'Genelkurmay'ın büyük yalani bünyesinde JİTEM diye bir birim yok' 0 Kommentare



Genelkurmay Başkanlığı, 'JİTEM' davasının görüldüğü Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği yazıda, başkanlık bünyesinde 'JİTEM' adında kurulmuş herhangi bir birimin olmadığını bildirdi.
Aralarında PKK itirafçılarının da bulunduğu 11 sanıklı ‘JİTEM’ davasında Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Jandarma Genel Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği ve ‘JİTEM adlı bir birimin olup olmadığının, var ise hangi tarihte kurulduğunun, faaliyetine devam edip etmediğinin, iddianamede belirtilen kişilerin kuruluşa üye olup olmadıklarının’ sorulduğu yazının cevabı mahkemeye ulaştı. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaşan ve Genelkurmay Başkanı namına Ceza Hukuk İşleri Şube Müdürü Hâkim Albay Orhan Önder imzalı yazıda, “Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulmuş ‘JİTEM’ adında herhangi bir birim mevcut değildir” denildi. TSK yok diyor ama ‘Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele’ adıyla anılan JİTEM’in, devletin PKK’yla mücadele etmesi için kurulduğu söylendi, ancak varlığı devlet kurumları tarafından hiçbir zaman onaylanmadı. Bugüne dek birçok eski JİTEM’cinin, itirafçının anlatımları Güneydoğu’daki pek çok hukuksuz uygulamanın ve faili meçhul cinayetlerin JİTEM’in eseri olduğu iddialarını içeriyordu. JİTEM başlangıçta Mardin, Silopi, Batman’da faaliyet sürdürmüştü. Susurluk kazasının ardından Meclis’te kurulan Susurluk Komisyonu’na bilgi veren eski Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman, ‘Jandarma teşkilatı içinde JİTEM adında legal ya da illegal bir örgüt kurulmadığını, ancak jandarma dışında bu ismi kullanıp kanunsuz işler yapan bir grup olduğunu’ söylemişti. Binbaşı Cem Ersever’in itiraflarında ise JİTEM’in, 1987 yılında Binbaşı Arif Doğan tarafından, muvazzaf askerler ile hapishaneden özel izinle çıkarılan PKK itirafçılarının katılımıyla kurulduğu anlatılmıştı. Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu’na göre ise JİTEM özel timlerin idaresi amacıyla Hulusi Sayın’ın Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanlığı döneminde kurulmuştu. Raporda, JİTEM’in bünyesinde çok korucu ve itirafçı bulunduğu, bu nedenle suç oranının yükseldiği belirtilmişti. Emniyet İstihbarat’ının bir dönem başkanlığını yapan Hanefi Avcı, JİTEM davası için talimatla verdiği ifadesinde, JİTEM’in karıştığı bazı olayları şöyle sıralamıştı: “HADEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın kaçırılıp öldürülmesi, Yeni Ülke gazetesinin yakılması, baro başkanın arabasına bomba konulması, dergi basılarak bir kişinin öldürülmesi...” Bu arada Sabah gazetesi, JİTEM`in varlığının resmen kabul edildiği bir belgeyi ortaya çıkardı. JİTEM`in tarihçesinin ve örgütlenme modelinin anlatıldığı belgede, Jandarma Genel Komutanlığı Plan Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Canfer Balçık imzası bulunuyor. 11 Kasım 1993 tarihli gizli belgede JİTEM`in 27 Ağustos 1987 tarihinde kurulduğu belirtiliyor. Jandarma Genel Komutanlığı da 20 Ekim 2006’da yargılanan itirafçıların jandarma personeli olduğunu kabul etmişti.

İran: Gösterilerin arkasında ABD ve İsrail var 0 Kommentare

TAHRAN - İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmadinejad, Pazar günü başkent Tahran'da en az 8 kişinin öldüğü protesto gösterilerinin ardında Amerika ve İsrail'in olduğunu söylediMahmud Ahmadinejad gösterileri, ABD ve İsrail'in sahnelediği "tiksindirici bir tiyatro oyunu" olarak nitelendirdi.Batılı güçleri, gösterileri kışkırtmakla suçlayan İran'ın Dışişleri Bakanı Manuçer Muttaki ise yaptığı son açıklamada İngiltere'yi uyardı.Açıklamasında Muttaki, "Hükümet karşıtı göstericiler, birkaç ülkenin yaptığı mesnetsiz açıklamalalardan heyacana kapılmasın. İngiltere bu anlamsız açıklamalarından vazgeçmezse, ağzına yumruğu yiyecek" dedi.İran'da, Haziran ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana protesto gösterileri düzenleniyor. Muhalifler, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın ikinci bir dönem için koltuğunu koruduğu seçimlerde hile yapıldığını iddia ediyor. Seçimlerin ardından düzenlenen protesto gösterilerinde çok sayıda kişi ölmüştü.İran'da yetkililer, hafta sonundaki gösterilerden sonra önde gelen bir grup muhalifi gözaltına almıştı. Bu kişiler arasında, eski dışişleri bakanlarından İbrahim Yezdi ve insan hakları eylemcisi Emameddin Baghi de bulunuyor.ANF NEWS AGENCY

ÖZEL HARP DAİRESİ MERCEK ALTINDA... 0 Kommentare

Genelkurmay’ın Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arşiv niteliğinde tuttuğu belgeler ilk kez gün ışığına çıkıyor. Hukukçular özel yetkili ağır ceza mahkemesi savcı ve hakiminin Kurul’da gördükleri her hukuk dışı belge için dava açabileceğini savunuyor. Türkiye’nin karanlıkta kalmış birçok olayı, bu arama ile yeni davaların konusu olabilecek. En büyük mercek ise JİTEM’de…SAVCILAR NE ARIYORÇukurambar’da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast hazırlığında oldukları iddia edilen iki subayın gözaltına alınması ile başlayan olaylar, Türkiye’nin karanlıkta kalan geçmiş yıllarına ilişkin birçok olayın perde arkasını da aralayabilecek bir incelemenin de kapısını açtı. Suikast soruşturmasını yürüten Ankara özel yetkili ağır ceza mahkemesi hakimi Kadir Kayan’ın, geçen Cuma günü subayların görev yaptığı Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama yapılmasına ilişkin kararı üzerine savcılar üç gündür Kurul’da arama yapıyor. Savcıların aramaları bugün de devam etti. Yorgun olduğu gerekçesiyle arama kararını veren Hakim Kadir Kayan’ın katılmadığı aramalarda bu kez nöbetçi bir hakim ve savcılar yer aldı.HER BELGE İNCELENEBİLECEKAramalarla ilgili birçok soru işareti de gündeme geldi. En başta, savcıların sadece suikast iddialarına ilişkin inceleme yapabilecekleri görüşü dile getirilmişti. Ancak hukukçular, savcıların arama sırasında “suç şüphesi gördükleri” her türlü belgeye el koyabilecekleri görüşünü savunuyor. Hukukçular, “Savcı suç mahalline gitti. Diyelim ki bir trafik kazası, burada farklı bir suç daha gördüler, ‘Ben bununla ilgilenemem’ diyemezler” diyor. Hukukçular, Ceza Muhakemeleri Yasası’nda da “Cumhuriyet Savcısı suç şüphesi gördüğü olayla ilgili kovuşturma başlatır” hükmünü içeriyor. Böylece, STK’nın yarım asırlık gizli tarihini inceleyen Savcılar, suç unsuru gördükleri her türlü konu ile ilgili yeni bir dava açabilecek.ASILLARI DA ALINABİLECEKSavcılar, inceleme sırasında bu belgelerin asıllarını yada aslı gibidir onaylı fotokopilerini de alabilecekler. “Devlet sırrı” gerekçesiyle, belgelerin savcılara verilemeyeceği görüşünün de asılsız olduğu belirtiliyor. Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 125. maddesinde “Bir suç olgusuna ilişin bilgileri içeren belgeler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz” hükmüne dikkat çeken hukukçular, Savcılardan belge gizlenemeyeceği görüşünde.YENİ DAVALAR KAPIDABu görüşler, Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki aramaya yeni bir boyut kazandırdı. Böylece, Savcılar Bülent Arınç suikasti iddiası dışında suç unsuru buldukları herhangi bir olayla ilgili soruşturma açabilecekler.STK’DA NE VAR?Peki aramaların günlerdir devam ettiği STK’da ne var? Seferberlik Tetkik Kurulu, 1952’de ABD’de eğitim gören Tuğgeneral Daniş Karabelen tarafından dönemin Milli Güvenlik Kurulu olan Yüksek Savunma Kurulu kararı çerçevesinde şimdiki Özel Kuvvetler Komutanlığı içinde bir oluşum olarak faaliyete başladı. İlk icraatı, 1950’de Kore’ye asker gönderme işlerinin organizasyonu oldu. Adı 6-7 Eylül olaylarıyla da gündeme geldi. Bugünkü adıyla STKB, 1 Ağustos 1958 yılında dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in direktifiyle Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) adı altında gizli, illegal ve silahlı bir örgütlenme kurdu. Kurulun ismi, 1967 yılında, o zamanki komutanı Tuğgeneral Cihat Ayol tarafından Özel Harp Diresi’ne (ÖHD) dönüştürüldü. TSK’nın reorganizasyonu kapsamında 1992’de Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın (ÖKK) kurulması ile ÖHD, ÖKK’na bağlandı.KÖY YAKMALAR DA GÜNDEMDESTKB da ‘Gayrinizami harp’ örgütlemekle görevli. Amacı ise ülkenin düşman işgaline uğraması durumunda sivil ayaklanmayı örgütlemek. Ancak resmi amacı böyle tanımlanan Özel Harp Dairesi Türkiye’de çok sayıdaki olayın altından çıktı. Dolayısıyla, belgelerin bulunması halinde 6-7 Eylül olaylarından Kürdistan'daki köy yakmalara kadar çok sayıdaki dava yeniden açılabilecek.

Pakistan'da Şiilere saldırı: 20 ölü, 60 yaralı 0 Kommentare

KARAÇİ - Pakistan'ın Karaçi kentinde Aşure Günü törenleri sırasında Şiileri hedef alan intihar saldırısında ölü sayısı 20’ye yükseldi. 60 kişinin de yaralandığı saldırıda yaralıların büyük bölümünün durumlarının ciddi olduğunu, ölü sayısının artabileceğinden endişe ediliyor.Olay yerine gelen ölenlerin yakınları güvenlik güçlerine saldırdıkları bildirildi. Bazı görgü tanıkları da, güvenlik güçlerinin yanı sıra gazeteciler ve ambülanslarla bölgeye gelen sağlık görevlilerinin de, saldırıya maruz kaldıklarını söylüyor. Öte yandan Karaçi'de bazı binaların ateşe verildiği gelen haberler arasında.Devlet televizyonundaki haberde de yoğun bir dumanın göğe yükseldiği, olay yerine birçok ambulans gittiği ve yaralıların hastanelere götürülmeye başlandığı kaydedildi.ANF NEWS AGENCY

'Kozmik' odadan kontrgerilla çıkar mı? 0 Kommentare


ANKARA - Genelkurmay’ın Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arşiv niteliğinde tuttuğu belgeler ilk kez gün ışığına çıkıyor. Hukukçular özel yetkili ağır ceza mahkemesi savcı ve hakiminin Kurul’da gördükleri her hukuk dışı belge için dava açabileceğini savunuyor. Türkiye’nin karanlıkta kalmış birçok olayı, bu arama ile yeni davaların konusu olabilecek. En büyük mercek ise JİTEM’de… SAVCILAR NE ARIYOR Çukurambar’da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast hazırlığında oldukları iddia edilen iki subayın gözaltına alınması ile başlayan olaylar, Türkiye’nin karanlıkta kalan geçmiş yıllarına ilişkin birçok olayın perde arkasını da aralayabilecek bir incelemenin de kapısını açtı. Suikast soruşturmasını yürüten Ankara özel yetkili ağır ceza mahkemesi hakimi Kadir Kayan’ın, geçen Cuma günü subayların görev yaptığı Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama yapılmasına ilişkin kararı üzerine savcılar üç gündür Kurul’da arama yapıyor. Savcıların aramaları bugün de devam etti. Yorgun olduğu gerekçesiyle arama kararını veren Hakim Kadir Kayan’ın katılmadığı aramalarda bu kez nöbetçi bir hakim ve savcılar yer aldı. HER BELGE İNCELENEBİLECEK Aramalarla ilgili birçok soru işareti de gündeme geldi. En başta, savcıların sadece suikast iddialarına ilişkin inceleme yapabilecekleri görüşü dile getirilmişti. Ancak hukukçular, savcıların arama sırasında “suç şüphesi gördükleri” her türlü belgeye el koyabilecekleri görüşünü savunuyor. Hukukçular, “Savcı suç mahalline gitti. Diyelim ki bir trafik kazası, burada farklı bir suç daha gördüler, ‘Ben bununla ilgilenemem’ diyemezler” diyor. Hukukçular, Ceza Muhakemeleri Yasası’nda da “Cumhuriyet Savcısı suç şüphesi gördüğü olayla ilgili kovuşturma başlatır” hükmünü içeriyor. Böylece, STK’nın yarım asırlık gizli tarihini inceleyen Savcılar, suç unsuru gördükleri her türlü konu ile ilgili yeni bir dava açabilecek. ASILLARI DA ALINABİLECEK Savcılar, inceleme sırasında bu belgelerin asıllarını yada aslı gibidir onaylı fotokopilerini de alabilecekler. “Devlet sırrı” gerekçesiyle, belgelerin savcılara verilemeyeceği görüşünün de asılsız olduğu belirtiliyor. Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 125. maddesinde “Bir suç olgusuna ilişin bilgileri içeren belgeler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz” hükmüne dikkat çeken hukukçular, Savcılardan belge gizlenemeyeceği görüşünde. YENİ DAVALAR KAPIDA Bu görüşler, Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki aramaya yeni bir boyut kazandırdı. Böylece, Savcılar Bülent Arınç suikasti iddiası dışında suç unsuru buldukları herhangi bir olayla ilgili soruşturma açabilecekler. STK’DA NE VAR? Peki aramaların günlerdir devam ettiği STK’da ne var? Seferberlik Tetkik Kurulu, 1952’de ABD’de eğitim gören Tuğgeneral Daniş Karabelen tarafından dönemin Milli Güvenlik Kurulu olan Yüksek Savunma Kurulu kararı çerçevesinde şimdiki Özel Kuvvetler Komutanlığı içinde bir oluşum olarak faaliyete başladı. İlk icraatı, 1950’de Kore’ye asker gönderme işlerinin organizasyonu oldu. Adı 6-7 Eylül olaylarıyla da gündeme geldi. Bugünkü adıyla STKB, 1 Ağustos 1958 yılında dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in direktifiyle Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) adı altında gizli, illegal ve silahlı bir örgütlenme kurdu. Kurulun ismi, 1967 yılında, o zamanki komutanı Tuğgeneral Cihat Ayol tarafından Özel Harp Diresi’ne (ÖHD) dönüştürüldü. TSK’nın reorganizasyonu kapsamında 1992’de Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın (ÖKK) kurulması ile ÖHD, ÖKK’na bağlandı. KÖY YAKMALAR DA GÜNDEMDE STKB da ‘Gayrinizami harp’ örgütlemekle görevli. Amacı ise ülkenin düşman işgaline uğraması durumunda sivil ayaklanmayı örgütlemek. Ancak resmi amacı böyle tanımlanan Özel Harp Dairesi Türkiye’de çok sayıdaki olayın altından çıktı. Dolayısıyla, belgelerin bulunması halinde 6-7 Eylül olaylarından Kürdistan'daki köy yakmalara kadar çok sayıdaki dava yeniden açılabilecek. ANF NEWS AGENCY

