Ayna: Mahkemeye gitmeyeceğim 0 Kommentare


HABER MERKEZİ - Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin DTP'li milletvekilerinin ifadelerinin polis zoruyla alınmasına karar vermesi ardından açıklamada bulunan DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, “Bu çarpıklığı teşhir etmek için 29 Aralık’ta mahkemeye gitmeyeceğim” dedi.Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ile DTP Genel Başkan Yardımcısı ve Mardin Milletvekili Emine Ayna'nın zorla mahkemeye getirilmesine karar verdi. HUKUK SKANDALIBu kararı NTV yayınında değerlendiren Emine Ayna, “Bu kararın uygulanabilmesi için öncelikle dokunulmazlıkları kaldırılması gerekiyor. Dokunulmazlık varken mahkemenin sürüp gidiyor olması bir hukuki skandaldır” dedi.“Bize ilk kez dava açılmıyor” diyen Ayna, “Daha önce de mahkemelere gittik, içimizde ceza alan arkadaşlarımız da var. Bizim korkumuz bu değil, bunlar mahkemeye gitmeme nedenimiz değil” şeklinde konuştu.Ayna, süreçte çarpık bir işleyiş olduğunu ve yolsuzluk davaları dondurulmuşken DTP’lilere yönelik davaların devam etmesinin demokrasi ayıbı olduğunu kaydetti. Ayna şöyle konuştu: “Süreçte çarpık bir işleyiş var. Dokunulmazlıklar varsa bu bütün milletvekilleri için geçerli olmalı, başbakan için de geçerli olmalı. Ancak diğer milletvekillerinin içlerinde yolsuzluk davalarının da olduğu davaları dondurulmuşken bizim davamızın devam etmesi demokrasi ayıbıdır.”Ayna, “Biz karalardan çekinmiyoruz. Dokunulmazlık zırhının ardına saklanmıyoruz. Benim ellime tebligat geçti ancak bu çarpıklığı teşhir etmek için 29 Aralık’ta mahkemeye gitmeyeceğim” diye vurguladı.TUĞLUK: SİYASAL BİR HUKUK VE AYRIMCI BİR DURUMNTV’ye konuşan Aysel Tuğluk da benzer bir kararın kendisi hakkında da verilebileceğine işaret ederek, “Bu yaşananlar devletin Kürt sorununa çözümsüz yaklaşımının sonucudur. Karşımızda bir hukuk olduğun düşünmüyorum. Yargının siyasallaşması ile ilgili bir durum söz konusu. Karşımızda siyasal bir hukukun ve ayrımcı bir durumun söz konusu olması. Problem bu mantıkta yatıyor” şeklinde konuştu.Tuğluk, “Yeni bir dönem dediğimiz bu ve bezeri uygulamalar güven bunalımı yaratacaktır. 367 krizi de benzer bir mantığın sonucudur. Çözümde rol oynayabilecek bir partinin vekillerine baskılar devam ederse, bunalım yaşanabilir” ifadelerini kullandı.“Legal siyasette DTP’nin bir kontrol unsuru olduğu görülmeli” diyen Tuğluk, bunların ülkeye yarar getirmediğinin altını çizdi.ANF NEWS AGENCY

'Askerler kız kardeşimi bilinçli şekilde öldürdü' 0 Kommentare


LİCE - Diyarbakır'ın Lice İlçesi'ne bağlı Şenlik Köyü Aşağı Xambaş Mezrası'nda 14 yaşındaki kız çoban Ceylan Önkol, Tapan Tepe Taburu'ndan açılan atış sonucu yaşamını yitirmesine ailesi sert tepki göstererek faillerin ortaya çıkarılmasını istedi.Lice’nin Şenlik Köyü Aşağı Xambaş Mezrası'nda çobanlık yapan 14 yaşındaki çoban Ceylan Önkol Tapan Tepe Taburu tarafından açılan ateşin hedefi oldu.Yaşamını yitiren Ceylan'ın ağabeyi Refaat Önkol, kardeşinin jandarma karakolundan açılan ateş sonucu öldüğü belirterek, "Bu olayda kız kardeşimin üstüne bilinçli bir şekilde ateş edilmiş. Kız kardeşim daha gencecik bir fidandı. Daha hayatı yeni yeni yaşamaya başlamıştı. Nasıl kıyılır, nasıl öldürülür anlamıyorum. Kız kardeşim, evimizin 300 metre uzağında hayvanlarımızı otlatıyordu. Açılan bir ateş olsa niye o silahtan çıkan kurşun, neden 150 tane hayvandan birini değil de gelip benim kız kardeşimi buluyor. Kız kardeşimin et parçalarını ağaçların dallarından topladık. Bunu hangi vicdan yapar? Ona kim nasıl kıyar, kim nasıl kurşun sıkar? Nasıl bir insanlıktır bu? Evimizin yanında da mı duramayacağız?" şeklinde konuştu.Kardeşi Ceylan gibi binlerce insanın faili meçhule kurban gittiğini belirten Refaat Önkol şöyle dedi: "Bu çocuklar neden ölüyor, benim kardeşim neden ölüyor? Buna artık kim dur diyecek? Neden Türkiye'de bir şeyler iyiye doğru giderken hep baltalanır. Birileri çıkar her yerde güzellik, kardeşlik hakim olmasın diye uğraşıyor? Karıştırıcılık yapıyor. Bunlara kim ne zaman dur diyecek? Artık insanlar ölmesin. Ceylanlar ölmesin." ANF NEWS AGENCY

Bu da Jandarma'nın adaleti! 0 Kommentare


ELAZIĞ - Ölümü hakkında çelişkili bilgiler verilen Komando Ali Yüksel hakkında şimdi de, 'intihar etti, tazminat veremeyiz' denildi. Askeri Mahkeme, Yüksel'in ölüm nedeninin araştırılmasını isterken Jandarma Genel Komutanlığı, Yüksel'in ailesinin açtığı 395 bin TL'lik tazminat davasında mahkemeye, "intihar etti, bu nedenle tazminat veremeyiz" yanıtı verdi.Askeri Mahkeme, önce "şehit oldu" ardından da "intihar etti" denilen Komando Ali Yüksel'in ölüm nedeninin araştırılmasını isterken Jandarma Genel Komutanlığı, Yüksel'in ailesinin açtığı 395 bin TL'lik tazminat davasında idare mahkemesine, "intihar etti, bu nedenle tazminat veremeyiz" yanıtı verdi.Ali Yüksel, Elazığ Jandarma Komando Tabur Komutanlığı'nda askerlik görevini yaparken geçen yıl 8 Eylül'de Karakoçan bölgesinde operasyona gitti. Tuvalete gideceğini söyleyerek arkadaşlarından uzaklaştı. Bu sırada silah sesleri duyuldu. Arkadaşları kendisinin yanına gittiğinde yerde yaralı halde buldukları Yüksel, kurtarılamadı. Komando Ali Yüksel'in ölümünün ardından ilk olarak, "PKK'nin açtığı ateş sonucu öldü" şeklinde açıklamalar yapıldı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ Yüksel'in ailesini arayıp "başsağlığı" dilediler. Yüksel için askeri cenaze töreni düzenlendi. YILAN HİKÂYESİNE DÖNEN ÖLÜM...Ailesinin daha sonraki dönemlerde oğullarının ölümünü şüpheli bularak, suç duyurusunda bulunması olayın seyrini değiştirdi. Soruşturmayı 8'inci Kolordu Komutanlığı askeri savcılığı yaptı ve sonunda "Ali Yüksel, kendini askerliğe elverişsiz hale getirmek için kendi silahıyla intihar etmiş, bu nedenle soruşturmaya gerek yok" kararı çıktı. Bu karar, olaydan 5 ay sonra Yüksel'in ailesini bildirdi. Savcılıktan gelen yazıda Yüksel'in ailesi için "tazminata hazır olun" uyarısı da vardı. Çünkü savcılığa göre Yüksel, kendisini askerliğe elverişsiz hale getirdiği için devlet zarara uğramıştı ve bunu ailesinin karşılaması gerekiyordu. Bu konudaki kararı Elazığ Jandarma Alay Komutanlığı verecekti. Ailenin, askeri savcılığın "takipsizlik kararı"na itirazı üzerine dosya Malatya 2'nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne geldi. Askeri Mahkeme, soruşturmanın genişletilmesine karar verdi. Kararda, elde edilen delillerin, Ali Yüksel'in intihar ettiğini net bir şekilde ortaya koymadığı belirtildi.AİLE TAZMİNAT İSTEYİNCE 'OĞLUNUZ İNTİHAR ETTİ' DENİLDİCeza soruşturması bu şekilde ilerlerken Yüksel'in ailesi oğullarının ölümü nedeniyle İçişleri Bakanlığı aleyhine 395 bin TL maddi-manevi tazminat davası açtı. Ankara'daki Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde devam eden tazminat davasına devlet adına savunmayı Jandarma Genel Komutanlığı yaptı. Genel Komutanlık savunmasında özetle, Malatya Askeri Mahkemesi'nin "olay araştırılsın" kararına rağmen "Ali Yüksel intihar etti. İntiharda da devletin sorumluluğu yok bu nedenle aileye tazminat veremeyiz" dedi.ANF NEWS AGENCY

Utanması gereken sen değilsin ki! 0 Kommentare



Iğdır'da çöpten meyve toplayan çocuk yürek burktu
IĞDIR'da yaşıtları okul sıralarında ders gören 8 yaşlarındaki kız çocuğunun çöpten meyve topladığını görenler durumuna üzüldü. Söğütlü Mahallesi'ndeki çöplüğe diz çöküp dökülen yiyeceklerden sağlam olanları ayıran kız çocuğu, yoldan geçenlerin bakışları arasında yanındaki sepeti doldurmaya çalıştı. Fotoğrafının çekildiğini gören çocuk kendisini köşe başında bekleyen teyzesinin uyarısı üzerine çöplükten hızla uzaklaştı. “Annen mi çağrıyor ?” sorusuna “Anne ve babam öldü, teyzemin yanında yaşıyorum” diyen kız çocuğu elinden tuttuğu teyzesi ile birlikte ara sokaklara girerek gözlerden kalboldu. (dha)

Baydemir: 3 yılda 65 gazete kapatıldı 0 Kommentare

DİYARBAKIR (DİHA) - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce (TGC) düzenlenen Yerel Medya Eğitim Semineri'nin açılışında konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Bölge'nin ve Diyarbakır'ın Türkiye'nin merkez medyası tarafından "dürbünle bakılan bir yer" olarak görüldüğünü belirtti. Türkiye'nin ilk günlük ulusal Kürtçe gazetesi olan Azadiya Welat'ın Diyarbakır'dan yayın yaptığına dikkat çeken Baydemir, 3 yılda Ülkede Gündem gazetesi geleneğini temsil eden tam 30 gazetenin kurulduğunu ve tam 65 kez kapatıldığını vurguladı.30 gazete 65 kez kapatıldıTürkiye'deki bütün haber ajanslarının temsilciliklerinin, bürolarının Diyarbakır'da bulunduğunu, hatta Türkiye'nin ilk günlük ulusal Kürtçe gazetesi olan Azadiya Welat'ın Diyarbakır'dan yayın yaptığını dile getiren -Baydemir, Ağustos 2006-Ağustos 2009'a kadarki 3 yılda Ülkede Gündem gazetesi geleneğini temsil eden tam 30 gazetenin kurulduğunu ve tam 65 kez kapatıldığını vurguladı. Kapatılan Ülkede Gündem, Günlük, Alternatif, Bakış ve son olarak Demokratik Açılım gibi gazetelerin isimlerini tek tek sıralayan Baydemir bu gazetelerin başına gelenlerin "bir haber değeri bile taşımadığını" söyleyerek, "Ben bunu bir yabancılaşmanın ifadesi olarak görüyorum" dedi.

EĞİTİM KİMİN İÇİN? 0 Kommentare

ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU-ozmuftuoglu@gmail.comEğitim, kimin için ?..1803 yılında Prusya’da çıkan bir kanun, eğitimde şu koşulu getirmiş: Çalışan sınıfın çocuklarına, ilmihal, İncil ve ilahi kitap tanrıyı sevmeyi, ondan korkmayı ve otoritenin buyruğuna göre hareket etmeyi öğrenmeleri için okutulacaktır. Böylece sosyal hiyerarşi içersinde alt sınıflar üst sınıfları sorgulamayacak ve itaat edecek, üst sınıfların da toplumsal gücü daim olacaktır. Çünkü toplumsal düzenin “sınıfsal” yapısı, o düzenin korunması için eğitimi egemen sınıfın aracı olarak kullanmaktadır ve o toplumda eğitimin içeriği de egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda biçimlenmektedir.Kapitalist toplumda eğitim, Prusya örneğinde olduğu gibi egemen sınıf olan sermayenin gereksinimleri doğrultusunda düzenlenmiştir. Ancak yaklaşık 200 yıl önce Prusya’da egemen gücün kendisini “sağlama almak” için geliştirdiği eğitim üzerinden –dini de kullanarak- egemenliği sürdürme yöntemi bugün için de kullanılmakta ama yeterli görülmemektedir. Prusya’nın söz konusu kanunla hedeflediği sadece geleceğin işçilerine (ya da işsizlerine) kapitalist sisteme saygı ve bağlılık aşılamaktan ibarettir. Oysa bugün eğitime, emekçi sınıfların sisteme yönelik tepkilerini dizginleyecek “kültürlü” bekçiler yetiştirmek ve sermayenin kârlılığını arttırmak üzere bilimin teknik alana uygulanmasını ve kapitalist üretimin artmasını sağlamak gibi son derece önemli işlevler de verilmektedir. Öğretmenler ve ders kitaplarından beklentiler de bu doğrultudadır.Kapitalist ülkelerde ikili sınıf yapısına uygun olarak iki farklı eğitim mevcuttur. Bunlardan biri işçi, köylü, memur, küçük esnaf ve üreticiden oluşan dar gelirli ailelerin çocukları için; diğeri ise egemen olan sermaye ve yönetici sınıfın çocukları için verilen eğitimdir. Bugün eğitimin sosyal sınıflara göre ayrışması, 200 yıl önce olduğu gibi yasal düzenleme ile değil, eğitimin piyasalaştırılmasıyla yapılmaktadır. Böylece “yasalar önünde eşitlik” masalına sadık kalındığı görüntüsü içinde hangi eğitime tabi olunacağı piyasa gücüne yani, cepteki paraya bağlı olarak belirlenmektedir. Daha açık ifade edecek olursak cebinde yeterli parası olanlar -ki bunlar sermaye ve yönetici sınıfın çocuklarıdır- eğitimin üst aşamaları için yarışa girmeden, üst sınıfın bireyleri olup sistemi yöneten kademelerde bulunacaklardır. Buna karşılık, cebinde parası olmayan emekçi çocukları ise ya Prusya’daki gibi din eğitimi alarak ya da işçi kalmak üzere meslek okullarına gönderilerek sistemin kendilerine dayattığı eğitimle yetinecektir.Türkiye’de geçerli olan eğitim sistemi tam da kapitalist sistemin eğitim anlayışına uygun olarak yapılanmıştır. Ancak diğer pek çok kapitalist ülke gibi Türkiye’de de eğitim, sadece kapitalizmin değil bunun yanında ulusal düzeyde hakim ideoloji ve siyasi iktidarı elinde bulunduranların da egemenliğini sürdürmek üzere kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de eğitim sisteminin içeriği cinsiyetçi ve şoven unsurları da içermektedir.İşte, bugün ders başı yapılan sınıflarda öğretmenlerin, öğrencilerin ve elbette velilerin karşısında duran tablo budur. Eğer egemenlerin eğitime yükledikleri işlev “başarıyla” devam ederse; onların egemenliği devam edecek ama eğitim sisteminin ve buna bağlı olarak da emekçi kesimlerin “kaderi” değişmeyecektir. O halde başta öğretmenler (ve diğer eğitimciler) olmak üzere tüm emekçi kesimlere eğitimi, eğitim sistemi ve eğitimin içeriğini sorgulamanın bir aracı haline getirmek gibi son derece önemli bir görev düşmektedir(!)

