaşa) ve Deniz Demirci (Ankara) ölmüş, Uzman Çavuş Muharrem Akalın, erler Oğuz Kır, Samet Koca, Ferhat Bilmez, Muhammet Akdeniz, Aytaç Güney, Fırat Güneş ve Mehmet Solmaz da yaralanmıştı. ALİ KIRCA'NIN 'SIRALI MAYINLARI'Patlamanın ardından 28 yada 29 Mayıs akşamı Ali Kırca yönetimindeki Show TV Çukurca'ya muhabir ve kameramanlarını göndermiş, diğer basının ulaşamadığı "çok özel" haber yapmıştı.Ali Kırca'nın "muhabirimizin patlamanın ardından ortaya çıkardığı gerçekler" diyerek anons ettiği haberde, Barış adlı muhabir canlı yayına bağlanmış ve döşenen mayınların PKK'nin son teknoloji ürünü "sıralı mayınları" olduğunu açıklamıştı. 'TEKNOLOJİ HARİKASI' MAYINLAR EKRANDAAraştırmacı ve acar muhabir, askerlerin operasyon bölgesinde metrelerce aralıklarla yürüdüğünü belirterek 6 askerin nasıl öldüğüne açıklık getirmişti. Muhabir, elindeki boş konserve kutularını araziye dizip aralarına ip germiş, PKK'nin son teknoloji "sıralı mayınların" tatbikatını yapmış ve askerlerin yürüyüş halinde mayınlara basmalarına rağmen patlamadığını, en son askerin geçişi sırasında patlayan "teknoloji harikası" mayınları anlatmıştı ekranlardan.Ali Kırca ekibinin bu yalanının yanında, diğer tv ve gazetelerde yapılan hain saldırının hesabının sorulacağını belirterek yine bildik manşetler atmıştı. MANŞETLER, ÖLECEĞİNİ BİLİYORDUKi bu tür olayların ardından, "Şehit olacağını biliyordu", "Babasını-annesini bir saat önce aradı", "Babasından en son yüz kontür istedi", "Elime silah versinler, oğlumun yerine ben gidip savaşayım", "Annesi-eşi asker selamı verdi".... gibi manşetleri her zaman görmek mümkün. Patlamadan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da ölen Bingöl'lü Er Özkan Dumlu'nun ailesini ziyaret ederek, ''terörün kökünün kazınacağını, terörün Türkiye'nin başına bela olduğunu'' açıklamıştı. Ve 6 askerin ölümü ardından, Türk savaş uçakları da Güney Kürdistan topraklarında PKK kamplarına yönelik hava saldırısı gerçekleştirmişti.İNTERNETE DÜŞEN SES KAYDIAncak dün internete düşen bir ses kaydında 6 askerin ölümüne neden olan mayınların askerler tarafından döşendiği ortaya çıktı. Ses kaydında Hakkari Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya ile Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Zeki Es arasındaki telefon konuşmasında, mayınların askerlerin güvenliği için döşendiği, ancak askerlerin bilmeden mayınlı bölgeye girerek patlamanın meydana geldiği belirtildi. Ses kaydında mayın patlamasıyla ilgili uydu telefon kayıtlarında geçen konuşmalar 3 farklı görüşme şeklinde yer alıyor.TUĞGENERAL ES: MAYINLARI BEN YERLEŞTİRDİMBirinci telefon görüşmesinde Tuğgeneral Zeki Es, mayınları bizzat kendisinin yerleştirdiğini söylüyor ve Tümgeneral Gürbüz Kaya’ya “Komutanım sizi böyle sıkıntıya soktuğum için kahroluyorum” diyor. Bunun üzerine Tümgeneral Kaya “Hiçbir sıkıntı yok bak hiçbir sıkıntı yok. Biz aynen planladığımızı uygularız. Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok” cevabını vererek Zeki Es’i teselli ediyor.İkinci telefon görüşmesinde Yarbay Taner, Zeki Es’e “Yukarıya mayınları terör örgütü döşedi şeklinde bildirdik” diyor. Yarbay Taner, rapora tümen komutanının birkaç kez baktığını ve o şekilde yazdıklarını belirtiyor.3. telefon görüşmesinde de bir Komutan, Zeki Es’e “Zeki bu konuşmaların hepsi kayıt ediliyormuş, fazla konuşma” uyarısını yapıyor. BASINDA ASKER ÖLÜMLERİNİN HABERLERİŞehit erin babasından son isteğiHain saldırı gencecik fidanları soldurdu. 6 askerin baba ocağına ateş düştü.. Her bir evre ayrı bir hikaye ayrı bir hüzün var.Hakkari Çukurca'da 6 askerimiz şehit düştü. Acı haber tez ulaştı, evlerden ağıtlar yükseldi. Bu evlerden birinde Zaza'ca ve Kürtçe feryatlar vardı.Komando er 20 yaşındaki Özkan Dumlu'nun iki gün önce telefonla görüştüğü babası Abdulkadir Dumlu'dan 100 kontör istediği ortaya çıktı.Hakkari'nin Çukurca ilçesinde şehit olan Özkan Dumlu'nun Bingöl'deki baba evine ateş düştü. Bingöl İl Jandarma Komutanlığı tarafından görevlendirilen bir ekip, şehit er Özkan Dumlu'nun Sarıçicek köyündeki ailesine acı haberi verdi. Tezkeresine 6 ay kalan er Özkan Dumlu'nun şehit olduğu haberini alan yakınları da baba evine akın etti.Evin bahçesinde toplanan kalabalık, Zazaca ve Kürtçe ağıtlar yakarak gözyaşlarına boğuldu. Haberi aldıktan sonra yıkılan 10 çocuk babası Abdulkadir Dumlu, 2 gün önce oğlu ile telefonla konuştuğunu söyledi. Dumlu, "2 gün önce telefon açtı ve kontörünün olmadığını söyledi. Ben de 100 kontör gönderdim. Telefonla konuşurken bütün aile fertlerine selam söylememi istemişti. Ondan sonra hiç konuşamadık. Bugün sabah komutanlar şehit olduğunu bize bildirdi" dedi.SÖZLÜSÜ VARDIŞehit er Özkan Dumlu'nun sözlü olduğu ve askerden döndükten sonra evleneceği belirtildi. Bu arada, şehit Özkan Dumlu'nun ağabeyinin, 6 yıl önce vatani görevini yaparken girdiği çatışma sonrasında psikolojik sorunlar yaşadığı belirtildiANNESİ HABERİ NASIL ÖĞRENDİ?Acılı anne Nezahat Çelik, oğlunun şehadet haberini misafirlikte öğrendi. Ailenin yakını olduğunu söyleyen DP eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, Çelik ailesine başsağlığı diledi.Çukurca'da mayın patlaması sonucu şehit olan Cafer Çelik'in baba ocağına ateş düştü. Ailenin en küçük çocuğu olan Çelik'in Gaziosmanpaşa'da yaşayan ailesi, acı haberle yıkıldı. Cafer Çelik'in şehadet haberinin gelmesiyle birlikte yakınları eve akın etti.Kendilerine ait ekmek fırınında çalıştığı öğrenilen Cafer Çelik'in annesi Nezahat Çelik de, oğlunun şehadet haberini misafirlikte öğrendi. Olayı duyunca fenalık geçiren anne Çelik, askeri ambülansla evine getirildi. Evin önünde uzun süre gözyaşı döken acılı anne, yakınlarının yardımıyla eve girebildi.Bu arada, Çelik ailesinin yakını olduğunu belirten Demokrat Parti (DP) eski Genel Başkanı Süleyman Soylu da taziye için eve geldi. Aileye taziyelerini ileten Soylu, basın mensuplarının sorularını cevapladı. Soylu, "Türkiye artık her gün bir şehit haberini kaldıramıyor. Çok üzgünüz, aile yıkılmış durumda." şeklinde konuştu.Öte yandan, Çelik ailesinin evinin bulunduğu sokakta birçok apartmana Türk bayrağı asıldı.BABASINA ÜÇ GÜN ÖNCE NE DEMİŞTİ?Hakkari'nin Çukurca ilçesinde terör örgütü tarafından döşenen mayının infilak etmesi sonucu şehit düşen Uzman Çavuş Ziya Bener'in Yozgat'taki baba evine ateş düştü.Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki hain saldırıda şehit düşen Uzman Çavuş Ziya Bener'in Yerköy ilçesine bağlı Aslanhacılı köyündeki baba evine ateş düştü. Oğlunun şehit düştüğü haberini İlçe Jandarma Komutanı'ndan alan acılı baba İbrahim Bener, oğlu Ziya Bener ile üç gün önce telefonla görüştüğünü söyledi. İbrahim Bener, oğlunun 'Baba operasyona gidiyoruz, merak etmeyin" dediğini söyledi.Anne Dönüş Bener ise oğluna ağıtlar yakarak, torunu Enes'in öksüz kaldığını ve ciğerinin yandığını belirtti. Her ihtimale karşı evin önünde ambulans bekletilirken, şehit için yakılan ağıtlar ise yürekleri dağladı.ANF NEWS AGENCY

Kazım Koyuncu'nun anısına fotoğraf sergisi 0 Kommentare


Kanser hastalığı nedeniyle 4 yıl önce yaşamını yitiren Sanatçı Kazım Koyuncu'nun anısına, onun fotoğraflarından oluşan sergi açıldı.Sanatçı Kazım Koyuncu sevenleri, ölümünün 4'üncü yıldönümünde onu unutmadı. Ankara Yüksel Caddesi'nde bulunan Konur Sokak'ta Koyuncu'nun fotoğrafları sergilendi. Yoğun ilgilinin gösterildiği sergi akşam saatlerine kadar açık kalacak.DİHA

Artık Güney Kürtlerinin kendi Anayasası var 0 Kommentare


Federal Kürdistan Bölgesi Parlamentosu, Kerkük ve diğer tartışmalı Kürt bölgelerini de kapsayan yeni Anayasa taslağını oy çoğunluğu ile kabul etti.Yeni Kürt Anayasası 111 sandalyeli Kürdistan Parlamentosu'nda 96 milletvekilinin hazır olduğu oturumda oy çoğunluğu ile kabul edildi. 7 milletvekili oylamayı 'yasadışı' bularak oturumu terk etti. Anayasada Irak Kürdistan’ının Duhok, Süleymaniye, Hewler ve Kerkük ile Ninova ve Diyala eyaletindeki 11 yerleşim birimini kapsayan coğrafik ve tarihi bir antite olduğu vurgulandı.Kürdistan Parlamento Başkanı Adnan Müftü, bu anayasa taslağının anayasanın son şekli olmadığını belirterek bunun üzerinde çalışılacağını ve buna göre de anayasa mahkemesinin kurulacağını kaydetti.Irak Anayasa'sı da yaklaşık 1 milyon nüfuslu tarihi Kürt kenti Kerkük için referandum öngörüyor ancak bugüne kadar referandumun yapılması sürekli engellendi. BM Genel Sekreteri’nin Irak Özel Temsilcisi Staffan de Mistura 22 Nisan günü Ninova, Kerkük, Diyala, Selahaddin ve Süleymaniye vilayetlerindeki Kerkük kenti ve diğer 15 tartışmalı bölgeye ilişkin raporunu sunmuştu.Anayasa bütün hakları ve dinleri tanıyorKürt Anayasası Taslağı, Kürdistan’ın Kürtler, Türkmenler, Araplar, Süryaniler, Asuriler, Keldaniler, Ermeniler ve bölgeden yaşayan diğer vatandaşlardan oluştuğunu vurguluyor.Anayasa, 'Kürdistan'da yaşayanların çoğunluğunun Müslüman kimliğinin yanı sıra Ezidi, Hristiyan ve diğer dini haklarını tanıyor ve saygı duyuyor.'Müftü: Tarihi bir günAdnan Müftü, yeni Anayasa taslağının kabulünü “bundan bölge kendi Anayasasına sahip olan ve kendi haklarını icra edebilecek olan Kürdistan halkı için tarihi bir gün” olarak değerlendirdi. Yeni Anayasa 25 Temmuz’da yapılacak seçimlerle paralel olarak referanduma sunulacak.YNK'den ayrılan kadın milletvekili Kiwestan Muhammed ise, 'Bugün (Çarşamba) biz yedi milletvekili oturumu terk ettik zira yasama 4 Haziran’dan beri bitmiş ve Anayasa’nın kabulü illegaldir' dedi. 3 Haziran günü parlamento yasama döneminin 25 Temmuz seçimlerine kadar uzatılmasını istemiş ancak milletvekilleri bu oylamayı kabul etmemişti.ANF