ABD'nin Afganistan'da yitirdiği asker sayısı artıyor 0 Kommentare



Afganistan'da bu yıl öldürülen Amerikan askerlerinin sayısı, geçen yılkinin 2 katına çıktı.
NATO komutasındaki Uluslararası Destek Gücünden (ISAF) yapılan açıklamada, dün ülkenin güneyinde bir Amerikan askerinin mayın patlamasında öldüğü belirtildi. Bu askerin ölümüyle Afganistan’da yılbaşından beri öldürülen yabancı askerlerin sayısı 506’ya, yılbaşından beri öldürülen Amerikan askerlerinin sayısı 310’a çıktı. Afganistan’da geçen yıl 155’i Amerikalı, toplam 295 yabancı asker öldürülmüştü. 2009, Afganistan’da Taliban yönetiminin devrildiği 2001 yılından bu yana hem en çok sivil hem de en çok asker kaybı verilen yıl oldu. Afganistan’da halen 71 bini ABD askeri olmak üzere, yaklaşık 113 bin yabancı asker görev yapıyor. ABD Başkanı Barack Obama, 1 Aralık’ta Afganistan’daki Amerikan askerlerinin sayısının 100 bine çıkarılacağını açıklamıştı.(aa)

Haa Sıktıırr Hareketi engellenemez! 0 Kommentare

Haa Sıktıırr Hareketi engellenemez!Osman Baydemir’i anlamayan, onun gibi melaiketi kutubihi bir insana mini bir yakarışı çok görenlere ha sıktırrr..Osman Bademir’in bile küfür edecek hale gelmesinin ironisini anlamayanlara haa sıktııırrrErdoğan’ın küfür ve hakaretlerine ses etmeyen, ama Osman abênin üslubuna takılan kuş beyinli non-dostlara haa sıktırrrDtp’lilere şerefsiz diyen adama ses etmeyenlere haa sıktıırrrr..Dtp’lileri öldürün diyen Bolu yerel gazetesi yazarına ve onu serbest bırakan adalete haa sıktırrÇalıp çırpan yüzlerce belediye başkanına ses etmeyen dalkavuk destekçileri ve devletin kendisine haa sıktırrrAmed’te, Gever’de, Cizre’de sokağa dökülen ve isyan edenlere “kurşun” sıkan kolluk kuvvetlerine haa sıktırrrTaş atmaya panzerle gelen, teknolojinin nimetine sığınan güvenlik güçlerine ha sıktırrr…Taş atan çocuklara piç diyen aydınların yaşadığı bu ülkeye ve o yazara haa sıktıırrrOhal senin bu hal benim diyip bizi sebze halimizden bile eden mantaliteye haa sıktırrrBarbarlığınıza, bitmeyen işkencelerinize haaa sıktırrrCeylanı, Uğur’u, Rozerin’i, Aydın’ı, Enes’i öldüren ideolojinize haa sıktırrrKöylerinden edip sokaklara saldığınız ve sonrada suçlu deyip bir millete mal ettiğiniz kafasızlık politikalarınıza ha sıkktırrrMakarnanıza, çamaşır makinenize ve ABD’lerde okuyan çocuklarınıza haa sıktırrrTeğetinize, çemberinize, mantığınıza, ekonominize haa sıktırHiçbir bakanlıktan anlamayan bakanlarınıza haaa sıııktırVur emrini çıkartanlara, sözde hayata döndürenlere haa sıktırNeoliberal politikalarınız yüzünden reklam ettiğiniz götünüze haaa sıktıırrHiçbir ateşkeses cevap vermeyen ve operasyonlarda onlarca gerillayı katl eden ordunuza haa sıktırrKürtleri freestyle yöneten ve buna demokrasi diyen hükümete haa sıktırrrKürt partilerini musluk gibi açıp kapatan anayasa mahkemesine haa sıktırrrBir harfe kafayı takıp insanların hayatına kast eden pêzolara haa sıktırrrKewwaşe bürokrasinizin, qehpe maddelerine haa sıktırrrMezarlarımızı bize çok görenlere haa sıktırrrKendisine Müslüman olan sizler ve beyaz Kürtlere haaa sıktırİnsanı açlığa sürükleyip bize işini bilir muamelesi yapan zihniyete haa sıktırİnsan olamayıp, taklidini de yapamayan çin seddi ve viyana kapılarıtecavüzcülerine haa sıktırBaykal’a, Bahçeli’ye haa sıktırrrTutukladığınız her öğrenciye, anaya, kürde dokunan ellerinize haa sıktırRüşvetle dolmuş güvenliğinize kalbinize haa sıktırFilistin deyip deyip gözü önünde öldürülen komşusuna göz yuman adamları ürettiğiniz için haa sıktırrrBitmeyen çelişkilerinize, kapalı kulaklarınıza, ne işe yaradığını bilmediğimiz gözlerinize haa sıktırKartlarla köle muamelesi yaptığınız, tanrılaştırdığınız egolarınıza, one minute’lerinize haa sıktırSorun yok diyen, Kürt yok diyen kokuşmamış bilmem nerenize haaa sıktırrr.Yüzyıl geçse de olamayacağınız adamlılığınıza haa sıktııırBize ha sıktır dedirten sisteminize haa sıktırrr80 Yaşındaki dedelerimize, ninelerimize indirdiğiniz coplara ha sıkktıırrTaraf’ınıza, Zamanınıza naletsel haa sıktırrrWelhasıl alayınıza haa sıktır…

Vicdani Ret'çi Aydemir işkence altında. 0 Kommentare

Vicdani Ret'çi Aydemir işkence altındaİslami inancı gereği askerlik yapmayı ret ederek vicdani ret hakkını kullanan ve arama kararına istinaden 24 aralık günü gözaltına alınıp tutuklanan Enver Aydemir’in askeri cezaevinde işkence gördüğü ve 4 gündür açlık grevinde olduğu bildirildi.Aydemir’in avukatı Davut Erhan, Babası Mehmet Aydemir ve çok sayıda vicdani retçinin yanı sıra çok sayıda kurum temsilcisinin de katılımıyla Galatasaray Meydanı’nda konuya ilişkin yapılan basın açıklamasında Aydemir’in cezaevinde işkence gördüğü ve 4 gündür açlık grevinde olduğu kaydedildi.“Vicdani Retçi Enver Aydemir Askeri Cezaevinde İşkencede” yazılı pankart açan ve sık sık “Öldürmüycez ölmüycez kimsenin askeri olmuycaz”, “TSK’nın tankaları korkutamaz halkalrı” ve “Reddet hayır de askere gitme” şeklinde slogan atan grup adına yaptığı açıklamada Aydemir’in temel insani haklarından birini kullanarak vicdani reddini açıkladığını ifade eden vicdani retçi Halil Savda, cezaevinde Aydemir’e zorla tek tip elbiseler giydirilmeye çalışıldığını, bunu reddedince de joplu ve kaba dayağa maruz kaldığını ifade etti.Daha sonra sadece iç çamaşırları kalacak şekilde soyulduğunu ve sabaha kadar o şekilde bekletildiğini aktaran Savda, “Açlık grevini sonlandırması için zorla revire götürülen Aydemir’e yine zorla serum bağlanmıştır. Aydemir’in sol gözünün ve yanağının morardığı görülmüştür. Türkiye altına imza attığı uluslar arası sözleşmelerce de tanınan vicdani ret hakkını uygulamamaktaki ısrarını sürdürmektedir. Bu amaçla askeri cezaevlerinde yapılan işkenceler hala bitmedi. Bizler Aydemir’e uygulanan işkenceyi protesto ediyor,ulusal ve uluslar arası planda insan haklarından yana olan bütün güçlere birlikte Aydemir’le dayanışmaya davet ediyoruz” diye konuştu.Müvekkili Aydemir’in uluslar arası hukuk sözleşmelerinden doğan hakkını kullanarak bu orduya askerlik yapmayı reddettiğini ve bu yüzden cezalandırılamayacağını ifade eden Avukat Davut Erhan da Aydemir’in cezaevi koşullarına dikkat çekti. İslami inancından dolayı askere gitmeyen müvekkiliyle her türlü ulusal ve uluslar arası platformda dayanışmayı sürdüreceklerini aktaran Erhan, tüm hukuksal yolları da kullanacaklarını ifade etti.BİRİLERİ KEMALİST DİKTATÖRYANIN BİTTİĞİNİ ANLATMALIAçıklamaya katılarak destek veren yazar Fatih Tezcan da Aydemir’in Kemalist diktatöryaya ait bir orduda askerlik yapmak istemediğini ve bu yüzden cezalandırılamayacağını söyledi. Tezcan, “Enver Aydemir sadece annesi ve babası için evlat olarak ve inancı gereği de Allah’ına kul alarak doğdu. Bunun dışında kimseye bir borcu yoktur. Bu laik, Kemalist ve İslami değerlere karşı olan bir orduda askerlik yapmak istememektedir. Bu diktaröryaya boyun eğmek istememektedir. Birileri artık bu Kemalist diktatöryanının bittiğini anlamalı. Bizler artık bu kirli savaşta ölmek istemiyoruz. Bu amaçla şehit edilmek istemiyoruz. Yerin altından silahlar fışkırıyor, cephanelikler fışkırıyor, cesetler fışkırıyor. Artık bu diktatörya ordusunda yer almak istemiyoruz. Annesini ve kardeşini örtülü olduğu için kapısından içeri almadığınız kışlada askerlik yapmak zorunda değildir Mehmet.” şeklinde konuştu.Aydemir’n babası Ahmet Aydemir de oğluyla görüştürülmediklerini ve oğlunun durumundan endişe ettiklerini söyledi. Evli ve iki çocuğu bulunan oğlunun kendisi gibi düşünmek zorunda olmadığını ifade eden Aydemir, “Ben askerlik yaptım, onun bir kardeşi yaptı. Ama o benim gibi bizler gibi düşünmek zorunda değil. Eğer ki bu ülkede demokrasi ve insan hakları var diyoruz o zaman herkes istediği şekilde yaşamalı. Biz 4 gündür perişan durumdayız.” Diye konuştu.KİMLİK KONTROLÜNE KİMLİKLİ PROTESTOÇok sayıda kadının da katılarak destek verdiği eylem sonrasında sivil polislerin Halil Savda ve Fatih Tezcan’ı kimlik kontrolünden geçirmesi eylemcilerin tepkisine neden oldu. Kimliklerini çıkarıp polise uzatan ve “bizim de kimliğimize bakın, biz de aynı suçu işliyoruz” diyen kadınlı erkekli grup polise tepki gösterdi.ANF NEWS AGENCY

Gözümüz aydın. Davos fatihimizin ardından, nur topu gibi bir TEKEL fatihimiz oldu! 0 Kommentare

Dün, TEKEL işçilerinin MHP ve CHP Genel Merkezlerini ziyaret etme isteklerinin, polis barikatları ile engellenmesinin ardından CHP Genel Başkanı Deniz Baykal sahneye çıkarak, “İşçiler buraya gelemiyorsa, ben onlara giderim” dedi ve polis barikatlarını aşarak Hülya Koçyiğit edalarıyla TEKEL işçilerine koştu... Bir süre Türk-İş Genel Merkezi’nde kalan Baykal, işçilerin attıkları “Başbakan Baykal” sloganları ile coşagelmiş olacak ki, “Şimdi işçilerle birlikte otobüslere binip genel merkeze gideceğiz. İsterseniz engelleyin.” diyerek bu kez de Ulubatlı Hasan edalarıyla işçilerin önüne atıldı ve onları CHP Genel Merkezi’ne sağ salim ulaştırdı.İşçilerin başında cop eskiten, biber gazı ile nefes kesen polislerden çıt çıkamadı. Baykal, devlet “büyükleri” ile görüştü, “açıl susam açıl” dedi ve açıldı bütün kapılar. Eh kolay değil Baykal’a dokunmak. Ne de olsa O, ne DTP milletvekili, ne sokaktaki Kürt çocuğu, ne işini isteyen işçi-memur, ne tarlasını kaybetmemek ve mahsülünden ekmeğini kazanmak isteyen üretci köylü, ne dükkanının kapanmamasını isteyen küçük esnaf, ne atamasının yapılmasını isteyen genç bir öğretmen...“Baykal bizi de çaya götür”Yıllardır halkı suya götürüp susuz, çaya götürüp çaysız getiren Baykal bir anda işçi dostu bir zat-ı kamil oluverdi. İşçinin türlü hakkını gaspeden, özelleştirmeleri yerliler alırsa sorun yok diyerek alkışlayan Baykal gitmiş, yerine özelleştirmenin azılı düşmanı, işçinin kara gün dostu Baykal gelivermişti. Doğrusu artık alışılan bir hal almış durumda bu ucubelik, bu riyakarlık, gözlerimizin içine baka baka oynanan bu sahtekarca işçi dostluğu oyunu. Ama “yuh be, bu adamlar yalanda, arsızlıkta kendilerini aşmışlar” demekten de alıkoyamıyor insan kendisini. TEKEL işçileri üzerinden hükümete yüklenmek isteyen, bunu bir rant kapısı olarak değerlendirmek isteyen ve bu nedenle işçi dostu postuna giren yaşlı kurt Baykal, daha dün, CHP’li İzmir Karşıyaka Belediyesi tarafından işten çıkartılan ve bir aylık bir yürüyüşün ardından Ankara’ya ulaşan Kent AŞ işçilerini kapıdan çevirmiş, onlarla görüşmemişti.Bugün, TEKEL işçilerinin mücadelesini takdir, saygı ve hayranlıkla izlediğini söyleyen Baykal –gerçekten de sadece izliyor-, dün kapısına dayanan Kent AŞ işçilerinin mücadelelerini korku, öfke ve nefretle izliyordu. Neden mi, çünkü o işçileri işten CHP atmıştı...Bugün TEKEL işçilerinin mücadelesini polis zoruyla bastırmak isteyen AKP hükümetini eleştiren Baykal, 1995-1996’da hükümet ortağı iken bu işçilerin başından asker-polis jopunu eksik etmemişti...MHP de grev alanında. Ama bu kez kurşunlamak için değil!TEKEL işçilerinin eylemlerinin MHP tarafından ziyaret edilmesi ise trajikomik tabloyu tamamlar nitelikteydi. Yıllardır işçi, emekçilerin grev çadırlarını kurşunlamak için ziyaret eden MHP, şimdi grev çadırlarına destek ziyaretinde bulunuyordu! Sanırız bu, MHP’nin saldırmadığı ilk işçi direnişi olmasının yanı sıra, MHP tarafından desteklenen ilk işçi eylemi olarak da tarihe geçecek!Kazanmak için düzen partileri ile saflar ayrıştırılmalıTEKEL işçilerinin sergiledikleri kararlı direnişleri, bugün ülkemizin birçok yerinde devam eden diğer direniş ve grevlere de moral veriyor. TEKEL işçileri ile dayanışmak için maden işçilerinin iş bırakması, KESK ve diğer emek örgütlerinin, Türk-İş’in her gün yapacağı bir günlük iş bırakma eylemine ve kitlesel basın açıklamalarına destek vereceklerini açıklamaları da bir başka olumluluk. Ankara’nın ayazında biber gazına, joplara, tazyikli suya karşın yerlerinden kıpırdamayan TEKEL işçilerinin bu takdir-e şayan mücadelelerinin, CHP ve MHP gibi düzen partileri tarafından bir oy deposu olarak, hükümeti tuşa getirmenin bir aracı olarak kullanılmak istenmesi ise kaygı verici. TEKEL içisinin, mücadelesini kazanımla sonuçlandırması için, bu çürük yumurtalardan ayrışması, CHP ve MHP'nin de en az AKP kadar işçi-emekçi düşmanı olduğunu görmesi ve safları daha bir netleştirmesi gerekiyor.