EĞİTİMİN İÇERİĞİNE DİKKAT! 0 Kommentare

İHSAN ÇARALAN-caralan@evrensel.netEğitimin içeriğine özel dikkat!İlköğretim okullarında ve liselerde eğitim-öğretim yılı başlayalı iki gün oldu. Ama iki günde bile eğitim kurumlarının fiziki koşullarının ne kadar yetersiz olduğundan servis sorununa, elektrik, su parasından, tuvalet yokluğuna, okulların depreme dayanıklılığından forma ve öteki alet-edevatların teminine,… kadar, sayısız sorun “haberler” olarak gazete sayfalarına yansıyor. Sorunların büyüklüğü göz önüne alındığında, bundan sonra da bu haberlerin artacağı, haberlerin giderek önemli tartışmalara yol açacağı da anlaşılıyor.Evet, eğitim-öğretim yılının başlamasıyla, eğitim sorunu maddi boyutuyla çokça gündeme geldi; daha da gelecektir.Ne var ki eğitimin içeriğine ilişkin tartışmalar, bu yıl önceki yıllara göre bile gündemin gerilerine düşmüştür. Bunun bir nedeni de fiziki koşulların aşırı kötülüğü ise bir diğer nedeni de daha önce açıkça milliyetçi-şoven-dinci-cinsiyetçi içeriği kabaca yansıtan, hamaset ve komşuları düşman gösteren, başka halkları aşağılayan, cinsiyetçi ifade ve metinlerin kitaplardan “çıkarılmış” olmasıdır.Ama, bu “kaba temizlik” müfredatın düzeyini, demokratik ve bilimsel bir eğitim diyebileceğimiz düzeye yükseltmek için yeterli olmuş mudur?Elbette hayır! Tersine bu, AB’ye hoş görünmek için yapılan “temizlik”, savunulamaz olan bilim dışı, ırkçı, vahiyci içeriğin inceltilerek sürdürülmesini kolaylaştırmış, bu tutum da “Milli Eğitim eğitimin içeriğini demokratikleştiriyor” biçiminde piyasaya sürülmüştür. Oya bu kitaplara, müfredatın içeriğine, “özü”ne bakıldığında, aslında milliyetçi, cinsiyetçi, mezhepçi ayrımların üstü kapalı olarak sürdüğüne tanık oluyoruz.Bugün Cem Gurbetoğlu arkadaşımızın Milli Eğitim’in okunmasına onay verdiği kitaplardaki cinsiyetçi içeriğe dikkat çeken haberi bu açıdan önemlidir. Hele bakanı kadın olan milli eğitimin “erkekliği” öne çıkaran bir eğitimi hayata geçirmesi elbette ironik bir durumdur. Ve bu AKP’ye de tam uygundur. Lafta öyle gerçekte böyle olan takiyyeci bir içeriktir bu.Elbette eğitimin içeriği her şeyden önemlidir. Çünkü, milyonlarca aile çocuklarını, gerçekleri öğrensin, dünyada olup bitenleri anlasın ve kendi yolunu en iyi biçimde bulsun diye okullara göndermekte, bunun için büyük fedakarlıklar yapmaktadır.Ancak okullarda ne öğretildiği, hangi sınıfın çıkarlarının gerçek diye dayatıldığı sorgulanmazsa sonuçta ortaya okumuş yazmış cahiller ordusu çıkar! Bugün pek çok okumuş yazmış, üniversite bitirmiş zata bakınca, bunların böyle olması için özel bir gayretle eğitilmiş olması gerektiğinden söz ederiz. Hatta, “Bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür” gibi bir özdeyişimiz bile var.Bu yüzden eğitimin içeriğine özel bir dikkat göstermemiz son derece önemlidir.Bu yüzdendir ki, gazetemiz, eğitimdeki sorunu tanımlarken, “parasız, demokratik eğitim” ya da içeriğe daha önem veren bir ifade olarak, “parasız, demokratik bilimsel eğitim” biçiminde formüle ediyor.Bu yüzdendir ki kamuoyunun, emek cephesinin, ilerici demokrat güçlerin dikkatlerini eğitimin paralı mı parasız mı, eşitlikçi mi değil mi gibi konulardan da öteye çevirmelidir. Örneğin emek cephesi, anadilde eğitimin savunulması, “ahlak-kültür”, “tarihimizi öğrenme” adı altında milliyetçilik, din ve mezhep ayırımcılığı, bilim düşmanlığı yapılmasına karşı durmayı kendi taleplerini savunmak olarak görmek durumundadırlar. Aksi durumda, yoksul ailelerin zeki, okumuş çocuklarının sermayenin sözcüsü ve gözcüsü olarak her köşe başında karşımıza çıkması önlenemez. En kötüsü de emekçilerin genç kuşaklarının dünyada ne olup bittiğinden habersiz, sermayenin uysal köleleri olmalarını, kendilerinin “yukardan belirlenmiş” ve “değiştirilemez” kaderleri olmasına inanan bir kalabalık olmaları şaşırtıcı olmaz.Elbette, okullarda verilen eğitimin parasız olması önemlidir ama bu eğitimin içeriği, onun tartışılması ise Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin en önemli parçalarından birisidir.

Öldürülen oğlunu andığı için yargılandı 0 Kommentare






Manisa'nın Salihli ilçesinde, 73 yaşındaki Ayşe Karakaya'nın, 1977 yılında öğrenim gördüğü Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) çıkan olaylarda öldürülen oğlunun mezarı başında düzenlenen anma töreninde, "Oğlumun suçu neydi, ne günahı vardı" dediği için "suçluyu övme" iddiasıyla yargılanmasına başlandı. 1. Salihli Sulh Ceza Mahkemesi'nde bugün yapılan ilk duruşmaya, Ayşe Karakaya ile anma törenine katıldıkları iddia edilen 20 sanık ve İzmir, İstanbul, Mardin, Manisa'dan 40 avukat katıldı. Ayşe Karakaya, ifadesinde, oğlu Ertuğrul Karakaya hakkında Türkiye mahkemelerinde verilmiş herhangi bir suç kararı olmadığını, suçlu olduğuna dair hiçbir karar bulunmayan birini anmak için mezarı başına gidenlerin suçlandığını söyledi. Karakaya, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da oğlunu mezarı başında anacağını bildirdi. Avukatlardan Ali Koç da Ertuğrul Karakaya'ın suçlu olması için kesinleşmiş hiçbir mahkeme kararı olmadığını ve bu davada hukuk ihlali olduğunu öne sürdü. Koç, şunları kaydetti: "2 polis memuru, mezarlıktaki töreni izleyip görüntülemiş. Bundan 30 yıl önce ölen kişinin suçlu bulunduğu hiçbir belgeyle ispat edilmemiş olmasına rağmen sanıklar, suç ve suçluyu övmekten yargılanıyor. Mezarlıktaki anma törenine katılmayan kardeşi Erol bile 'katıldı' diye suçlanarak sanıklar arasında yargılanıyor. Salihli savcısı da delilleri toplamadan davanın açılmasına sebep olmuştur. Savcı Seyfullah Öselmiş hakkında da suç duyurusunda bulunuyoruz." Yargıç, davaya konu olan Ertuğrul Karakaya'nın ölümüyle ilgili tüm kayıtların ayrıntısıyla istenmesine karar vererek, duruşmayı 8 Haziran'a erteledi. 8 Haziran'ın, Karakaya'nın ölüm yıldönümü olduğu bildirildi. Bu arada adliye binasının önünde, 1975-1980 yılları arasında ODTÜ'den mezun olan bir grup ile Salihli Demokratik Güç Birliği üyeleri, basın bildirisi okuyarak olayı kınadılar. Yaklaşık 100 kişilik grup, daha sonra avukatlarla birlikte Ertuğrul Karakaya'nın Salihli Asri Mezarlığı'ndaki mezarı başında saygı duruşunda bulundu. Evrensel gazetesindeki ayrıntılı haberAnaya ikinci evlat acısı Müge Tuzcuoğlu ODTÜ öğrencisi oğlu Ertuğrul Karakaya’yı 1977 yılında jandarma kurşunuyla kurban veren Ayşe Karakaya’ya bir kez daha evlat acısı yaşatılıyor. Oğlunu, Manisa-Salihli’deki mezarı başında anan gözleri görmeyen anne Karakaya’ya, bir oğlu ve iki torununun da aralarında bulunduğu 18 kişi ile birlikte “suçu ve suçluyu övme” iddiasıyla dava açıldı. Ertuğrul Karakaya’nın 29’ncu ölüm yıldönümü nedeniyle, 8 Haziran 2006’da memleketi Manisa-Salihli’de bir anma düzenlendi. Salihli Asri Mezarlığı’nda bulunan mezarı başında yapılan anmaya, Karakaya’nın annesi Ayşe Karakaya’nın yanı sıra EMEP, ÖDP ve TKP ilçe başkan ve üyeleri de katıldı. Anmada, anne Ayşe Karakaya “Benim oğlumun ne suçu vardı? Ne günahı vardı da oğlumu öldürdüler? Niye kıydılar?” diye konuştu. Komik iddianame! Etkinliğin ardından görevli polislerin, etkinlikte tuttukları notlar ve mezarlık çıkışına ait kamera görüntülerine dayanarak bir iddianame hazırlandı. Salihli Savcısı Seyfullah Öselmiş tarafından hazırlanan iddianamede; anmayla ilgili kayıt bulunmadığı, sadece iddialar üzerine dayandığı açık açık belirtiliyor. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’nün o dönemki yazısına dayanarak, Karakaya’nın, “ODTÜ A-1 kapısında güvenlik kuvvetleriyle girdiği çatışmada ölü olarak ele geçirildiği” iddia edilen iddianamede, Karakaya, önce öğrenci temsilcisi, daha sonra ise “yasadışı örgüt üyesi” ilan ediliyor. İddianamede, anmaya katılan 19 kişi hakkında “Güvenlik kuvvetlerine silahlı direnme göstermek suretiyle suç işleyen Ertuğrul Karakaya’nın ölüm yıldönümü olan suç tarihinde umuma açık mezarlık içerisinde aleni olarak kendisini ve yaptıklarını övmek, slogan atma suretiyle işlenen suçu ve suçluyu övdükleri” kanaatine varılıyor. Bu nedenlerle anne Ayşe Karakaya ile birlikte toplam 19 kişinin yargılanması istendi. Yargılama gerekçesi, iddialardan daha da komik; TCK’nın 215’inci maddesinin 1’inci bendi; yani “suçu ve suçluyu övme”. İddianamede ayrıca TCK’nın 53’üncü maddesi gereğince tüm şüpheliler hakkında güvenlik tedbirlerinin uygulanması da talep edildi. Savcıya ifade veren 19 kişi, asıl polisin gizli çekim yapmasının yasadışı olduğunu hatırlatarak, “Karakaya’nın suç işlediğine dair herhangi bir resmi kayıt bulunmadığını, olay yerinde şüpheliler haricinde kimse olmadığından övme suçunun kimseye karşı işlenmemiş olduğunu” bildirdiler. İddianameyi kabul edilebilir bulan Salihli Sulh Ceza Mahkemesi de bu ayıbı daha da büyüterek, 19 kişi hakkında dava açılmasına karar verdi. Karakaya ailesi ve arkadaşları, 9 Mart 2007’de hakim karşısına çıkacak. ‘Mezarına gitmesem uyuyamıyorum’ Gazetemizin görüştüğü Anne Karakaya, 29 senedir her cuma ve her yıldönümünde mezarlığa gittiğini dile getirerek, “Bu yıl neden oldu bilemiyom. Mezarının yolunu incecik yol yapmışım. Ben onun mezarına gitmesem uyuyamıyom” dedi. Karakaya, oğlunu ve öldüğü günü şöyle anlattı: “Soğan soymasını bilmeyen adamın, tuvaletleri yıkayarak para kazanan kadının çocuğu. Ankara’da Darüşşafaka Okulu’nu kazandı da gitti. Beş kuruş para biriktirip okuttuk. Ben hep onun yanına vardım. Okulu (üniversite) kazanınca, ‘Ana artık büyüdüm, gelme’ dedi. Daha da büyüyemedi. Bir buçuk yıl olmuştu daha. O zamanda ne anladı, ne bildi de bir kurşunu verdiler? Gelip de annesinin haline baksınlar. Annesi daha hâlâ bir şey bilemedi. Hâlâ yavrusunun acısını çekiyor” diye konuştu. Ankara’dan haber gelince kendini kaybettiğini, hiçbir şey hatırlamadığını anlatan Karakaya, “Akşam üçe kadar cenazeyi bulamadık. 20 gün akılsız yatmışım. Bir ana evlat acısı görmesin. Babası dayanamadı, altı yıl önce öldü. Ben körü körüne geziyorum. Ayaklarım tutmuyor. Çayları içiremedim. Üç öğün yemeğini yediremedim. Mahkemeye gidip bunları anlatacağım. Başka bir şey bilmiyorum ki. Hepsi yalan onların, hepsi yalan!” dedi. (Öldürülme olayı... Öğrenci temsilcisine kurşun İkinci Milliyetçi Cephe hükümeti, 10 Ağustos 1976’da Aydınlar Ocağı Ankara Şubesi Başkanı Ahmet Sonel’i, ODTÜ Mütevelli Heyeti Başkanlığı’na getirir. Ahmet Sonel, öğrenciler ve akademisyenlerle iyi ilişkiler kuran Rektör Ilgaz Alyanak’ı görevden alarak yerine 14 Şubat 1977’de Aydınlar Ocağı Yönetim Kurulu üyesi Hasan Tan’ı rektörlüğe atar. Bunun üzerine dekanlar istifa etti, öğrenciler boykota çıktı. Rektör Hasan Tan, 23 Şubat’ta üniversiteyi kapatır, bu sefer de ODTÜ’den “Hasan Tan ODTÜ’yü kapatamaz” sesi yükselir. Tan’ın akademik takvimi değiştirme girişimi yargıdan döner, ODTÜ’de eğitim durur, protestolar devam eder. Direniş ilk şehidini 8 Haziran 1977’de verir. ODTÜ-ÖTK Sözcüsü Ertuğrul Karakaya, öğrencisi olduğu üniversiteye girmeye çalışırken, jandarma tarafından sırtından vurulur ve düştüğü yerde süngülenir. Karakaya’nın ölümü Rektör Tan’ın 22 Haziran’da istifasına yol açar. Ancak Tan tarafından ODTÜ’ye işçi adı altında alınan 350 faşist dehşet saçmaya devam eder. 2 Aralık’ta rektörlük önünde forum için toplanan öğrencilerin üzerine Rektörlük binasının 5’inci katından bomba atılır, ardından da yaylım ateşi açılır. 52 öğrenci yaralanırken, İbrahim Baloğlu adlı öğrenci yaşamını yitirir. Bugün rektörlük binasının yanında, öğrencilerin üzerine bombanın düştüğü yerde, gökyüzüne yükselen 9 direkten oluşan bir anıt var. Bu anıt, yitirilenlerin anısını simgeliyor. Şair Gülten Akın’ın, ‘Ertuğrul Ağıdı’ adıyla yazdığı şiir daha sonra bestelenerek dilden dile söylenir.
aa/evrensel
Yayın Tarihi : 10 Mart 2007 Cumartesi 09:13