Michael Jackson hayatını kaybetti 0 Kommentare


Müzik dünyasına damgasını vuran Michael Jackson yaşamını yitirdi. 50 yaşındaki yıldızın kalp krizi geçirdiği ileri sürüldü.
POP müziğin kralı Michael Jasckson dün geçirdiği kalp krizinin ardından 50 yaşında yaşama veda etti. Los Angeles’taki evinden alınan bir çağrı üzerine buraya ulaşan acil yardım görevlileri, nefes almadığını görünce ünlü yıldıza hemen kalp masajı yaptılar ve ardından hastaneye kaldırdılar. Ancak doktorların bütün çabalarına rağmen ünlü yıldızın Türkiye saatiyle gece yarısında öldüğü açıklandı. Geçtiğimiz günlerde Jackson’un kanser olduğuna dair söylentiler ortaya atılmıştı. Afrika kökenliler arasında milyonda bir olarak görülen ve ciltte renk kaybına neden olan “vitiligo” hastalığına yakalanan Jackson, 1980’li yıllarda bir takım ameliyatlar sayesinde siyah teninin açılarak beyazlaşmasını sağlamıştı. Michael Jackson, önümüzdeki ay, Londra’da yaklaşık bir yıl sürecek bir konser serisine başlayacaktı.
Son yıllarda inzivadaydı Ünlü yıldız çocuk tacizi iddialarından sonra 2005’ten bu yana neredeyse inziva hayatı yaşıyordu. Son senelerdeki bazı sağlık problemleri ve mahkemelerde süren çocukları taciz davaları yüzünden ünlü sanatçı hayli zor durumda kalmış ve beraat ettiği halde epeyce yıpranmıştı. Michael Jackson en son birkaç ay önce bir alışveriş merkezinde tekerlekli sandalye üzerinde görülmüştü. Yüzünü siyah bir eşarp, şapka ve ameliyat maskesiyle gizleyen Jackson, çocukları için bir kitabevinden kitap seçmişti.
Yaşamı 29 Ağustos 1958’de ABD’nin Indiana eyaletinde dokuz çocuğun yedincisi olarak doğan “kral,” ilk kez sahneye çıktığında 6 yaşındaydı. Daha sonra dört kardeşiyle birlikte kurdukları Jackson Five grubuyla çalışmalar yaptı. İlk solo albümünü 1972 yılında çıkaran Jackson’un 1982’de çıkardığı “Thriller” albümü dünya çapında en az 27 milyon sattı ve müzik çevrelerinde tam bir efsane oldu. Ertesi sene “Billie Jean” şarkısı eşliğinde kendisiyle özdeşleşen ünlü “moonwalk” dansını ilk kez icra etti. Kariyeri boyunca yaklaşık 750 milyon albüm satan ve 13 kez Grammy ödülü alan Jackson tüm zamanların en başarılı şov yıldızlarından biri olarak kabul ediliyordu.
Çocuk tacizi davaları 1993’te 13 yaşındaki bir erkek çocuğunu taciz ettiği iddiası üzerine polis Jackson’un Kaliforniya’daki Neverland adını verdiği çiftliğini basmıştı. Aynı yıl planladığı dünya turunu iptal eden popun kralı çektiği sıkıntılar yüzünden ağrı kesicilere müptela oldunu söylemişti. Daha sonra hakkında birçok taciz davası açılsa da bunların hiçbirinden hüküm giymedi ve en son 2005 yılındaki davadan beraat etti. O günden sonra bir süre Bahreyn, İrlanda ve Fransa’da yaşadıktan sonra yeniden ABD’deki evine dönmüştü. Evlilikleri 1994’te Elvis Presley’nin tek çocuğu Lisa Marie ile evlenen Jackson iki yıl sonra boşandı. Aynı yıl Debbie Rowe ile evlendi ve 1999’da ayrılmadan iki çocukları oldu. Üç çocuğunun adları Prince Michael I, Paris Michael ve Prince Michael II.

İran Halkın Fedai Gerillaları Örgütü Açıklaması 0 Kommentare


Kitlesel Halk Ayaklanması ve Hükümette KargaşaÇeviri: Solun DoğusuYıllar süren sosyo-ekonomik baskılar ve İslam Cumhuriyeti rejimine yönelik halk memnuniyetsizliği kitleleri sokağa döktü. 17 Haziran seçimlerinin arkasından halk, İslami Şii köktenciliğinin gerici fikirleri üzerinde yükselen uluslararası bir anlaşmayla otuz yıl önce iktidara getirilen rejime karşı ayaklandı. Bu rejimin sütunları halkın yabancılaştırılması ve batıl inançların yaygınlaştırılması demek olan Şeriat üzerine kuruludur. Nihayetinde yalnızca İslami figürlerin prizmasında ilerleme ve özgürlük gören insanlar rejimin taraftarı olarak kaldı. Ayetullah Humeyni kendisini İmam ve Allah’ın yeryüzündeki vekili ilan ettiği andan itibaren, demokrasi giderek karanlık çağlara gömüldü. Humeyni’nin fikirlerinin İslam’ın kurucularının fikirlerine ne kadar yakın olduğu başka bir tartışmadır, ama halkın çektiği bütün acılar İslam kisvesi altında gizlenmiştir.İslam Cumhuriyeti eski monarşinin kalıntıları üzerine kurulduğu andan itibaren, karanlık çağların antika fikirleriyle başı dönenler kendilerini halkın önderi ilan etti. Özgürlük ve ilerleme isteyen bir ulus, bunun yerine kitlesel bir gericilikle tanıştı. Bu sirkin başındaki Ayetullah Humeyni, Hamaney, Rafsancani ve Beşti gibi arkadaşlarıyla birlikte sanayi kapitalizmini antik ticaret kapitalizmiyle değiştirmeye ve ilerlemeyi gerici fikirlerle ezmeye çalıştı.Devrimden sonraki birkaç yıl boyunca İslam Cumhuriyeti rejimi kendisini boş ve belirsiz sözler ardına gizledi. İslami Cumhuriyet fikri toplumdaki kimi insanlara çekici geliyordu çünkü rejim o zamanlar kendisini toplumsal adalet, özgürlük ve ilerleme gibi sloganların ardına gizliyordu. Rejimin gerçek doğasının açığa çıkması ise çok uzun sürmedi.Katlanması olanaksız ve 30 yıl süren acılı bir yaşamın ardından, şimdi halk rejime baş kaldırıyor. Rejimin üst katlarındaki kargaşa yeni bir düzeye geldi. Hamaney, Rafsancani ve Mir Hüseyin Musavi, Humeyni’nin dini çevresinin bir parçası olmasına karşın, kendi iç çekişmeleri artık yeni bir aşamada. Ülkenin sahip olduğu her şeyin kendilerine ait olduğunu iddia eden bu insanlar, yeni bir rakiple, emniyet ve askerlik kurumlarıyla karşılaştılar. İran’ın gerçek gücü zenginliğin asıl sahiplerinde, güvenlik aygıtlarında, zalim paramiliter örgütlerde ve ideolojik merkezleri kontrol eden insanlarda. İktidarın büyük ortakları, zenginlikleri genellikle Pazar’da yoğunlaşmış olanlar, Sepah Pasdaran ve emniyet kurumunun desteğinde yeni bir rakip görüyorlar karşılarında. Bu yeni güç baskıcı kontrol aygıtını elinde tutuyor ve ona yön veriyor. Bu yeni rakibin elinde toplanan zenginlik Rafsancani fraksiyonunun sahip olduğundan çok az olsa da, onun zalimlik ve baskı deneyimi çok daha şiddetli ve güçlüdür. Bu noktada, her zaman tepeden yöneten ve dinsel hiyeraşinin zirvesinde olan Rafsancani, Hatemi, Mir Hüseyin Musavi ve bu kamptaki diğerleri pes etmeye ve ellerinde biriken iktidarı başka bir fraksiyon ile paylaşmaya o kadar hevesli değil. Ahmedinejat gibi, kendilerinden daha düşük bir seviyedeki insana tabi olmak istemiyorlar. Ki onlar da Ahmedinejat’ı kendilerinin hizmetkarı olarak görüyorlardı. Rejimin fraksiyonları arasındaki, ulusal zenginliğin yağmalanmasına ilişkin derin düşmanlık ve bölünmeler, Ahmedinejat gibi bir demagogu şükretmeye ve kendisini Yüksek Lider Ali Hamaney ile bir tutmaya götürdü. Ve zenginlik birikiminde daha az deneyimi olan Yüksek Lider de, kendi çıkarlarını Ahmedinejat’la, güvenlik ve askeri aygıtları elinde tutanlarla ortak olmakta gördü. Namlunun ucunda sürdürdüğü zalim iktidarını uzatmak için Ahmedinejat’la birlikte saf tuttu.Ekonomik ve toplumsal kriz derinleşmeye devam ederken, halkın tüm rejimi devirmek ve yılların birikimi olan acılara son vermekten başka çaresi kalmadı. Bu, tüm ulus sokaklara dökülmeden ve zaten ulusun pek çok canına mal olmuş bu kanlı baskıya direnmeden başarılamaz. Sepah Pasdaran’ın ve onun sivil paramiliterlerinin karanlık güçlerine direnirken pek çok kıymetli yaşam zaten yitip gitti.Yüksek Lider Hamaney ve Sepah Pasdaran’ın diğer liderleri, insanları sokaklardan uzaklaştırıp evlerine göndereceğini umdukları kitlesel bir bastırma harekatı için hazırlanıyorlar. Son birkaç gün içinde, Tahran’ın ve diğer şehirlerin sokaklarında Sepah Pasdaran’ın ve sivil militanların elinde 32 kişi can verdi. Tüm bu cinayetlere rağmen halkın savaşma kararlılığı ve hak talebi her zamankinden daha fazladır. Halk hükümetin kurduğu ve zalimliğini meşrulaştırmak için dillendirdiği tuzaklara düşmemek konusunda akıllı kararlar aldılar. Şimdiye kadar halkın akıllı planlaması ve savaş yöntemleri, savunmasız insanları katletmeyi ve toplumu kana bulamayı planlayan hükümeti boşa çıkardı. Hamaney’in fraksiynu, tüm baskı aygıtını sokaklara göndermeye hazırlanıyor.Durumu sakinleştirmeyi uman Hamaney-Ahmedinejat fraksiyonu, Rafsancani-Musavi kampına küçük ödünler vererek iktidardaki yerine korumayı planlıyor. Bazı oy sandıklarının yeniden sayılması, yalnızca halkı kandırmak için. Sokakta milyonlarca insan varken, rejimin yaptığı bu hamle anlamsız bir manevradır. Sokak gösterileri büyümeye devam ediyor ve bu aşamada amaç, Ahmedinejat fraksiyonunun daha fazla iktidarda kalmasına engel olmaktır. Halkın sloganları ve sokaklardaki gösterilerin karışıklığı, halkın adaylardan hiçbirine sempati duymadığını gösteriyor. Halk tüm rejime karşıdır ve ekonomik mafyayı alaşağı edip, diktatörlüğe bir son vermek istiyor. Halk rejime karşı olan savaşında birlik olmaya devam etmelidir. Halk demokrasi ve özgürlük için ayağa kalktı ve mücadeleleri bu amaca ulaşacaktır. Bu hedefe ulaşmak için mücadelenin her aşamasında belirli planlar ve sloganlar dillendirilmelidir. Sokak gösterileri tüm seçim sonuçları iptal edilene kadar devam etmelidir. Sonraki aşama Muhafız Konseyi’nin aday seçimlerine müdahalesi olmaksızın yapılacak özgür bir seçimi talep etmektir. Yeni seçimler bağımsız uluslar arası gözlemciler ve Birleşmiş Milletler tarafından izlenmelidir. Yalnızca bu türden bir seçimle halk özgürce kendi adaylarını seçebilir. Bu adamlar İslam Cumhuriyeti’nin baskıcı rejimine tümden son vermek için bize yol açacaktır.Savaşçı Petrol İşçileri,Bizler hala 1979 ayaklanmasını hatırlıyoruz, mevcut rejim eski Şah rejiminden daha zalimdir. İşte bir kez daha kontrolü elimize alma ve bu rejimin can damarı olan petrolü kesme zamanıdır. Bu tarihsel dönemeçte devam eden mücadeleye katılarak ve diğer vatandaşların rejime karşı savaşmasına yardım ederek hayati bir rol oynayabilirsiniz. Bu devrimci eylemle rolünüzün ve kararlılığınızın nasıl öncü ve anlamlı olduğunu dünyaya gösterebilirsiniz. İran işçi sınıfı İran’ın geleceğini şekillendirmede anlamlı bir rol oynayabilir.İran Halkın Fedai Gerillaları Örgütü

