RFKP : `Hukumet Istifa!` 0 Kommentare


Rusya Federasyonu Komünist Partisi, tüm Rusya genelinde “Hükümet istifa!” sloganı ile protesto gösterileri düzenleyecek.

İnterfax haber ajansının haberine göre, RFKP Merkez Komitesi tarafından yapılan açıklamada, tüm Rusya genelinde partileri tarafından 4 Nisan tarihinde Vladimir Putin Hükümeti’nin istifasını isteyen protesto gösterileri yapılacağı belirtildi.
RFKP’nin ilk defa “Hükümet istifa!” sloganı ile sokaklara çıkacağının belirtildiği açıklamada, ekonomik krizin tüm Rusya’yı etkisi altına aldığını, RFKP’nin “Hükümet istifa!” sloganı ile sokaklara çıkmasından başka bir alternatifinin olmadığı kaydedildi.
RFKP’nin hükümetin istifasını talep eden bir protesto gösterisi düzenlemek için çok düşündüğünü kaydeden RFKP Merkez Komite üyesi İvan Melnikov, “Rusya halkı da şunu çok iyi görüyor ki, başka alternatifimiz yok” diye konuştu.
Geçtiğimiz günlerde, ismi açıklanmayan bir Kremlin görevlisi tarafından yapılan açıklamada, RFKP’nin Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev ile gizli bir antlaşma yaptığını, bu antlaşma gereği RFKP’nin Hükümeti ve Kremlin’i eleştiren eylemler yapmayacağını, bunun karşılığında ise Medvedev’in RFKP’ye daha yakın davranma sözü verdiğini iddia etmişti.
(Rusya.ru)

Arap Birliği Zirvesi’nde Kaddafi kriz çıkardı 0 Kommentare



‘Ben Müslümanların imamıyım’ dedi, salonu terk etti

DOHA - Libya lideri Muammer Kaddafi, Katar’ın başkenti Doha’da bugün başlayan Arap Birliği zirvesine, açılış oturumuna 5 dakika katılıp sonra da terk ederek damgasını vurdu. Arap Birliği 21. Zirvesine katılmak için Doha’ya gelen Libya lideri Kaddafi, zirvenin açılış oturumuna, diğer liderlerden sonra gelerek geç katıldı. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın açılış konuşması sırasında yerinden konuşmaya başlayan ve "Ben Arap dünyasının lideriyim. Ben Müslümanların imamıyım" diyen Kaddafi’nin bu sözlerine Katar Emiri Şeyh Hamid bin El Tani müdahale ederek susmasını istedi. Konuşması kesilen Kaddafi bunun üzerine, "Misafirperverliğiniz için teşekkür ederim" diyerek salondan ayrıldı. Kaddafi’nin Doha’da geçen aylarda açılan İslam Eserleri Müzesini ziyarete gittiği ve zirve toplantısına daha sonra katılıp katılmayacağının belli olmadığı belirtildi. Kaddafi’nin salonu terk etmesi sırasında diğer liderlerin, şaşkınlık içinde olanları izlediği bildirildi. Kaddafi, zirve öncesi aile fotoğrafına da katılmayarak protesto etti. Amerikan Associated Press ajansı da Kaddafi’nin Suudi Kralı Abdullah’ı eleştirerek, zirveyi terk ettiğini duyurmuştu. Ajansın haberinde Kaddafi’nin Kral Abdullah’ı, "İngiliz mahsulü ve Amerikan müttefiki" olarak nitelendirdiği belirtilmişti. Bu arada haberinde Kaddafi’nin daha sonra Suudi Kralı’ndan özür dilediğini de veren AP ajansı, bir düzeltme yaparak, Libya liderinin Kral Abdullah’tan özür dilemediğini bildirdi. (aa)

Tunceli Belediye’sine Ait Araçlara Saldırı 0 Kommentare



Tunceli Belediyesi’ne ait 6 araca, kimliği belirsiz kişi veya kişilerce saldırı düzenlendi. Saldırı da Mameki Köprüsü yanında bulunan araç parkındaki 6 aracın camları kırıldı ve maddi hasar oluştu. Belediye yetkilileri yaşananların