Mehmet Karaman ve Zahid Akman'a kötü haber 0 Kommentare



Frankfurt Savcılık Sözcüsü Müller Scheu, Zekeriya Karaman ve Zahit Akman hakkında istedikleri belgelerin Ankara'dan şu ana dek gelmediğini belirtti. Scheu, Alman yasalarına göre soruşturmanın ancak 2024'de zamanaşımına uğrayacağını söyledi

İSTANBUL - Frankfurt Savcılığı’nca haklarında soruşturma yürütülen ve içlerinde Zekeriya Karaman ve Zahit Akman’ın da bulunduğu 15 kişi hakkında Almanya tarafından Ankara’ya bir dosya yollanmış ve söz konusu 15 kişinin banka hesapları, adresleri, banka hareketlilikleri gibi konularda bilgi ve yine söz konusu şahısların ifadelerinin alınarak Almanya’ya yollanması istenmişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise, Almanya’dan yollanan talep dosyasında hukuki eksiklikler olduğu gerekçesi ile Frankfurt Savcılığı’na bazı sorular içeren bir yazı yollamıştı. Frankfurt Savcılık Sözcüsü Müller-Scheu bundan sonraki aşamaya ilişkin Gazeteport’un sorularını yanıtladı. Müller-Scheu şunları kaydetti: “Türkiye’den gelen yazıyı hemen cevaplayarak temmuzda Ankara’ya yolladık. Ancak henüz bir cevap gelmedi. Zekeriya Karaman ve Zahit Akman hakkında Frankfurt Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmanın gelişimi ve haklarında dava açılması Ankara’dan gelecek bilgilere bağlı. Ankara’nın söz konusu bilgileri ne zaman yollayacağını ve ne kadar bilgi geleceğini bilmiyoruz. Bekliyoruz.” Müller-Scheu, “Bilgi veya yeterli bilgi gelmezse dosyayı kapatır mısınız?” şeklindeki sorumuza ilişkin olarak ise, şunları söyledi: “Hayır. Daha 2014 ve hatta 2024’e kadar vakit var. Almanya’da zamanaşımı uzatmalarla birlikte normal bir dava için 10, ağır suçlarda ise, 20 sene. Deniz Feneri davasından Frankfurt Mahkemesi’nde ceza alan üç kişinin suçu ağır dolandırıcılık kapsamında idi ve zamanaşımı bu dava için 20 sene idi. Zekeriya Karaman ve Zahit Akman’ın da suçları sabit görülürse, zamanaşımı süresi onlar için de bu üç kişi için olduğu gibi 20 sene olacaktır.” Müller-Scheu, “Zekeriya Karaman ve Zahit Akman son zamanlarda Frankfurt Savcılığı ile kendi durumlarına ilişkin olarak temas kurmaya çalıştılar mı?” şeklindeki sorumuzu da şu şekilde cevapladı:

Emniyet'in '2 numarası' tutuklandı 0 Kommentare


Uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili birimlerin başındaki Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Arslan hakkında büyük bir operasyonda yakalanan Habib Kanat'la ilişkisi nedeniyle tutuklama kararı çıktı


İSTANBUL - Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, hakkındaki uyuşturucu operasyonunda iddialar nedeniyle verilen tutuklama kararı üzerine, avukatları ile adliyeye giderek teslim oldu. İstanbul Adliyesi'nin Beşiktaş'taki binasına saat 13.00'de bir minibüsle gelen Emin Arslan, içeriye hakim, savcı ve personelin giriş yaptığı ön kapıdan alındı. Aynı soruşturmada adları geçen emniyet müdürleri Murat Nemutlu ile Mustafa Aral da adliyeye binasına geldi. Sivil polis aracıyla adliyeye gelen emniyet müdürleri, nöbetçi İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Mahkemede, yakalama emirleri yüzlerine okunan 3 müdür daha sonra adliye içindeki Adli Tabiplik’te sağlık kontrolünden geçirildi. Arslan’ın sağlık kontrolüne girdiği sırada puro içtiği dikkat çekti. Adliyede işlemleri tamamlanan müdürlerin Paşakapısı Cezaevi’ne götürüldü. Müdürlerin avukatı, müvekkillerinin CMK’nın 100. maddesi kapsamında tutuklandıklarını, karara 1 hafta içinde itiraz edeceklerini söyledi. (dha)

RedHack Basın Bürosu, Misilleme Eylem'i sonuç açıklaması! 0 Kommentare




Elimize "indymedia" kanalıyla gecen, haber değeri olan bildiriyi yayınlıyoruz..
★ Not: Sayfaların çoğu erişime kapatılmış olsa dahi, halen birçok sayfada RedHack bildirisi durmaktadır.
MHP TBMM Resmi Grup Sayfası -> http://ulkucu.MhpGrup.org/MHP Resmi Haber Sitesi -> http://parti.MhpHaber.com/MHP Adana ili teşkilatı -> http://ulkuocaklari.Mhp-Adana.org.tr/MHP Antalya ili teşkilatı -> http://ulkuocaklari.MhpAntalya.org/MHP Seyhan ilçe teşkilatı -> http://ulkuocaklari.Mhp-Seyhan.org.tr/
Yukarıdaki sitelere hemen bakanlar bildirimizi göreceklerdir..
Basın açıklaması:Yolda$lar, dostlar,
RedHack son donemde, ba$ta DTP olmak üzere birçok Kürt ulusu sitesine saldırı düzenleyip, Kürt ulusuna küfür ve hakaret eden, Sosyalist, devrimci ve halktan yana olan siteleri kırarak, devrimcilerin, halkın değerleriyle dalga gecen, pornografik resimlerle, devrimci önderlere fotomontaj yapan fa$istlere missileme olarak, bu son iki günde aşağıdaki sayfaları kırmıştır. En son DTP Bağcılar sitesini kırarak bol küfür yazan, MHP amblemleri ile pornografik resimler bırakan bu devlet destekli alçak güruh’a, RedHack yani Kızıl Hackerlerin yanıtı elbette gecikmemi$tir..
1997'den bu yana "halk için hack" şiarıyla eylemlerini aralıksız sürdüren, devrimci dayanışmanın ürünü ve iyi bir örneği olan REDHACK grubu olarak, bu tur halka yönelik saldırılara daha sert missilere vereceğimizi, devrimci demokrat yurtsever kamuoyuna ivedilikle duyuruyor bir defa daha deklare ediyoruz..
Kırılan sitelere RedHack / Basın Bürosu bildirisini, MHP ile ilgili resimleri, MHP'nin geçmişine dair bilgilendirici bilgileri bırakan REDHACK militanları, başarılı bir şekilde misilleme eylemini sonuçlandırarak, düşmanın ne kadar çaresiz kalabildiğini bir defa daha, dosta düşmana göstermiştir..
Kırılan sitelerin hemen, hemen hepsinin subdomain (alt domain)leride kırılmıştır. Söz konusu sitelerin çoğu, "hack" olayından sonra erişime kapatılmasına rağmen, birçok sitede halen bildirilerimiz durmaktadır.. Hemen bakanlar göreceklerdir.
Kırılan siteler şöyledir:
------------------------------1- MHP TBMM grubu resmi web sayfası..- Kırılan Site: http://www.MHPgrup.org/Göremeyenler için tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670316
- Kırılan Site: http://ulkucu.MHPgrup.org/ ->
halen hackliGöremeyenler için tescil hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670345
- Kırılan Site: http://haber.MHPgrup.org/Göremeyenler için tescil adresi: http://zone-h.o...rg/mirror/id/9670313
2- MHP Resmi Haber Sitesi- Kırılan Site: http://www.mhphaber.com/Göremeyenler için tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670337
- Kırılan Site: http://Parti.MhphHaber.com/ ->
halen hackli..Göremeyenler için tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670339
- Kırılan Site: http://Ulkucu.MhpHaber.com/Göremeyenler icin tescil hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670317
3- MHP Adana İl teşkilatı sayfası- Kırılan Site: http://www.MHP-adana.org.tr/Göremeyenler icin tescil sayfası: http://www.zone-h.org/mirror/id/9661920
- Kırılan Site: http://ulkuocaklari.Mhp-Adana.org.tr/ ->
halen hackli!Göremeyenler icin Tescil Hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670347
- Kırılan Site: http://Haber.MHP-Adana.org.tr/Geremeyenler icin tescil sayfası: http://zone-h.org/mirror/id/9670294
4- MHP Seyhan ilçe teşkilatı- Kırılan Site: http://www.mhp-seyhan.org.tr/Göremeyenler icin tescilli hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670306
- Kırılan Site: http://Ulkuocaklari.Mhp-Seyhan.org.tr/ ->
halen hackli- Göremeyenler icin Tescil Hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670354
- Kırılan Site: http://Haber.Mhp-Seyhan.org.tr/Göremeyenler için Tescil Hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670301
5- MHP Antalya İl Te$kilati- Site: http://www.mhpantalya.com/Göremeyenler icin tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670309
- Kırılan Site: http://Ulkuocaklari.MhpAntalya.org/ ->
halen hackliGöremeyenler için Tescil Hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670357
- Kırılan Site: http://haber.mhpantalya.com/Göremeyenler icin tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670309
[Ayrıca siteye konulan "son derece kapsamlı" bildiri "index"ine şu adresten bakabilirsiniz: http://redhack.newsh.org/anti.html ] -> mutlaka bakiniz..
Fa$istlerin yaptığı her "canice" pratiğin hesabini "anında" soracağız!Kahrolsun fa$izm ve her türden gericilik!Fa$izmi döktüğü kanda boğacağız!Reel'de ve sanalda, insanin olduğu her alanda, vardık, varız, var olacağız!Ya$asin halkların karde$ligi ve mücadele birliği!Ya$asin devrim, sosyalizm ve yüce komünizm davamız!Biji azadi, biji sosyalizme!Biji Rehberima, Deniz, Mahir, İbrahim, Kemal, Mazlum!Soreşe octobere riya gelen cihane kalker u koledar roni dike!Ya$asin devrimci dayani$ma ve onun urunu RedHack!Halk için hack!
http://www.kizilhack.org/ - members@kizilhack.org★ RedHack /Basın Bürosu Eylül 2009 ★"Reel'de ve sanalda, insanin olduğu her alanda, zengin sınıf icin bir felaketiz, mutluyuz!"