ÇOK HAKARET EDİYORSUNUZ...!!!! 0 Kommentare

Hep siz konuşuyorsunuz. Hep siz doğruyu söylüyorsunuz. Yağ gibi suyun yüzüne çıkmayı müthiş başarıyorsunuz. Bu ülkenin de, bu dünyanın da sorunlarını ancak siz biliyorsunuz. Başkası bilemez. Kürtler ise hiç bilemez. Ancak sizin sunduğunuz reçeteler geçerlidir. Sizin hassasiyetleriniz önemli, başkalarının değil. Sadece sizin canınız yandığı zaman feryat ediyorsunuz. Varsa yoksa siz. Başka hiç kimse önemli değil.Sizin tarihiniz tertemiz, başkalarının kirli. Siz başkalarını eleştirisiniz, hatta onlara hakaret edersiniz, aşağılarsınız ama başkaları bunu yapamaz. En haksız olduğunuz konuda dahi hep siz haklısınız.Katili aklayıp mağduru suçlamak sizin en büyük beceriniz. En büyük marifetiniz tarihi amuda dikmek. Herkesin yazdığı tarih yanlış, bir tek sizinki doğru. 'Ecdatlarınız' pir ü pak. Ermeniler kendi kendilerini doğradılar. Süryaniler de öyle. Karadeniz'de Pontus'lar, Laz'lar kendi kendilerine sürgün yollarına döküldüler, gönüllü asimile oldular. Atatürk'ün evini siz bombalamadınız. 6-7 Eylül 1955'te 'gayri Müslimler' durduk yerde olay çıkardı. En son 'Kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum' diyen Fener Patriği Bartholomeos aslında yok. Hayali bir insan. Varsa da İstanbul'da yaşamıyor.1977 1 Mayıs Katliamı, 1978 Maraş Katliamı, 1993 Sivas Katliamı, onu takip eden Gazi Katliamı sizin eseriniz olamaz. 24 Eylül 1996'da Diyarbakır Cezaevi'nde 10 Kürt tutsağı kalaslarla döverek siz öldürmüş olamazsınız. 19 Aralık 2000'de şu 32 insanın katledildiği, bazılarının ise diri diri yakıldığı 'hayata dönüş operasyonuyla' zaten sizin bir alakanız olamaz. 17 bin cinayeti siz işlemediniz. Asit kuyuları size ait değil. 4 bin Kürt köyünü siz yakmadınız. Ormanları ise 'PKK'nin helikopterleri' yaktı.Öldürülen gazetecilerden haberiniz yok. Bombalanan gazete merkezinden de. Vedat Aydın'ı, Musa Anter'i, Mehmet Sincar'ı nereden tanıyacaksınız ki! Ya kaçırılarak, işkence edilerek öldürülen 19 yaşındaki Ferhat Tepe ve onlarca, yüzlerce Kürdü. Hrant Dink 'konuşmasaydı öldürülmeyecekti' diyen de sizsiniz.Kaç parti kapatıldığını da bilmezsiniz. Çünkü bu partileri siz kapatmıyorsunuz. Kapatılmak için onlar 'kaşınıyorlar'. DTP'yi siz kapattırmadınız. Öyle ya, dünya basın tarihine geçecek olan 'megaloman manşetleri' siz atmadınız. 'İstedikleri oldu' diye manşet atmak, öyle her 'gazetecinin' k‰rı olamaz. Ancak sizin olabilir.Size lider, parti, siyasetçi, aydın, gazeteci, belediye başkanı, milletvekili, gerilla, Kürt beğendiremiyoruz bir türlü.Ahmet Türk'ü beğenmiyorsunuz. Yasaklıyorsunuz. Buyurun Emine Ayna? Olmaz. Onun 'kanını içsek, doymayız' çığlıkları atıyorsunuz. Oldu olacak, nasıl bir Kürt istediğinizin gen haritasını verin.Herkeste, her şeyde bir kusur buluyorsunuz. Sadece kusur bulmakla da kalmıyorsunuz. Hem akıl veriyorsunuz. Hem de hakaret ediyorsunuz, aşağılıyorsunuz. Kürt çocuklarına 'piç' diyecek kadar 'yükseliyorsunuz'. Frene basmak bir türlü, aklınıza gelmiyor. Egemen ulusun, sizin için sunduğu 'ayrıcalıkları' sonuna kadar, tepe tepe kullanıyorsunuz.Bu son dönemde 'kaliteyi' yükselttiğinizi, işi çeşitlendirdiğinizi kabul etmem gerekiyor! Kendiniz yetmeyince bu kez 'Kürt mahallesinde', hoşafın yağı azaldığı için 'Türk mahallesinde' dış kapının mandalı olmaya çalışan bazı Kürtleri konuşturtuyorsunuz.Çok konuşuyorsunuz, çok. Çok hakaret ediyorsunuz, çok. Gerçekleri karartıyorsunuz. Kendinizin dışında 'ötekiler' hakkında zır cehalet örnekleri sergiliyorsunuz. Ve bütün bunları marifet sanıyorsunuz.Bir şeyi başardığınızı açık yüreklilikle söyleyebilirim. Ermenilerden, Süryanilerden, Rumlardan sonra nihayet Kürtlere de nefret etmeyi öğretiniz. Bu konuda sizi kutlamak gerekiyor! Bravo doğrusu.Sizi okuyan, dinleyen, izleyen insanların sizler hakkında ne düşündüğü umurunuzda değil herhalde. Niye olsun ki? Bütün işgalci ve sömürgeci güçler gibi siz de doğrusunu yapıyorsunuz. Şımarıyorsunuz. 'Beyaz' olmanın keyfini yaşıyorsunuz. Sefasını sürüyorsunuz.Ancaaak... Dünya hep böyle gelmiş, hep böyle gidecek sanıyorsunuz. İşte burada yaman bir yanılgı, akıl tutulması ve tarifi, izahı mümkün olmayan bir aptallık içindesiniz.Aslında bunu fark eden, bazı 'sivri zekalılarınız' yok değil, var. Milliyetçi, ırkçı, muhafazakarlardan bir adım ilerde olduğu söylenen liberalleriniz sanki bunu biraz fark etmiş gibi. Son dönemdeki hırçınlaşmaları da bundan kaynaklanıyor. Sanki Kürtlerin de vekaletnamesi ceplerindeymiş gibi, 'Siyahi Kürtleri' her iki halkın ortak düşmanı ilan etmekte bir sakınca, sıkılma, utanma hissetmiyorlar.Her neyse, toparlarsak; bu coğrafyada çok rüzgar ektiniz. Doğrusunu söylemek gerekirse, hakkettiğiniz manada fırtınayı biçemediniz. Bu sizi çok, ama çok şımarttı. Ancak bu son 'Kürt Hadisesi'nde o kadar hakaret, kin, nefret, ret ve inkar ektiniz ki, fırtına biçmeniz artık kaçınılmaz oldu. Bunu anlıyor musunuz, bilemem. O da artık sizin zeka düzeyinize kalmış bir şey.Cahit MERVAN

MARAŞ KATLİAMI 0 Kommentare







Bundan taa 1978 Aralığının son günlerine gelinirken Maraş'da MHP'li faşist milislerin gerçekleştirdiği Saldırılar sonucunda 111 kişi ölmüş, Alevi nüfusun yüzde 80’i Maraş’ı terk etmişti.yüzlerce kişi yaralanmış ve yüzlerce ev, işyeri yakılmış, yıkılmıştır. Devletin ipini çözdüğü faşistler ve yobazlar, 23-24 Aralık günleri boyunca -resmi rakamlara göre- 111 kişiyi katlettiler. Sayı bu rakamın çok üstündedir.Evler, işyerleri yağmalandı, yakıldı. Alevi halka karşı başvurulan terörün biçimleri, insan olanın, vicdan taşıyanın kanını donduracak türdendi. Hamile kadınlara karşı uygulanan, anne karnındaki ceninlerin bile delik deşik edildiği vahşeti hatırlatmak nasıl bir gözü dönmüşlük içinde olunduğunu anlatmaya yeter. Maraş katliamı davasında mahkemede bir tanığın anlattığı şu sözler de yeter vahşeti göstermeye: "... Daha sonra karşı taraftaki bir gözü görmeyen yaşlı kadın Cennet Çimen'in evine girdiler. 'Gel nene, gel nene' diye dışarı çıkardılar. Cennet Çimen'in gözünü tornavida ile oyarak, silah sıkıp öldürdüler, yakındaki hela çukuruna baş üzeri atıp, at arabasını üzerine devirdiler. Sonra bütün evleri, bizim evi de yaktılar."19 Aralık 1978 günü Maraş'ta faşistlerin propaganda aracı haline gelen Cüneyt Arkın' ın "Güneş Ne Zaman Doğacak" filminin gösterildiği Çiçek Sinemasının, Ökkeş Kenger ve birkaç faşist tarafından bombalanmasıyla olaylar gelişmeye başlamıştır. 20 Aralık günü alevilerin işlettiği demokrat insanların gidip geldiği Akın Kraathanesi faşistlerce bombalanır. Kendi attıkları bombaya "misilleme" olarak 21 Aralık günü iki öğretmeni öldüren faşistler,22 Aralık’ta bir gün önce katledilen iki öğretmenin cenazesine katılan kitleye saldırır. Faşist grup, bölgeden özellikle toplanmış bir araya getirilmiş yüzlerce azılı katilden oluşmaktadır. Bu katil kitle «bir komünist, alevi öldüren cennete gider» vaazlarıyla iyice kışkırtılır. Cenaze için toplanan kitleye, askerin polisin gözetimindeki faşistler saldırırken, diğer yanda kapıları önceden işaretlenmiş dükkanlar yakılmaya başlanır. Bu cenaze töreninde büyük bir katliam gerçekleştirmek planlanmıştır ancak faşistlerin kendi organizasyonlarından kaynaklanan nedenlerle o gün halktan üç insan katledilir. Maraş katliamından sonra göstermelik bir dava açıldı. Elebaşılar beraat ettirilirken, kamuoyunu tatmin etmek için cezalandırılanlar oldu. 12 Eylül cuntasından sonra ise bu defa katliam devrimcilerin üzerine yıkılmaya çalışıldı, davalar açılıp devrimciler yargılandı. Bu vahşeti gerçekleştiren katiller ise şimdi ya milletvekili ya da devletin çeşitli kademelerinde işbaşında.(Sivas katliamının baş sanığı Temel Karamullaoğlu gibi, olayların baş sanığı olan Ökkeş Kenger daha sonra mükafatlandırılarak milletvekili yapıldı.)Geride Maraş’ta bir kapanmaz yara kaldı... Hala kanayan... Kapanmaz bu yara...Çünkü o günden bugüne halkın kanı akmaya, yarası kanamaya devam ediyor. Zulüm, vahşet her boyutuyla sürüyor... Kapanmaz bu yara... Bu zulüm, bu sömürü düzeni son bulmadıkça...Maraş, unutulmadı. Unutulmayacak!

'Sistem 'KCK operasyonu' diyerek kendini kurtaramaz' 0 Kommentare

Partisinin belediye başkanları ve yöneticilerine yönelik yapılan operasyonu, 'Kürtlerin örgütlü gücüne, onların meşru demokratik zeminine müdahaledir, tahammülsüzlüktür' şeklinde değerlendiren BDP Genel Başkanı Demir Çelik, 'KCK dedikleri, PKK'nin şehir yapılanması olarak adlandırılan yapıya belediye başkanlarımızı dahil ederek, yöneticilerimizi dahil ederek, sistem kendini kurtaramaz' uyarısında bulundu.Partisinin milletvekilleri ve eski DTP'lilere yönelik yapılan operasyona ilişkin BDP Genel Merkezi önünde basın açıklaması yapan BDP Genel Başkanı Demir Çelik, dün DTP'nin 94 Belediye Başkanının BDP'ye geçtiğini hatırlatarak, '94 Belediye başkanımızın BDP'ye katılım törenini Diyarbakır'da gerçekleştirdikten hemen sonra, bu operasyonun yapılmış olması bizi derinden düşündürüyor' dedi. 29 Mart seçimlerinden DTP'nin elde ettiği başarıyı demokrasi ve barış için fırsata dönüştürülemediğinin altını çizen Çelik, '29 Mart seçimleri sonrasında DTP'nin sağladığı başarı, Türkiye demokrasisi açısından bir fırsata dönüştürülebilinirdi. Barış ve demokrasinin çokça konuşulmaya başlandığı bir sürece denk düşen bu başarı, Türkiye'nin 10 yıllardır kanayan yarası Kürt sorunun barışçıl ve demokratik çözümüne dair bir umudun yeniden yeşermesine ve bu umudun gerçekleştirilebilmesine bir fırsattı. Ama ne yazık ki devleti yöneten erk, bu fırsatları ve bu olumlu gelişmeleri halklara ve Türkiye toplumunun bütünün çıkarına olabilecek bir gelişmeye evirmeyi beceremedi' şeklinde konuştu.'Bu sorun Meclis çatısı altında çözülebilir'Suçun tek başına hükümete ait olmadığını dile getiren Çelik, 86 yıldır tekçi, katı merkeziyetçi devletin direnç noktalarının statükodan yana olanın umudun özgürlüğün eşitliğin ve kardeşleşmenin karşıtı olanların dirençlerinin açığa çıkardığı bir geri adımın da söz konusu olduğunu söyledi. Çelik, Kapatılan DTP'nin başından beri hiçbir şart ileri sürmeden açılım sürecine destek verdiğinin altını çizerek, bunun görülmediğini dile getirdi. Kürtler olmadan çözümün mümkün olmayacağını dile getiren Çelik, 'Düşük yoğunluklu ya da gerçekten savaş olarak adlandırılan Türkiye'nin ekonomik siyasal kaynaklarını tüketen gözyaşı ve kana neden olan bu sorun kürdün olmadığı, kürdün muhatap edilmediği demokrasi normlarıyla çözüme kavuşturulmasını beklemek abesle iştigaldir. Israrımız ve itirazımız odur ki bu sorun meşru demokratik siyaset arenasında meclis esas alınarak, mecliste siyasal temsiliyette bulunan siyasal aktörlerin diyaloguyla enine boyuna tartışılıp çözüme kavuşturma dinamiklerine sahiptir' diye konuştu.'Türkiye geçmiş alışkanlıklarından sıyrılmalıdır'Kirli ve kör savaşın Türklere, Kürtlere kaybettirdiğini hatırlatan ve 'kirli ve kör savaşın ısrarında bulunanların bir bütün olarak bizlere kaybettirdiklerini bir an önce farkına varmaları' isteğinde bulunan Çelik, Türkiye toplumunun yüzde 95'nin çözümden yana olduğunu ancak, 'askeri vesayet ve 12 Eylül anayasasının' çözümü zorlaştırdığını vurguladı. Yapılan operasyonu da yorumlayan Çelik şöyle konuştu:'Son operasyon Kürtlerin örgütlü gücüne onların meşru demokratik zeminine müdahaledir tahammülsüzlüktür. Dün BDP'ye geçiş yapan 11 civarında fiili belediye başkanımız, bir önceki dönemden de 6 olmak üzere 17 Belediye Başkanımızın içinde bulunduğu il ve ilçe yöneticilerimizin gözaltına alındığı bilgisine sahibiz. 80'i aşkın bu sayı bir kez daha bize nedenli bir açmazla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Çünkü Türkiye geçmiş alışkanlıklarından sıyrılarak, değişim rüzgarının işaret ettiği yönde değişecektir. O anlamıyla eğer ki, yoğun acılarımızı bilincimize taşıyıp ders çıkarabilmişsek hepimize büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Bu günün acısını belki biz BDP ve Kürtler olarak yüreğimizde his ediyoruz ama dün olduğu gibi bugün de sıranın bizden sonra kime geleceği bilinmelidir ve ses çıkarılmalıdır. Susarsak ve sıramızı beklemeye kalkışırsak 39-45'te nazi faşizminin yol açtığı benzer bir acıyı Türkiye halkları ve demokrasi güçlerinin haz etmediği tespitiyle bizi de vuracağı bilincinde olunması gerekiyor. Bu anlamıyla özellikle bir çok stratejik uzmanın televizyonun ilgili kanallarını işgal ederken, bugün ve dün yaşananlara dair daha ön açıcı daha sağduyulu açıklamalarda ve tespitlerde bulunmasını diliyoruz' dedi.<'Sistem KCK operasyonu diyerek kendisini kurtaramaz'Operasyonun 'KCK operasyonu' olarak nitelendirilmesine de tepki gösteren ve 'KCK dedikleri PKK'nin şehir yapılanması olarak adlandırılan yapıya Belediye Başkanlarımızı dahil ederek yöneticilerimizi dahil ederek, sistem kendini kurtaramaz' uyarısında bulunan Çelik, 'Bu sadece yapılanı meşru kılmak adına olayı bir bütün olarak Kürtlerin omzuna yıkarak, Kürtleri potansiyel suçlu görmekten öte, hiç kimsenin işine yaramaz. Bir kez daha uyarıyoruz ki, şahinleri bizden kopardıklarını söyleyerek, güvercinlere demokratik siyasetin yolunu açtıkları söylemi samimi değil, gerçekçi ve doğru değil. Aksine Kürtler 10 yıllardır meşru demokratik zeminde 7. siyasal partileriyle Türkiye'nin demokratikleştirilmesi demokratik siyasetin egemen kılınmasının herkesten çok daha hazır inançlı ve kararlıdırlar. Ama bize öteki muamelesi yapılmamalı bizim irademizin kırılmaması iddiamızın karartılmaması gerekiyor ki bu fırsat verildiği taktirde neleri nasıl başarabileceğimizi biz Türkiye demokrasi güçleriyle beraber hayata geçirmeye çalışıyoruz' şeklinde konuştu.Grup kuruluyorÇelik, grup kurmayı da yarın meclise verecekleri dilekçelerle resmileştireceklerini belirterek, 'Yarın itibariyle biz milletvekillerimizin grup oluşturulması amacıyla listesini TBMM'ye sunacağız. Olabildiğince kısa bir süre bir törenle katılımları resmileştireceğiz. Milletvekillerinin BDP'ye daha önce katıldıkları bilinen bir realiteydi' dedi. Çelik, daha sonra Diyarbakır'a geçerek, gelişmeleri izleyeceklerini vurgulayarak, 'Bu anlamıyla arkadaşımızla Diyarbakır'da bu gelişmeleri izlemek varsa bir kısım haksızlara ve hukuksuzluklara önüne geçmek konusunda demokratik tepkimizi yükseltmek istiyoruz. Halkımızın her türlü hukuksuzluğa rağmen barış özlemlerine eşitlik kardeşlik özlemlerini dile getiren sağduyusunu korumasını ve beklentilerini dile getirmesini bekliyoruz' diye konuştu. Bu arada, BDP'li vekillerin Meclis'e dilekçelerini sundukları ve dilekçelerin yarın meclis başkanlığında okunacağı bildirildi.ANKARA-DİHA