SUÇ DUYURUSU&BASIN AÇIKLAMASI 0 Kommentare

24 HAZİRAN 2009, SAAT 13.00'DE SULTANAHMET ADLİYESİ ÖNÜNDE YAPACAĞIMIZBASIN AÇIKLAMASI VE SUÇ DUYURUSUNATÜM BASIN VE HALKIMIZI DAVET EDİYORUZ
Elbistan E Tipi Hapishanesinde tutsak bulunan Güler Zere kanser hastalığına yakalandı. Güler Zere'yi kanser yapan TECRİTTİR. Tecrit öldürüyor. Hapishane idaresi ve Adalet Bakanlığı tecrit koşullarında Güler Zere'nin teşhis ve tedavisini geciktirerek sağlık durumunu ağırlaştırdı. Onlarca engeli aşabildikten sonra muayene olup teşhis konulduğunda artık çok geçti. Hemen ameliyata alındı. Yanağının yarısı alındı. Ve halen iyileşmedi. Çünkü tecritte. Çünkü onu kanser yapan tecrittir.Ve Adalet Bakanlığı bir insanlık suçu daha işleyerek Güler Zere'nin özgürlüğünü engelliyor. Güler Zere serbest bırakılmıyor. Bilinçli ve iradi bir tercihle Güler Zere ölüme götürülüyor.Onu kurtarabiliriz. Özgürlüğünü sağlayabiliriz. Bu gücümüz var. Güler Zere'yi ağır sağlık koşullarına rağmen tahliye etmeyen Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, Hapishane idaresi, İnfaz savcılığı suç işliyor. 24 Haziran 2009 Çarşamba günü saat 13.00'da bu suçlular hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Tüm halkımızı ve basını davet ediyoruz.TAYADLI AİLELER

Yevkurov'a 70 kilo patlayici ile saldirildi ,perde arkasi simdilik karanlik 0 Kommentare

İnguşetya'nın 46 yaşındaki devlet başkanı Yunus-Bek Yevkurov’a yönelik dünkü bombalı suikast girişimi büyük yankı yarattı. Başkan Medvedev, “teröristlere en sert cevabın verileceğini” söylerken, iki ihtimal üzerinde duruluyor: 1- Radikal terörist gruplar. 2- Yevkurov’un başlattığı yolsuzlukla mücadele kampanyasından zarar gören suç grupları. Yüzü dahil, vücudunun her bölgesinde derin yaralar ve yanıklar olduğu belirtilen Yevkurov, özel uçakla Moskova’ya getirildi.

Dün sabah Nazran’da kortejine yapılan intihar saldırısında Yunus-Bek Yevkurov’un yaralanması Rusya’nın gündemini sarstı. Henüz 8 ay önce Murat Zyazikov’un yerine atanan, “Rusya Kahramanı” madalyalı paraşütçü birlikleri komutanı Yevkurov, bölgede yıllardır doruk noktasına ulaşan yolsuzluklar ve radikal dinci grupların adının karıştığı terör eylemlerine karşı büyük bir kampanya başlatmıştı.

Yetkililer, Yevkurov’un cipinin olduğu korteje son hızla dalan intihar eylemcisinin arabasındaki 70 kilo patlayıcı ile birlikte hava uçtuğunu belirttiler. Patlamanın hızıyla Yevkurov’un zırhlı makam aracı yoldan çıkıp duvara çarptı. Medyaya yansıyan bilgilerde, eylemde kullanılan otomobilin Moskova bölgesine plakası taşıdığı vurgulanıyor.

Yevkurov’un ve yanında oturan kardeşinin ağır yaralandığı, saldırgan dahil üç kişinin öldüğü olay Moskova’yı ayağa kaldırdı. Başkan Medvedev, bölgede huzur ve istikrar ortamını bozmak isteyenlere en ağır cevabı vereceklerini söyledi. Putin de saldırıyı yapanları Nazilere benzetti. Bölgeye özel soruşturma ekibi yollandı. Çeçenistan Devlet Başkanı Kadirov da istişareler için Moskova’ya gelip Medvedev ile görüştü.

Rus yetkililer, Yevkurov’un bölgede yolsuzluğa karşı başlattığı etkili kampanya yüzünden suç örgütlerinin hedefi haline gediğini vurguluyor. Öte yandan bölgede devlet görevlilerine yönelik terör eylemlerinin arkasında radikal dinci grupların olabileceği de savunuluyor. (Turk-Rus)

Barkey : ABD `Kurt Sorunu`nda arabulucu olabilir 0 Kommentare

ABD'li Ortadoğu uzmanı Prof. Henri Barkey, Kürt sorununda Türk hükümeti ile PKK'nin çözüme hazır oldukları yönünde işaretler verdiklerini belirterek, ancak tarafların anlaşma için dışarıdan yardıma ihtiyaçlarının olduğunu söyledi. Barkey, ABD'nin çözümde arabulucu olabileceğini söyledi.

ABD'nin borsa ve finansal gazetesi Wall Street Journal, Şubat ayında ABD Başkanı Barack Obama'ya sunduğu 'Kürdistan Üzerinde Çatışmayı Önleme' başlıklı raporu ile gündeme gelen Carnegie endowment adlı düşünce kuruluşu uzmanlarından Prof. Henri Barkey'nin kaleme aldığı 'Türk-Kürt Barışı için Şans' başlıklı bir makale yayınladı.

ABD Başkanı Barack Obama'nın Ortadoğu gezisinin kendisi ve ABD konusunda bölgede iyi niyet yarattığı ancak Kahire'deki konuşmasında söz verdiklerinin çoğunun gerçekleşmesinin uzun bir zaman alacağı belirten Barkey, 'Ancak, bir yer var ki etkinliği, çabucak ve önemli sonuçların elde edilmesi için kullanılabilir o da Türkiye'de ve Kuzey Irak'taki Kürt sorununun çözümlenmesidir' görüşünü dile getirdi.

PKK 20 yıl öncesi kadar yeni eleman kazanıyor

Türkiye'de devam eden çatışmanın, Kürtlerin Ankara'ya karşı, bazen şiddet bazen siyasal yollardan verdiği uzun mücadelelerden biri olduğunu belirten Barkey, bu mücadelenin temelinde kültürel-ulusal bazda Kürt kimliğini yaşatmanın bulunduğunu kaydetti. Barkey, bu mücadelenin mevcut yansıması olan 'güçlerinin yarısını Türkiye yarısını da Kürtlerin kontrolündeki Kuzey Irak'ta barındıran' PKK'nin, ABD ve Türkiye arasında 'önemli çatlaklara' neden olduğunu belirtti.

Türkiye'nin Güney Kürdistan'daki PKK güçlerine karşı düzenlediği saldırılara dikkat çeken Barkey 'Ancak 25 yıllık çatışma ardından, çoğu Kürt 30 bin ölü ve PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın ABD desteği ile 1999'da yakalanmasından sonra Türk hükümeti ve ordusu karşıt mücadele kampanyasında gösterebilecekleri çok az şey olduğunun farkında ve kanlı çatışmanın sonunu net görememektedirler. PKK bugün de 20 yıl öncesi kadar yeni eleman ediniyor' dedi.

Ancak Barkey 'Kürdistan Üzerinde Çatışmayı Önleme' adlı raporunda olduğu gibi Kürt sorununun çözümünü PKK'nin 'tasfiye edilmesi' ile Türkiye ve Güney Kürdistan yönetimi arasında 'iyi ekonomik ilişkilerde' aramaya devam etti. Barkey 'PKK'yi geçilmez kuzey Irak'taki güç merkezinden etme ve Türkler ile Kürtler arasındaki düşmanlığa son vermenin her hangi çabasının' Irak'ın bu bölgesine 'istikrar getireceği' ileri sürülerek 'Irak'ın kuzeyi ne kadar istikrarlı ve güvenlikli olursa, ABD için geri çekilmede o kadar kolay olacak' dedi.

'ABD'nin rolü belirleyici olabilir'

'Şimdi olası bir çözümün işaretleri bulunuyor. Türk devleti, kuruluşundan bu yana geçen 80 yılı aşkın sürede ilk defa oldukça büyük Kürt azınlığının kaderini ele alıyor' diyen Barkey sorunun çözümü etrafında yaşanan tartışmalara dikkat çekti. PKK'nin, düşmanlıklara son verme ve Ankara ile Kürt siyasal temsilcileri arasında diyalogla başlayacak olan bir sürece karşın silahlı mücadeleye son vermeye hazır oldukları gibi uzlaşı sinyalleri verdiğini söyleyen Barkey şöyle devam etti:

'Ancak durum o kadar karmaşık ki Türkler ve Kürtlerin, bir anlaşmayı sonuçlandırmak için dışarıdan yardıma ihtiyaçları olacak. Her iki tarafta bu yeni açılımı baltalamayı çok sevecek fazla sayıda aşırı unsurlar var. ABD'nin bir rolü belirleyici olabilir. Washington, hem Türkiye ile hem de Kürtler ile olan olumlu ilişkisi sayesinde yardım etmek için güçlü bir konumda. ABD, Türkiye'nin asilere karşı operasyonlarda çok ihtiyaç duyulan lojistik destek sağlayarak ve uluslararası forumlarda PKK konusunda Türkiye'yi tutarlı bir biçimde destekleyerek iyi niyetini kanıtladı. Aynı zamanda Irak'ın Saddam Hüseyin rejiminden kurtarılmasındaki rolü dolayısıyla her yerdeki Kürtler arasında çok saygı duyuluyor.'