Kaddafi BM'nin köküne 'kibrit suyu' döktü 0 Kommentare



Genel kurula 40 yıl sonra ilk kez katıldı, onda da olay çıkardı
NEW YORK - Libya lideri Muammer Kaddafi, 40 yıllık iktidarında ilk kez katıldığı BM Genel Kurulu’nda BM’nin köküne ‘kibrit suyu’ döktü. BM’de tüm üyeler için demokrasi, eşitlik temelinde reform isteyen Kaddafi, Güvenlik Konseyi’nde ABD, Fransa, Britanya, Rusya, Çin’in ‘veto’ hakkının iptali çağrısı yaptı. Oturumu yöneten BM Genel Sekreteri’ne kitapçık atan Kaddafi, BM’nin 1945’den beri 65 savaşı engelleyemediğini sayıp “Güvenlik Konseyi terör ve yaptırımlardan başka bir şey getirmedi. Buna ‘terör konseyi’ denilmeli” dedi. Arapların Yahudilere karşı hiçbir düşmanlık hissetmediğini, Yahudilerin "Arapların kuzenleri" olduğunu söyleyen Kaddafi salondaki Avrupalı liderlere hitabenşöyle konuştu: "Yahudilerden nefret eden, Yahudi düşmanı olan asıl sizsiniz. Yahudi soykırımından ve Avrupa’daki ölü yakma fırınlarından sizler sorumlusunuz." Libya adına genel kurul başkanı Ali Treki tarafından ‘krallar kralı’ diye takdim edilen Kaddafi, BM’nin Almanya’yı yenen üç büyük ülke tarafından kurulduğunu, ama bugün adil şekilde tüm devletlere eşit hak tanımadığını belirtti. Libya lideri, “Veto, daimi üyelerin varlığı BM Şartı’na aykırıdır. Veto kullanan güçler küçük ülkelere ikinci sınıf, horlanmış ülkeler muamelesi yapıyor. Şimdi, kardeşler BM’ye saygı yok, Genel Kurul’a itibar yok” dedi. Treki’nin 15 dakikayı aştığı uyarısına aldırmadan 1 saat 36 dakika kürsüyü işgal eden, ama 1960’da Küba lideri Fidel Castro’nun 4 saat 30 dakikalık rekorunu yakalayamayan Kaddafi, “Afrika’nın 1000 kralı adına konuşuyorum” deyip el yazısıyla aldığı notlardan şu mesajları verdi: * Süper güçler BM’yi kendi çıkarlarına kullanıyor. Üçüncü dünya korkutulmuş ve terörize edilmiştir. Afrika’ya Güvenlik Konseyi’nde daimi üyelik verilmeli. * Kimse bizi Güvenlik Konseyi kararlarına boyun eğmeye zorlayamaz. Konsey kararlarını kabul etmiyoruz. * BM’de kararlar demokratik alınmalı. Kararlara uymayanlar üyelikten atılmalı. Kararlar güçlü ülkelere de uygulanmalı. Kararlar ya herkesi bağlamalı ya da kimseyi bağlamamalı. * Bir başka ülkeye karşı askeri güç kullanmak BM’nin ruhuna aykırıdır. Güç ancak bütün ülkelerin çıkarına aykırı bir durumda BM kararı ile kullanılabilir. * New York’a gelmek çok yorucu. Burada herkes uykusuz, yorgun. ABD’nin güvenlik önlemleri ve vize işlemleri sıkı. BM Merkezi New York’tan taşınmalı. ‘Obama ebediyen başkan olsun’ * Afrika’nın oğlu (ABD Başkanı Barack) Obama diğerlerinden tamamen farklı bir Amerikan başkanı. Değişimin başlangıcı. Afrika’nın oğluyla gurur duyuyoruz. O karanlıkta bir ışık. Ama Obama’dan sonra ABD’nin farklı olacağını garanti edebilir misiniz? Obama ebediyen başkan olarak kalırsa mutlu oluruz.

’Taliban Vatikan gibi…’ * Talibanın düşman olduğunu kim söyledi? Usame Bin Ladin Taliban mıdır? Hayır. New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne saldıranlar Taliban mıydı, Afgan mıydı? Hayır. Taliban, tıpkı Vatikan gibi bir din devleti kurmak istiyorsa bunda kötü ne var? Vatikan bizim için bir tehlike mi oluşturuyor? Hayır.
* İsrail-Filistin anlaşmazlığı için iki devletli çözüm pratik değil hatta bu imkansız. Rica ederim artık bundan bahsetmeyin. Çözüm tıpkı Lübnan örneğinde olduğu gibi Yahudiler,Müslümanlar, Filistinliler, Hristiyanlar ve diğerleri için tek bir demokratik devlette. ‘Avrupalılar Afrika’ya tazminat ödemeli’ * Avrupalıların sömürdükleri Afrika’ya 7 milyar 770 milyon dolar tazminat ödemesi gerek. Afrikalılar bunu talep edecek ve bu parayı vermezseniz Afrikalılar bu milyarları alıp götürdüğünüz yerlere gidecek. Obama hemen gitti

Obama kendisinin ardından kürsüye çıkan Kaddafi’yi beklemeden ayrılırken Libya liderinin konuşması sırasında ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile ABD’nin BM Temsilcisi Susan Rice da salonu terk etti. Kaddafi konuşurken Britanya ve Fransa salonda elçi düzeyinde temsil edildi. Kaddafi dışarda da ‘terörist’, ‘katil’ yazılı pankartlar taşıyan bir topluluk tarafından protesto edildi. (Dış Haberler, aa)

Orhan Doğan'ın heykeli mahkeme kararıyla kaldırıldı 0 Kommentare


ŞIRNAK –Geçirdiği kalp krizi sonucu 2 yıl önce hayatını yitiren kapatılan DEP'in eski Milletvekili Orhan Doğan'ın anısına Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde belediye tarafından yaptırılan kabartma heykel, kaymakamlığın başvurusu üzerine mahkeme kararıyla kaldırıldı. Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçesi'nde kalp krizi geçiren ve götürüldüğü Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 29 Haziran 2007 tarihinde kurtarılamayan Orhan Doğan'ın anısına, DTP'li Cizre Belediyesi tarafından kabartma heykel yaptırılarak Dicle Nehri kıyısındaki Atatürk Parkı'na konuldu. 2 metre genişliğinde, 1.5 metre yüksekliğindeki kabartma heykelde Doğan'ın resminin yanı sıra Meclis’te söylediği “Nasıl ki tek çiçekle bahçe, tek sazla orkestra olmazsa, Türkiye insanının da tek tip düşünmesi beklenmemelidir” sözleri yer aldı. Cizre Kaymakamlığı, helkelin konulduğu parkın Hazine'ye ait olduğu gerekçesiyle, Cizre Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurup, heykelin kaldırılması isteminde bulundu. Mahkemede heykelin kaldırılması yönünde karar aldı. Kaymakamlık, mahkeme kararını belediyeye bildirerek, heykelin kaldırılmasını, aksi durumda kendilerinin kaldıracağını bildirdi. Bunun üzerine belediye ekipleri, heykeli bu sabah kaldırdı. Cizre Belediye Başkanı DTP'li Aydın Budak, mahkemenin siyasi karar verdiğini belirterek heykeli en kısa zamanda uygun bir yere koyacaklarını söyledi. Başkan Budak, şöyle dedi: “Kürtlerin demokratik, siyasal mücadelesinde sembol olan Orhan Doğan ve arkadaşları, sistemin kirli politikalarını deşifre ettikleri için 10 yıl cezaevinde kaldı. Devletin bu siyasetçilere karşı özür borcu dururken, bir heykele karşı olan tahammülsüzlükleri ile hala demokrasi ve özgürlük anlayışından ne kadar uzak olduklarını gösterdi. Nasıl ki kimliğimiz ve kültürümüz unutturulmak isteniyorsa, Kürt siyasetçilerinin de zihinlerimizden silinmesi ve unutturulması için çaba harcıyorlar.” Budak, heykelin kurulu bulunduğu parkın 30 yıldan bu yana belediyenin tasarrufunda olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “30 yıldan bu yana belediyenin kontrolünde bulunan iki parka da ihtiyati tedbir kararı konuldu. İki park belediyeden alınarak, Hazine'ye devredildi. İmar planında belediye parkı olarak görülüyor. Tapular ve bilirkişi görüşleriyle kadastro park arsasını belediyeye yazdı. Ancak, orada bu halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesinde önemli bir isim olan Orhan Doğan’ın kabartma heykelini yapmaya başladıktan sonra mahkemenin ivediliği bizleri şaşırttı. Yıllarca mahkemenin tozlu raflarında dosyalar çürümeye dururken söz konusu Kürtler olunca, hızlı bir şekilde bu süreç işledi. Yaşanan bu hukuksuzluğun peşini bırakmayacağız.” (dha)

Aziz Nesin olsa bu hikayeyi ne güzel yazardı! 0 Kommentare



Belçika'da yaşayan Altan Manço sel mağduru Nesin Vakfı'na yardım için 100 euro'luk havale yaptı. Ancak dekontu eline alınca başından aşağı kaynar sular döküldü!
İSTANBUL - Geçtiğimiz günlerde yaşanan sel felaketinden etkilenen ve ağır hasar geçiren Çatalca'daki Nesin Vakfı, dayanışma ile yaralarını sarmaya çalışıyor. Vakfa bir destek de sanatçı ve tasarımcılardan geldi. Çok sayıda sanatçı eserlerini Nesin Vakfı'na bağışlıyor. Dün başlayan bağış kampanyası 26 Eylül akşamına kadar devam edecek. Sanatçı ve tasarımcılar, 26 Eylül'kadar saat 12.00 ile 18.00'de Karaköy Bankalar Caddesindeki Tarihi Sümerbank Binasında imza karşılığında eserlerini teslim edecekler. 27 Eylül Pazar günü ise saat 12.00 - 19.00 arasında bağışlanan eserlerin Vakıf yararına satışı yapılacak. Kimsesiz çocuklara yardım yardım elini uzatan Nesin Vakfı'na bağışlar sürerken yurtdışındaki bir Radikal okurunun başından tam da 'Aziz Nesin'lik' denilebilecek bir bağış hikayesi geçti. Altan Manço adlı okur, başından geçenleri şöyle anlattı: "Yardım amacı ile oturduğum Bekçika’dan Nesin Vakfi euro hesabına 100 euro gönderdim. Bugün elime geçen banka dekontunda ne göreyim. Ödemeden masraf adına Ziraat Bankası Maslak şubesi 50 euro otlanmış! Oysa ki ödemeyi kendi bilgisayarımdan, tüm verileri özenle girerek ben işledim ve gerisini internet yaptı! Belçika ING bankası da 'döviz' masrafları için 7,5 euro otlanmış. Halbuki euro para euro hesaba gidiyor aklım sıra! Üstüne üstlük Belçika devleti de bütün bunlarin üzerine yüzde 21 KDV otlanmış! Toplam gider: 69 euro 58 eurosantim! Yani Nesin Vakfı'na kalan koçan ancak 30 euro kadar! Güler misin ağlar misin?! Nesin Vakfı'na yardım edin sayın okurlar, ama kapitalistleri yaglamadan! Ama nasıl? Tabii telefonu açıp hesap sordum. Ama netice? Konuş konuştuğun kadar! Yok efendim tarifeler belli... Nerede? Koysana bilgiyi internet sitenin ödeme bölümüne! Yok efendim bu öbür bankanin işi. Mazeretlerden mazeret beğen. Zaten cevap veren kim? Bir memur. O da bir mahkum. Sonunda olay Aziz Nesin hikayelerine döndü. Ortada kaldık." (Kültür Sanat)

Doktor, savcı ve mahkeme işkenceyi örtbas etti 0 Kommentare


ANKARA - Kırıkkale F Tipi Cezaevi'ne yapılan sevkler sırasında tutsakların gördüğü işkence ve kötü muamele doktor, savcı ve mahkeme tarafından örtbas edildi.Gardiyanlardan işkence gördükleri gerekçesiyle hastaneye gelen mahkumlar için "yaralama var ama basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir" raporu veren doktor, savcılıktaki yeminli ifadesinde, "sehven öyle rapor yazmışım" dedi. Savcı gardiyanlar için takipsizlik kararı verdi, hakim de karara yapılan itirazı reddetti.Edinilen bilgiye göre Kırıkkale Cezaevi'ndeki 2007 yılında yapılan sevk sonrasında yaşananlar tutsaklara işkencenin örtbas edildiğini gözler önüne serdi.Tutsaklar önce cezaevi revirine sonra da Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi'ne götürüldü. Mahkumlar için hasta takip formları raporlar düzenlendi. Raporlarda "kolda ve ağız kısmında kesi", "kanamalı erezyon", "sırtta ve iki kolda erezyon ve ödem" gibi tanılar konuldu. Tutsakların avukatları bu tespitlere dayanarak 66 gardiyan ve cezaevi birinci müdürü ile doktorlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Soruşturmanın sanıkları arasındaki, Yüksek İhtisas Hastanesi Doktoru Derya Türkyılmaz'ın ifadeleri işkencenin nasıl örtbas edildiğini gözler önüne serdi. Doktor Türkyılmaz, tutsakların muayene sırasında mahkumların yaralandığını ancak ‘’basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafiftir" raporu verdi. Soruşturmada Kırıkkale Başsavcılığı neden bu şekilde rapor hazırladığını sorusuna Türkyılmaz, "Acil serviste görev yaptığımız için işler çok yoğun oluyordu. Yoğun bir şekilde rapor hazırlıyorduk. Bu nedenle sözkonusu ibareler el alışkanlığı ile yazılmış ibarelerdir. Herhangi bir yaralanması, darp, cebir izi görülmeyen hastanın durumununa 'basit tıbbi müdahale ile düzelebilir' şeklinde ifade edilmesi tıp ilmine ve mantığa uygun değildir. Sehven yazılmış ibarelerdir" cevabını verdi.İşkencenin örtbas edildiği gözler önüne seren bu ifadeler ifadeler üzerine savcılık gardiyanlar hakkında takipsizlik kararı verdi. İşkence gören tutsakların avukatları ise karara itiraz etti. Tutsakların itirazını Ankara 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi görüştü. Mahkeme de doktorun bu ifadelerine dayanarak takipsizlik kararının kaldırılıp dava açılması yönündeki talebi kabul etmeyerek işkence olayı soruşturulamayarak rafa kaldırıldı.ANF NEWS AGENCY

Günlük gazetesi yarın bayilerde 0 Kommentare


Günlük gazetesi yarın bayilerdeHakkında verilen bir aylık kapatma cezası bugün biten Günlük gazetesi, yarın okurlarıyla buluşacak. Gazetenin yarın çıkacak olan sayısında Türk, Kürt, Ermeni, Abhaz, Çerkez, Arap, Çingene, Hemşin ve diğer etnik kimliklerden çok sayıda kişi, 'Nasıl bir Türkiye' istediklerini kendi anadillerinde anlatacak.İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Toronto Üniversitesi Yakındoğu ve Ortadoğu Medeniyetleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Amir Hassanpour'un 'Gelişen dünya dilbilim düzeninde dilsel haklar: Devlet, pazar ve iletişim teknolojileri' başlıklı yazısından dolayı 'Örgüt propagandası' iddiasıyla bir aylık kapatma cezası alan Günlük gazetesi, yarın okurlarıyla buluşacak. 22 Ağustos'ta kapatılan gazete, yarın 'Çok dilli' manşetiyle çıkacak. Gazetede yarın Türk, Kürt, Ermeni, Abhaz, Çerkez, Arap, Çingene ve diğer etnik kimliklerden çok sayıda kişi, 'Nasıl bir Türkiye' istediklerini kendi anadillerinde anlatacak. Gazete farklı etnik kimliklere sahip olanların kendi ana dilleri ile 'Nasıl bir Türkiye' istediklerine dair mesajlarını ana dilleri ile manşete çıkaracakİSTANBUL-ANF