Afganistan’da polis ‘yanlışlıkla’ senatörü vurdu 0 Kommentare

KABİL - Afganistan’ın kuzeyinde geceleyin polisin uyarısına rağmen aracını durdurmayan bir senatörün polis tarafından vurularak öldürüldüğü bildirildi. İçişleri Bakanlığı ve bölge valiliği olayın kaza olması ihtimali üzerinde duruyor.Vali Muhammed Ekber Barikzayi’nin verdiği bilgilere göre Şirin Ağa olarak tanınan Baglan eyaleti senatörü Muhammed Yunus saat 02.30 sıralarında Puli Kumri kenti yakınında evine doğru giderken, polisin dur ihtarı ile karşılaştı. İçişleri Bakanlığı kaynakları da valiyi doğrulayarak polis ihtarına rağmen aracın durmadığı ve polisin ateş açtığını bildirdi. Polisin ateş açması sonucu senatör ve şoförün öldüğü, üçüncü bir kişinin de yaralandığı belirtildi. Olayın olduğu yolda polisin, yakın kentte bulunan Talibanlara karşı pusuda bekledikleri ifade edildi. Son dört yıl içerisinde bir senatör ve 10 Afgan milletvekili intihar eylemleri veya suikastler sonucu öldürüldü. ANF NEWS AGENCY

Temyiz Mahkemesi: ‘DHKP-C terörist örgüt değil’ 0 Kommentare

BRÜKSEL - Brüksel Temyiz Mahkemesi DHKP-C’nin "terörist" ve "kriminel" bir örgüt olmadığına karar verdi. Ancak mahkeme, davada yargılanan Fehriye Erdal, Kaya Saz ile Musa Ağaoğlu’nu “çete kurma” suçundan 2 ila 3 yıl arasında değişen şartlı hapis cezalarına çarptı. Brüksel Temyiz mahkemesi DHKP-C davasındaki nihayi kararı açıkladı. DHKP-C’nin terör örgütü olmadığını belirten mahkeme, davada yargılanan 6 kişinin "kriminel örgüt" lideri veya üyeliğinden beraatine karar verdi.DHKP-C’nin Belçika’da terör suçu işlemediğini kaydeden Mahkeme, davada yargılananların, suç işlemek üzere kriminel örgüt kurmalarının söz konusu olmadığına, bildiri dağıtmanın da terörizm suçu olarak görülemiyeceğine karar verdi. Mahkeme ayrıca 2 kişinin terörizm suçundan, 3 kişinin ise suç örgütü ve çete üyeliğinden de beraatine karar verdi. Buna karşın mahkeme, 3 kişiye “çete kurma” suçundan ceza verdi. Mahkeme, Fehriye Erdal ve Kaya Saz'a 2'şer yıl, Musa Ağaoğlu'na 3 yıl şartlı hapis cezası verdi.ANF NEWS AGENCY

İran’da polis idamı önlemek isteyenleri taradı, 2 ölü 0 Kommentare

TAHRAN - İran’da polisler 2 kişinin idam edilmesini önlemek isteyen kitleye ateş açması sonucu 2 kişinin öldüğü, 25 kişinin yaralandığı bildirildi. Fars Haber Ajansı, olayın, ülkenin güneydoğusundaki Sircan kentinde, 2 kişinin hırsızlık suçundan idam edilmesi sırasında silahlı kişilerin güvenlik görevlilerine ateş etmesi sonucu meydana geldiğini savundu. Haberde, bazı kişilerin idamların gerçekleştirileceği yerdeki güvenlik görevlilerine saldırdığı, polisin karşılık vermesi üzerine saldırganlardan 2’sinin öldürüldüğü belirtildi.İran radyosu ise, adları öğrenilemeyen 2 kişinin yakınlarının güvenlik güçlerine taşlarla saldırarak söz konusu idam mahkumlarını bir köye kaçırdıklarını belirtirken, köye baskın yapan polislerin idam mahkumları ile 5 kişiyi yakaladığını bildirdi. Kirman eyaletinden bir yetkili, 2 kişinin olaylar sonrasında cezaevinde idam edildiklerini söyledi. ANF NEWS AGENCY

Rusya’da demir madeninde patlama: 6 ölü 0 Kommentare

MOSKOVA - Rusya'da bir demir madeninde meydana gelen patlamada ilk belirlemelere göre 6 işçinin hayatını kaybettiği, 7'sine ise ulaşılamadığı bildirildi.Nizhny Tagil kenti yakınlarında, Ural dağlarında bulunan Yestyuninskaya madenindeki patlama, patlayıcıların mayının 180 metre derinliğe taşıması sırasında meydana geldiği bildirildi. Madende 123 işçinin bulunduğu sırada meydana gelen patlamada ilk belirlemelere göre 6 işçi öldü, 7’sine ise ulaşılamadığı açıklandı. Acil Durumlar Bakanlığından bir yetkili, 114 kişinin tahliye edildiğini duyurdu. Madenin sahibi Evraz şirketinden Alexei Agureyev ise, "Madendeki tüm çalışmalar durduruldu ve burada bulunanların tamamı tahliye edildi" dedi. Evraz şirketine bağlı Siberiya’daki 2 madende 2007 yılında meydana gelen patlamalarda 150’den fazla işçi yaşamını yitirmişti. ANF NEWS AGENCY

TEKEL işçilerine Türk-İş'ten destek 0 Kommentare



Türk-İş üyeleri her cuma 1 saat iş bırakacak
ANKARA - Türk-İş, Tekel işçilerinin sorunlarının çözümü için 25 Aralık Cuma günü bir saat iş bırakacak. Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun konfederasyon genel merkezindeki toplantısı sona erdi. Toplantıda, Konfederasyon üyelerinin 25 Aralık Cuma günü bir saat iş bırakması kararlaştırıldı. (aa)