Tunceli Belediyesi’ne ait 6 araca, kimliği belirsiz kişi veya kişilerce saldırı düzenlendi. Saldırı da Mameki Köprüsü yanında bulunan araç parkındaki 6 aracın camları kırıldı ve maddi hasar oluştu.
Olay dün gece, Tunceli girişinde bulunan belediyeye ait araç parkında meydana geldi. Belediye Yetkililerinden edinilen bilgiye göre, kimliği belirsiz şahıs ya da şahıslar, belediye araç parkında bulunan 1 otobüs ile 5 iş makinesine taş ve sopalarla saldırdı. Saldırı sonrası araçlarda ciddi hasar meydana geldi. Belediye yetkilileri yaşananları seçimle ilişkilendirip, bunu ilkel bir öc alma duygusu şeklinde nitelendirdi.
Mameki Köprüsünün yakınındaki kilitli parke şantiyesinde park halinde bulunan Tunceli Belediyesine ait 1 otobüs ile 5 iş makinesi, dün gece kimliği belirsiz kişiler tarafından saldırıya uğradı. Araçların camları kırıldı ve zarar verildi.
Olay sabah saatlerinde mesailerine başlamak üzere araçların yanına gelen belediye personeli tarafından fark edildi.
Konu ile ilgili bir açıklama yapan Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Kasun “ Olay sabahın erken saatlerinde görevli arkadaşlarımız tarafından fark edildi. Mameki Köprüsünün yakınında park halinde bulunan 6 aracımız taşlarla camları kırılarak hasara uğratılmıştır. Olay tahminlerimize göre seçim sonrasında oldu. Maddi olarak önemli derecede hasar var. Belediyenin malı halkın malıdır. Halkın malına zarar verenleri, halkın takdirine bırakıyoruz.
Olayın seçimle bağlantısı olduğu düşüncesindeyiz. Bu davranış ilkel ve iğrenç bir öç alma duygusudur. Çok yanlış bir davranış. Zarar gören araçların masrafları yine halkın ödemiş olduğu vergilerle karşılanacaktır. Olay Emniyet Birimlerine bildirilmiştir ve olay yeri incelemesi yapılarak konu yargıya intikal etmiştir.” şeklinde konuştu.
Tunceli emek