Yıllarca korkudan susan kayıp yakınları yaşadıkları acıyı anlatıyor 0 Kommentare



Oğlu kaybolan Mustafa Bayram: 13 yıldır her telefon çaldığında 'acaba Şirin'den bir haber mi var' diye açıyorum. Eşinden 16 yıldır haber alamayan Muhlise Adıgüzel: 'Tek umudum kemiklerinin bulunması ve çocuklarıma 'işte babanızın mezarı' diyebilmek.' Miyase Söğüt eşinden haber almak için uğraşırken tehdit edilmiş, dayak yemiş: Canım gitti, yarim gitti, sekiz çocuğum başımda kaldı


RİFAT BAŞARAN DİYARBAKIR - Ergenekon soruşturması, hukukun dışına çıkan, halka karşı suç işleyen askeri personelin, korucuların mahkemelerde hesap vermeye başlaması, JİTEM’in yeniden sorgulanması, Türkiye’yi faili meçhul cinayetler gerçeği ile bir kez daha yüzleştiriyor. Yıllarca eşlerinin, çocuklarının kaybolduğunu söylemekten bile çekinenler bugünlerde sorumlulardan hesap sormak için her kapıyı çalıyor. Çocuğunun nasıl öldüğünü bile öğrenemeyen, bayramlarda ziyaret edecek bir mezarı bile olmayan babalar; eşinin cesedini görüp sahip çıkamayan, bunun yerine köyünü terk etmeyi seçen kadınlar hikâyelerini artık yüksek sesle anlatabiliyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey’e ‘Fırat’ın doğusunda’ 1990’lı yıllarda büyük acılar yaşandığını söylüyor. JİTEM davasının müdahil avukatı Tahir Elçi ise, birçoğuna ilişkin hala ellerinde dosya bulunmadığını belirtiyor. İnsanların yıllarca korktukları için konuşamadıklarını belirten Elçi, “Şimdi Ergenekon davasından cesaret tek tek de olsa ortaya çıkıp yaşadıklarını anlatabiliyorlar” diyor. Korkudan köyü terk etti Savcıların 1990’lı yıllarda tüm şikâyetlere rağmen ellerindeki verileri kullanmadığını belirten Erbey, “Yargı geçmiş yıllardaki başvuruları değil soruşturmak, değerlendirmeyi bile göze alamadı” dedi. Erbey, son dönemde ortaya çıkan gerçekleriyse şöyle anlatıyor: “Son bir yılda 50’ye yakın başvuru aldık. Bunlar içerisinde ilk kez ortaya çıkan 10 kayıp var. ‘Niye şimdiye kadar başvurmadınız?’ dediğimizde, ‘Korktuk’ yanıtını alıyoruz. Geçen günlerde bir bayan geldi. Köyü basıyorlar, insanları öldürüyor, sonra yakıyorlar, dumanları üzerindeyken köylüleri topluyor, ‘örgüt elemanları kendileri hesaplaşma yapmışlar, gelin bakın içlerinden tanıdığınız var mı’ diyorlar. Kadın kocasını görüyor, tanıyor, hiç bir şey söyleyemiyor eve gidip eşyalarını topluyor ve ayrılıyor. Bir daha geri gelmiyor. Korkudan hiçbir yere dilekçe vermemiş bunca yıl. Ama Ergenekon davası, ardından da o dönemde bölgede görev yapan Albay Cemal Temizöz’ün tutuklanmasından cesaret alarak geldi başvurusunu yaptı.” JİTEM davaasında müdahil avukat Tahir Elçi, Ergenekon soruşturması ile birlikte mağdurların cesaret kazandığını savunuyor. Elçi’ye Arif Doğan, Veli Küçük, Levent Ersöz, Cemal Temizöz gibi bölge insanlarının yakından tanıdığı eski askerler tutuklanınca bölgede büyük heyecan yaşandı. İnsanlarda bazı şeylerin değişebileceği, soruşturabileceği inancı oluştu. Ölenlerin yakınları daha cesaretle, daha rahat adliyelere akın etti. İHD Diyarbakır Şubesi’nde kayıplar ve faili meçhul cinayetler ile ilgili bir masa kurulmuş. Bu masada gönüllü çalışan Necibe Güneş her gün onlarca kayıp yakınının kendisine gelerek bir haber alınıp alınmadığını sorduğunu anlatıyor. Güneş’in önünde yüzlerce dosya ve fotoğraf var. Bir de çocukların mektupları. Güneş şunları anlatıyor:“Yıllarca korkudan kimseyle bir şey paylaşamamışlar. Bir gün bir çocuk kapıyı çaldı ve ‘babamın resmini görebilir miyim, hiç görmedim merak ettim’ dedi. Gözlerim doldu.” Gelen onlarca mektup arasından Musa Koluman’ın kızı Felek Koluman’a ait olanı gösteriyor: “...Ben anne karnındayken bu olay olmuş. Ben hiç baba şefkati görmedim. Bu kötü insanlardan bazıları beni bu şefkatten mahrum etti. Ben her gün ve her gün babamın resmine bakıyorum. Acaba babam nasıl biri diye düşünüyorum. Ben babamı çok özlüyorum. Lütfen sizden ricam bana babamı bulun...” Nişanlısı hâlâ bekliyor Diyarbakır’da Mustafa Bayram’ın evine girince, duvarda iki çocuğun fotoğrafı göze çarpıyor. Özenle çerçevelenmiş. Mustafa Bayram’ın oğlu Mehmet Şirin Bayram, henüz 18 yaşındayken, 1 Kasım 1996 günü, Kulp’un Demirci köyünde gözaltına alınmış ve bir daha kendisinden haber çıkmamış. Bayram yaşaran gözlerini saklayarak Şirin’in hikâyesini şöyle anlatıyor: “Ağabeyi 18 yaşında dağa çıktı. Peşinden gittim ama engelleyemedim. İki yıl sonra Elazığ’ın Karakoçan köyünde çatışmada öldü. Cesedini bulamadık. Gerilla tarafından mektup gönderildi: ‘Vuruldu ama sivil halkın eline düştü’ diye. Onun üzerine defalarca o köye gittim. Şu mezara gömdük diyen olmadı. Korktular, söyleyemediler. Şirin’i de alıp Kocaeli’ne, yanımda inşatta çalışmaya götürdüm. Şirin çok güzel bir çocuktu. Sevdalanmış. Bana kızı isteyin dedi. İstedik,verdiler. Nişanlanmak için gelmişti. Köye gitti. Ağabeyi dağda öldüğü için 65 yaşındaki Ramazan Tekin’in evindeyken, her ikisi de korucular tarafından gözaltına alınmış. Bize haberi geldi. Kulp İlçe Jandarma Karakolu’na götürülmüş. Beş gece nezarette kalmış ve sonra haber alamadık. Başsavcılığa günlerce gidip dilekçe verdik ama ‘Böyle bir isim yok’ dendi. Kulp Jandarma komutanlığı, ‘Siz askeriyeyi şikâyet ediyorsunuz’ diye abime baskı yapıyordu. Baktım, çocuğum gitti abim de gidecek. Vazgeçtim. Ardından JİTEM beni de aramaya başladı. Evi basıp, ‘onu da oğlunun yanına göndereceğiz’ demişler. İki yıl kaçtım ve İstanbul’da çalıştım. Ama gün geldi, artık yoruldum, tıkandım, hastalandım. Öyle olunca döndüm. İki oğlumu kaybettim ama hiçbirisinin mezarı yok. Bayram günlerinde mezara giden halkı gördüğümde içim sızlıyor, yönümü çeviriyorum. Mezarlığa gittiğim zaman bir şey gırtlağımda düğümleniyor. Umudumu kesmişim ama bazen düşündüğüm vakit; Allah tarafından yeraltında, cezaevindedir belki çıkar gelir diye bekliyorum. Nişanlısı da aynı. Evde. O da ‘Ya diri ya deri(ölü) haberi alınmadan evlenmem’ diyor. Şimdi kuyular açılıyor, kemikler çıkıyor. Mümkün mertebe ‘bu davanın peşini bırakmayacağım’ diyorum. 13 yıldır her telefon çaldığında ‘acaba Şirin’den bir haber mi var’ diye açıyorum. Sık sık düşlüyorum bir savcı veya avukat beni çağırsa, dese ki ‘senin çocuğun için şahit çıktı’ o zaman biraz rahatlayacağım. Gece yattığımda sorular dolanıp duruyor kafamda. Kurşunla mı, zehirle mi, sopayla mı, boğularak mı, nasıl öldürüldü. Acaba yara aldı susuz, aç, yaralı günlerce can mı çekişti, acaba elini ayağını bağladılar sırt üstü bıraktılar uzun zaman da acı çekerek mi can verdi, çok acı çekti mi yoksa bir kurşunla mı gitti, boğazını mı kestiler, diri diri bir yerlere mi gömdüler... Bir görgü tanığı çıksa ve acı çekmeden öldü dese, ‘şükürler olsun rabbim sana’ diyeceğim.” Çocuklarının önünde işkence Bir başka kayıp ise Kuddusi Adıgüzel. Eşi Muhlise Adıgüzel, kocasının 16 yıldır kayıp olduğunu anlatıyor. Ayakta kalmaya çalışan Adıgüzel ailesi, Kulp’ta yaşarken, işsizlik sorunu nedeniyle İnkaya köyüne dönmüş ve Çiçek mezrasına yerleşmiş. Köylünün ihbarı üzerine bir gece jandarma evi basmış. Muhlise Adıgüzel o geceyi şöyle anlatıyor: “Korucular kapıyı kırarak içeri girdiler. Eşimin ellerini kollarını bağladılar. ‘Öldürmeyin’ diye yalvardım ama bana ‘ifadesini alacağız bırakacağız’ dediler. Elleri bağlı bir şekilde evin ortasında, çocuklarının gözü önünde naylon torba eritip üzerine damlattılar. Sürekli, ‘PKK’lıların yerini biliyorsun’ diyorlardı. ‘Haberim yok’ dedikçe de devam ettiler. Sonra da ‘Mirza Ateş’in evini göster’ diye devam ettiler. Sabah ezanı sonrası dışarı çıktılar, peşlerinden çıktım ama beni bırakmadılar. Sonradan öğrendim Mirza Ateş’i de alarak Kulp’a götürmüşler. Oradan da helikoptere bindirerek Diyarbakır’da ki JİTEM merkezine... 110 gün orada kalmış. 110’uncu gün köyden bir kişi gözaltında görmüş. Kardeşi gitti ‘Operasyona gitmiş gelmediğine göre başınız sağolsun’ demişler. Karakola defalarca dilekçe verdim ama kabul eden olmadı. Sonra ‘peşine düşmeyin’ diye tehdit ettiler bizi.” O günlerde Muhlise Adıgüzel, sekiz kişinin helikopterden atıldığını duyarak olay yerine koşmuş. Ama ölenlerin arasında kocasını bulamamış. Muhlise Adıgüzel’in tek umudu kemiklerinin bulunması ve çocuklarına ‘işte babanızın mezarı’ diyebilmek. Lice’de evleri yakıldıktan sonra başka bir eve taşınan Ömer Söğüt, bağda çalışırken, bölgede askeri operasyon başlamış. Üç gün sokağa çıkma yasağının ardındna bağa giden Meyase Söğüt sadece eşinin, eşyalarını bulabilmiş. Operasyonda ölenlere tek tek bakmış ama aralarında Ömer Söğüt’ü yokmuş. Meyase Söğüt zorlu şunları anlatıyor: “Birkaç ay çevreyi aradım. Altı ay geçti, dilekçe verdim ama kabul etmediler. Bir yüzbaşı vardı, karakola çağırdı ve dedi ki: ‘Niye arıyorsun, bir de devlete suç atıyorsun’. Bana küfür etti ardından bir güzel tokatını yedim. Yıllar sonra DGM’ye dilekçe verdim. Savcı benimle konuştu ve ‘Devlet mi senin eşini kaybetti? Emin misin’ dedi. Ben de ‘Eminim bir düşmanı yok, sabıkası yok, kim ne yapacak’ dedim. Savcı ‘Niye devlete atıyorsun, belki PKK götürmüştür’ dedi. Ben de ‘Gitse gençken giderdi’ dedim. Bir daha da çağırmadılar. Tehdit edilmeye başlandım. Çocukları da tehdit ettiler. Büyük oğlum 11 yaşındaydı gözaltına aldılar. Canım gitti, yarim gitti, sekiz çocuğum başımda kaldı. Yatacak yatak, yiyecek, ev bulamadık. Aç yatırdım çocuklarımı. Kapıcılık yaptım, temizlik yaptım, sokaklarda eskimo (donmuş limonata) sattım, simit sattım bu yaşına getirdim.” Lice’nin Turali Köyü, Dahlezeri mezrasında yaşayan İkram ve Servet İpek kardeşler köyü basan askerlerin isteği üzerine, tüm köy halkı ile birlikte meydanda toplanmış. Amca Azamettin İpek’in anlattığına göre, askerler, ‘tepeye yükümüzü taşısın’ diye altı kişiyi seçmiş. Sonra Liceye kadar yük taşıttırmışlar. Lice’de üç kişiyi serbest bırakmışlar. Kalan üç kişi kayıp. Üçüncü kişi ise Seydahan Yokluk. İpek kardeşlerin davaları basının gündemine de geldi. Çoban olan Servet kaybedildiğinde 14 yaşındaymış, Ankara’da alçı işleri yapan İkram ise 17. Servet’in hiç fotoğrafı olmamış. Sonra da kendisi yokolmuş. Silüeti sadece hafızalarda kazılı. Diyarbakır’da yapılan kayıp eylemlerinde fotoğrafı yerine kırmızı bir karanfil resmi var...