Gülen tarikatının yeni rolü, küresel ajanlık 0 Kommentare


Fethullah Gülen cemaatinin 'siyasi kolu' olarak da değerlendirilen AKP'nin Kürt politikasının temelleri netleşiyor. Ergenekon'un tek dokunulmazı olan Gülen cemaatı bu politikanın merkezinde yer alırken özellikle Güney Kürdistan'da yeni bir istihbarat kurumlaşması olarak konumlandırıldığı kaydediliyor. Gülen cemaatı içindeki bazı kaynaklar cemaatin yeni rolünün ABD'nin 'küresel istihbarat jandarması' olduğunu iddia ediyor.MİT VE JİTEM'E İSLAMİ KILIFGüney Kürdistan'da Türkiye'ye bağlı olarak faaliyet yürüten MİT ve JİTEM'in deşifre olmuş klasik tarzın dışında İslami argümanlara bürünmüş yeni tarzla dizayn edildikleri bildirildi. Bu yeni tarzın zeminini ise Fethullah Gülen tarikatına bağlı çalışan eğitim kurumları, şirketler, basın-yayın ve vakıfların yıllar süren çalışmalarının ürünü olarak ortaya çıktığı öğrenildi. Bu kurumlarda çalışan Fethullahcı üyeler Güney Kürdistan, Irak, Suriye ve İran'a dönük acil-genel ve diğer biçimlerde istihbarat raporlarını hazırlayarak günlük,15 günlük ve aylık olarak başta Türk MİT'ine ve ABD'de bulunan Fethullah Gülen'e gönderdikleri öne sürülüyor.Gülen cemaatinin daha sonra Türkiye'nin İslami ulusal çıkarları doğrultusunda gelen istihbarat raporlarını düzenleyerek CIA ve MOSSAD'a verdiği ileri sürülürken, böylece Ortadoğu'da radikal İslam'ın önüne nasıl geçileceği ve devrimci demokrat hareketlerin nasıl tasfiye edileceği yönünde gizli planlar yaptıkları ifade ediliyor.İSTİHBARAT JANDARMASIBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın son ABD gezisinde istihbarat alanında, kültürel ve sanatsal sahada Ortadoğu'da kendilerine rol verildiğini belirterek bundan sonra Ortadoğu ve Arap kamuoyu üzerinde ikili çalışarak ABD'nin Ortadoğu'daki istihbarat jandarması olacağını teyit etti.ABD Başkanı Obama ortak basın açıklaması sırasında Fethullah Gülen'i kastederek ABD'de bulunan Türk cemaatiyle yakın ve derin ilişkilere sahip olduklarını belirtti. ABD'de bulunan Fethullah Gülen'in CIA'ya çalıştığına dair bir belgeyi de ABD'de oturum almak için iltica mahkemesine sunduğu diğer iddialar arasında. İran'a dönük Güney Kürdistan, Ortadoğu ve Asya'da bulunan Fethullah Gülen'e bağlı okul, vakıf ve şirketlerin bu amaçlar doğrultusunda yeniden düzenlenerek insana dayalı istihbarat faaliyetlerini gerçekleştirecekleri, ABD'nin ise bunu teknik bakımdan destekleyerek ortak amaçlar doğrultusunda gizlice hareket edecekleri ortaya çıktı. Fethullah Gülen'e bağlı olan okul, medya ve şirketlerde çalışan tarikat üyelerinin bunun için gereken bölgelerde provokasyon, komplo ve karışıklık çıkartmak için El-Kaide başta olmak üzere radikal İslamcı çevrelerle yardım vakıfları aracılığı ile derin ilişkiler geliştirdikleri biliniyor.Gülen cemaati bölgede radikal İslam'ı büyüterek ılımlı İslamcıların sürekli desteklenmesini amaçlıyor. Her yerde dengeleri yaratarak sürekli iktidara oynadıkları görülüyor. Gülen Tarikatı üyelerinin aynı planı Kürdistan'da yeni özel savaş yöntemleriyle uygulamaya soktukları görülüyor. Ortadoğu'da radikal Şii Humeyniçiliğine karşı ılımlı Sünni Humeyniciliğini yaratma misyonunun bedeli olarak; Ortadoğu'da bağımsız bir Kürdistan devletinin kurulmaması ve Kürt özgürlük hareketinin özünden boşaltılması için ABD, İsrail ve Avrupa'dan aldıkları destek karşılığında Gülen cemaatinin bu rolü AKP aracılığı ile oynadığı ortaya çıkıyor.GÜLEN NEDEN SUSURLUK'TAN KORKTUBirçok belge, kanıt ve pratik gerçeklik Türk devletinin Ortadoğu'da Kürt devleti ve Kürt özgürlük hareketine yönelik yıllardır süren bir çalışmanın eseri olduğunu gösteriyor. Türk devletinin sistem içi çelişkilerin başında Kürt sorununun nasıl tasfiye edileceği yönünde derin çelişkiler ve çatışmalar yaşandığını laik ulusalcılar ile İslamcı ulusalcıların 1990'lı yıllarda keskinleşen görüş ayrılıkları yeni dünya düzeni ve büyük Ortadoğu projesi ile küresel dış güçlerin açık müdahalesi ile yeni bir ivme kazandı. Türkiye içinde 12 Eylül Ergenekon anayasasıyla palazlanan Gülen cemaati faili meçhullerin, köy yakmaların, mafya, kara para ve her türlü kirli ilişkilerin gün yüzüne çıktığı susurluk kazasında Ergenekon tarafında yer aldı. Gülen susurluk davasının daha fazla derinleştirilmemesi ve soruşturulmaması gerektiğini şu sözlerle açıklıyordu: 'Susurluk'la bir cinayet işlenmiş... Bunun temelinde bizim milli birliğimize, milli bütünlüğümüze devlet telakkimize eğer dokunacak bazı şeyler varsa, bu kapı aralanmamalıydı. O kapıdan girilince şayet askere olan güvenimiz sarsılacaksa, güvenlik kuvvetlerine güven sarsılacaksa, meclise olan güven sarsılacaksa, insanlara olan güven sarsılacaksa, bunun üzerine biraz daha farklı bir yöntemle gidilmeli ve mesele öyle çözülmeliydi...'VELİ KÜCÜK VE GÜLEN ARASINDAKİ DERİN İLİŞKİO dönemler ortak Ergenekon örgütlemesinde rol oynayan Fethullah Gülen ve Veli Küçük daha sonraki yıllarda özelikle Güney Kürdistan ve Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesi dönük çelişkiler içerisine girdiler. Ergenekon içinde Fethullah Gülen, 'Biz bunları savaşla, şiddetle bitiremiyoruz. Onları siyasetle, eğitim kurumlarıyla ve dinle bitirebiliriz' derken Veli Küçük ise şiddet ve daha çok savaşla bitirebileceklerini savunuyordu.Her iki taraf iktidarı yanlarına çekmek için iç ve dış güçleri kullanarak her türlü komplovari yöntemleri dahi kullandılar. Bir dönemler Kürt özgürlük hareketine karşı kullanılan Hizbullah (Kürt halkı arasında hizbul-kontra diye anılır) içinde Menzilciler ve İlimciler diye ayrışma yaşandı. Bunun aslında Ergenekon içinde Fethullah Gülen ile Veli Küçük arasında başgösteren çelişkilerin ortak kurmuş oldukları taşeron kontra örgütlerdeki çelişkilerin bir sonucu olduğu anlaşıldı. Fethullah Gülen ile General Veli Küçük'ün birbirleriyle olan ilişkileri Ergenekon iddianamesindeki kimi belgeler ve tanıkların ifadesiyle gözler önüne seriliyor. Gülen'in Ergenekon örgütlemesi içinde olduğu, Küçük'le Gülen'in arkadaş oldukları ve 1970 yıllarda adı sık sık duyulan faşist ve ırkçı -Milli Mücadele Hareketine- üye oldukları öğrenildi.ERGENEKON'DA NEDEN GÜLEN'E DOKUNULMUYORErgenekon savcısı Zekeriya Öz'ün hazırlamış olduğu iddianamede temel kaynak sayılan Tuncay Güney'in 2001 yılında İstanbul emniyetinde verdiği ifadeler bu gerçeği gün yüzüne çıkartırken buna rağmen Fethullah Gülen ve cemaatine Ergenekon kapsamında dokunulmaması ise dikkat çekici. Ergenekon iddianamesinin eklerinde yer alan belge ve bilgiler Tuncay Güney'in ifadeleriyle doğrulanıyor. Gülen'e bağlı bir MİT şubesi rolünü oynayan Samanyolu TV'de çalışırken gözaltına alınan Tuncay Güney ifadesinde-Fethullah Gülen ve Veli Küçük milli mücadeleciler hareketinden tanıştıklarını öğrendiğini belirterek zaten Gülen'in hala kendi elemanlarına 'Bakın Milli Mücadele elemanlarıdır' diye hitap ettiğini söyledi. Küçük'ün o dönemler Güney Kürdistan'da okul açması için Fethullah Gülen'e destek verdiği açıklandı. Erbil'de açılacak Özel Erbil Işık Kolejinin kurulması aşamasında da Güney Kürdistan'a giderken Diyarbakır'a geldiklerinde Veli Küçük'ün telefonla arayarak haber verdiği jandarma alay komutanı Eşref Hatipoğlu tarafından karşılanmışlardı. Güney ve cemaat üyelerinin askeri helikopterle Silopi'ye gönderildiği belirtilirken, buradan da Güney Kürdistan'a geçtiklerini kaydediliyordu. Veli Küçük'ün yardımlarıyla Güney Kürdistan'da faaliyet yürüten Gülen'e bağlı Fezalar, Işık, Nilüfer okullarının temeli böyle atılmıştı. Güney, ifadesinde Fethullah Gülen cemaati içerisindeyken MİT yöneticisi Mehmet Eymür'ün gönderdiği adamlara cemaatle ilgili olarak sürekli bilgi verdiğini söylüyordu.GÜLEN'İN SES KAYDINDAKİ KİRLİ PROJEGüney Kürdistan'da acılan okulların amacının ne olduğunu Fethullah Gülen'in internet medyasına düşen videolu ses kayıtları açık bir şekilde ortaya koyuyor: (http://www.dailymotion.com/video/x74htc_turk-kurtalevi-sunni_lifestyle).Gülen'in Kürt özgürlük hareketine ve Güney Kürdistan federe yönetiminin tasfiyesine ilişkin yaklaşımı Ergenekon içinde görüş ayrılıklarıyla da kendisini açığa vurmuştu. Laik ulusalcılar Güney Kürdistan federe yönetimine 'kukla devleti' derken İslamcı ulusalcıların başını çeken Fethullah Gülen ise 'tampon bölge' tanımını kullanıyor. Gülen, Güney Kürdistan'da kurulmaya çalışılan Kürdistan federe devletini ancak içerden ve orada kuracakları okullar aracılığı yıkabileceklerini belirtiyor. Böylece Sivas'a kadar uzanmak istenen Kürt bağımsızlık hareketinin tümden tasfiye edileceği ve dünya kamuoyunu arkalarına alıp siyasi olarak Kürtleri dincilik ve okullarla bitirebileceklerini açık açık dile getiriyor.ŞOK SÖZLEROrtak Ergenekon içinde General Veli Küçük'ün 'her yere bir Türk karakolu kuralım' yaklaşımı ile arkadaşı Fethullah Gülen ise 'her yere bir Türk okulu kuralım' yaklaşımı arasındaki çelişkiler, Küçük'ün şimdiki pozisyonuna da açıklık getiriyor. ABD, İsrail ve Avrupa'nın da Fethullah Gülen cemaatinden yana tavrını göstermesi Küçük'ün tasfiyesini kısmen getirdi. Fethullah Gülen cemaati ise General Veli Küçük'ten kalma Ergenekon'un devlet içindeki mirasına AKP aracılığı oturdu. Fethullah Gülen'in1990'lı yıllarda yaptığı Güney Kürdistan ve Kürt özgürlük hareketine dönük tasfiyeci politikasının amacını kendi sözleri ile şöyle açıklıyor: 'Biz de bir dönemde Misak-ı Milli ile sınırlarımızı belirlerken bizi arkadan vuran Balkanları hatta bir aralık Edirne bile gitmiş... Bunları verelim bu adamlar ellerini çeksinler, demişler. Şu Arapları da verelim. Hatta verirken o kadar cömertçe davranmışız ki, mesela Süleymaniye, Kerkük'ü de alın da yani en inkarı sulh vardır, kütüğü fıkıyede... Bizim size vereceğimiz yok, hayır var diyor onlarda... Alın öyleyse alacağınızı diyoruz... Daha sonra hakları bize aitmiş ama vermişiz... Elin oğlu doymamış buna. O günden bugüne Güneydoğu'da bizim soydaşımız, dindaşımız, bir problem yoktur, bunları her gün kazımış, yarayı meydana çıkarmış. Sizin siyaset bilmeyen devletinize yanlış şeyler yaptırmış, soydaşınızla, dindaşınızla sizi karşı karşıya getirmiştir. Bugün de aynı şeyleri yaptırtıyorlar. Güneydoğu'daki vatandaşı baştan çıkarmak için Ermeni'yi, Süryani'yi, ateisti kullanıyor. Bir zaman komünizm perdesi altında yapıyorlardı. O yıkılınca biraz işleri zorlaştı. Artık Kürt İstiklali, vatanı filan diyorlar şimdi.Eğer eskiden yaptıkları gibi burayı da verelim derlerse, burayı da bertaraf ederlerse, Şimdi bunların içinde Mollalar, hocalar, şeyhler, dindarlar var. Açtığımız okullarda orada ve kurslarda bunlarla diyalog kurabiliyoruz. Bu sertlikleri, dalgayı kırma imkanı oluyor.. Biz Güneydoğu'yu verelim dediği zaman bile Sivas'a kadar talepler gelecektir. Çünkü bu talebi yapabilecek şeyler şimdiden kazınmaya başlamıştır. Çok sıkı durmak lazım. Taviz vermemek lazım bu mevzuda. Allah baştakilerin başına akıl versin. Esas derdin dermanı olan reçeteyle işin üzerine gitmiyorlar, yanlışlık içindeler. Haber toplamak açısından da yanlışlık içindeler, İslam'dan kopma açısından da yanlışlık içindeler. İslam'ın oradaki insanın derdine derman olması, reçete olması açısından da yanlışlık içindeler. Ve bu yanlışlıklar inşallah bu millete pahalıya mal olmaz. Akılları başlarına gelirde ne o tampon devlet teşekkül eder. Ne de arkadan gelenlerin iştahları...'Gülen bu konuşmasında açık bir dille Güney Kürdistan'da açmış oldukları okullarda Ortadoğu'da Kürt özgürlüğünü ve bağımsızlığını engelleyebileceklerini belirtirken okulların uluslar arası rolünü de istihbarat (haber) toplama merkezi olarak kullanılacağını söylüyor.Gülen cemaati içerisinde görev almış ve ismini vermek istemeyen bir kaynak Fethullah Gülen bağlı okulların, şirketlerin, vakıfların üsten birbirine bağlı, alttan birbirini destekleyen ve her türlü kirli ilişkilerin döndüğü küresel ajanlık jandarması olarak değerlendirmek gerektiğini söylüyor. Cemaate gönül veren birçok kişinin ise Gülen cemaatinin bu kirli yüzünden haberdar olmadığını ve bilmediğini belirterek, İslam adı altında aldatıldıklarını kaydediyor. Güney Kürdistan'da ise Gülen'e bağlı okul, şirket ve medya içinde MİT elemanlarının İslamcı kimlik adı altında faaliyet göstermeye başladığı iddia ediliyor. Hewler ve Musul konsoloslukları bünyesinde bu amaçlar doğrultusunda özel bir büro kurulduğu ifade edilirken, istihbarat sonucu Güneyli kişilere, yetkililere derecelendirme yöntemi ile ne kadar Gülen politikasına gelip gelmediklerinin ölçüldüğü kaydediliyor.MİT'E FOTOĞRAF VE GÖRÜNTÜLER GÜLEN MEDYASINDANBuna göre Ankara, İstanbul ve Türkiye'nin belirli yerlerine tatil, konferans, panel adı altında götürülüyorlar. Ajanlaştırılan Güneyli Kürtlerin bu amaçla Güney Kürdistan idari yapısında çalışması ve sızmaları gerçekleştiriliyor. Zaten Güney medyasına Zaman gazetesi, Samanyolu TV ve Cihan haber ajansındaki MİT ve JİTEM bağlantılı çalışanlar aracılığı ile şahıslar, yetkililer ve işadamları belirleniyor. Güney Kürdistan'da Gülen'e bağlı çalışan zaman gazetesi, Cihan Haber Ajansı, Aksiyon Dergisi, Samanyolu TV elde ettikleri fotoğraf, bilgi ve görüntüleri direk Türk MİT'ine gönderiyorlar. AKP iktidarından önce Fethullah Gülen'e gönderiyorlardı. Şimdi ise hızlı müdahale etmek için direk MİT'e gönderiyorlar. Zira Fethullah Gülen'e bağlı medyanın yeni görevinin bu olduğu iddia ediliyor. Türk polis istihbaratına gerekli olan bilgiler de ayrıştırılıyor. Hangi yere ne gerekiyorsa onu gönderiyorlar. Güney Kürdistan'da bulunan Gülen okulları bu ayrışmanın merkezi durumundalar. Muhabir, gazeteci, işadamı, mühendis, şirket ve vakıflardan alınan istihbarat bilgileri, okullardaki müdür, öğretmen ve doktorlar aracılığı ile Türkiye'ye gönderiliyor. Burada ayrıştırılan istihbarat bilgileri Gülen cemaati, Türk MİT'i ve MOSSAD'a gönderiyor. Bunun sonucu nerede özel savaş yöntemleri, komplo ve provokasyonlar yapılacağı ve yönlendirmeler gerçekleştirileceği başka elemanlar ve kirli çıkar örgütleri aracılığı ile planlanıyor. İran, Hizbullah, El-Kaide, Irak İslam devleti gibi Ortadoğu ve Asya'daki radikal İslam'ın temsilcisi olan örgütler hakkında elde ettikleri istihbarat bilgileri Türkiye içinde MİT aracılığı ile CIA ve MOSSAD'a verilirken Türkiye dışında ise Fethullah Gülen aracılığı ile CIA ve MOSSAD'a ulaştırılıyor.HİZBULLAH VE EL-KAİDE'YE KARŞI İSTİHBARATI DA CEMAAT SAĞLIYORTürkiye'de en son Hizbullah'a dönük yapılan El Kaide operasyonları ve Hizbullah'a dönük ani tutuklamalar bu istihbaratlar sonucu gerçekleştirildiği belirtildi. İsrail devleti resmi olarak bunu açıklayarak Türkiye'ye teşekkürlerini sundu. 10 aralık 2009 tarihinde İsrail Dışişleri Bakan yardımcısı Dani Ayalon, Türkiye'nin Hizbullah'ın İsrail hedefleri üzerine düzenleyeceği bir saldırıyı önlediğini belirterek Türkiye'ye başarılı operasyon ve işbirliği için teşekkür etti. İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi ise; Türkiye'deki gizli bir İsrail hedefine düzenlenmesi planlanan saldırının Türk güçleri tarafından engellendiği yazdı. Gazete, bunun, üçüncü saldırı denemesi olduğunu belirtirken, İsrail Savunma kaynaklarına dayandırdığı haberinde Türkiye'de yapılması planlanan saldırının bir ay kadar önce ortaya çıkarıldığını yazmıştı. Türk basını ABD ve İsrail hedefleri üzerine düzenlenecek bir saldırıyla ilgili uyarı yapmıştı. Türkiye'den gelen haberler MOSSAD'ın İran güvenlik ajansları işbirliğiyle İran ajanlarını ülkeye turist görünümüyle yerleştirdiği yönündeydi.İSTİHBARAT ROLÜObama ve Erdoğan'ın son Beyaz Saray görüşmesinde kararlaştırılan ve hayata geçirilen Gülen hareketi üzeri istihbarat jandarmalığı rolü Ortadoğu ve Asya'da Türkiye'ye verilmiş bulunuyor. Fakat MHP'nin daha çok güçlü olduğu İran içindeki acem Türkmenleri ile Azerbaycan'daki Türkiler içindeki örgütlü kurumları da aynı tarzdaki istihbarat bilgilerini Türk ordusuna vermektedir. Gülen'in bunun için Türkiye'ye hava, karayolu gibi yollardan gelen yabancı kişilerin tam kontrol edilmediğini, Türk ordusunun elindeki bilgilerin direk ABD'ye verilmesi gerektiğini ABD'nin Ortadoğu-Avrasya masasına bildirdiği iddia ediliyor.Bunun için diplomasi kulisleri yürütülürken, geçtiğimiz ay FBI Başkanı Robert Mueller'in Ankara'yı ziyaretinde bu yönlü Türk yetkililerine gereken talimatları ve yeni rollerini söylediği ifade ediliyor. Ayrıca ülkeye girip çıkan herkesin izlenebilmesi için Türkiye'nin biyometrik veritabanına girme talebinde bulundu. Gülen'in ABD ve İsrail adına yaptığı insana dayalı ajanlığının yanında teknik yönün böylesi bir tarzda desteklenerek Ortadoğu ve Asya'ya hakim olmanın yeni koşullarına önceden hazırlıklı girmenin planları yapıldığı belirtiliyor.Fethullah Gülen cemaatine bağlı okullar ve medya gücü yeni koşullar gereği Güney Kürdistan üzeri yeniden dizayn edilirken temel amaçlarından birisi de Kürt federe yönetimini zayıflatmak, ufkunu daraltmak, ulusal özlerden boşalmış kadroları devlet dairelerine, partilerine yerleştirmek, Güney basın-yayın kurumlarını ele geçirerek ulusal düşüncelerden uzak, tek parçayla sınırlı sosyal, ekonomik sorunlar içinde boğdurmak ve böylece diğer Kürdistan parçalarına dönük 'lakayt', 'neme lazımcı' siyasal düşünceleri hakim kılma projeleri zamana yayılmış aşamalar olarak dikkat çekiyor.Kürt özgürlük hareketine dönük tasfiyeci istihbarat bilgilerini okullarındaki ve basın-yayın kuruluşlarındaki elemanları aracılığı ile Türk MİT'ine ve yeni İslamcı JİTEM'e bildirmeyi de yeni görevleri saymışlardır. Bunun karşılığında Gülen cemaati ve Güney Kürdistan'daki okulları ile kurumlarının İran'a dönük istihbarat çalışması yürütecek yeni birimler oluşturdukları kaydediliyor. Diğer bir ifadeyle ABD'ye, PKK'ye ilişkin istihbaratına karşılık İran'a dönük istihbarat sağlanacak.GÜLEN GAZİ KATLİAMI'NI NERDEN BİLİYORDU?İstihbaratçılığı İslam dinini yayma adı altında yürüten Gülen ve cemaatinin daha önce Türkiye'de yaşanmış birçok olayı önceden bilmiş olmaları da ayrı bir kuşku olarak duruyor. Gazi katliamını önceden bildiğini söyleyen Fethullah Gülen'in bunu nerden bildiğini hala açıklamaması ajan örgütlenme konusundaki kuşkuları arttırıyor. Devletin eline ulaşmayan istihbarat bilgileri nereden ve nasıl Fethullah Gülen'in eline geçiyordu? Gülen, Gazi olaylarını önceden bildiğini kendi sözleri ile şöyle anlatıyor: 'Gaziosmanpaşa hadiseleri olmadan evvel, Türkiye'nin her yerinde böyle bir patlama olacağını 1,5 ay evvel ben devletin başındaki insanın en yakınına verdim. Türkiye'de bir şeyler planlanıyor, raporu okuyun, bana bir dostum verdi bunu... Türkiye'de bir kısım Alevi ocak ve bucaklarını kundaklayacaklar 1,5 ay önce ben bu raporu verdim.30-40 sayfalık bir rapor verdim bekledim.'Fethullah Gülen aynı çalışmalarını okul, medya, şirket ve vakıfları aracılığı ile elde ettiği istihbaratı bugün ise yine Türk MİT'ine, İslamcı JİTEM'e ve küresel istihbarat güçlerine neyin karşılığında veriyor?TÜRKMEN: GÜLEN BİR MİT AJANIİsminin açıklanmasını istemeyen cemaate yakın kaynaklar Fethullah Gülen'in eski tarihlerden beri hazırlandığını ve MİT tarafından devşirilerek CIA ve MOSSAD'ın hizmetine sokulduğunu ileri sürüyorlar. Nakşibendi tarikatına yakınlığı ile tanınan Kadir Mısıroğlu'nun -gurbet içinde gurbet- adlı kitapın 190.sayfasında Gülen'in ilk hocalarından olan Hilmi Türkmen, Fethullah Gülen'e ilişkin MİT'e çalıştığına dair net bilgiler veriyor. Türkmen buna bizzat şahit olduğunu da belirtiyor.Kitapta Hilmi Türkmen'in ağzından Gülen'e dair şu sözler aktarılıyor: '... O zaman İzmir'in Kestanepazarı'ndaki Kur'an-ı Kerim Kursu'nun idarecilerini tanıyordum. O'nu çocuk okutmak üzere oraya yerleştirdim. Beş on gün sonra halini hatırını sormak için oraya uğradığımda, başbaşa bir kimseyle fiskos ettiğine rast geldim. Konuştuğu adam, beni görünce yaydan çıkmış bir ok gibi fırlayıp kaçtı. Kendisine; 'Bu kimdir' diye sorduğumda 'Bir talebe velisi!..' diye cevap verdi. Bu söz doğru değildi. Tahkikatım da onu göstermiştir. Bu adam, böyle bir karşılaşmadan beş-altı ay evvel bana müftülük makamına gelmiş ve MİT'çi hüviyetini gösterdikten sonra, benimle açıkça bir meseleyi konuşmak istediğini söylemişti. Söylediği söz şuydu: 'Bizim teşkilat (MİT'i kastediyor) Müslümanların M. Kemal Paşa'ya menfi bir tavır almasından rahatsızdır. İstiyoruz ki, bu münafereti giderelim. Sen, en büyük dini cemaatlerden biri olan Süleymancı cemaati içinde söz sahibi bir kimsesin. Sizin cemaatte M. Kemal Paşa hakkında 'Deccal' ithamında bulunmakta ve ağza alınmayacak sözler söylemektedir. Sen bunu düzeltebilirsin Bunu yaptığın takdirde, bizden ne istersen iste. Seni Diyanet İşleri Başkanı yapalım...Kendisine yanlış kapı çaldığını, benim bahsettiği cemaat içinde böyle bir şey yapacak gücüm olmadığını, bunu ancak Kemal Kaçar Bey'in yapacağını söyledimse de ikna olmadı ve;'Sen bilirsin biz seni seçmiştik. Anlaşılan sen bunu yapmak istemiyorsun. Amma biz bu işin peşini bırakmayacağız. Bu işi, birisini bularak muhakkak yapacağız!..' diyerek ayrılmıştı.Şimdi anlıyordum ki, buldukları adam Fetullah Gülen'di. Fakat o sıralarda Fetullah Gülen sapı silik bir adamdı. Bunu nasıl becerebilecekti?!... İşi takip ettim. MİT güdümlü olarak nasıl nafiz bir mevkiye getirildiğine safha safha şahit oldum...'Siyasi Ergenekon kolu olan Gülen cemaatinin AKP aracılığı ile küreselleşen ajan rolleri okullarıyla yeni bir safhaya ulaşmış bulunuyor. Son olarak İçişleri Beşir Atalay'ın Bağdat'taki üçlü mekanizma toplantısından sonra Hewler'e geçerek PKK karşıtı 'ofis' ziyaretiyle gündeme yeniden gündeme gelen Türk hükümetinin Güney Kürdistan'daki faaliyetlerinin yeni dönem temel ayağını da Gülen cemaatinin oluşturduğu kaydediliyor. Hewler'deki ofis elamanlarının Gülen cemaatine bağlı olduğu gelen iddialar arasında. Bu istihbarat ağı da Güney Kürdistan'ın etkisiz kılınması ve PKK'nin tasfiyesi üzerine kurulmuş. Gülen cemaatinin Ortadoğu özgürlüğüne vurulmuş kelepçe rolü son Erdoğan-Obama görüşmesi ile daha da belirginleşti.İskender İSAANF