Kızıldere Katliamı 0 Kommentare




Kızıldere KatliamıMahir Çayan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin, Ömer Ayna güvenlik güçlerince öldürüldü; Ertuğrul Kürkçü yakalandı. Kızıldere Katliamının sorumluları hala serbest.BİA Haber Merkezi - İstanbulKızıldere Katliamı, Türkiye devrimci sosyalist hareketinin tarihinde bir dönüm noktası. 12 Mart muhtırası sonrasında devlet şiddeti artarken, Türkiye Halk Kurtuluş Parti-Cephesi (THKP-C) ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) militanı 11 kişi Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'ın idamını engellemeye çalışırken Tokat'ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde kıstırıldılar. Aşağıda o günlerin hikayesi...İstanbul'da Ulaş Bardakçı'nın öldürülmesi ve Ziya Yılmaz'ın ağır yaralı olarak yakalanması, Orhan Savaşçı ve arkadaşlarının tutuklanması, ardından Koray Doğan'ın öldürülmesi ve Oğuzhan Müftüoğlu'nun da tutuklanması üzerine, tasarlanan birkaç umutsuzca çıkışın ve Ankara'da ya da başka bir büyük kentte barınma olanağının olmadığının görülmesi üzerine asıl örgütlenmeden geriye kalan iki kişi Mahir Çayan ve Ertuğrul Kürkçü, THKO üyeleri Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ile birlikte, THKP-C'nin Doğu Karadeniz'deki kitle çalışmalarından edindiği ilişkiler alanına geçmek üzere yollarda yapılan sıkı aramalardan kurtulabilmek için makarna yüklü bir kamyonun yükleri arasına gizlenerek Fatsa'nın Yapraklı köyünde Ahmet Atasoy'un bir akrabasının evine yerleştirildiler.Cezaevinden kaçıştan başlayarak yapılması mümkün ve gerekli ilk girişimin Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarının önlenmesi olduğu düşüncesinin aralarında sürekli olarak güçlendiği topluluğun eline Fatsa'ya yerleştikten sonra Ankara ve İstanbul'da sahip olmadıkları kadar elverişli bir imkan geçti: Varlığı daha önceden bilinen ve belirlenmiş olan NATO dinleme üssünde görevli İngiliz personeli. Kısa bir durum muhasebesinin ardından CHP'nin üç THKO'lunun idam cezalarının yerine getirilmesine ilişkin TBMM kararına Anayasa Mahkemesi'nde yaptığı itirazın sonucunun beklenmesi ve idamları önleyecek başka hiçbir yasal yol kalmadığında İngiliz görevlilerin rehin alınarak idamların yerine getirilmesinin engellenmesine karar verildi. Ancak, bu kararın yerine getirilebilmesi için gerekli bilgi, araç, barınma olanakları ve ilişkiler, kısacası yerel örgütlenme, ancak seyrek bir sempatizanlar çevresinin gevşek örgütlenmeleri içinde vardı.Beri yandan bürokrasi içindeki mücadele, 12 Mart sonrasında devletin korunabilmiş kimi yasallıklarının askeri diktatörlüğü kalıcılaştırma yanlısı güçler tarafından sürekli olarak aşındırılması biçiminde sürüyordu. Bir yandan Anayasa Mahkemesi'nde davaya bakılırken öte yandan Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı infazlar için darağaçlarının hazırlanmakta olduğuna ilişkin bildiriler yayınlayarak Anayasa Mahkemesi'ni baskı altında tutmaya çalışıyordu. Devletin kurumları arasında idama mahkum üç devrimcinin hayatları üzerinde süren bu mücadelenin doğurduğu gerilimli ve belirsiz atmosfer içinde, henüz hazırlıkların tamamlanmadığı bir sırada grubun büyük kentle olan son bağlantısı da koptu. Artık yerlerinin devlet güçlerinin bilgisi içine girip girmediğinden hiç bir zaman emin olmayarak, arkadaşlarının idamlarını engelleyemeden yakalanmak ya da her türlü riski göze alarak harekete geçmek kararıyla, 25 Mart 1972 gecesi saat 19.30'da Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ertuğrul Kürkçü, Hüdai Arıkan ve Ertan Saruhan ellerinde kendilerine ait herhangi bir araçları olmaksızın yöredeki bir tanıdıklarının aracıyla Ünye'de İngiliz teknisyenlerin kaldığı apartmana keşif yapmaya gittiler. Evin önünde İngiliz görevlilere ait aracın durmakta olduğunu görünce, o gece İngilizleri kaçırmayı düşündülerse de çevrenin kalabalıklığından ötürü bundan vazgeçtiler. Geceyi Ünye'deki bir tanıdıklarının evinde geçirdiler.26 Mart 1972 sabaha karşı devlet güçleri, kalabalık komando birliği, özel görevliler ve polis birlikleri ile Ankara'da elde ettikleri bilgileri değerlendirerek Ünye'deki bağlantı noktalarını ele geçirmek ve ardından aranmakta olan THKP-C ve THKO üyelerini yakalamak üzere Fatsa'yı abluka altına aldılar. Daha sonra 1979'da Fatsa Belediye Başkanı olan terzi Fikri Sönmez ve çırağını gözaltına alan devlet güçlerinin kendi yerlerini öğrenmek üzere onları işkence altında sorgulamakta olduğunu öğrenen grup iki seçenekle karşı karşıya kaldı; ya İngiliz görevlileri de yanlarına alarak Ünye'den ayrılacak ve arkadaşları Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Saffet Alp ve Ömer Ayna'nın bulunduğu Kızıldere köyüne ulaşacaklardı ya da etkili herhangi bir eylemde bulunma olasılığı bulunmayan bu köye kendi başlarına gitmenin yolunu bulacaklardı. Aralarında yaptıkları tartışmada birinci seçeneğin uygulanması kararlaştırıldı. İngiliz görevlilerin araçları kaldıkları konutun önündeyse onları kaçıracak ve birlikte gideceklerdi. Değilse, yakalanmadan önceki son şansı kullanarak zorunlu olarak Ünye'den ayrılacaklardı. Yapılan keşifte İngilizlerin arabasının yerinde durduğu belirlendi ve eylem gerçekleştirildi. Üç İngiliz görevli alındı. Geride kalanlar bağlanarak hareket edemez hale getirildi ve Mahir Cayan, Cihan Alptekin, Ertuğrul Kürkçü, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy ve Nihat Yılmaz, Kızıldere köyüne doğru İngilizlerin aracıyla yola çıktılar. Kızıldere köyüne tırmanan toprak yolun başında Ertan Saruhan ve Nihat Yılmaz'dan ayrılan grup, rehinelerle birlikte arkadaşlarıyla birleşmeye giderlerken Ertan Saruhan ve Nihat Yılmaz da aracı uygun bulacakları uzak bir yerde terkederek Ankara ya da İstanbul'a gitmekle görevlendirildiler.Kızıldere'deSoğuk ve rüzgarlı bir havada yokuş yukarı tırmanarak ancak gün ağarırken köy civarındaki ağıllara ulaşabilen grup, görünmemek için ağıllarda saklandı. 27 Mart 1972 gecesi yanlarında rehineleriyle birlikte, arkadaşlarının da kalmakta olduğu Kızıldere köyü muhtarının evine ulaştılar. 27 Mart 1972 sabahı İngiliz görevlilerin evine gelen hizmetlinin durumu polise bildirmesi üzerine, bütün bölgede topçu keşif uçakları ve helikopterlerle keşif uçuşlarına başlayan askeri birlikler aramalarını sürdürürken Kızıldere köyüne ilk giden grubun bağlantılarını kuranların ele geçmesi ve Niksar'daki bağlantı unsurunu açıklaması üzerine bu kişi 29 Mart 1972 günü yakalandı ve çok geçmeden güvenlik güçlerine muhtarın evini değilse de köy civarını tarif etti. Bu arada topçu keşif uçakları kar üzerinde Kızıldere köyüne çıkan yolun başında İngilizlerin aracının tekerlek izlerini tesbit ettiler. Nihayet aynı gün Niksar ilçesi girişinde Ertan Saruhan ve Nihat Yılmaz'ın bıraktıkları araba bulunduğu gibi, İstanbul ya da Ankara'ya gitmek yerine geriye Kızıldere'ye dönmeyi daha güvenlikli bulan Ertan Saruhan ve Nihat Yılmaz dönüş yolu üzerinde çevre köylerden ekmek alırlarken kuşku uyandırdılar. Bütün belirtilerin Kızıldere köyü dolayını işaret etmesi üzerine 30 Mart 1972 sabah 05.00'de bilgi edinmek için köy muhtarının evine gelen jandarmalara muhtar önceden hazırladığı ihbar mektubunu vererek arananların evinde kaldığını bildirdi.