Atina Türkiye'yi uzaktan vurabilecek füzeye kavuştu 0 Kommentare



Yunanistan, 250 km menziliyle Türkiye'yi vurabilecek Fransız füzelerine kavuştu. Yunan Savunma Bakanlığı, envanterinde 15 adet bulundurduğu Mirage 2000-5 savaş uçakları için Fransa'dan Scalp füzeleri satın aldı
YORGO KIRBAKİ Ta Nea gazetesinin haberine gore, Scalp füzeleri geçen haftadan beri Tanagra mevkiindeki Thiseas hava üssünde bulunuyor. Silah üstünlüğü Atina’ya geçti Yunanistan’ın savunma alanında ilk kez Türkiye’ye karşı avantajlı konuma geçtiğini savunan gazete, Scalp füzeleri sayesinde Yunanlı pilotların ‘düşman uçaksavarlarının’ menziline girmeden büyük mesafedeki hedefleri vurabileceğini yazdı. Gazetenin çizdiği krokilere göre, bu füzeler uçaklarla Meriç’ten fırlatıldığında İstanbul’u, Midilli ve Rodos’tan fırlatıldığında ise Ege bölgesinin tümünü ve İç Anadolu’nun bir bölümünü vurabiliyor. Menzili 250 km, uzunluğu 5.1 metre, hızı saatte 1000 km ve ağırlığı 1230 kilo olup 450 kilo savaş başlığı taşıyan Scalp füzeleri hakkında ‘Yunan Hava Kuvvetleri’nin uzun kolu’ benzetmesini yapan Ta Nea, Türkiye ve ABD’nin ‘Nükleer Silahları Kontrol Protokolü’nde öngörülen menzil sınırını ihlal ettikleri gerekçesiyle bu siparişi engellemeye çalıştıklarını belirtti.

Fransız polisi göçmen kampını böyle bastı 0 Kommentare


Fransa’da polis, ülkenin kuzeyindeki liman kenti Calais’nin yakınında ormanlık alanda kurulan kaçak göçmen kampını kapattı.
278 göçmen gözaltına alındı

Trafik canavarından limuzin de kurtaramadı 0 Kommentare


MANİSA - Kırkağaç ilçesinde, şerit ihlali yapan otomobilin karşıdan gelen limuzinle çarpıştığı kazada 2 kişi öldü, 2 kişi de yaralandı.
Kaza, İzmir- İstanbul karayolunda Kırkağaç'a bağlı Gelenbe Beldesi yakınlarında, bugün saat 08.30 sıralarında meydana geldi. Sakarya'dan İzmir'e giden 72 yaşındaki Mustafa Apaçık yönetimindeki 54 ZC 236 plakalı otomobil, Gelenbe yakınlarında aşırı hız nedeniyle kontrolden çıktı. Savrulan otomobil, karşıdan gelen 40 yaşındaki Alparslan Diler yönetimindeki 35 VP 128 plakalı limuzinle kafa kafaya çarpıştı. Kazada, otomobil sürücüsü Mustafa Apaçık ile limuzin şoförü Alpaslan Diler yaşamını yitirdi. Limuzinde bulunan, sürücünün kardeşi Oğuzhan Diler (28) ile otomobildeki Orhan Yangın (26) ise yaralandı. Yaralılar, yoldan geçen diğer araç sürücülerinin çağırdığı ambulansla Akhisar Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Durumu ağır olan yaralılardan Yangın, Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi, Diler ise Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesi'ne sevk edildi.
Jandarma ve savcının olay yerinde yaptığı incelemenin ardından otomobil sürücüsü Apaçık ile limuzin şoförü Diler'in cesetleri Akhisar Devlet Hastanesi Morgu'na kaldırıldı. Kazayla ilgili soruşturmanın sürdüğü belirtildi.
Kazada ölen evli, iki çocuk babası limuzin şoförü Alparslan Diler'in İzmir'in Alsancak Semti'ndeki VIP Limuzin Rent A Car Şirketi'nde iki aydır şoför olarak çalıştığı ve kardeşi Oğuzhan Diler ile Balıkesir'deki bir yakınlarının düğününe gittikleri öğrenildi. Şoför Diler'in, VIP Limuzin Rent A Car Şirketi yetkilisi Kadim Canpolat'tan limuzinle Balıkesir'e gitmek için izin almadığı öğrenildi. (dha)

Münevver Karabulut cinayetinde 'Bordo bereli Ahmet' iddiası 0 Kommentare

GAZİANTEP - Münevver Karabulut cinayetinin faili olduğu suçlamasıyla tutuklanan Cem Garipoğlu'nun amcası Hayyam Garipoğlu ile Süreyya Karabulut arasında aracılık yaptığı ileri sürülen Cemil Baran, aralarında Hayyam Garipoğlu’nun da bulunduğu 3 kişinin yanı sıra, bölücübaşı Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinde görev alan bordo bereli Ahmet adlı bir subayın da polis tarafından gözaltına alınacağını iddia etti. Cemil Baran, Gaziantep’te Demokrasi Meydanı’nda yaptığı basın toplantısında bazı iddialarda bulundu. İstanbul'da gözaltına alındığını hatırlatan Cemil Baran, “Gözaltına alındığım zaman bana uygulanan psikolojik baskıyı Garipoğlu Ailesi’ne uygularsanız cinayet çözülür” diyerek İstanbul Valisi Muammer Güler, Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve cinayet masası dedektiflerine çağrı yaptı. Cem Garipoğlu’nun Ermenistan’da yakalandığını, ancak bu ülke ile ilişkilerin iyi olmaması nedeniyle Suriye üzerinden Gaziantep’e getirilip, oradan İstanbul’a götürüldüğünü öne süren Cemil Baran şu iddialarda bulundu: “Cem bir hafta öncesinden yakalanmıştı. Ama o zaman sel felaketi olduğu için şov yapılmak için gizli tutuldu. Ben yakalandığı zamanla ilgili İstanbul’da notere tutanak tutturdum. Ben Hayyam Garipoğlu’na Ahmet’leri sordum. Bana ‘Hangi Ahmet’i soruyorsun, bende Ahmet çok’ dedi. Şimdi açıklıyorum. Bu cinayet Garipoğlu’nun şirketlerinde çalışan 3 Ahmet’te kilitlidir. Bunlardan birisi şoförlüğün yanı sıra işler yapan Ahmet’tir. İkincisi Başçavuş Ahmet’tir. Bu da, bürokrasi işlerini yürütür. Üçüncü ve en önemlisi ise 8 - 10 yıl önce özel operasyonla yurt dışında yakalanan çok önemli birisinin (bölücübaşı Abdullah Öcalan) Türkiye’ye getiriliş operasyonuna katılan bir bordo berelidir. Şu anda ordudan ayrılmış mıdır, ayrılmamış mıdır bilmiyorum. Ama, bana gelen istihbarata göre soyadı Küremen, Karahan veya Karaman olabilir. Polisten aldığım bilgiye göre bu Ahmet’ler yarın Hayyam, Fatih ve Kasım Garipoğlu ile birlikte gözaltına alınacaktır. Cem Garipoğlu’nun yakalanışı bir senaryodur, filmdir. Kasım Garipoğlu, Hayyam’ın babasıdır. 50 senedir hukukla uğraşan bu kişi, Cem’in akıl hocasıdır. Cem Garipoğlu’nun en yakın arkadaşı Münevver Karabulut’un kardeşidir. Tekrar ediyorum. Bu cinayeti 6 kişi işledi. Eğer, Cem Garipoğlu’nun Ermenistan’da yakalandığı açıklanmazsa ben 30 Ekim’de her şeyi açıklayacağım.” Cemil Baran, eski Fazilet Partisi Gaziantep Milletvekilli Kahraman Emmioğlu’nun da Garipoğlu'na danışmanlık yaptığını, önemli bilgilere sahip olduğunu ileri sürerek, “Sayın Emmioğlu da bildiklerini açıklamalı” dedi. (dha

Anter cinayeti Temizöz'e uzandı 0 Kommentare


Anter cinayeti Temizöz'e uzandıJİTEM Grup Komutanı Albay Cemal Temizöz ile eski Cizre Belediye Başkanı ve aynı zamanda Korucubaşı olan Kamil Atak'ın da aralarında bulunduğu 7 sanıklı JİTEM davasının önceki gün yapılan duruşmasında ilginç bir detay ortaya çıktı. İfadelere göre Musa Anter cinayetinde rol alan Hogir isimli JİTEM'cinin Albay Cemal Temizöz ile ilişkili olduğu ortaya çıktı. Bu durum Musa Anter cinayetinde Albay Temizöz'ün oynadığı rolünün ne olduğu sorusunu akıllara getiriyor.Eski Cizre Belediye Başkanı ve aynı zamanda Korucubaşı olan Kamil Atak önceki gün verdiği ifadede PKK'li olarak bildiği 'Hogir'ı (Cemil Işık'ı) 1990'da jandarma karakolunda yüzbaşı üniformasıyla gördüğünü söyledi. Atağ, 'Hogir' ile karşılaşmasını şöyle anlattı. 'Bir gün BOTAŞ Karakolu'na tanışıklığım olan Şentürk binbaşının yanına gittim. Odasında subay kıyafetli biri vardı. Beni tanıştırdı, 'Bu Kadir yüzbaşı, yardımcım' dedi. Yaklaşık üç ay sonra Şentürk binbaşıyı tekrar ziyarete gittim. Bana 'O gün seninle tanıştırdığım yüzbaşı Kadir vardı ya, işte o Hogir'di.' dedi.'Hogir isimli kişi Mehmet Nuri Binzet'in ifadelerinde de anlaşıldığı üzere PKK içine de sızmış bir JİTEM mensubu olduğu ve orada bulunduğu süre boyunca özellikle köylülere yönelik yaptığı eylemleri anlattı. Yine Hogir ismi, tüm sanıkların savunmaları sırasında da dile geliyor ama kimi zaman bir grup, kimi zaman bir PKK'li kimi zaman ise Kamil Atak'ın bahsettiği gibi 'Kadir yüzbaşı' olarak. Kamil Atak savunmaları sırasında korucu timlerin başında kardeşlerinin ve bir uzman çavuşun bulunduğunu da söyledi. Hogır'ın JİTEM'in infaz ekibinde yer aldığı tarihlerde Albay Cemal Temizöz ise JİTEM Grup Komutanı idi ve bir çok kez görüşmüşlerdi. HABER MERKEZİAygan olayı anlatmıştıJİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan da Ülkede Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan itiraflarında Musa Anter cinayetini şöyle anlatıyordu: 'Yeşil, Musa Anter olayını JİTEM'de organize ediyordu. Musa Anter olayında Hogir devreye sokuldu. Hogir kod adlı Cemil Işık ve Şırnaklı Hamid adlı itirafçı ile beraber partiden(PKK) ayrılmışlardı. Mustafa Deniz ve Yeşil, Hogir'e 'Apê Musa'yı bir plan yaparak bir yere çek ve bize getir' dediler. Hamid Apê Musa'ya 'Hogir senle görüşmek istiyor, seni bir yerde bekliyor, bir evdedir, yanına götüreceğim' diyor. Hamid Apê Musa'yı bizim yanımıza getirecek. Hogir de onu orada vuracaktı. Gelmediler. Sonra Hamid, kendisinin Apê Musa'yı öldürdüğünü söyledi.'18 yıl sonra raflardan inen cinayet dosyasıDiyarbakır'da JİTEM tarafından 20 Eylül 1992 tarihinde katledilen Musa Anter'in katledilmesi üzerinden 18 yıl geçti. Apê Musa'nın ölümüne ilişkin verilen ifade ve beyanlara rağmen, yargı sürecinde bir ilerleme olmadı. Dava AİHM'e taşındı ve Türkiye suçlu bulunarak tazminata mahkum edildi.JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın itirafları üzerine Anter dosyası da Diyarbakır Özel Yetkili Savcı tarafından yeniden incelemeye alındı. Başsavcılık, olayı failleri olduğu belirtilen itirafçılar Cemil Işık, Ali Ozansoy, Abdulkadir Aygan, Hamit Yıldırım, 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım ve Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile ilgili soruşturma başlattı. Cinayete adı karışan Mahmut Yıldırım, Cemil Işık, Ali Ozansoy, Hamit Yıldırım hakkında 81 il emniyet müdürlüğü ve jandarma birimlerine yakalama emri çıkarılmasına rağmen kimse gözaltına alınmadı. Anter'in oğlu Dicle Anter, cinayetinin azmettiricisi ve tetikçisinin belli olduğuna ifade ederek 'Mesala herkes tarafından tetiği çeken kişinin kişinin Dijwar kod isimli Hamit isimli kişi olduğu biliniyor. Bu kişinin hala Şırnak'ta korucu olduğu söyleniyor. Bu kişi alınıp, sorgulanması ifadesinin alınması gerekiyor. Bizde süreci takip edip beklemekteyiz' diye konuştu. DİYARBAKIR - DİHAKatledildiği yerde anılıyor1918 yılında Nusaybin'in Zivin köyünde doğan, 1959'da 49'lar ve 1970'lerde Devrimci Doğu Kültür Ocakları ve 12 Eylül darbesi nedenleriyle toplam 10 yıl hapis yatan Musa Anter bugün katledilişinin 17'inci yıldönümünde öldürüldüğü yerde kitlesel olarak anılacak. Diyarbakır Demokrasi Platformu ve Özgür Basın Kurumları tarafından saat 09.00'da Seyrantepe'de düzenlenecek anmaya yurttaşlar da katılacak.Bu yazı 20 Eylül 2009 tarihli Demokratik Açılım gazetesinde yayınlanmıştır.