ÇOCUKLARA İŞKENCE YAPAN POLİSLER CEZALANDIRILSIN 0 Kommentare

19 ARALIK’TA YAŞAMINI TÜM YURTTA YİTİRENLER ANILDI‘Hayata Dönüş’te yaşamını yitirenler, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere yurdun dört yanında anıldı19 Aralık ‘hayata dönüş’ operasyonunun yıl dönümü nedeni ile eski Bayrampaşa Hapishanesi nünde bir araya gelen tutuklu yakınları, insan hakları savunucuları ve demokratik kitle örgütleri, katliamın sorumlularının cezalandırılmasını istedi. Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, Tecrite Karşı Mücadele Platformu, Halk Cephesi, Demokratik Haklar Federasyonu, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Girişimi’nin de aralarında olduğu onlarca örgüt, 19 Aralık Katliamı’nın yıl dönümü nedeni ile, Bayrampaşa Hapishanesi önünde bir ara geldi. Operasyonda yaşamını yitirenlerin ve yanan kadınların fotoğraflarını taşıyan protestocular, ‘’Katil devlet hasep verecek’’, ‘’Devrimci tutsaklar onurumuzdur’’ sloganlarını attılar. Operasyon sırasında Bayrampaşa Hapishanesi’nde tutuklu bulunan TAYAD’lı Mehmet Güvel, ‘’9 yıl önce adına ‘hayata dönüş’ denilen katliamla öldürülen devrimciler, bugün de F Tipi hapishanelerindeki tecritte tedavisiz bırakılarak katlediliyor’’ dedi.Çanakkale Hapishanesi’ndeki operasyona tanıklık eden Veysel Şahin ise yaşanan vahşeti anlatarak, ‘’Bu katliamın er ya da geç hesabını soracağız’’diyerek, katliamın asıl sorumlularının bir an önce cezalandırılmasını istedi.KIRMIZI KARANFİLLER BIRAKTILARPolisin yoğun güvenlik önlemleri altında açıklama yapan kitle, ‘hayata dönüş’ operasyonunda yaşamlarını yitirenlerin isimlerini tek tek sayarak, hep bir ağızdan ‘’yaşıyor’’ diye bağırdılar ve hapishane önüne kırmızı karanfiller bıraktılar.Öte yandan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi de Bayrampaşa Hapishanesi önünde yaptığı basın açıklaması ile katliamı 19 Aralık katlimını kınadı. Katlimda yaşamını yitirenleri andı.************************************ÇOCUKLARA İŞKENCE YAPAN POLİSLER CEZALANDIRILSIN15:32 20 Aralık 2009birgün gazetesinden alıntıdır..Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılması protestosuna katıldıkları gerekçesi ile gözaltına alınan ve Bahçelievler Kocasinan Polis Karakolu'nda işkenceye maruz kaldığı iddia edilen 12 yaşındaki M.D. ve 15 yaşındaki S.M isimli çocukların aileleri, yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı.İstanbul Bahçelievler Kocasinan Polis Karakolu'nda işkence sonucu kolu kırıldığı iddia edilen 15 yaşındaki S.M. ve 12 yaşındaki M.D'nin aileleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’ne başvurdu. S.M.'nin ağabeyi Serdar M. kardeşinin yaklaşık 30 polis tarafından linç edilircesine işkenceye maruz kaldığını iddia etti.Kardeşinin yapılan işkencenin ardından tutuklandığını söyleyen Serdar M. ‘'Kardeşimin gözünün alt tarafında yumruk izi var. Yürümekte zorluk çekiyor, kolu kırılmış, vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar ve şişlikler bulunuyor. Bütün bunlar raporlarında da geçmiştir'’ dedi. Yapılan işkenceyi kelimelere dökemeyen M.D.'nin babası Hamit D. ise çocuğunun yapılan işkence sonucu sürekli kabus gördüğünü belirterek “Kabuslar eşliğinde uyanıyor ve şu an psikolojik tedavi görüyor” dedi. Polislerin cezalandırılmasını isteyen aileler, İHD aracılığıyla yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunacaklar.

BARIŞ İÇİN OTURUYORUZ// taksim tranway durağı saat 18.00 0 Kommentare

BARIŞ İÇİN OTURUYORUZKürt sorununa çözüm girişimleri ve tartışmalarının bizlere umut verdiği bir anda yeniden çatışmalar, provokasyonlar, milliyetçi, ırkçı saldırılar ve nefret söylemlerinin ivme kazandığı bir döneme doğru yönelmiş bulunuyoruz.Demokratik, ilerici güçlerin artık daha fazla vakit kaybetmeden halkların kardeşliği ve eşitliği temelinde barış, adalet ve insan hakları taleplerini yükseltmesi, kararlılıkla savunması gereken bir süreçteyiz.Barışın mümkün, bunun ötesinde olmazsa olmaz olduğunu bir kez daha anlatmak; milliyetçi, ırkçı, öfke dolu yaklaşımların çözüm değil yıkım olduğunu ifade etmek için 4 hafta boyunca her pazartesi saat 18.00'de Taksim tramvay durağında oturacak, barışı savunacağız.Bu sesi güçlü bir şekilde duyurmak ancak sizlerin katılımıyla gerçekleşebilecektir.Hepinizi barışı savunmak için ses olmaya davet ediyoruz.Silaha Değil Barışa Sarılalım!Saat 18.00Tarih 21 Aralık 2009(Pazartesi)Yer Taksim Tramvay DurağıİHD İSTANBUL ŞUBESİ

Nasıl BİR Yaşam? 0 Kommentare

Yardımlaşma, hem de hiçbir karşılık beklemeden, çaresiz kalan birine yardım etmek halka çok yabancı, çok uzak bir davranış biçimi değildir.Halkın belki de yüzyıllardır en güzel gelenekleri ve değerleri içinde çıkar gözetmeden yardım etme, destek olma gibi güzel değerleri vardır.Bugünse halkın bu güzel yanları, değerleri unutturulmak istenmektedir. Örneğin, "izlenme rekorları" kırdığı söylenen TV dizilerinin hemen hiçbirinde yardımlaşmayı, dayanışmayı, dostluğu görmüyoruz. Tersine, birbirinin "gözlerini oymaya" çalışan, kötülükte ve bencillikte sınır tanımayan kişilerin davranışları bir meziyetmiş gibi anlatılmaktadır.Açıkçası, yardımlaşmak, dayanışmak, "çaresiz kalanın yanında olmak" enayilik gibi gösterilmektedir. Ya da burun kıvrılan bir şey haline getirilmeye çalışılmaktadır.Yardımlaşma, dayanışma adeta yaşamdan silinmek istenmektedir. Öyle bir hale getirilmek isteniyoruz ki, kendimizden, kendi sorunlarımızdan, kendi yaşamımızdan başka bir şey düşünemez olalım.Şu kış gününde, odun-kömür alamayan milyonlarca insan var. Yüzbinlerce çocuk soğuk evlerde yaşıyor şimdi. Belki aynı durumda olan komşularımız, tanıdıklarımız, mahallemizde tanımadıklarımız var.Ama çaresiz değiliz. Yeterki başımızı kaldırıp, etrafımıza bakmasını, görmesini, çözüm üretmeyi bilelim.Bu sadece ekonomik olarak "yardım etme" sorunu değildir. Yardımlaşma, dayanışma sadece ekonomik bir ilişki değildir.İnsanlar, bugün milyonlar içinde yalnız hale getirilmiştir. Yalnızdır. Hiçbir şeyini paylaşacak kimsesi yoktur. Acılarını, sevinçlerini, sorunlarını, kavgalarını paylaşmak da insanın insana "yardımı"dır ve bu aslında yapılabilecek en iyi ve en etkili yardımların başında gelir.Hayatın her alanına yayılmalı yardımlaşma ve dayanışma.Örneğin, bizim kızımızın ya da oğlumuzun yoz bir yaşamı olmayabilir. Ama komşumuzun oğlu, kızı öyle bir yaşam içindeyse, onlara yardım etmek, onları kendi çocuklarımız olarak görmek gerekir. Aksi durumda "nasıl olsa bizim çocuğumuz değil" deyip, görmezden gelmek, hatta ilgilenmemek, "bana ne"demek, bu değerlere yabancılaşmadır.Bencilleşmek, bireyci düşünmek demektir.Düzen bireycileştiriyor, yalnızlaştırıyor. İnsanları birbirine karşı güvensizleştiriyor. Yardımlaşma, dayanışma unutulan bir şey haline getiriliyor. Oysa halkın kültüründe yardımlaşma vardır. Acılarında, sevinçlerinde, cenazesinde, doğumunda birlikte olmak vardır. Şimdi ise "komşusu açsa" bile görmezden gelinmesini istiyor düzen...Bulunduğumuz, yaşadığımız yerlerde, tek başına da olsak, hatta kimi davranışlarımız enayilik olarak görülse bile biz doğru olanı yapmalıyız. En başta yardımlaşmanın, yardım etmenin, çıkarsız düşünmenin, dayanışmanın enayilik değil, soylu ve onurlu bir davranış olduğunu, hele bugün daha çok gerektiğini unutmamak ve bunu başkalarına da anlatmak gerekir.Bunu bize unutturduklarında, halk olarak bizi birbirimizden daha çok koparacak, günlük sorunlarda daha çok boğacaklardır. Bir de meydan, yardımlaşma adına halkı dilenci yerine koyan AKP'nin "ramazan çadırları"na kalacaktır. Bunlara izin vermeyelim.

MARAŞ KATLİYAMI 0 Kommentare

Yakın tarihimizin en acımasız, insanlık adına en utanç verici kitlesel katliamı olan Maraş Katliamı’nın üzerinden 31 yıl geçti. Katliamda, resmi rakamlara göre 114 Canımız katledilmiş, 1000’nin üzerinde kişi yaralanmış, 552 ev, 289 işyeri yakılıp tahrip edilmiştir. Katliamdan sonra Alevilerin %80’ni kenti terk etmiştir.Devlet içerisindeki ; Derin Devlet olan Gladyo ve Kont-gerilla örgütlenmesinin ve onların uzantısı ve taşeronluğunu yapan sivil faşistlerce yapılan bu katliam, sonraki yıllarda Malatya, Çorum, Sivas, Gazi, Ümraniye katliamlarında, Diyarbakır, Ulucanlar ve 19 Aralık Cezaevleri katliamlarında, yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıplar ile devam etmiştir. Susurluk’ta bir kaza sonucu ortaya çıkan bu derin ilişkiler, Şemdinli’de halk tarafından açığa çıkarılmıştır.Maraş Katliamı ve sonrasında yaşanılan katliamları unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı belirtmek istiyoruz.Maraş Katliamının 31. Yılında yaşamını yitiren Canlarımızı saygıyla anıyor, katilleri, koruyucularını ve onları yönlendiren insanlık dışı gerici faşist ideolojilerini nefretle kınıyoruz.Düzenleyen PSA ve DKÖ leriTARİH : 24 Aralık 2009 perşembeYER : Taksim Tranvay DurağıSAAT : 13.00

Deniz Feneri Derneği'ne gözaltı 0 Kommentare

Deniz Feneri soruşturması kapsamında derneğin Genel Başkanı Mehmet Cengiz gözaltına alındı. ''Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturma'' kapsamında, İstanbul'da gözaltına alınan 4 kişi Ankara'ya gönderildi.Alınan bilgiye göre, Ankara merkezli yürütülen soruşturma kapsamında, İstanbul Mali Suçlarla Şube Müdürlüğüne bağlı ekipler, bazı adreslere operasyon düzenledi. Operasyonda, 4 kişi gözaltına alındı.İşlemleri tamamlanan 4 kişinin, Ankara'ya gönderildiği öğrenildi. Almanya'daki Deniz Feneri Derneği'ne yapılan yardımların kullanımındaki usulsüzlük iddiaları nedeniyle, Türkiye'de de soruşturma açılmıştı.