Kuzey ve Güney arasında nitelikli sanayi bölgesi önerisi

'Böylece, ABD güvenilir bir aracı olarak faaliyet göstererek PKK'yı demobilize etmeye yardımcı olabilir' diyen Barkey 'PKK'nın silahlarını Türk askerlerini teslim etmesi pek olası değil ancak Amerikan güçlerine teslim edebilir. Bunun karşılığında da (ABD) Türk hükümeti ve kamuoyunun güveneceği sıkı bir denetleme teklifinde bulunabilecek. ABD diplomatları da, birkaç PKK liderinin de bölgenin dışında sığınma bulmasını sağlayabilir ve Amerika yanlısı Kürt Bölgesel Hükümetinin Irak'ta kalmayı sürdüren Türkiye karşıtı asilerin eylem yapmasını önleyeceği güvencesini Ankara'ya verebilir. Böylece, birçok PKK asileri, evlerine dönebilir ve Türkler, şiddetin gölgesi olmadan Kürtlerin kültürel haklarının genişletilmesi amacıyla iç siyasi reformları konuşmaya başlayabilir' dedi.

Barkey, ABD'nin ayrıca, Türkiye ile Bölgesel Kürt hükümeti arasında ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla 'Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu ve Kuzey Irak'ı kapsayacak bir Nitelikli Sanayi Bölgesi'nin kurulmasını' önerebileceği belirtildi.

Barkey makalesini şu sözlerle bitirdi: 'On yıllarca, Kürt bataklığı, Türkiye'nin demokratikleşmesini engelledi ve Ankara'nın ABD ve AB ile ilişkilerini zayıflattı. Sayın Obama, belki seçim kampanyası sırasında, Kahire konuşmasını hazırlarken bile bu konuyu hiç düşünmemiş olabilir. Ancak, bu, Müslüman dünyasında göreli olarak çabucak ve önemli dış politika başarılarını sağlayabileceği bir konudur.' (ANF)

DTP operasyonuna tepki 0 Kommentare

Tunceli'de Demokratik Toplum Partisi'ne (DTP) yönelik düzenlenen operasyonda 23 kişinin gözaltına alınması protesto edildi.

DTP bünyesinde faaliyet yürüten Yurtsever Devrimci Gençlik'e (YDG) yönelik operasyonda 23 kişinin gözaltına alınmasının ardından bir grup DTP'li basın açıklaması yaptı.

Tunceli Sanat Sokağı'nda bir araya gelen 50 kişi, gözaltına alınan DTP'lilerin serbest bırakılmasını istedi.

Grup adına basın açıklamasını okuyan DTP Tunceli İl Başkanı Murat Polat, 29 Mart yerel seçimleri sonrası DTP'ye yönelik başlatılan operasyonların devam ettiğini ve gözaltılar ile DTP'nin bitirilemeyeceğini söyledi.

DTP'ye yönelik sivil siyasi darbenin halen devam ettiğini savunan Polat, "Kendilerine dokununca zıplayanlar, DTP'ye yönelik siyasi darbeyi devam ettirmektedirler. Kürt sorunu konusunda iyi şeyler olacak diyen devlet yetkilileri, ne zamanki bu lafı telaffuz ettilerse DTP'ye yönelik operasyon gözaltı ve tutuklama peşinden gelmektedir." dedi.

Kürt sorunun barışçıl çözümünün tutuklama ve gözaltından geçmediğini dile getiren Polat, kadın ve gençlik örgütlemesinin tamamen yasal olduğunu, ancak örgütlenmelerinin PKK/KONGRA-GEL örgütlülüğüne benzetildiğini ve çok sayıda arkadaşlarının gözaltına alındığını söyledi.

Gençlik meclis çalışmasının yasal olduğunu ifade eden Polat, "DTP yasal demokratik zeminde mücadele eden bir partidir. Ve TBMM'de grubu olan bir partidir. Bu partiyi illegalize ederek bir yere varma şansınız yoktur." şeklinde konuştu.

Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talimatı doğrultusunda büyük bölümü Tunceli'de olmak üzere Diyarbakır, Van, Bursa ve Ankara'da dün gece eş zamanlı düzenlenen operasyonda gözaltına alınan YDG üyesi 23 kişinin sorguları Tunceli Emniyet Müdürlüğü'nde devam ediyor.

(AA)

Rusya`da Moldova`ya 500 milyon dolar kredi! 0 Kommentare

Rusya Başbakanı Vladimir Putin, Moldova'ya ekonomik krizle mücadele çerçevesinde 500 milyon dolar kredi sağlanmasına karar verildiğini, 150 milyon dolarlık ilk transferin de önümüzdeki günlerde gerçekleşeceğini söyledi.

Moskova'da Putin'le bir araya gelen Moldova Cumhurbaşkanı Vladimir Voronin de sağlanan krediden dolayı Rusya'ya müteşekkir olduklarını belirtti. Voronin, Moldova'da yatırımlarda kullanılacak kredinin, geri ödeneceği konusunda da garanti verdi. Moldova Cumhurbaşkanı Voronin, 29 Temmuz'da erken parlamento seçimi kararı almıştı. Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev'le de görüşen Voronin, buradan da tam destek aldı. Voronin, ülkede gerçekleşen gerginliklerin bir darbe girişimi olduğunu, arkasında da Romanya'nın olduğunu iddia etti.

Rusya, Moldova'nın dışında Kırgızistan, Moğolistan, Ermenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Belarus'a krizle mücadelede kredi verdi. Kırgızistan'ın Rusya'dan aldığı 2 milyar dolarlık kredi, ABD üssünün kapatılması tartışmaları ile gündeme gelirken, Belarus'un alacağı 2 milyar dolarlık kredinin son çeyreğini Moskova'nın ruble olarak vermek istemesi, iki başkent arasında gerginliğe neden olmuştu.

Rusya, Eurasec çerçevesinde eski Sovyet ülkelerinin krizle mücadelesine destek sağlamak amacı ile, 10 milyar dolarlık bir rakam ayırmıştı. (CiHAN)

Secimler iptal edilmeyecek 0 Kommentare

İran Anayasayı Koruyucular Konseyi, 12 Haziranda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iptal edilmesini kabul etmedi.

İran Anayasayı Koruyucular Konseyi, 12 Haziranda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iptal edilmesini kabul etmedi.

İran devlet televizyonunun haberine göre, Konsey seçimlerde büyük usulsüzlük olmadığını da kaydetti.

Haberde konuyla ilgili başka ayrıntı verilmedi.

`Kapitalizm krize savasla cagre ariyor!` 0 Kommentare

Yaşadığımız kriz koşullarında belli başlı sanayi dallarında önemli bir küçülme ve gerileme görülürken, dünyanın önde gelen silah üreticisi ülkelerinde, savaş sanayisine yapılan yatırımda büyük artış görülüyor.

ABD, Çin, Fransa, İngiltere, Rusya, Almanya, Japonya, İtalya, Suudi Arabistan ve Hindistan, askeri harcamaların gözle görünür biçimde yükseldiği ülkeler olarak öne çıkıyor.


Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), dünyada askeri harcamalar ve çatışmalarla ilgili yıllık raporunu açıkladı. Buna göre geçen yıl askeri harcamalar önceki yıla oranla yüzde 4’lük bir artış gösterdi. Krizin derinleştiği, dünyada üretim ve ticaretin gerilediği bir yılda askeri harcamalar artmış durumda...

İlk elde söylenebilecek şey, krizin bu sektörü kamçıladığı biçiminde olabilir. Çok önceleri Lenin, “Savaş ekonomisi, kapitalist üretim sisteminin kendi çöküş evresinde bulduğu temel ikame politikalarını temsil eder” demişti. Bu tespit, bugün için de geçerlidir. Çok yönlü olarak işleyen savaş sanayi mekanizması, bir yandan ekonominin genel canlanması için bir kaldıraç rolü oynarken, diğer yandan krizlerin kaçınılmaz olarak yol açabileceği savaşlara hazırlık anlamı taşımaktadır. Her şeyden önce, savaş sanayinin ürünleri, büyük maliyetlerine karşın kolayca ve hızla tüketilebilen metalar karakterindedir. Bu, sermayenin yüksek kâr için gereksindiği yüksek devir hızına sahip olması anlamına gelmektedir. Milyonlarca dolara mal olan araç ve cephaneler, çok kısa sürede ve büyük miktarda tüketilebilmektedir. Para-Meta-Para biçiminde özetlenen devir, bu sayede yüksek bir hızla gerçekleşebilmekte, sermayenin yeniden üretime sokulabileceği ve kârın en yüksek derecede gerçekleşebileceği bir ortam yaratmaktadır. Savaş, bu bakımdan kapitalist kâr mekanizmasının özellikle kriz koşullarında, sevdiği biçimlerden en önde geleni olagelmiştir. Kuşkusuz bu alana ayrılan sermaye, devletlerin başka alanlara yöneltebileceklerinden kesilerek yapılmaktadır. Bunun için de, en az kâr getiren eğitim, sağlık, kültür gibi alanlardan yapılan kesintiler, savaş sanayinin kaynağını oluşturmaktadır. “Ölü yatırım”, “gereksiz harcama” gibi görülen bu alanlara yöneltilecek yatırımlar sürekli küçülürken, “savunma sanayi”nin sürekli büyütülmesinin nedeni budur. Savaş ekonomisi denilen şey, kapitalizmin olağan zamanlarında gösterdiği görece istikrarlı ve “sakin” görünümünü değiştirerek, hızla dönen ve yüksek kâr getirerek ekonomiyi “canlandıran” bir rol üstlenmektedir.

İRAN’IN ADININ OLMAMASI

Yukarıda adı geçen ülkeler içinde, geleneksel olarak her savaşta ve savaş kışkırtıcılığında önder konumunda olan emperyalist ülkeler dışında, Çin, Hindistan ve Suudi Arabistan’ı görüyoruz. Çin, “yeni süper güç” olma yolunda hızla ilerlerken, Hindistan (nükleer güce de sahip bir ülke olarak) bölgede kesintisiz bir gerilimin hem kaynağında hem de düğüm noktasında bulunmasından dolayı savaş harcamalarını artırmaktadır. Suudi Arabistan ise hiç kuşkusuz bütün gücünü ve temel stratejilerini ABD ile ortaklaştırmış bir ülke olarak, açık bir biçimde diğer Arap ülkelerine ve özellikle de İran’a karşı silahlanmaktadır. (Bu arada, ciddi bir savaş tehdit kaynağı olarak propaganda edilen İran’ın adının listede bulunmaması, ayrıca ilginçtir ve bir başka gerçeğe işaret etmektedir.)

SAVAŞ NE KADAR OLASILIK?

İçinden geçmekte olduğumuz koşullarda, emperyalistler arasında bir savaş fazla olası görünmüyor. Buna karşılık, yeni savaş alanlarının ve gerekçelerinin yaratılması konusunda hayli becerikli olan emperyalizm, doğrudan büyük bir dünya savaşına gitmeksizin “bölgesel” gibi görünen ama aslında etkileri bakımından dünya çapında olan savaşlar yaratmaktadır. Afganistan, Irak işgalleri bilinen örnekler. Ne var ki, hemen içimizde sürüp giden “Kürt savaşı”nın da bu kapsamda değerlendirilebileceğine dair kuvvetli işaretler bulunmaktadır. Orgeneral Başbuğ ve Başbakan R. T. Erdoğan, barış umutlarının güçlendiği, farklı çözüm önerilerinin ciddiyetle tartışıldığı bir ortamda, savaşın sürdürülmesinden ve şiddetlendirilmesinden yana açıklamalar yapmışlardır. Bu, başta İsrail olmak üzere, dünyanın belli başlı silah üreticisi şirketlerinin tümünün ortak arzusudur. Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl, demokratik bir biçimde çözüme kavuşturulması, önemli bir tüketim alanının ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Zırhlı araç, helikopter, yakın temas silahları gibi, en pahalı ve en kolay tüketilen savaş araçlarının üretiminde söz sahibi olan ülkeler (başta ABD, İsrail ve Almanya) barışçı çözüm ihtimali karşısında hassas davranmaktadır.