Musa Anter Gazetecilik Ödülleri açıklandı 0 Kommentare


Azadiya Welat ve Günlük gazeteleri tarafından ortaklaşa düzenlenen 17. Musa Anter ve Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri belirlendi. DİHA, yarışmada Kürtçe haber dalında Erdoğan Altan'ın 'Beranberî sewalan pasdar rehîn girtin' adlı haberi, Türkçe haber dalında ise Hikmet Erden'in 'Bilinmeyen Dil Çevirisinde Yaşar Kemal ve Celal Talabani Öldürüldü' haberiyle iki ödül aldı. Medya Örmek ise Kürtçe Onur ödülü aldı.Diyarbakır'da 20 Eylül 1992 tarihinde JİTEM elemanlarının silahlı saldırısı sonucu yaşamını yitiren Özgür Gündem Gazetesi Yazarı Musa Anter adına bu yıl 17'ncisi düzenlenen Musa Anter ve Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri'nin sonuçları açıklandı. Azadiya Welat ve Günlük gazeteleri tarafından verilen ödüller Kürtçe ve Türkçe haber, fotoğraf ve karikatür dallarını kapsadı.Medya Örmek'e Kürtçe Onur ÖdülüKürtçe haber dalında DİHA Muhabiri Erdoğan Altan'ın 'Beranberî sewalan pasdar rehîn girtin' adlı haberi birincilik ödülüne layık görülürken, ikincilik ve üçüncülüğe layık görülen eser bulunamadı. Gün TV'ye ise, Kürtçe yayınları nedeniyle gördüğü ağır baskılardan ötürü Juri Özel Ödülü verildi.Kürtçe eğitim verdiği için hakkında soruşturma başlatılan 9 yaşındaki Medya Örmek ise Kürtçe'ye katkısından dolayı Kürtçe Onur Ödülü'ne layık görüldü.Türkçe haber dalında ise birincilik ödülünü 'Bilinmeyen Dil Çevirisinde Yaşar Kemal ve Celal Talabani Öldürüldü' haberiyle DİHA muhabiri Hikmet Erden ile 'Helkis Dağı'nda Toplu Mezar' başlıklı haberiyle Batman Postası'ndan Mehmet Karabaş paylaştı.İkincilik ödülünü 'Polisten Bir Garip Test: Taş İzi Var mı?' başlıklı haberiyle Taraf gazetesinden Volkan Eser aldı. Üçüncülük ödülü 'TSK'dan Alevi Açılımı' başlıklı haberiyle Evrensel gazetesinden Elif Görgü ve Meral Peker'e verildi.Karikatür dalında birincilik ödülünü Aşkın Ayrancıoğlu, ikincilik ödülünü Özgür Evran, üçüncülük ödülünü ise Murat İpek aldı. Ayrıca Mahmut Erdal Karakoç'un karikatürü Jüri Özel Ödülü'ne layık görüldü.Fotoğraf alanında birinciliği Selahattin Kahraman 'Öteki demokrasi' adlı fotoğrafıyla, Sedat Suna 'Tabutlar' adlı fotoğrafıyla ikinciliği, Müjgan Arpat 'Yıkım' adlı fotoğrafıyla üçüncülüğü kazandı. Fotoğraf dalında Juri Özel Ödülü'ne Ferhat Arslan'ın 'Gün Batımı' adlı fotoğrafı layık görüldü.Gurbeteli Ersöz Özel Ödülü Ahmet Birsin ve Veysi Sarısözen'eGurbeteli Ersöz Özel Ödülü; Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Gün TV Yayın Koordinatörü Ahmet Birsin ve Azadiya Welat Gazetesi İmtiyaz Sahibi Gazeteci Vedat Kurşun ile yazdığı yazılar nedeniyle hakkında davalar açılan Günlük Gazetesi Yazarı Veysi Sarısözen'e verildi.Ödüller, 27 Eylül 2009 Pazar günü Diyarbakır Cegerxwîn Kültür Merkezi'nde düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek.Musa Anter ve Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri ilk olarak 1993'te Özgür Gündem Gazetesi tarafından verilmişti. Her yıl düzenlenen ödüller, 1994'te 'Özgür Ülke', 1995'te 'Yeni Politika', 1996'da 'Demokrasi', 1997 ve 1998'de 'Ülkede Gündem', 1999'da 'Özgür Bakış', 2000'de '2000'de Yeni Gündem', 2001 ve 2002'de 'Yedinci Gündem', 2003'te 'Yeniden Özgür Gündem', 2004, 2005 ve 2006'da 'Ülkede Özgür Gündem', 2007 'Gündem, 2008'de 'Alternatif' ve 'Azadiya Welat' gazeteleri tarafından verildi.İSTANBUL (DİHA)

İlk fatura hastaya! 0 Kommentare


Vade ortak, uygulama anında... Dün sinyali verildi bugün zammı geldiDevlet Bakanı Ali Babacan tarafından açıklanan Orta Vadeli Program’da sinyali verilen zamların ilki sağlık alanından geldi. Bakanlar Kurulu, hem ilaç karşılama oranlarını düşürerek, hem de tedavi giderlerinde hasta payını artırarak hastanın faturasını kabarttı. Artık sağlık ocağı ve aile hekimliği muayenelerinden katkı payı alınacak. Hükümet yeni uygulama ile 2010 yılında sağlık harcamalarında 3 milyar lira tasarruf hedefliyor. Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanan Tedavi Katılım Payının Uygulanması Hakkında Tebliğ’e göre memurlar, Sosyal Güvenlik Kurumu’na bağlı sigortalılar ve yeşil kartlıların hastanelerdeki tedavi ücretine katılım payı artıyor.SAĞLIK OCAKLARI DA... 1 Ekim’den itibaren geçerli olacak yeni düzenleme, hastaların sağlık kurum ve kuruluşlarındaki ayakta tedavilerine ilişkin hekim ve diş hekimi muayenelerinden birinci basamak sağlık kuruluşları ve aile hekimliği muayenelerinde 2 lira alınacak. İkinci ve üçüncü basamak resmi sağlık kurumlarındaki katkı payı ise 8 liraya çıkıyor. Özel hastanelerdeki 2 liralık katkı payı ise 15 liraya yükseliyor.Kapsama dahil kişilerin ayakta tedavilerinde hekim ve diş hekimi muayeneleri sonucunda reçete düzenlenmemesi veya reçetedeki ilaçların temini amacıyla eczanelere müracaat edilmemesi durumunda birinci basamak sağlık kuruluşları ile aile hekimliği muayenelerinde katılım payı alınmayacak. Aynı koşullarda ikinci ve üçüncü basamak resmi sağlık kurumları ile özel sağlık kurumlarındaki muayenelerde ise katılım payı tutarlarında 3 lira indirim yapılacak.Önceki düzenlemede, muayene katılım payları ikinci basamak resmi sağlık kurumlarında 3, eğitim ve araştırma hastanelerinde 4, üniversite hastanelerinde 6, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında 10 liraydı. Orta Vadeli Program’ın tanıtımına katılan Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, muayene katılım payının artacağının sinyalini şu sözlerle vermişti: 1. basamakta maliyetler düşük. İkinci basamakta 2 katı fazla. Grip olmuş üşütmüş hastanın hastaneye gitmesi büyük maliyet oluşturuyor. Dengelemeler yaparak bu maliyetleri kısacağız.YOKSULLAR SAĞLIK OCAĞINA...Yeşil kartlılar da tedavileri karşılığında 2 ve 8 liralık muayene katılım payını aynen ödeyecek. Birinci basamak sağlık kuruluşlarında yapılan muayenelerden alınacak 2 lira tutarındaki katılım payı memurun bir sonraki aylığından kesinti yapılarak tahsil edilecek.Bundan böyle sağlık ocaklarına yığılma olması bekleniyor. Artışa yönelik ilk yorumlar, özellikle düşük gelirli sigortalı grubunun özel hastanelere gitmesinin azalacağı yönünde. Hükümetin sağlıktaki ikinci tasarruf adımı ise ilaçta oldu. Hem orijinal hem de eş değer ilaçta karşılama oranları yeniden belirlendi. Devletin ilaca ödediği parayı azaltmak için de firmalara ödenen orijinallerde yüzde 100’den yüzde 60’a eş değerde yüzde 80’den yüzde 60’a düşürüldü.
TEBLİĞE ECZACI TEPKİSİSGK’nın memur ve yeşil kartlıların muayene katılım payını artırmasına bir tepki de Tüm Eczacı İşverenler Sendikası Genel Başkanı Ecz. Nurten Saydan’dan geldi. Saydan “SGK’dan vatandaşa ve eczacıya bayram sürprizi!” olarak nitelendirdiği katkı paylarının artırılmasını eleştirdi. Saydan dün yaptığı yazılı açıklamada, 1 Ekim’den itibaren birinci basamak sağlık kuruluşları ve aile hekimliği muayenelerinde 2 TL ve üçüncü basamak resmi sağlık kurumlarında 8 TL, özel sağlık kurumlarında 15 TL alınacak olmasını ve muayene ücretlerinin 3 TL’lik kısmının tahsilinin eczacılara bırakılmasına tepki gösterdi. “Herkes bayram hazırlığı yaparken, SGK memurlar, yeşil kartlı vatandaşlar ve eczacıların tadını kaçırdı” diyen Saydan, tebliğle muayene ücreti tahsildarlığının yine eczacılara yüklenmesini eleştirdi. Tebliğ ile getirilen düzenlemeyi, “muayene ücretleri atraksiyonu” olarak nitelendiren Saydan, eczacıların bu atraksiyon içinde yer almayı reddettiklerini ifade etti. Saydan, SGK’yı bu yanlış uygulamalardan vazgeçmeye, hem vatandaşın, hem eczacının mağduriyetini gidermeye çağırdı. ANKARA
KATILIM PAYI ALINMAYACAK KİŞİLERTebliğ kapsamında, katılım payı alınmayacak bazı haller, sağlık hizmetleri ve kişiler şöyle:* Diyaliz tedavilerinden,* Kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinden,* Vücut dışı protez ve ortezler kapsamına girmeyen diğer protez ve ortezler ile tıbbi malzeme ve sarf malzemelerinden,* Organ, doku ve kök hücre nakline ilişkin sağlık hizmetlerinden.(EKONOMİ SERVİSİ)
Evrensel

197 gün nasıl saklandı 0 Kommentare



Katil Cem Garipoğlu, 3 Mart'tan sonra sırra kadem basmıştı, şimdi soru şu: 18'den küçük, babası hapiste, annesi ABD'de bulunan biri İstanbul'da nasıl saklanabilir?
Türkiye’yi dehşet içinde bırakan Münevver cinayetini işleyen Cem Garipoğlu, önceki gece yarısı avukatıyla İstanbul Bakırköy’de teslim oldu. Resmi yaşı 18’den küçük olduğu için sorgusu hızlı yürüyen Cem Garipoğlu’nun hapse girişiyle, vicdan yaralayan cinayette önemli bir aşama geçildi. Korkunç gece ve sonrası Savcılar artık hem cinayet dakikaları üzerindeki sır perdesini, hem de cinayetten sonra Cem Garipoğlu’nun kimler tarafından, nerede ve nasıl korunduğunu aydınlatmaya çalışacak. Çünkü 18’inden küçük olduğu söylenen birinin 197 gün İstanbul’da saklanmayı başarması imkânsız. Baba içerde, anne dışarda Katilin babası Mehmet Nida Garipoğlu, aynı cinayette şüpheli olarak hapiste; çünkü onun gömleğinde Münevver’in kanı çıkmıştı. Anne Tülay Garipoğlu’da cinayetten sonra polis tarafından sorgulanıp bırakılmış, sonra yurtdışına gidip dönmemişti.

Cemil Baran: Cinayette bazı kişi ve kurumlar kurtarılıyor 0 Kommentare



Münevver Karabulut'un öldürülmesi olayında Hayyam Garipoğlu ile Süreyya Karabulut arasında aracılık yaptığı iddialarıyla gündeme gelen Cemil Baran, Taksim Meydanı'nda yaptığı açıklamada, “Fail otoyol kenarında teslim edilerek, bazı kişi ve kurumlar kurtarılmak isteniyor” dedi
Tanıştıktan sonra, kendisini Hayyam Garipoğlu’nun teşvik ettiğini söyleyen Cemil Baran, “Telefonlarını da bana Süreyya Karabulut verdi. Süreyya Karabulut, harfiyen şunları söyledi. 'Cem’in teslim edilmesi, Okul veya hastane yaptırması ve 3 milyon Euro'. Bunları Hayyam Garipoğlu’na söyledim. Para konusunda, o kadar parayı ödeyemeyeceğini söyledi” dedi. CEM'İN YAKALANDIĞINI NOTERDEN BELGELEMEK İSTEDİM Geçtiğimiz hafta Taksim’de iki notere gidip, Cem G.’nun yakalandığını resmi kayıt altına aldırmak istediğini söyleyen Cemil Baran, “Bana savcılığa gitmem gerektiğini söylediler. Basın açıklaması yaptığım gün, polis gözaltına aldı. Üzerimdeki gizli kamera ve telefonlarıma el koydu. Cinayet Masası’nda 48 saat psikolojik işkence gördüm. Bana çeşitli meblağlar teklif edilmesini kesinlikle kabul etmedim” dedi. Bugüne kadar yaptığı açıklamaların doğru çıktığını özellikle, Gaziantep’te bazı mağdur insanların umudu haline geldiğini söyleyen Cemil Baran, “Bir iki gün içinde aralarında Hayyam Garipoğlu ve Kasım Garipoğlu’nun da bulunduğu 20-25 kişi gözaltına alınacak. Diğerleri de Cem’in bütün sülalesi ve bazı şirket çalışanlarıdır. Münevver Cinayeti’nin faili otoyol kenarında yakalanıyorsa, bazı kişi ve kurumlar kurtarılmaya çalışılıyor” dedi. Cem G.’nun başka kimlikle yurt dışına çıkıp, tekrar içeriye girdiğini söyleyen Cemil Baran, bir soru üzerine de Gülhane’de duvara asılan pankart olayının arkasında, Hayyam Garipoğlu’nun olduğunu sandığını söyledi. 100-200 KİŞİ İÇERİ GİRENE KADAR BURADAYIM Bu cinayette 100-200 kişi içeri girene kadar İstanbul’da kalacağını belirten Baran, “Ahmet E. isimli şahıs, görevdeki rütbeli bir asker ve Garipoğlu ailesinin korumalığını yapıyor. Cem birkaç gün sonra 18 yaşına girecek. Maalesef Cem 6 yıl sonra serbest kalacak. Cem bu kızı keserken 6 kişiydi. Bu kız sana hiç mi müdahale etmedi? Bana emniyette 48 saat içinde yapılan psikolojik baskı, 10 dakika Hayyam Garipoğlu ve Kasım Garipoğlu’na yapılsın” diye konuştu.(dha

Hüseyin Üzmez'e 13 yil hapis 0 Kommentare


Bursa’da geçen Nisan ayında 14 yaşındaki B.Ç. adındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan 77 yaşındaki Hüseyin Üzmez'e 13 yıl hapis cezası verildi.