Bayrampaşa Önünde Anma 0 Kommentare

'Teslim Alınmak İstenen Bu Ülkenin Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm Düşüydü'19 Aralık günü 19-22 Aralık katliamını protesto etmek için İstanbul'da katliamda en fazla şehidin verildiği Bayrampaşa Hapishanesi önünde eylem yapıldı. Tecrite Karşı Mücadele Platformu'nun yaptığı eylemde, "19-22 Aralıktan Hasta Tutsaklara Tecrit Öldürmeye Devam Ediyor" pankartıyla beraber, Tecrite Karşı Mücadele Platformu imzalı "19-22 Aralık Katliamını Unutmadık Unutmayacağız" pankartı açıldı. Ayrıca, katliamda şehit düşen tutsakların resimleri ve "Yaşasın 19-22 Aralık Direnişimiz" ve "Yaşasın Devrimci Dayanışma" yazan dövizler taşındı.Eylemde TKMP adına, katliamı Bayrampaşa Hapishanesi'nde yaşamış olan Mehmet Güvel bir açıklama yaptı. 19-22 Aralık katliamıyla halkın inancı ve umudu olan devrimcilerin diri diri tecrit hücrelerine gömülmek, irade ve inançlarından arındırılmak, yaşayan ölüler haline getirilmek istendiğini söyleyen Güvel; "Trilyonlarca lira halkın doyması için değil, geleceği, iş imkanlarının sağlanması için değil devrimci tutsakların yaşayan ölüler haline getirilmesi için harcanmıştı. ABD ve AB böyle emretmişti" dedi.Güvel, F Tipi hücrelerde her türlü baskı, işkence ve keyfi uygulamaların devam ettiğini belirtti ve devrimci tutsakların can bedeli yarattıkları direnişlerine ve teslim olmama geleneğine sahip çıktıklarını vurguladı.Güvel'in ardından katliamda Çanakkale Hapishanesi'nde olan Veysel Şahin yaşadıklarını anlattı. Adına "Hayata Dönüş" denmiş olsada bu operasyonun katliam amaçlı yapıldığını söyleyen Şahin; katliamda ilk söyledikleri şeyin "teslim olun" olduğunu belirtti. "Biz o zamana kadar bu ülkenin dağlarında, sokaklarında, meydanlarında, işkencehanelerinde hiç teslim olmamıştık" diyen Şahin, tercit saldırısını bildiklerini ve hazırlıklı olduklarını belirtti. Katliamcılara teslim olmayacaklarını haykırdıklarını söyleyen Şahin, "Çünkü teslim alınmak istenen Türkiye halklarının kurtuluş umuduydu, teslim alınmak istenen bu ülkenin bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm düşüydü. Teslim edemezdik. Diz kıramazdık önlerinde. Çünkü biz umudun temsilcileriydik. Bu bilinçle hareket ettik ve bu bilinçle tam yedi sene süren ölüm orucu direnişini devam ettirdik" dedi.Şehit düşen tutsakların isimlerinin tek tek söylenmesinin ardından "yaşıyor" diye haykırıldı."Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur, Devrim Şehitleri Ölümsüzdür, Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz, Bedel Ödedik Bedel Ödeteceğiz, Katil Devlet Hesap Verecek" sloganlarının atıldığı eyleme yaklaşık 300 kişi katıldı. Eylem Bayrampaşa Hapishanesi'ne karanfiller atılmasının ardından sona erdi.

Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Şubesi'nin Açıklaması 0 Kommentare

KANLI OPERASYONUN 9. YILINDA CEZAEVLERİNDE TECRİT, İŞKENCE VE ÖLÜM SÜRÜYOR! 9 yıl önce tarihte bugün!19 Aralık 2000'de Türkiye'nin 20 cezaevinde aynı anda ve taammüden 30 tutuklu ve hükümlü devletin "güvenlik" güçleri tarafından katledildi, yüzlercesi yaralandı, sakat bırakıldı. Zalimdiler ve korkaktılar. İşte bu nedenle ikiyüzlüydüler. Hapsedilmiş savunmasız insanları katlettiler ,adına "hayata dönüş" dediler. İzli mermiler, lazer güdümlü silahlar, ilk defa denenen kimyasal silahlar kullandılar, inkar ettiler. Gerçek Adli Tıpa raporlarıyla yıllar sonra kanıtlandı. 6 kadın tutukluyu, demiri ve betonu dahi yakabilen kimyasal silahlarla yakarak öldürdüler ve "kendilerini yaktılar". Küçücük alanlarda uzun namlulu silahlarla onbinlerce mermi harcadılar, bu nedenle birbirlerini vurdular; "teröristler askerimizi şehit etti" diye açıkladılar. Gerçekler Adli Tıp raporlarıyla anlaşıldığında sustular. Sahtekardılar, sahte tutanaklar düzenlediler. Cezaevlerinde uzun namlulu silahlar dahil çok sayıda silah ele geçirdiklerini iddia ettiler. Dezenformasyona hazır basını çok kolay kullandılar. Ancak hiçbir "güvenlik" görevlisinin içerden atılan kurşunla yaralanmamış olmasını izah edemediler; hiçbir cezaevi yöneticisi bu silahlar nedeniyle yargılanmadı, cezalandırılmadı. En az 100 ölü beklediklerini söylediler – bu önceden planlanmış asgari bir limittir – 30 ölüyü başarı olarak kaydettiler. Vahşeti anlatan tutuklu ve hükmülü mektuplarının yok ettiler, karaladılar, sansürlediler. Savunmasız insanlara karşı vahşi oldukları kadar gerçekler karşısında korkaktılar. Siyasal tutuklu ve hükümlülere "terörist" dediler, "zorla ölüm orucu ve açlık grevi yaptırıyorlar" dediler, "koğuş sistemi sağlıksız, oda sistemi insan haklarına uygun" dediler; tüm tutuklu ve hükümlüleri F tipi tecrit hücrelerine döve döve, işkence yapa yapa kapattılar. "Susurluk"tular, "Ergenekon"dular, "Gladyo"ydular, "Özel Harp Dairesi, JİTEM"diler. İnsanları öldürerek "dur" duran polistiler. Yasa tanımazdılar, dokunulmazdılar. Devletin ve faşizmin ta kendisiydiler. Amaçları gelişen toplumsal muhalefeti cezaevlerinden başlayarak susturmak ve baskı altına almaktı. Kriz yaklaşıyor toplumsal patlamalar bekleniyordu. Ve dönemin başbakanı Ecevit asıl gerçeği "itiraf" etti: "F tipi cezaevleri olmadan İMF kararları uygulanmaz" Tıpkı 12 Eylül'ün sonradan itiraf edilen gerekçe gibi: "12 Eylül olmadan 24 Ocak (1980- İMF) kararları uygulanamazdı." İçeri tıkılmış siyasal toplumsal bilinç F tipi hücrelerde yok edilmeden dışarı hücreleşetirilemezdi. İşte bizin doğrumuz bu tarih bilincinde saklıdır. Oradan referans alır. İçerde, dışarıda hücreleri parçala!

BARIŞ İÇİN OTURUYORUZ - İHD İSTANBUL ŞUBESİ 0 Kommentare

BARIŞ İÇİN OTURUYORUZKürt sorununa çözüm girişimleri ve tartışmalarının bizlere umut verdiği bir anda yeniden çatışmalar, provokasyonlar, milliyetçi, ırkçı saldırılar ve nefret söylemlerinin ivme kazandığı bir döneme doğru yönelmiş bulunuyoruz.Demokratik, ilerici güçlerin artık daha fazla vakit kaybetmeden halkların kardeşliği ve eşitliği temelinde barış, adalet ve insan hakları taleplerini yükseltmesi, kararlılıkla savunması gereken bir süreçteyiz.Barışın mümkün, bunun ötesinde olmazsa olmaz olduğunu bir kez daha anlatmak; milliyetçi, ırkçı, öfke dolu yaklaşımların çözüm değil yıkım olduğunu ifade etmek için 4 hafta boyunca her pazartesi saat 18.00'de Taksim tramvay durağında oturacak, barışı savunacağız.Bu sesi güçlü bir şekilde duyurmak ancak sizlerin katılımıyla gerçekleşebilecektir.Hepinizi barışı savunmak için ses olmaya davet ediyoruz.Silaha Değil Barışa Sarılalım!Saat 18.00Tarih 21 Aralık 2009(Pazartesi)Yer Taksim Tramvay DurağıİHD İSTANBUL ŞUBESİ

Ufuk Uras BDP'ye katılıyor 0 Kommentare

DTP'li vekillerin, Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararının ardından Meclis'te kalma kararını değerlendiren İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras, milletvekillerinin grup kurabilmesi için daha önce verdiği kararı uygulayacağını söyledi.Kapatmanın ardından sine-i millet kararı alan DTP'li milletvekillerinin aydınların, yazar-çizerlerin, sivil toplum örgütlerinin ve en son PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 'Meclis'te kalın' çağrısına olumlu yanıt vermesine ilişkin kararını geri çekmesini İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras ajansımıza değerlendirdi. Milletvekillerinin Meclis'te kalma kararı vermesini olumlu bulduğunu belirten Uras, 'Aydınların, yazar-çizerlerin, sosyal kurumların ve sivil toplum örgütlerinin talepleri doğrultusunda hareket edilmesi önemli bir jestti. Bu konuda ben de memnuniyetimi ve teşekkürlerimi iletmek istiyorum' dedi. Daha önce DTP'li vekilleri arayan ve 'Her şeye varım' diyen Uras, verdiği kararı uygulayacağını ifade ederek, 'Meclis'in bütün renkleri yansıtması bir grup olarak farklı bir rengin bulunması olumlu. Benim de daha önce vermiş olduğum mütevazi bir karar vardı. Bu kararımı yerine getireceğim. Grubun kurulması için ben de BDP'ye katılacağım' şeklinde konuştu. Gelinen aşamada artık barışın sağlanması için somut adımların atılması gerektiğini vurgulayan Uras, toplumdaki gerginliklerin azaltılarak sosyal cumhuriyete evrilmenin yaşanmasını umut ettiğini söyledi.Yeni parti kurma çalışmalarına ilişkin ise Uras, çalışmaların henüz yeni olduğunu önümüzdeki süreçte daha geniş değerlendireceklerini ifade etti.DİHA

SON DAKİKA!!! DTP MİLLETVEKİLLERİ İSTİFA ETMEYECEK 0 Kommentare

Milletvekilleri istifaları yeniden değerlendiriyorBDP ile DTP’nin yaptığı ortak toplantıda verilen arada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, “Milletvekillerinin istifa dilekçelerini şu saatlerde Meclis’e sunuyor olacaktık ancak tabandan ve demokratik çevrelerden gelen talepler nedeniyle PM’miz beklememizi istedi” dedi.Yapılan ortak toplantıda verilen arada gazetecilerin sorularını yanıtlayan kapatılan DTP’nin Grup Başkanvekili Selahattin Demirtdaş, Gültan Kışanak’la birlikte istifa dilekçelerini Meclis’e sunma görevinin kendilerine verildiğini belirterek, ancak PM’nin isteği üzerine bunu beklettiklerini söyledi. Demirtaş, “Yoksa şu saatlerde dilekçeleri Meclis’e sunuyor olacaktık” diyerek, istifaların tabandan ve demokratik çevrelerden gelen ‘İstifa etmeyin’ talepleri üzerine bekletildiğini ve toplantıda yeniden değerlendirildiğini sözlerine ekledi.ANF NEWS AGENCY::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::DTP Milletvekilleri istifa etmeyecekDTP ile BTP'nin ortak toplantısı ardından yapılan basın açıklamasında DTP'li Milletvekillerinin istifa etmeyeceği bildirildi. Konuya ilişkin bir açıklamanın kapatılan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk tarafından yapılması bekleniyor...ANF NEWS AGENCY

Halk uyanıyor AKP panikte -18.12.2009 1 Kommentare

Halk uyanıyor AKP panikte -18.12.2009TEKEL işçileri, polisin müdahalesine rağmen haklarını alana kadar Ankara'yı terk etmeyeceklerini söylüyorlarPolis önceki gün demiryolu ve itfaiye işçilerinin ardından dün de TEKEL işçilerine şiddet uyguladı. Sadaka sistemiyle göz boyayamayacağını anlayan AKP, panik içerisinde hıncını hakkını arayan emekçiden çıkarıyor.Yarıya yakını Kürt illerinden olmak üzere ülkenin dört bir yanından özlük haklarını savunmak için Ankara'ya gelen TEKEL işçilerine emniyet güçleri dün çok sert bir müdahalede bulundu. Ankara'da sayıları 7 bini bulan işçiler, toplam 12 bin TEKEL işçisinin Yaprak Tütün İşletmelerinin kapatılması nedeniyle 4-C statüsüne geçirilerek yaşayacakları hak kaybına itiraz ediyorlar.Önceki gün ise demiryollarında örgütlü Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) ve Türk Ulaşım-Sen, 25 Kasım Grevinden sonra AKP hükümetinin emriyle başlatılan soruşturma teröründen nasibini alan ve işten el çektirilen 16 arkadaşlarının göreve derhal iadesi için greve çıktılar. Aynı gün İstanbul'da uygulanan taşeron sistemi nedeniyle işsiz kalacak olana itfaiyeciler, işlerine sahip çıkmak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yürüdüler. İki işçi eylemi de, dün TEKEL işçilerinin eyleminde olduğu gibi, polisin sert müdahalesi ile engellenmeye çalışıldı.AKP hükümetinin son aylarda en meşru hak talepleri için yapılan işçi eylemlerine yönelik bu tavrının, bugüne kadar halktan sandıkta aldığı güçlü destekle hareket eden AKP'nin yine halktan gelen itirazın görünür hale gelmesinden duyduğu endişeden kaynaklandığı belirtiliyor.Ekonomik krizin etkilerinin de derinleşmesiyle, sağlıktan eğitime, emeklilik sisteminden çalışma koşullarına halka "daha iyi olacak" vaadiyle gerçekleştirilen reformların acı sonuçlarının emekçiler tarafından hissedilmeye başlaması AKP politikalarına itirazları artırıyor. Hükümetin kurduğu sosyal yardımları insanları "muhtaçlık" kavramı üzerinden kendisine bağımlılaştıran "sadaka sistemi" ise göz boyamaya yetmiyor.İşçiler ne istiyor?Hükümetin Ankara'da görmek istemediği TEKEL işçileri, AKP'nin sermayeye kaynak aktarmak için gerçekleştirdiği özelleştirme politikalarının mağduru. 12 bin TEKEL işçisi, daha önce önemli bir bölümü özelleştirilmiş olan TEKEL'in, devletin elinde kalan Yaprak Tütün İşletmeleri'nde çalışıyor.Devletin 2 yıl önce tütün alımını bırakması nedeniyle atıl hale getirilen bu işletmelerde çalışan işçiler, kamuda 4-C statüsüne geçirilmelerine karşı eylem yapıyorlar. 4-C statüsünde, ücretlerinin üçte birine inmesine, güvencesiz, sendikasız ve yılın 10 ayı çalıştırılacak olmalarına karşı çıkıyorlar.AKP hükümetinin, 12 bin TEKEL işçisinin tüm Türkiye'ye duyurdukları taleplerini karşılamak istememesinin arkasında ise bugüne kadar bir program dahilinde uyguladığı emek düşmanı politikaların sekteye uğrayacak olmasından duyulan endişe olduğu belirtiliyor.TEKEL işçilerinin geçmek istemediği esnek istihdamın en yaratıcı örneklerinden olan 4-C statüsünde kamuda halen 80 bine yakın kişi çalışıyor. TEKEL işçilerinin elde edeceği kazanım, hem on binlerce işçinin hak mücadelesinin önünü açacak hem de hükümetin kamuda istihdamı esnekleştirme adımlarını baltalayacak.Bilindiği gibi, kıdem tazminatının fona devredilmesi ve "kiralık işçi" uygulaması olarak bilinen Özel İstihdam Büroları düzenlemesi, hükümet tarafından "istihdam piyasasının esnekleştirilmesi" gerekçesiyle gündeme taşınıyor. TEKEL işçilerinin kazanımları, bu iki düzenlemenin en temel gerekçesini gayrimeşru hale getirecek ve işçilerin bu uygulamalara karşı direnmesini kolaylaştıracak.Diğer yandan, 25 Kasım Grevinin yapılması ve arkasından soruşturma mağduru arkadaşları için demiryolu işçilerinin dayanışma grevi gerçekleştirmesi, AKP'nin programında olan kamu reformunu ve onun en önemli bileşenlerinden kamu personel rejiminin tümüyle değiştirilmesi hedefini tehdit ediyor. Demiryolu çalışanlarının son derece örgütlü hareket etmesinin AKP hükümetini rahatsız ettiği düşünülüyor. Nitekim, greve katılanlar ile ilgili süspantilerin değil kaldırılmak, 30 çalışana daha süspanti uygulanması ve TCDD yönetiminin çalışanlara yüklü miktarda tazminat talebiyle dava açması bu rahatsızlığın bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.Önceki gün işsiz kalacakları için eylem yapan itfaiye işçileri ise AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yandaş sermaye grupları ile kurduğu "al gülüm ver gülüm" ihale sistemini bir gün öncesinden gündeme taşıdığı için AKP hükümetini kızdırdı. Eyleme yapılan sert müdahalenin ertesi günü, yapılan ihale ile İstanbul'un itfaiye ihalesini Lapis-Makro ortaklığı aldı. Lapis'in ortakları arasında Deniz Feneri e.V. soruşturmasında adı geçen Beyaz Holding bulunuyor. İtfaiye işçileri işlerine sahip çıkmak için yaptıkları eylemle, AKP'li belediyenin ihale sistemine çomak sokmuş oldular.Sadaka sisteminde yolun sonuAKP hükümeti, sermayeye kaynak aktarma mekanizmalarını temel alan yapısal reformları uygulamaya sokarken, halkın yaşayacağı hak kayıplarının üstünü sosyal yardımlar ve "sadaka kültürü"nün yaygınlaştırılması ile kapatabileceğini düşünmüştü.Ancak hem başta sosyal güvenlik olmak üzere reformların acı sonuçlarının halk tarafından hissedilmeye başlanması hem de ekonomik krizin derinleşmesi, AKP'nin politikalarına duyulan tepkinin artmasına neden oluyor. Hükümet bugüne kadar yüzde 47 gibi büyük bir oy desteğinin güveniyle hareket ederken, çeşitli kesimlerden gelen örgütlü tepkilerin artması AKP'de ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Rahatsızlık, hükümetin politikalarına itiraz edilen her konunun, AKP tarafından panikle değerlendirilmesine ve bir kriz başlığı haline getirilmesine yol açıyor. Tepkilerin ve hak taleplerinin dile getirildiği eylemlere, uygulanan şiddetin dozunun da bu nedenle arttığı görülüyor.