Krizin derinleşerek sürdüğü günümüz koşullarında, savaş sanayinin bir kurtarıcı rolü üstlenebilmesi için, daha yaygın ve şiddetli savaş alanları yaratılmasının bir çözüm ve çıkış olarak değerlendirildiğini gösteren pek çok işaret arasında, bu bizi en yakından ilgilendirenidir. Kapitalizmin savaşın kaynağı olarak tanımlanması, bu çerçevede gerçek anlamını bulmaktadır.

Aydin Cubukcu
Evrensel

Elefteros gazetesi kapanıyor, gazeteciler greve gidiyor 0 Kommentare

ATİNA - Yunanistan'da Elefteros Tipos gazetesinin kapanmasını protesto etmek için basın mensuplarına genel grev çağrısında bulunuldu.Atina Gazeteciler Sendikası (ESHİA), tüm üyelerinden, bugün saat 17.00'den yarın 17.00'ye kadar yapılacak greve katılmalarını istedi.ESHİA, Elefteros Tipos gazetesinin kapanmasıyla 450 basın çalışanının işsiz kalacağına dikkati çekti.Sendikanın çağrısını duyuran Atina Haber Ajansı (ANA) da yarın saat 17.00'ye kadar çalışmalarını durdurduğunu bildirdi.Bu arada, Yunanistan'ın en büyük iş adamlarından Teodoros ve eşi Yanna Angelopulos'a ait Elefteros Tipos gazetesinin, sürekli zarar etmesi nedeniyle yarın son sayısını çıkararak, kapanacağı açıklandı.Elefteros Tipos gazetesini 3 yıl önce satın alan Angelopulos'un medyadan tamamen çekilme kararı aldığı da kaydedildi.ANF NEWS AGENCY

DNA testi doğruladı: Ceset Hasan Ergül'e ait 0 Kommentare


Silopi'de 1995 yılında JİTEM elamanları tarafından kaçırılan Hasan Ergül'ün ailesinin girişimleri üzerine Elazığ'daki kimsesizler mezarlığından çıkarılan cesedin yapılan DNA testinde Hasan Ergül'e ait olduğu belirlendi14 yıl önce JİTEM elamanları tarafından kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınmayan Hasan Ergül'ün ailesinin yaptığı araştırma sonucunda 14 Nisan tarihinde Elazığ kimsesizler mezarlığındaki mezar açılarak DNA testi için örnekler alındı.Cesetten numuneleri Hasan Ergül'ün oğlu Velat'ın kan örnekleriyle karşılaştıran Adli Tıp, 'Yüzde 99,99 uyum gösteriyor' dedi. Adli Tıp'ın hazırladığı rapor Elazığ Cumhuriyet Savcılığı'na gönderildi.Hasan Ergül'ün ailesi, JİTEM tetikçisi Abdulkadir Aygan'ın açıklamaları doğrultusunda yaptığı araştırmanın sonucunda 14 yıl arandan sonra çocuklarının cesedine ulaştı. Elazığ Kimsesizler Mezarlığı'nda yapılan kazıda Hasan Ergül'ün kafatası, ayak ve bacak kısımlarından kemikler bulundu. Alınan kemik örneklerinin yanısıra DNA testi için Hasan Ergül'ün oğlu Velat Ergül'den kan örneği alındı.Ceset Hasan Ergül'e aitAlınan numuneler Hasan Ergül kaçırılırken yanında olan oğlu Velat Ergül'den alınan kan numuneleri ile karşılaştırılmak üzere Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Yapılan DNA testinde cesedin Hasan Ergül'e ait olduğu belirlendi. Hazırlanan rapor, geçtiğimiz hafta Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi.Ergül'ün ailesi, kayıp kişilerle ilgili soruşturma çerçevesinde tutuklanan Kayseri Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz ve Koçero Saluci hakkında Elazığ Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.Oğlunun gözü önünde kaçırıldı5 Haziran 1995'te Hasan Ergül, 3 yaşındaki oğlu İslam'ı Silopi Devlet Hastanesi'ne götürdü. Oğlu ile birlikte köye dönerken, Silopi'nin Cizre'ye doğru olan çıkışındaki bir petrol istasyonunda durdu. Bu sırada, biri beyaz diğeri siyah Renault-Toros marka otomobiller, Ergul'ün traktörüne yanaştı. Araçtan inen telsizli siviller, Hasan Ergul'ü kaçırmak istedi. Aralarında uzun bir süre boğuşma yaşandı. Ergül, kısa bir boğuşmanın ardından oğlunun gözleri önünde otomobile konularak götürüldü ve bir daha kendisinden haber alınamadı.ANF

İHD’den Günlük gazetesine destek ziyareti 0 Kommentare


İHD’den Günlük gazetesine destek ziyareti İHD İstanbul Şubesi, Günlük gazetesine destek ziyaretinde bulundu. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında 1 ay kapatma kararı verilen Günlük gazetesine destek ziyaretleri devam ediyor.İHD İstanbul Şubesi, Günlük gazetesine destek ziyaretinde bulundu.İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında 1 ay kapatma kararı verilen Günlük gazetesine destek ziyaretleri devam ediyor. Beyoğlu Mis Sokak’ta bulunan gazete binasına gelen İHD İstanbul Şube yöneticilerini Günlük Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Filiz Koçali karşıladı. Ziyaretin ardından gazete önünde açıklama yapan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, TMK’ya dikkat çekerek, “İfade özgürlüğünü sınırlayan maddeler kalkmadığı gibi, dönem dönem de uygulamalar sertleştiriliyor. Bugün de yaşanan budur. Uygulayıcıların kafasında bu yasakçı zihniyet devam etti. Zaman zaman yasaları aşan uygulamalarla gazeteler kapatılıyor kapatılmaya devam ediyor. Bu uygulamaların kimseyi bir yere götürmeyeceği açık. Bir toplumda düşünce özgürlüğü yoksa gelecekte güzel şeyleri ummak mümkün değil” diye konuştu.Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü sınırlayan her türlü madde ve uygulamanın kaldırılması çağrısında bulunan Yoleri, Günlük gazetesi ile her zaman dayanışma içinde olduklarını söyledi. Yoleri’nin ardından konuşa Günlük Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Filiz Koçali ise, gazetelerinin kapatılmasının ifade ve düşünce özgürlüğüne vurulmuş bir darbe olduğunu söyledi. Koçali, “Kapatma gerekçesi kendi yasalarına dahi uymamaktadır. Bizim beğenmediğimiz kendi yasalarının dahi ihlalidir bu” diye konuştu.Gazetenin kapatılmasına karşı itirazda bulunduklarını, ancak itirazın 15 gündür sonuçlanmadığını söyleyen Koçali, “Bir gazetenin hayatında 15 gün önemli bir dönemdir. 15 gündür haber ulaştıramıyoruz. Kürt sorununun bu kadar yoğun tartışıldığı bir dönemde biz de bu konuda sözü olan insanlara söz hakkı veriyoruz. Biz itirazın takipçisi olacağız” dedi. (MEDYA SERVİSİ) Beyoğlu Mis Sokak’ta bulunan gazete binasına gelen İHD İstanbul Şube yöneticilerini Günlük Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Filiz Koçali karşıladı. Ziyaretin ardından gazete önünde açıklama yapan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, TMK’ya dikkat çekerek, “İfade özgürlüğünü sınırlayan maddeler kalkmadığı gibi, dönem dönem de uygulamalar sertleştiriliyor. Bugün de yaşanan budur. Uygulayıcıların kafasında bu yasakçı zihniyet devam etti. Zaman zaman yasaları aşan uygulamalarla gazeteler kapatılıyor kapatılmaya devam ediyor. Bu uygulamaların kimseyi bir yere götürmeyeceği açık. Bir toplumda düşünce özgürlüğü yoksa gelecekte güzel şeyleri ummak mümkün değil” diye konuştu.Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü sınırlayan her türlü madde ve uygulamanın kaldırılması çağrısında bulunan Yoleri, Günlük gazetesi ile her zaman dayanışma içinde olduklarını söyledi. Yoleri’nin ardından konuşa Günlük Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Filiz Koçali ise, gazetelerinin kapatılmasının ifade ve düşünce özgürlüğüne vurulmuş bir darbe olduğunu söyledi. Koçali, “Kapatma gerekçesi kendi yasalarına dahi uymamaktadır. Bizim beğenmediğimiz kendi yasalarının dahi ihlalidir bu” diye konuştu.Gazetenin kapatılmasına karşı itirazda bulunduklarını, ancak itirazın 15 gündür sonuçlanmadığını söyleyen Koçali, “Bir gazetenin hayatında 15 gün önemli bir dönemdir. 15 gündür haber ulaştıramıyoruz. Kürt sorununun bu kadar yoğun tartışıldığı bir dönemde biz de bu konuda sözü olan insanlara söz hakkı veriyoruz. Biz itirazın takipçisi olacağız” dedi. (MEDYA SERVİSİ)

Yayla yasağı ‘Koçerciliği’ de bitirdi 0 Kommentare


SİLVAN - Devletin 1990’lı yıllarda uygulamaya koyduğu yayla yasağı, bölgede hayvancılığın yanısıra doğayla içiçe yaşayan Koçerciliği de bitirme noktasına getirdi.Özel savaş uygulaması olarak Türk ordusu tarafından ‘90 yıllarda gündeme getirilen yayla yasağı, gıda ambargosu, askeri operasyonlar, orman yakmalar, rastgele döşenen mayınlar doğal yaşamı tahrip etti. Ama en çok da Koçerler kirli savaştan olumsuz anlamda etkilendi.Kirli savaşın başlamasıyla birlikte resmi rakamlara göre 4 bin civarında köy devlet tarafından boşaltıldı.. Özellikle yayla yasağının uygulama konulduğu 90’lı yıllardan günümüze büyük bir ekonomik kayıp yaşandı.Yayla ve meralara çıkışın yasaklanmasının ardından, kırdan kente göç arttı. Göç durumu yıllara göre şöyle: 1950 sayımında yüzde 25 olan kent nüfusu; 1980’de yüzde 44’e, 1990 sayımında ise yüzde 59’a yükseldi. 1997 yılındaki sayımda kent nüfusu yüzde 65'e, 31 Aralık 2007 yılındaki sayımda kent nüfusu yüzde 70.5'e ulaştı.1990’a doğru yoğunlaşan köy boşaltma ve yaylaların yasaklanması 1999 yılına kadar yoğun bir şekilde devam etti. Yayla yasaklarının yanında Türk Ordusu tarafından yapılan yüzlerce askeri operasyonla binlerce dönüm ormanlık alan yakıldı. 1984 yılından önce Türkiye’nin et ihtiyacının yüzde 70'i Kürt illerinden karşılanıyordu. O yıllarda sadece bölgede 25 milyon küçük, 11-12 milyon büyük baş hayvan vardı. Bunun yanında her bir sürüde 2-3 bin koyun ve keçinin olduğu binlerce Koçer ailesi geçimini yaylalarda koyun ve keçi besleyerek sağlıyordu. İç piyasanın yanısıra Sudi Arabistan, Ürdün ve Irak gibi ülkelere günlük olarak 1500’ün üzerinde 650 civarında büyük baş hayvan ihraç ediliyordu. Her yıl Koçerlerin sürüsünden 5 milyon kuzu ve teke doğuyordu. Koçerler Zozan’a çıktıklarında veya ova kentlerine geldiklerinde tarla sahiplerine beli bir kira veriyorlardı. Bu da tarla sahipleri için ek bir kazanç oluyordu. Yayla yasağı Kürt ilerinde yalnızca küçük ve büyük hayvancılığı bitirme noktasına getirmedi, bunun yanında Koçerliği ve Berivanları (Süt sağan kadın) neredeyse bitirme noktasına getirdi. “Balığı tutmak için denizi kurutacağız” açıklamalarının ardından, köy boşaltmaları ve yayla yasakları başladı. Hatta bazı yaylalar yakıldı bile. Top, havan ve hava saldırılarında Şıvanlar, berivanlar hedef oldu.Ancak yasaklarla birlikte yaylaya çıkamayan Koçerler, hayvanlarını ucuza satmak zorunda kaldı. Yün, döşek, yorgan ve yastıkların yerini pamuk almaya başladı. Zamanla pamuğunda gerekli ilgiyi görmemesinde dolayı, halk sentetik olan elyafa yöneldi. Elyaf daha ucuz olduğu için daha sağlıklı olan yünün yerini aldı.Yaylalarda bir zamanlar Koçerler için en büyük tehlike kurtlar idi. Savaşla birlikte bu da değişti. Rastgele döşenen mayınlar Koçerler, çobanlar, Berivanları için en büyük tehlike olmaya başladı. Kurt yalnızca sürüden bir hayvana saldırırken, mayın ise sürüden onlarca koyun götürdüğü gibi bazen çoban, bazen de Berivanlar da yaşamını kaybediyordu. Yayla yasağın ardından kasabalara yerleşen Koçerlerin keçi ve koyun sayısı 2,3 binden zamanla 200-300’e düştü. Keçi kılından yapılan çadırların yerini naylon barakalar aldı. Doğa ile iç içe yaşamaya alışan Berivanlar, şehir hayatına adapte olamayınca, doğal yaşamlarına yeniden geri dönme arayışında. NEWS AGENCY