'İş-ekmek yürüyüşü' başladı 0 Kommentare


Karşıyaka Belediyesi'ne bağlı Kent A.Ş'de çalışırken, 'daralma' gerekçesiyle işten atılan işçiler, 140 gündür süren direnişlerinden sonuç alamayınca bugün Ankara'ya yürüyüş başlattı.Karşıyaka Belediyesi'nin önünden başlatılacak olan yürüyüş öncesinde belediyenin önüne konumlandırılan polis barikatları dikkat çekerken, Çevik Kuvvet Ekipleri işçilerin önünde etten duvar oluşturdu.Kent A.Ş işçisinin yürüyüşüne destek vermek amacıyla KESK, Birlikte Başaracağız Platformu, Mücadele Birliği, ESP, TMMOB, ÖDP, DTP ve çok sayıda kurum temsilcisi de yürüyüşün yapılacağı Karşıyaka belediyesinin önüne geldi. 'Direne direne kazanacağız', 'Yaşasın örgütlü mücadelemiz', 'Kent A.Ş işçisi yalnız değildir' şeklinde slogan atan destekçi kurumlar, alana giren Kent A.Ş işçisini alkışlarla karşıladı. Bu sırada işten atılan işçilerin aileleri de destek için alana girdi. Öte yandan eşlerini yürüyüşte yalnız bırakmayan işçi ailelerinin sloganlara eşlik ederken ağlaması da dikkat çekti.Kent AŞ. işçilerinin alana girmesinden kısa bir süre sonra DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Genel-İş Genel Başkanı Erol Ekici, DİSK Genel Sekreteri Kani Beko ve Genel-İş 5 Nolu Şube Başkanı Mehmet Çınar'da işçilerin arasında yerlerini aldı.Yürüyüş öncesi basın açıklaması yapan Genel-İş Genel Başkanı Erol Ekici, Kent A.Ş işçisinin Ankara'ya yapacağın yürüyüşün amacına ilişkin bilgi vererek, '140 gündür işçiler direnişlerini sürdürüyor. Ancak kör vicdanlar bu işçilerin sıkıntısını göremedi. Bu nedenle biz de Ankara'ya yürüme kararı aldık. Bu yürüyüş sadece işçilerin işe dönme yürüyüşü değildir. Bu yürüyüş aynı zamanda krize karşı bir yürüyüştür. Yoksulluğa karşı bir yürüyüştür, işsizliğe karşı bir yürüyüştür' dedi.Daha sonra söz alan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ise, Karşıyaka Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Çalışkan'ın 'Kent A.Ş işçileriyle ilgili sendika başkanlarıyla yaptığımız ilk görüşmeyi açıklarsam yer yerinden oynar' şeklindeki açıklamasına sert şekilde tepki göstererek, 'Sayın Çalışkan işte biz buradayız, eğer yüreğin varsa çık ve anlat ne konuştuğumuzu. Bizim işçi haklarını korumak, kollamaktan başka hiç bir pazarlığımız olamaz. Eğer bildiğin bir şey varsa açıkla... Açıklamazsan namertsin' diye konuştu.Açıklamalarından ardından 'Yaşasın Ankara Yürüyüşümüz' yazan pankartın arkasında yürüyüş korteji oluşturan işçiler, Ankara'ya kadar sürecek 600 km'lik yürüyüşü başlattı. İşçiler, Karşıyaka Çarşısından aileleriyle birlikte yürüyerek, Alaybey'e ulaştı. Buradan ana yola çıkılacak olmasından dolayı aileleriyle vedalaşan işçiler, yürüyüşlerine Bayraklı'ya doğru devam etti.Yaya olarak 30 gün sürecek olan yürüyüşte ve bugün işçilerin ilk konaklama yeri Bornova Kipa'nın yanındaki yeşil alan olacak.İZMİR-ANF

Güçlü ordu yoksul halk! 0 Kommentare


Yoksul halk selden arta kalan çöplerden topladıklarıyla yaşamaya çalışıyor. İşsizlik oranı yüzde 9, 4'ten yüzde 13'e kadar yükseldi. Milyarlarca dolarlık silah anlaşmaları yapmaya hazırlanan ordu ise her gün maliyeti trilyonları bulan operasyonlarını her geçen gün biraz daha da yoğunlaştırıyorTek geçim kaynağı çöplükTürkiye ABD'den 7.8 milyar dolar maliyetinde silah almaya hazırlanırken, yoksul halk çöplüklerden geçinmeye çalışıyor. İstanbul'da 30 kişinin hayatını kaybetmesine, yüzlerce ev ve işyerinin de sular altında kalmasına neden olan sel felaketi, sadece rantı değil, kentteki yoksulluk ve sefaletin boyutlarını da ortaya çıkardı. Yüzlerce dükkanın sular altında kaldığı Küçükçekmece'de su basan bir süpermarket kullanılamaz hale gelen mallarını Mahmutbey'de boş bir araziye döktü. Yoksul halk ise bu çöplükteki çamurlu malları topladı. İşsizlik giderek artıyorTürkiye İstatistik Kurumu, Hanehalkı İşgücü Anketi'nin 'Mayıs-Haziran-Temmuz' dönemini kapsayan 'Haziran' ayı sonuçlarına göre, işsizlik bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 3,6 puanlık artışla yüzde 13'e yükseldi. Haziran ayında tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 16,4'e yükseldi. Verilere göre 2008 Haziran ayında yüzde 18 olarak hesaplanan genç işsiz sayısı, 2009 Haziran ayında yüzde 23,7'ye çıktı. Bütçede de gerileme yaşanıyor. Maliye Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre bütçe, temmuz ayında 6 milyar 607 milyon lira açık verdi. Bölge ateş hattına dönüştüBölge'deki askeri hareketlilik giderek artıyor. Sınır hattında yoğunlaşan operasyonlara on bini aşkın asker ve Özel Harekat Timi katılıyor. Sınır hattında zaman zaman sıcak çatışmalar yaşanırken, Batman, Dersim ve Bingöl'de operasyonlar yoğunlaştırıldı. Başbuğ'la yaptığı son görüşmeden sonra 'operasyonlar sürecek' diyen Başbakan Erdoğan 'güvenlik zirvesini' topladı. Ardından da Başbuğ'la görüştü. Görüşmelerde operasyonlar, 'açılım' ve ABD'den silah alımının konuşulduğu belirtildi. Sel sefaleti açığa çıkardıAKP hükümetinin 7 yıllık iktidarında çarpık kentleşmeye göz yumulması sel ve benzeri felaketlere neden olurken, İstanbul'da 33 kişinin öldüğü sel felaketi Türkiye'deki yoksulluğun boyutlarını da gözler önüne serdi. İstanbul'da yaşanan selden zarar gören büyük mağazalardaki gıda ve benzeri eşyaların atıldığı çöplükler insanların akınına uğradı. İstanbul'da yaşanan sel felaketinin ardından büyük mağaza ve işyerlerinin depolarındaki eşyalar sel sularıyla birlikte kullanılamaz hale geldi. Kullanılamaz hale gelen gıda ve eşyalar uzmanların imha edilmeleri gerekir şeklindeki tüm uyarılarına rağmen Büyükşehir Belediyesi temizlik ekiplerince çöplüklere ve şehir dışındaki arazilere atıldı. Selden arta kalan eşyaların atıldığı çöplük ve araziler ise yoksul insanların adeta akınına uğradı. İstanbul'da sel artığı eşyaların atıldığı çöplüklerde yaşanan görüntüler birkaç yıl önce Hakkari'de yoksul insanların askeri birliklerin çöplüğünden ekmek topladıkları görüntüleri hatırlattı. Sakızdan makarnaya Selden zarar gören yerleşim yerlerinden biri olan Küçükçekmece'de bir süpermarketin deposundaki gıda ve eşyalar Mahmutbey'de yerleşim yerlerine yakın boş bir araziye döküldü. Eşyaların belediye ekiplerince çöplük olarak kullanılan araziye atılması ise yoksul insanların buraya akın etmelerine neden oldu. Sakızdan makarnaya, çocuk bezinden traş bıçağına kadar birçok eşyanın atıldığı çöplüğe akın eden insanlar, elleriyle çamurları eşerek artık kullanılamaz hale gelmiş eşyaları topladılar. Uzmanlar uyarıyorUzmanların sel suyunun değdiği hiçbir eşyanın kullanılmaması gerektiği konusunda yaptıkları uyarılar ise yoksulluğun karşısında hiçbir hükmü taşımıyor. Genç, yaşlı, kadın, erkek ve çocuklar, akın ettikleri çöplükte çamurların içinde kendileri için işe yarar birkaç parça eşya bulmaya çalışıyor. Sırtındaki küçük çocuğuyla çamurları karıştıran genç bir anne, bulduğu birkaç paket çocuk bezinin çamurlarını temizleyerek, özenle yanındaki çantasına yerleştiriyor. Bulduğu eşyaları ne yapacağını sorduğumuzda ise 'Temizler kullanırım' diyor.İki kişi zehirlendiUzmanların mikrop taşıyacakları için selden zarar gören eşyaların imha edilmesi gerektiği şeklindeki uyarılarına karşın İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu eşyaları imha etmek yerine kamyonlarla şehir dışındaki çöplüklere taşıyor. Uzmanlar, bu eşyaların çöplüklere atılmasını salgın hastalıklara davetiye çıkarılması olarak değerlendiriyor. Belediyenin selden zarar gören malları attığı çöplüklerde bu eşyaları kullanan iki kişinin ise zehirlendiği iddia edildi. Gençlerin kronik sorunu: İşsizlikTürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Hanehalkı İşgücü Anket'inin 'Mayıs-Haziran-Temmuz' dönemini kapsayan 'Haziran' ayı sonuçlarını açıkladı. TÜİK'in açıkladığı verilere göre, işsizlik bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 3,6 puanlık artışla yüzde 13'e yükseldi. Geçen sene haziran ayında işsizlik rakamları yüzde 9,4 olarak açıklandı. İşsizlik ülke genelinde yüzde 13, kentlerde yüzde 16, kırsal kesimde yüzde 7 olarak hesaplandı. Haziran ayında tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 16,4'e yükseldi. Açıklanan verilerde göze çarpan en önemli husus ise, genç nüfus oranındaki ciddi artış. 2008 Haziran ayında yüzde 18 olarak hesaplanan genç işsiz sayısı, 2009 Haziran ayında yüzde 23,7'ye çıktı.İstihdam oranı geriledi TÜİK verilerine göre istihdam edilenlerin sayısında da azalma görüldü. Verilere göre, Haziran ayında istihdam edilenlerin sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre 164 bin kişi azaldı. Bu dönemde, tarım sektöründe çalışanların sayısı 253 bin kişi arttı, tarım dışı sektörlerde çalışanların sayısı ise 417 bin kişi azaldı.Aynı dönemler itibarıyla istihdam oranı yüzde 43,6'dan yüzde 42,5'e geriledi. Bu oran, kentsel kesimde yüzde 38,6, kırsal kesimde yüzde 51,6 olarak hesaplandı. İşgücüne dahil olmayanların sayısı 26 milyon 361 binden 26 milyon 428 bine çıktı. Kayıt dışı istihdamın oranı ise 0,8 puan artarak yüzde 45,7'ye ulaştı.Genç nüfusta işsizlik Anket sonuçlarına göre, geçen yıl haziran ayında yüzde 18 olan genç işsiz oranı bu dönem yüzde 5,7 puan artış gösterdi. Anket sonuçlarına göre, işsizlerin yüzde 71,2'si erkek, yüzde 59,1'i lise altı eğitimli, yüzde 27,2'si de bir yıl ve daha uzun süredir iş arıyor. İşsizlerin yüzde 23,4'ünü çalıştığı iş geçici olup işi sona erenler, yüzde 25,6'sını işten çıkarılanlar, yüzde 15,5'ini kendi isteğiyle işten ayrılanlar, yüzde 9,5'ini işyerini kapatan-iflas edenler, yüzde 6,6'sını ev işleriyle meşgul olanlar, yüzde 9,8'ini öğrenimine devam eden veya yeni mezun olanlar ve yüzde 9,6'sını diğer nedenlerle işlerinden ayrılanlar oluşturdu. Bölge ateş altında Son günlerde Bölge'deki askeri hareketlilik giderek artıyor. Özellikle de sınır hattında yoğunlaşan askeri operasyonlara on bini aşkın asker ve Özel Harekat Timi'nin katıldığı bildirildi. Sınır hattında yer alan Hakkari ve Şırnak'ta ise zaman zaman sıcak temasların yaşandığı gelen bilgiler arasında. Özellikle Herki ve Bezelê alanlarına yönelik olarak yoğun askeri yığınak yapıldığı öğrenildi. Alınan bilgilere göre Şemdinli'ye 100 araçlık bir askeri konvoy gittiği, konvoyda çoğu özel tim, bin 500 askerin olduğu bildirildi. Yine Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Katuna, Sergelê ve Çil Mirga köylerine 10 araçlık bir askeri konvoy yığınak yaptı. Askerlerin bu köylerde yaşayan halka baskı uyguladığı ve alandaki hareketliliğin devam ettiği bildirildi. Zaman zaman çatışmaların yaşandığı Çukurca bölgesinde ise operasyonlar sürerken Federal Kürdistan Bölgesi'nin de obüs ve havanlarla bombalandığı belirtiliyor. Sınır hattındaki operasyonlar kapsamında Diyarbakır'dan kalkan savaş uçaklarının da bölgeyi bombaladığı bildirildi. Batman'da operasyon Operasyonlar Bölge'nin iç kesimlerinde de hız kesmiyor. 8 Eylül gününden beri Batman'ın Sason (Qabilcewz) ilçesine bağlı Gamo Tepesi, Sinemerg, Heledê Tepesi ve Newala Giyana alanlarına yönelik olarak TSK'nin başlattığı operasyon genişleyerek sürüyor. Hava destekli süren operasyonlarda çok sayıda köy korucusu ve Özel Jandarma Harekat timlerinin de katıldığı gelen bilgiler arasında. Helikopterler de katılıyorOperasyonların yoğunlaştığı bir diğer bölge ise Dersim. Dersim'in Kutudere, Ahbanız, Aliboğazı ve yine Mazgirt'in Xiran bölgesine yönelik başlatılan askeri operasyonların sürdüğü bildirildi. Operasyonlar kapsamında stratejik noktalara Skorsky tipi helikopterlerle Komando ve Özel Harekat Timleri'nin indirildiği belirtildi. Dersim-Bingöl arasındaki kırsal alanda da askeri hareketliliğin yaşandığı bildirildi. Diyarbakır'ın Lice kırsalında yürütülen askeri operasyorlar ise genişleyerek sürüyor. Özellikle de Bingöl sınırına doğru yoğun bir askeri sevkiyatın yaşandığı bildirildi.HABER MERKEZİ / İSTANBULBu yazı 16 Eylül 2009 tarihli Demokratik Açılım gazetesinde yayınlanmıştır.