Siz Dostlarımızı Panelimize bekliyoruz... 0 Kommentare

24 ARALIK MARAŞ VE 19 ARALIK CEZAEVİ KATLİAMLARINIUNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ!PROGRAM-Açılış konuşması-Sineviyon gösterimiPANEL-KatılımcılarÇetin KOYUNCU (Türkolog)Seza mis HOROZ ( İHD Temsilcisi)Tarih : 20 Aralık Pazar 2009Saat : 13.00Tel : 0216 573 20 93Yer : Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kadıköy şubesiAdres : Uysal sok. No:2/4 İçerenköy ( İçerenköy Muhtarlık Arkası)

Konser> Grup Munzur - İstanbul Sarıgazi 0 Kommentare

"And Olsunki! Milyonların Korosuyla Haykıracağız Türkülerimizi!"Proleter müziğin temsilcilerinden ve ezilen emekçi sınıfların çığlığının sesi olan Grup Munzur'un İstanbul Sarıgazide vereceği konserde tüm dostları aramızda görmek dileğiyle.Tarih : 19 Aralık 2009Saat : 20:00Yer : Doğanlar Düğün SalonuAdres : Eski Ankara Cad.No:71 Kat:4 Sarıgazi/İstanbulBiletler ; 5 Ytl'dirBilgi İçin İrtibat Telefon Numarası: 0212 250 49 93Detaylı Bilgi İçin Etkinlik Sayfamızı Ziyaret Ediniz ;

BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ! 0 Kommentare

19 Aralık 2000 tarihinde Türkiye'nin 20 hapishanesine aynı anda saldıran ve adına 'Hayata Dönüş' Operasyonu denilen, 28 tutsağın hayatını kaybettiği katliamın yıl dönümünde düzenlenen eylem ve etkinliklerin duyuruları:19 Aralık 2000 tarihinde Türkiye'nin 20 hapishanesine aynı anda saldıran ve adına 'Hayata Dönüş' Operasyonu denilen, 28 tutsağın hayatını kaybettiği katliamın yıl dönümünde düzenlenen eylem ve etkinliklerin duyuruları:ALMANYA / Köln Tayad Komite19 Aralık katliamının yıldönümünde, katliamı protesto etmek ve tutsaklara sahip çıkmak amacıyla 19 Aralık 2009 tarihinde Köln EBERTPLATZ'da saat 14.00'de başlayacak yürüyüşümüze bütün halkımızı davet ediyoruz.***BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ!TEKEL işçileri: İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız! Ölmek Var Dönmek Yok! diye haykırıyor…İtfayeciler: Sendika hakkımız engellenemez! Taşeronlaştırmaya ve özelleştirmeye hayır! diye haykırıyor...Demiryolları emekçileri Grev Hakkımız Engellenemez! diye haykırıyor...Samsun’da Halk Cepheliler Amerika Defol Bu Vatan Bizim Kampanyasının çalışmalarını yaparken 2 gün üst üste gözaltına alınarak işkence gördüler.Demokratik mücadeleye yönelik saldırılar artıyor. Emekçilerin taleplerine, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine AKP, polisi ve Nazi hukuku ile cevap veriyor.11 Mayıs 2009 tarihinden beri yaklaşık 8 aydır Karadeniz Özgürlükler Derneği üyesi Günay Özarslan, İhsan Özdil, Ali Kemal Aşık, Muhammed Ayvaz, Hayriye Gündüz Grup Yorum Konseri düzenledikleri için Sincan F Tipi Hapishanesinde tutuklular.Tüm emekçilerin haklı taleplerine ve bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine yönelik baskılara karşı yapacağımız basın açıklamasına tüm devrimci, demokratik kişi ve kurumları davet ediyoruz…Tarih: 19 Aralık 2009 CumartesiSaat: 14.00Yer: Süleymaniye GeçidiKARADENİZ ÖZGÜRLÜKLER DERNEĞİ***BASINA VE KAMUOYUNA19.12.2000 tarihinde ülkenin değişik yerlerindeki 22 hapishaneye birden eş zamanlı bir operasyon gerçekleştirildi. Kıbrıs Harekatından sonraki en büyük askeri harekat olduğu söylenen ve adına ironik bir şekilde "Hayata Dönüş" adı verilen bu operasyonda 28 siyasi tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi. 6 kadın tutuklu/hükümlünün kimyasal gazlarla ve yangın bombalarıyla diri diri yakılarak, 6 tutuklu/hükümlünün ise kurşunlarla bombalarla olmak üzere toplam 12 tutuklu ve hükümlünün öldürüldüğü Bayrampaşa Operasyonuna ilişkin bugüne kadar henüz bir dava bile açılmadı. Bugüne kadar yürüttüğümüz hukuki mücadele sonuçsuz kaldı.Bu vahşete tanık olan ve süreci yakından takip eden biz hukukçular; operasyonu ve sonrasındaki süreçte yaşanan tüm gerçekleri ve ülkenin duyarlı aydın, sanatçı ve hukukçularının imzaladığı "Bayrampaşa İçin Adalet" talebini içeren bildiriyi kamuoyuyla paylaşıyoruz.Metni imzalayan aydın ve sanatçıların da katılacağı basın toplantımıza tüm basın kuruluşlarını ve duyarlı kamuoyunu bekliyoruz.TARİH: 19.12.2009 / CumartesiSAAT: 15.00YER: İNTERROYAL OTEL (Nevizade Sk. No: 31, Beyoğlu)ÇAĞDAŞ HUKUÇULAR DERNEĞİ***BASINA VE KAMUOYUNA19-22 Aralık 2000 tarihlerinde adına "Hayata Dönüş" dedikleri operasyonla 20 hapishaneye eş zamanlı olarak saldıran devlet, 28 devrimci tutsağı katletti.Katliamının üzerinden tam 9 yıl geçti. Bizler, Tecrite Karşı Mücadele Platformu olarak Bayrampaşa Hapishanesi önünde, katliamı unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı bir kez daha haykıracağız.Tarih : 19 Aralık 2009-CumartesiYer : Bayrampaşa Hapishanesi önüSaat : 13.00TECRİTE KARŞI MÜCADELE PLATFORMU(Demokratik Haklar Federasyonu, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Girişimi, Halk Cephesi, Odak, Özgürlükler İçin Mücadele Platformu, Partizan)***ANKARA: 19-22 ARALIK EYLEM VE ETKİNLİK TAKVİMİ- FOTOĞRAF SERGİSİ:18-19- 20 ARALIK GÜNLERİNDE, 12.30- 18.00 SAATLERİ ARASINDA YÜKSEL CADDESİNDE• SERGİ AÇILIŞI VE SİNEVİZYON GÖSTERİMİ:18 ARALIK 2009 CUMA12.30'DA SERGİ AÇILIŞI17.30'DA “HASTA TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK” EYLEMİ VE SONRASINDA SİNEVİZYON GÖSTERİMİ (YÜKSEL CADDESİ)• BASIN AÇIKLAMASI VE ANMA:19 ARALIK 2009 CUMARTESİ11.00'DA KURTULUŞ VEDAT DALOKAY NİKAH SALONU ÖNÜNDE BULUŞMA,12.30'DA SİNCAN HAPİSHANELERİ ÖNÜNDE BASIN AÇIKLAMASI14.00'DA KARŞIYAKA MEZARLIĞI 5. KAPIDA BULUNAN 19-22 ARALIK ŞEHİTLERİNİN BAŞUCUNDA ANMA• MEŞALELİ YÜRÜYÜŞ:20 ARALIK 2009 PAZAR17.00'DA TUZLUÇAYIR SÜLEYMAN NAZİF İÖO ÖNÜNDE TOPLANMA/ MAMAKALINTERİ, BDSP, DHF, EHP, ESP-G, HALK CEPHESİ, KALDIRAÇ, PARTİZAN, 78'LİLER GİRİŞİMİ, TÜ

AKP Maraş katili Şendiller'i Alevi çalıştayına çağırdı 0 Kommentare


Maraş katliamı sanıklarından eski BBP Genel Başkan Yardımcısı Ökkeş Şendiller, 17 Aralık'ta yapılması planlanan 6. Alevi Çalıştayı'na davet edildi.Devlet Bakanı Faruk Çelik, aralarında Kemal Kılıçdaroğlu, Arif Sağ, Kamer Genç, Bayram Meral, Akın Birdal, Prof. Dr. Cengiz Güleç, Ercan Karakaş, Fikri Sağlar, Derviş Günday, Haluk Özdalga, Prof. Dr. Abdurahman Küçük, Namık Kemal Zeybek, Seyfi Oktay, Mukadder Başeğmez, Haşim Haşimi, Hüseyin Tuğcu, İbrahim Yiğit ve Mehmet Moğultay'ın da bulunduğu katılımcıları bizzat telefonla arayarak davet etti. Davet edilen isimlerden birisinin de Maraş katliamı sanığı Ökkeş Şendiller olması dikkat çekti.1978 yılında 111 Alevinin acımasızca öldürüldüğü Maraş katliamından sonra Adana Sıkıyönetim Mahkemesi'nde dava açılmıştı. Davanın 1 numaralı sanığı Ökkeş Kenger'di. 1991''de çıkan Terörle Mücadele Yasası'nda yapılan değişiklikle salıverilen Ökkeş Kenger, sonraki yıllarda soyadını Şendiller olarak değiştirmişti. 1991'de Refah Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi'yle ittifak yapan Milliyetçi Çalışma Partisi'nden Meclis'e giren Şendiller, 1 yıl sonra, Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte BBP'yi kurdu. Şendiller, 2008 yılı başında Yazıcıoğlu'yla anlaşmazlığa düşerek partideki tüm görevlerinden istifa etmişti.ANF

Batman'da renk sendromu yeniden baş gösterdi 0 Kommentare


Tüm dünyada hastanelerde kullanılan Triaj uygulaması dün itibariyle Batman Devlet Bölge Hastanesi'nde de uygulamaya konularak, sarı, yeşil ve kırmızı şeritler çekildi. Ancak, Batman Valiliği kararıyla renkler kaldırıldı.Batman Bölge Devlet Hastanesi'nde dün itibariyle Triaj modeline geçildi. Yeni başlatılan Triaj modelinde hastalığın durumuna göre belirlenen renkli müdahale odaları oluşturuldu. Buna göre kırmızı müdahale odasında acil hastalara, sarı müdahale odasında hafif hastalara, yeşil müdahale odasında ise ayakta tedavi olması gerekenlere müdahale edilecekti. Acil bölümü girişine hastaların durumuna göre gidecekleri yeri bulmalarına yardımcı olması için sarı, kırmızı ve yeşil renklerden oluşan ve yön gösteren şeritler çekildi. Ancak bu gün itibariyle Batman Valiliği tarafından alınan bir kararla hastaneye giden polisler tarafından renkler kaldırıldı.SES Batman Şube Başkanı Deniz Topkan, Triaj uygulamasına göre, tüm dünyada kırmızı rengin aciliyeti, sarı rengin hafif yaralı veya hafif hasta, yeşil rengin de ayakta tedavi görmeyi ifade ettiği bir uygulama olduğunu dile getirdi. Dün itibariyle Batman Bölge Devlet Hastanesi'nde Triaj uygulaması başlatıldığını ifade eden Topkan, ancak odaları gösteren ok işaretlerinin yeşil, sarı, kırmızı renklerden olması nedeniyle dün güvenlik görevlileri tarafından olay mahallinde renklerin fotoğrafları çekilerek, bu anlamda gelen bir ihbar olarak değerlendirildiğini kaydetti.Renklere tahammülsüzlük!Bu gün itibariyle yetkililerin idareyi aramaları üzerine bu renklerin tamamen ortadan kaldırıldığını gördüklerini söyleyen Topkan, 'Dünya'nın her yerinde Triaj uygulamasının bu renklerle ifade ediliyor. Batman'da olmasından kaynaklı halen renklerin bir şeyleri ifade etmesi ve bu renklere halen bölücü bir mantık olarak bakılmasından kaynaklı renklerin kaldırılmasını doğru bulmuyorum. Dünya'da ve çağdaş ülkelerde halen böyle bir uygulama olmazken Batman gibi bir ilde bu renklere Kürtleri veya PKK'yi ifade etmesi olarak algılanmasından kaynaklı bu renklerin kaldırılması çağdışı bir yaklaşımdır. Demokratik açılımlardan bahsederken halen renklere ve renklere olan tahammülsüzlüğün gerçekten bu süreç açısından değerlendirdiğimizde mantığa uymadığını bir kez daha belirtmek istiyorum. Daha önceki yıllarda da buna benzer uygulamalar yaşanmıştı. Yine trafik ışıklarında yeşil rengin maviye dönüştürülmesi ve yine bu dönemde aynı şekilde bir uygulamaya tabi tutulmasını yetkilerin ve halkın vicdanına bırakıyorum' diye konuştu. DİHA