Tahran’daki gösterilerin bilançosu ağır 0 Kommentare


TAHRAN - İran’da cumhurbaşkanı seçim sonuçlarını protesto gösterilerinde en az 13 kişinin öldüğü, onlarca kişinin yaralandığı, yüzlerce kişinin de gözaltına alındığı bildirildi. İran devlet televizyonu, dün gösterilerin yasaklandığı Tahran’da yaşanan olaylarda 13 kişinin öldüğünü duyurdu. Haberde, maskeli bazı kişilerin bir camiye saldırarak ateşe verdikleri belirtildi. Bazı kişilerin, camiye düzenlenen saldırıda hayatlarını kaybettiği belirtildi. Göstericiler ile polisler arasında çıkan çatışmalarda aralarında çok sayıda polisin de bulunduğu 100 kişinin de yaralandığı kaydedildi. Amerikan CNN televizyonu, bir hastane kaynağına dayanarak geçtiği haberde dünkü gösterilerde 19 kişinin hayatını kaybettiğini ileri sürdü. Hastane yetkilileri ise 7 gündür süren gösterilerde 150 kişinin öldüğünü iddia etti.Tahran'daki yabancı basın mensuplarının bildirdiğine göre polislerin göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve cop kullandığı gösterilerde 100'den fazla yaralı hastanelere taşındı. Yüzlerce kişinin de gözaltına alındığı bildirildi.İran devlet televizyonu dün gece başkent Tahran’da meydana gelen olaylara ilişkin görüntüler yayınladı. Görüntülerde maskeli kişilerin otobüs durakları, trafik levhaları, çöp kutuları ile araçları ateşe verdikleri yer aldı.Tahran’daki basın mensupları, kent merkezinde yoğun güvenlik önlemlerinin alındığını bildirirken, gösterilerin bugün devam edip etmeyeceği bilinmiyor.Emniyet Genel Müdür Vekili Ahmet Rıza Radan, dün yaptığı açıklamada seçim sonrası çıkan olaylarda 400 polisin yaralandığını, 700 bina, 300 banka, 300 özel araç ile 300 iş yerinin tahrip edildiğini ileri sürdü.Öte yandan, İran Dışişleri bakanlığı, İngiltere ve İran basınını “yalan haberlerle tahrikçileri yönlendirmekle” suçladı. Bakanlık açıklamasında "seçim sonraki süreçte yaşanan olaylarda ABD ve İngiltere'nin doğrudan parmağı olduğunu ve ülkenin birlik ve bütünlüğünün hedef alındığını" ileri sürüldü. Açıklamada, "İngiltere ve ABD'nin devlet desteğiyle yayın yapan BBC ve VOA tahrikçilerin komuta merkezi olarak görev yapıyor. Bu yayın kuruluşları İran halkına düşmanlığı ve İran'ın egemenliğini hedef almıştır" denildi.İran Dışişleri Bakanı Manoucher Mutakki ise yaptığı açıklamada, seçimlerdeki ihlallere ilişkin sonuçların hafta sonunda sonuçlanacağını söyledi. yetkililerin ihlal başvurularını incelediğini kaydeden Mutakki “hafta sonuna kadar soruşturma tamamlandığında sonuçlar ilan edilecektir” dedi.ANF NEWS AGENCY

Ölen askerin ailesi tören istemedi, devlet cenazeye el koydu 0 Kommentare


MARDİN - Elazığ'ın Karakoçan İlçesi'nde nöbet değişimi sırasında kaza sonucu göğsüne kurşun isabet ettiği iddia edilen Serder Kurt adlı askerin cenazesinde gerginlik çıktı. Aile askeri töreni kabul etmeyince korucu ve askerler cenazeye el koydu. Karakoçan İlçesi'ne bağlı Koyacık Köyü Jandarma Karakolu'nda dün saat 11.00 sıralarında nöbet tutmak için nöbet yerine giden Mardin Midyat doğumlu Serder Kurt, nöbeti devralacağı ve ismi öğrenilemeyen askerin silahından çıkan tek kurşunun göğsüne isabet etmesi sonucunda yaşamını yitirmişti. Kurt'un cenazesi Mardin’nin Midyat İlçesine bağlı Budaklı Köyünde defnedilmek üzere köyün 8 km dışında yüzlerce araç tarafından karşılandı. Köyün 2 km yakınında Midyat Merkez Jandarma Karakoluna bağlı askerlerce cenaze ambulansı durduruldu.Kitle ile asker arasında gerginlik çıktığı sırada ambulans kapısını açan kadınlar ile bir grup genç, askeri erkânlar tarafından gönderilen çelenkler ile tabut üzerindeki Türk Bayrağı ambulansın içerisinden çıkarttı. Çelenkleri parçalayan kitleye askerlerin müdahalesi sonrasında, araya giren ölen askerin ailesi, askeri tören düzenlemek istemediklerini açıkladı. Bunun üzerine cenaze asker ve korucular tarafından alınarak Kurt’un tabutu üzerine Türk bayrağı sarılarak köy mezarlığında törenle defnedildi.'VATAN SAĞOLSUN DEMEYECEĞİZ'“Vatan sağ olsun demeyeceğiz” diyen aile, çocuklarının iradeleri dışında defnedildiğini söyledi. Konu ile ilgili açıklama yapan DTP Midyat İlçe Başkanı Abdulcelil Aslan, cenazenin asker ve korucular tarafından zorla alınmasına anlam veremediklerini kaydederek, olayı şöyle anlattı: “Kaza kurşunuyla ölen askerin ailesi akraba dost ve yakınları ile cenazelerini defnetmek istediler. Ancak cenazenin Türk bayrağına sarılı olması ile cenaze ile çelenklerin gönderilmesine cenazede bulunan kadınlar tepki gösterdiler. Araya asker ve korucular girince aile cenazeyi onlara bıraktı bizde geri döndük.” ANF NEWS AGENCY

KANSER HASTASI GÜLER ZERE'YE ÖZGÜRLÜK! 0 Kommentare


Güler Zere kanser hastasıdır! Sağlık durumu gün geçtikçe kötüye gidiyor. Bu hastalığının tedavisinin sağlıklı yapılabilmesi için tahliye edilmesini istiyoruz. Bununla ilgili yapacağımız basın açıklamasına tüm duyarlı halkımızı çağırıyoruz. Tarih: 23 Haziran Salı Saat: 12.30 Yer: Ulus Meydanı (köprübaşı) / HATAY TAYAD'LI AİLELER

SİVAS KATLİAMININ 16. YILINDA DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI ve LAİKLİK İÇİN MÜCADELE HAFTASI 0 Kommentare


SİVAS KATLİAMININ 16. YILINDA DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI ve LAİKLİK İÇİN MÜCADELE HAFTASI

2 Temmuz 1993 tarihinde, Pir Sultan Abdal’ı anmak üzere Sivas’a giden 33 insanın Madımak Oteli’nde yakılarak katledilmesi, Türkiye’nin aydınlığına, çağdaşlığına, demokrasi ve laikliğe, halkların kardeşliğine, birarada yaşama kültürüne, çeşitliliğe darbe vurmayı amaçlayan hain bir plandı. 16 yıl önce Sivas’ta gerçekleşen gerici, şeriatçı, faşist katliam devletin ve güvenlik güçlerinin gözetiminde yaşandı. İnsana, aydınlığa, düşünce özgürlüğüne düşman ırkçı ve şeriatçı güçler, “Şeriat isteriz”, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” sloganları atarak savunmasız insanları bir otelde kıstırdılar, oteli ateşe verdiler ve tarihe karanlık bir sayfa eklediler. Madımak katliamı, demokrasi, eşitlik ve özgürlük düşmanlarının; toplumsal, inançsal ve kültürel farklılıkları yok sayıp tek tip yurttaş yaratmaya çalışan egemen zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyet, katliamın her aşamasını planlamış, maşa olarak da 2 Temmuz öncesinde Sivas’ta konuşlandırdığı ırkçı, gerici, şeriatçı, faşist güçleri kullanmıştır. Sivas’a Yol Ulumuz Pir Sultan Abdal’ı anmaya giden aydın, yazar, sanatçı canlarımız profesyonel bir katliam planı ile ablukaya alınmış, Madımak Oteli’nin yakılmasına kadar olan tüm süreç ilmik ilmik örülmüştür. Katliamın üzerinden 16 yıl geçti. Ne Madımak’ta yakılan ateş söndü, ne “Çok şükür yurttaşlarımıza bir şey olmadı” diyen Çiller, ne “Bu kadar ölü futbol maçında bile oluyor diyen” Mesut Yılmaz unutuldu, Ne “gazanız mübarek oldu” diyen Temel Karamollaoğlu, ne Sivas katillerinin avukatlığına soyunan Şevket Kazan, ne de 8 saat boyunca savunmasız insanların bir otelde kıstırılmasına seyirci kalan DYP_SHP iktidarı unutuldu. Sivas Katliamı’nın 16. yılını geride bırakıyoruz. Geçen süre içinde çok hükümet değişti ancak “Madımak Müze Olsun” çığlığımıza yanıt gelmedi. Verdiğimiz, demokrasi, laiklik, barış, bütün bu kavramların ötesinde vicdani mücadelemiz sonucunda mevcut AKP Hükümeti Madımak Oteli’ndeki kebapçı dükkânını kapatmak zorunda kaldı ama otel hala müzeye dönüştürülmedi. Katliamın altyapısını oluşturan sosyal, psikolojik, inançsal, kültürel ve siyasal sorunlar zamana yayılarak unutturulmaya çalışılsa bile bu çabanın beyhude olduğu her 2 Temmuz yıldönümlerinde yüz binlerce insanımızın katıldığı görkemli anmalarla görülmektedir. Madımak Müze olmalıdır, olacaktır. Bu talep sadece Alevilerin talebi değildir. Bu talep çağdaşlıktan ve laiklikten yana olan tüm kesimlerin ve insanlığın vicdanına ait bir sestir. Bu talep, emperyalizme, faşizme, gericiliğe, cinsiyet ayrımcılığına, faili meçhullere, haksız gözaltılara, IMF ve Dünya Bankası politikalarına, özelleştirmelere, neoliberal politikalara karşı bağımsızlık, emek, demokrasi, barış, halkların kardeşliği, insan hakları, eşitlik, özgürlük mücadelesi veren herkesin talebidir. Bu talep, her türden sömürüyü devam ettirmek için dini ve etnik köken ayrılıklarını kullanan ırkçı ve gerici çevrelere karşı direnen herkesin talebidir. Bu talep, karanlığa karşı aydınlığı savunanların talebidir. Ve, birgün karanlıklar aydınlığa kavuşuncaya, Sivas, Maraş, Gazi, Ümraniye, 1 Mayıs katliamlarını planlayanların gerçek yüzleri ortaya çıkıncaya kadar bu Pir Sultan direnişi de bu talep de sürecektir. Ve o güne kadar;Sivas Katliamı unutulmayacak, unutturulmayacaktır. Her yıl olduğu gibi bu yılda Sivas’da Madımak Oteli’nin önünde olacağız. İstanbul'da Kadıköy Meydanı’nda buluşacağız.PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ

Adana’da Devlet Terörü 0 Kommentare

Adana’da DHF’ye yönelik baskılar artarak devam ediyor. Sözde ihbarla gece yarısı evleri basan jandarma, DHF çalışanlarını suçlu gibi gösterip çevrediki insanlara psikolojik baskı uyguladı. Jandarma, DHF sempatizanı ailelerin evlerini, yasak yayın bulundurmak iddiasıyla gece yarısı basarak arama yaptı. Baskın yapan jandarma aileleri suçlayacak bir delil bulamayınca bu sefer evleri ziyaret eden DHF çalışanlarını “illegal” kişiler olarak göstermeye çabaladı.Gece yarısı evler basıldıDün gece sabaha karşı gece 03.30 sularında jandarma tarafından sözde bir ihbar gözetilerek Adana’nın Sarıhamzalı beldesinde 4 eve yönelik baskın düzenlendi. Baskının nedeni olarak satılan kitapların alınarak yasa dışı bir örgüte yardım ve yataklık edilmesi gösterildi. 4 evdede psikolojik bir baskı oluşturmaya çalışan jandarma evde herhangi bir yasa dışı kitap bulamayınca ev halkına çeşitli isimler sorarak bu kişileri “illegalleştirmeye” çalıştı. Yine aynı beldede 4 gün önce de bir evin benzer bir bahaneyle jandarma tarafından basılmıştı. ‘Yıldırma politikası mücadelemize ket vuramayacaktır’Baskınlara ilişkin açıklama yapan Adana Demokratik Haklar Derneği, demokratik haklar mücadelesinin suç olmadığını bir kez daha yineledi. Açıklamada, demokratik haklar mücadelesinin güçlenmesi ile gerici siyasi iktidarın saltanatını sürdürmek için devlet aygıtının zor gücünü devreye sokacağı belirtilerek, şunlara değinildi: “Tekrar yineliyoruz Demokratik Haklar mücadelesi meşru bir mücadeledir yıldırılamaz, engellenemez! Meşruluğumuz cografyamızın sahsında dünya ezilen halkının bağrından kopan ve her gün büyüyüp gelişen, yeni bir dünya özleminden beslenen umut dolu bir geleceği beraberinde getirecektir. Baskı ve yıldırma politikası mücadelemize ket vuramayacaktır.”

Temiz arkadaş nitelikli dolandırıcı 0 Kommentare


Başbakan’ın “Temiz bir arkadaş” diye savunduğu RTÜK Başkanı hakkında Almanya ‘nitelikli dolandırıcılık’tan soruşturma yürütüyor. Zahid Akman’ın Alman makamlarından aldığını iddia ettiği “Ülkeye girişinde bir mahzur yoktur” yazısında tahrifat yapıldığını belgeleyen CNN Türk, dün çok çarpıcı iddialara yer verdi. Deniz Feneri e.V. Davası’nda malvarlığı dondurulan Akman’la ilgili olarak Almanya’da “nitelikli dolandırıcılık ve kara para dahil” yedi soruşturma yürütülüyor

Başbuğ’un emri yoksa, yazamaz 0 Kommentare


Sivil yargıdan ‘şimdilik’ kaçırılan Albay Çiçek’in “Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un çok yakını” olduğunu anlatan emekli komutan, “TSK’da hiçbir albay, Genelkurmay Başkanı’nın emri olmadan bu belgeyi hazırlayamaz” dedi




Taraf’ın Türkiye’nin gündemine taşıdığı “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı”nı değerlendiren emekli bir paşa, “TSK’da hiçbir albay hatta general üstlerinden emir almadıkça böyle bir belge hazırlayamaz. Hatta bu belge Genelkurmay Başkanı’nın emri olmadan hazırlanamaz” dedi. ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’ belgesinin sahte mi gerçek mi olduğu tartışmaları üzerine liberalses.com sitesi, uzun yıllar TSK’da görev yapmış emekli bir komutanla görüştü. Sitede komutanın kimliğiyle ilgili “27 Mayıs 1960 darbesinden başlayarak tüm müdahaleleri şahsen yaşamış. 27 Mayıs ve 12 Mart’ta babası ‘Paşa’ rütbesiyle görev almış. Kendisi ise 12 Eylül 1980 darbesini ve 28 Şubat postmodern darbesini, görevde yaşamış bir isim. Bu yüzden söyledikleri oldukça kayda değer” bilgisi veriliyor. Çiçek Başbuğ’a çok yakın Paşa görüşmede “TSK’da hiçbir albay, hatta hiçbir general üstlerinden emir almadıkça böyle bir belge hazırlayamaz. Hatta bu belgeyi hazırlamak için üstlerinizin de emir vermesi yetmez. Genelkurmay karargâhında görev yapıyorsanız, bağlı olduğunuz Genelkurmay II. Başkanı’nın emri bile yetmez bu belgenin hazırlanmasına. Yani bu belge Genelkurmay Başkanı’nın emri olmadan ha-zır-la-na-maz” diyor.Paşa 1960 darbesi sonrası orduda işleyişin değiştiğini ve belgeyi hazırlayan Deniz Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek’in, İlker Başbuğ’a çok yakın bir isim olduğunu da söylüyor. “27 Mayıs 1960 öncesi kudretli albaylar dönemidir. Bu dönemde ordunun belkemiği albaylardan oluşuyordu. Ancak darbe sonrasında yaşananlardan sonra albaylık rütbesi törpülendi. Özellikle karacılarda emir komuta zinciri o kadar katıdır ki, alt rütbeli bir generali üst rütbesi çok rahatlıkla azarlar. Üstünüze karşı hiçbir şey yapamazsınız. Genelkurmay Karargâhı’nda görev yapan, Başbuğ’a yakınlığı bilinen bir albayın, Genelkurmay Başkanı’ndan habersiz böyle bir belgeyi hazırlaması mümkün değildir.”“Felaket senaryosu gibi”“Böyle bir belgenin hazırlanması emrini veren Genelkurmay Başkanı ise, bu felaket senaryosudur” diyen paşa, belgenin varlığının net sözlerle inkâr edilemediğinin gerekçesini ise şu sözlerle açıklıyor: “Yarın bir gün karşılarına çıkar diye korkuyorlar ki bu korkuda haksız değiller. O yüzden belgeyle ilgili tartışmalar, gerçek mi, değil mi eksenine kaydırıldı.”Paşa, görüşmede belgelerin sızdırılmasıyla ilgili ise şu bilgileri aktarıyor: “Bugün tüm toplumda olduğu gibi TSK içinde de muhafazakâr subay, AKP’yi destekleyen, ona oy veren ya da sempati ile bakan pek çok isim vardır. Belgeler bunlardan çıkmış olabilir. Bir de uzun süredir bu mücadele şekli ve yönteminin yanlışlığı konusunda hemfikir olmuş generaller var. Onlardan da çıkabilir.”Plan nerede hazırlandıİrticayla Mücadele Eylem Planı, içeriğiyle birlikte, planın komuta kademesince mi yoksa komuta katı bilgisi dışında mı hazırlandığı tartışmalarını da beraberinde getirdi. Bu tartışmayı daha iyi anlayabilmek için karargâhta işleyişin nasıl olduğuna bakmak gerekiyor. Karargâhtaki en üst birim Genelkurmay Başkanlığı. Başkanın altında ise Genelkurmay 2. Başkanı görev yapıyor. 2. Başkan, Genelkurmay Başkanı adına hareket etmekle görevli. Koordinasyon başta olmak üzere, tüm faaliyetleri Genelkurmay Başkanı adına yürütüyor. Kendisinin bilgisi dışında karar alamıyor. 2. Başkanlığa bağlı yedi birim bulunuyor ve bunlara “J Başkanlıkları” deniyor. Bu binada “Eğitim Öğretim, Plan Prensip, Personel Şube Başkanlığı, Harekât Başkanlığı” gibi yedi ayrı birim bulunuyor. Eylem Planı’nı hazırlayan 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü de Harekât Başkanlığı’na bağlı olarak çalışıyor. “J Başkanlıkları”nın başında Korgeneral rütbesinde paşalar bulunuyor. Yalnız bu birimlere başkanlık yapmadan önce Korgenerallerin Kolordo Komutanlığı görevinde bulunmaları zorunluluğu var. “J Başkanlıkları”, bu görevin ardından da “Ordu Komutanlığı” görevine atanıyor. “J Başkanlığı”na bağlı yedi birimin altındaki şubeler, başkanın emri doğrultusunda faaliyet sürdürüyor. “J Başkanlığı”ndaki Korgeneraller ise 2. Başkan olan Orgeneral’e bağlı olarak çalışıyor. 2. Başkan da Genelkurmay Başkanı’na bağlı olarak görevini sürdürüyor ve kendisinin emri olmadan bir faaliyet yürütemiyor.

Ufuk Uras'tan yeni bir sol parti 0 Kommentare


Bugün ÖDP'den istifa etmesi beklenen Ufuk Uras yeni bir kitlesel sol partiye yelken açıyor. Yeni oluşumda SHP ve 10 Aralık Hareketi de var


İSMAİL SAYMAZ İSTANBUL - En kitlesel sosyalist parti Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) bölünüyor. Bağımsız Milletvekili ve eski ÖDP lideri Ufuk Uras’ın lideri olduğu ‘Özgürlükçü Sol Hareket’ (ÖSH) kanadının Sosyal demokrat Halkçı Parti (SHP) ve 10 Aralık Hareketi ile birleşeceği ileri sürülüyor. Bu üç grubun, Ufuk Uras’ın liderliğinde yeni ve kitlesel bir sol parti kurması bekleniyor. Aslında, Uras’ın ayrılık yolundaki en belirgin adımı, geçen hafta Adana’da başlattığı ‘A’dan Z’ye’ (Adana’dan Zonguldak’a) hareketiydi. Amacını da “AKP ve CHP karşısında sol seçenek üretmek” sözleriyle açıklamıştı. Uras’ın bugün ÖDP’den istifa etmesi, ÖSH’lilerin de partiden ayrılması bekleniyor. 7 Haziran’da ise SHP 2. Olağanüstü Kurultayı yapıldı. Kurultayda onaylanan, ‘Çağdaş Solda Büyük Buluşma’ adlı taahhütnameye göre SHP; yeni sol parti için adını, tüzük ve programını değiştirme sözünü verdi. Yeni oluşumu savunan Hüseyin Ergün başkanlığa seçildi. Siyasi kulislerde, Uras ve ekibinin SHP’ye katılacağı, SHP’nin birleşme sonrasında adı ve amblemini değiştireceği, Uras’ın da yeni partinin lideri olacağı ileri sürülüyor. DİSK’in kurduğu ve Prof. Dr. Burhan Şenatalar’ın sözcüsü olduğu 10 Aralık Hareketi ile Alevi Bektaşi Federasyonu yöneticilerinin de oluşuma katılacağı belirtiliyor. Uras, Radikal’in ısrarlı aramalarına rağmen konuşmaktan kaçınırken SHP Genel Başkanı Hüseyin Ergün, iddiaları doğruluyor. CHP’nin sağ siyasette AKP ile MHP’nin arasına yerleştiğini, çağdaş sol partiye ihtiyaç duyulduğunu belirten Ergün, buluşmanın adresi olarak, yaygın örgütlenmesi, seçime girme hakkı ve 26 bin üyesiyle SHP’yi görüyor. Prof. Dr. Burhan Şenatalar ise projenin şimdilik temenniden ibaret olduğunu, gruplar arasında resmi görüşme yapılmadığını söylüyor. Tartışmalar sürerken, ÖDP 20 -21 Haziran’da 6. Olağan Kongresi’ni yapacak. Başkanlık Kurulu’ndan Alper Taş, Uras’ın ÖDP’nin sağında kalan sosyal demokratlarla birlik kurmaya yöneldiklerini belirterek, “Memlekette sosyal demokrat partiye ihtiyaç var ama bu sosyalistlerin işi değil” diyor. Taş, ÖDP’nin yeni dönemde antikapitalizm ve antiemperyalizm vurgusunu öne çıkaracağını da kaydediyor. Bir bölünmenin öyküsü: Ulusalcılar, özgürlükçüler Ufuk Uras, 1996’da kurulan ÖDP’nin kurucu genel başkanıydı. Görevinden 2003’te ayrıldı. Dört yıl sonra, Şubat 2007’deki beşinci kongrede yeniden genel başkan oldu. İlk ayrılık, bu kongrede baş gösterdi. Aynı yıl temmuz ayında genel seçimler vardı. ÖDP seçimlere girmeye hazırlanırken Uras, DTP’nin desteğiyle bağımsız milletvekili adayı oldu. Zaten çatırdamaya başlayan ÖDP, fiilen bölündü. Uras’la hareket edenler seçim kampanyasına katılırken, ileride Devrimci Dayanışma (DD) adını alacak muhalefet, Uras’a değil destek, oy bile vermedi. Geçen yıl Taraf gazetesindeki bir yazıda, DD’lilerin yönettiği Birgün gazetesinin toplantısında, eski yazarları Hrant Dink hakkında ‘Kovun Ermeniyi’ denildiği öne sürüldü. Bu iddia asılsız çıksa da, Taraf’taki kimi yazılarda, DD’lilerin ulusalcı, hatta Ergenekoncu oldukları savunuluyordu. Hesaplaşma, Taraf ile Birgün arasında sürerken, Uras sosyalistlerin hiç de hazzetmediği Zaman’daki söyleşisinde, partide ulusalcıların olduğunu söyleyince karşılıklı suçlamalar başladı. Uras, bu yıl genel başkanlık yetkisini kullanarak, 21 Haziran’daki olağan genel kurulu beklemeden olağanüstü kongre kararı alınca saflar tümden ayrıldı. Urasçılar kendilerini ‘Özgürlükçü Sol Hareket’ diye adlandırırken, muhalifler DD adını aldı. Olağanüstü kongre, 1 Şubat 2009’da yapıldı. Uras, koltuğunu DD’nin adayı Hayri Kozanoğlu’na kaptırdı. Uras’a düşen hem genel başkanlıktan hem de partisinden ayrılmak oldu.

15-16 Haziran, Demokrasi için Birlik Mücadelesinin Kolektif Belleğine 0 Kommentare


15-16 Haziran, Demokrasi için Birlik Mücadelesinin Kolektif Belleğine
16 Haziran 2009 Salı Saat 00:44
İstanbul halkı, bundan yaklaşık 40 yıl önce büyük bir işçi ayaklanmasına tanık oldu.
İstanbul halkı, bundan yaklaşık 40 yıl önce büyük bir işçi ayaklanmasınatanık oldu. Devlet ve sermayeden bağımsız bir sendikacılığın önünü kesmeküzere Meclise sunulan bir yasa tasarısı, iki gün boyunca farklısendikalara üye işçilerin işyerlerini terk ederek, İzmit’tenİstanbul’un merkezine uzanan bir hatta hayatı felç etmeleri sonucunudoğurdu. Egemen güçler, bu büyük toplumsal hareketten duydukları korkununbedelini halka aradan bir yıl geçmeden 12 Mart darbesi ile ödettiler.Emekçilerin dostları ise, 15-16 Haziranda “uyanan bir dev”olarak algıladıkları işçi sınıfının rolü üzerine etkileri bugüne değinuzanan sonuçlar çıkarttılar. Çatı Partisi Girişimi, bu önemli toplumsalhareketlenmeyi 2009 Türkiye’sinin sorunlarını gündemleştirerekanmayı tercih ediyor.2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziran’ı anmak, Türkiye’ninemekçilerinden umudu kesmemek demektir. Geleneksel kurumsal siyasetin vemilliyetçiliğin kuşatması altındaki emekçilerin, özgüçlerinegüvendiklerinde kardeşleşebileceklerini bilmektir.15-16 Haziran Direnişi, işçi sınıfı, siyaseti sadece siyasetçilere ait birmesai olarak gördüğünde, Meclisten yoksulların çıkarına bir yasaçıkmayacağını yaşayarak öğrenmek demektir. “Teşvik ve İstihdamPaketi” yolu ile sermaye gruplarının maliyetlerinin işsizlik fonununyağmalanması aracılığı ile emekçiler tarafından paylaşılması dayatmasınıyaşayan emekçiler, 2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziranı bir kez dahakavramak durumundadırlar. Maliyetlerin toplumsallaştırılması,özelleştirmeler ve işten çıkarmalar yolu ile karların giderek daha az eldetoplanması, birleşerek sokağa inmeyen işçilerin ödedikleri bir diyettir.15-16 Haziran, Kriz Türkiyesi’nde işte bu yüzden hiçbir zamanolmadığı kadar günceldir.Bundan 39 yıl önce sıcak bir haziran sabahı fabrikaları boşaltan işçiler,sadece Hükümete değil Meclise, bürolara, salonlara sıkışan siyasetinsınırlarını göstererek, sol muhalefete de bir uyarı yapmıştır. Toplumsalpolitikanın kurumsal politikadan farklılığı, demokrasi mücadelesini seçimittifaklarından, siyasal pazarlıklardan öteye taşımak isteyen PartiGirişimimizin ayırdedici yönlerinden biridir. Bu yüzden Haziran işçiayaklanması, Demokrasi için Birlik mücadelesinin kolektif belleğinedahildir.2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziran Direnişi, İstanbul’u sömürüve yağmadan kurtarmak için yola koyulmak, “Bekle biziİstanbul” demektir.2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziran, emekçilerin siyasal, etnik, dinselaidiyetleri aşarak birlikte hareket ettiklerinde Halkların Kardeşliğinesahip çıkacaklarını savunmaktır. 15-16 haziran, solun işçi sınıfındankopmaması için bir uyarı, işçi sınıfının halklaşması ihtiyacıdır. ÇatıPartisi Girişimi, kadınların özgürlük mücadelesine, köylülerinmülksüzleşmeye karşı direnişine, Alevilerin inanç hürriyetine, yoksulMüslümanların inançlarını devletin sultasından kurtarmaları hasretine,gençlerin demokratik bir yaşam kavgalarına sahip çıkmayı toplumsalmücadelenin bileşenleri saymaktadır.2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziran, Meclisten çıkan krizle sahtemücadele paketlerini adresine iade etmek için ortak bir akıla ihtiyaçduyduğumuzu hatırlatmak demektir.Bugün 15-16 Haziranı anmak, özgürlük, barış ve emek güçlerine kendikurumsal özel dünyalarından çıkma; birleşerek sokağa, halka, yaşama geridönme çağrısıdır. Çatı Partisi Girişimi, Kürt halkının gerçekleştirdiğiSerhildan’larla 15-16 Haziranları aynı özgürlük arayışının öğelerisayıyor.Çatı Partisi Girişimi, 15-16 Haziranı anıyor, tarihe bıraktığı dersleriçıkarmaya hazır olduğunu teyid ediyor.Çatı Partisi Girişimi Geçici KoordinasyonuİrtibatAyhan Bilgen

Dersim'de patlama 0 Kommentare


Dersim''in Esentepe Mahallesi'nde patlama meydana geldi.
Dersim''in Esentepe Mahallesi'nde patlama meydana geldi.
Esentepe Mahallesi'ndeki derede saat 18.00 sularında meydana gelen patlama korkulu anların yaşanmasına neden oldu. Patlamanın ardından çok sayıda polis olay yerine sevk edilirken, patlamanın meydana geldiği bölgede aramalar yapıldı. Dersim Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı bomba imha ekipleri de olay yerine giderek incelemelerde bulundu.DİHA

Adana'da 4 çocuğa daha ağır ceza 0 Kommentare


Adana'nın Ceyhan İlçesi'nde gösterilere katıldıkları gerekçesiyle yargılanan 4 çocuk, 'Örgüt adına suç işlemek' ve 'Örgüt propagandası yapmak' iddiasıyla 7 yıl 2'şer ay hapis cezasına çarptırıldı.Ceyhan İlçesi Belediye Evleri Mahallesi'nde 15 Şubat 2007 tarihinde yapılan gösteriye katılıp polise taş attıkları iddiasıyla 4 çocuk hakkında 'Örgüt adına suç işlemek' ve 'Örgüt propagandası yapmak' suçlamasıyla açılan dava sonuçlandı. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuksuz yargılan H.A. A.Ö. M.Z ve İ.Y. katılmazken, avukatları hazır bulundu. Savunmaların ardından mahkeme heyeti, 4 çocuğa 7 yıl 2'şer ay hapis cezası verdi. Mahkeme heyeti ayrıca verilen cezayı, çocukların yaşlarını göz önünde bulundurarak indirime gitti ve H.A, A.K. ve M.Z'nin cezasını 4 yıl 8'er aya, İ.Y.'nin cezasını da 3 yıl 6 aya indirdi.

DİHA

DTO ,Rusya`nin girisiminden rahatsiz 0 Kommentare

Dunya Ticaret Orgutu ,Rusya`nin Kazakistan ve Beyaz Rusya ile birlikte `blok halinde` katilma kararinindan rahatsiz olduklarini acikladi.

DTO Baskani Pascal Lamy , `Daha once yasanan uyelik sureclerinde ulkeler tek tek uye oldular. Blok halinde hic bir ulke grubu ,DTO uyesi olmadi.` dedi.

Rusya ve Kazakistan`in DTO uyelik ile gorusmeleri 1990`li yillarin ortalarinda baslamisti. Ancak bu iki ulkenin tutucu devlet politikalari ve dogalgaz ,petrol ,ulasim ve telekomunikasyon gibi sektorleri yabanci sermayelere acmamalarindan dolayi uye olamamislardi.

Rusya Basbakani Vladimir Putin `Rusya ,DTO`ya girecekse Kazakistan ve Beyaz Rusya ile ayni zamanda girecek` sekilinde bir aciklama yapmisti. (Gencligin Sesi)

kaynak : vesti.ru