Evin ve köyün sarılması üzerine evde sıkışıp kalan THKP-C üyeleri Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz ve Ahmet Atasoy ile THKO üyeleri Cihan Alptekin ve Ömer Ayna teslim olmamayı, taleplerine olumlu karşılık verilmez ve üzerlerine ateş açılırsa İngiliz rehineleri, bıraktıkları ültimatomda belirtildiği biçimde öldürerek sonuna kadar çarpışmayı kararlaştırdılar. Evin giriş ve çıkışlarını hububat ve un çuvalları, dolap, yastık ve yataklarla tahkim ederek, evin çatısında delikler açarak çevreyi gözetlemeye başladılar. "Teslim ol" çağrılarını reddettiler. Öğleden sonra saat 14.00 sularında İngilizlerin kendilerine çatıdan gösterilmesi ve kendileriyle konuşturulmasını isteyen çevreyi kuşatmış binlerce asker ve polisten oluşan birliklere İngilizleri gösterip konuşturdular. Kısa bir süre sonra içlerinden birinin çatıya çıkması ve görüşme yapılması isteğine uyarak çatıya çıkan Ertuğrul Kürkçü, Mahir Çayan, Cihan Alptekin ve Saffet Alp görüşmek üzere beklerlerken, ansızın üzerlerine önce tek tek, daha sonra çevredeki makinalı tüfek yuvalarından yaylım ateşi açıldı. Bu ateşin kimin emriyle açıldığı ve neyi amaçlamış olduğu bugün de açıklığa kavuşmuş değildir. Teknisyenleri ve devrimcilerin tümünü uzun bir kuşatmadan sonra sağ olarak yakalamanın askeri olarak mümkün olduğunu konuyla ilgilenen hemen hemen her uzman belirtmiştir.Ancak amacın birarada kıstırılmış geniş bir önderliğin bir an öce temizlenmesi olduğu tahmin edilebilir. Kendilerini çatıdaki delikten eve atmayı başarabilen üç kişiden geride kalan Mahir Çayan başından yediği kurşunla öldü. Ardından daha önce alman karar uyarınca İngilizler öldürüldü. Kerpiçten yapılma evde kendi silahlarının atış menzili dışında kalan güvenlik kuvvetlerinin atışlarına karşı koyamayan, buna karşılık siper aldıkları duvarları delen makinalı tüfek mermileriyle isabet alan devrimcilerden Ömer Ayna gözünden vuruldu. Cihan Alptekin karnından yaralandı. Bir süre sonra ateş kesilip çağrılar yapıldıysa da kendilerini fiilen kurşuna dizmiş olan güçlerle görüşme yapmayı reddeden devrimciler evin sahanlığında toplandılar. Eve yapılacak yeni saldırıyı topluca karşılamak üzere el bombalarını hazırlayarak beklemeye başladılar. Ancak doğrudan değil, uzaktan tüfek bombaları ve roketatarlarla yapılan yeni saldırıda, topluca bulunulan sahanlığın bir bölümü isabet aldı. Bu isabetle tahrip olan bölümde el bombası taşıyanlardan birinin pimi çekilmiş bombası elinden fırlayınca ötekilerin de ortasında patlayan bomba bir dizi patlamaya yol açtı. Evin arkasından sahanlığa girilen ikinci girişi tutmakta olan Ertuğrul Kürkçü dışındakilerin önemli bir bölümü ölürken Ertuğrul Kürkçü evin bitişiğindeki samanlığa geçerek saklandı. Evden gelen silah atışlarının kesilmesi üzerine tarama atışları yaparak eve girenler can çekişmekte olan Saffet Alp'i kurşuna dizdiler. Evdekilerin tam sayısını bilmemeleri ve muhtar Emrullah Arslan'ın verdiği sayıyla ölülerin sayısının uyması üzerine hava kararırken cesetleri de alarak köyden ayrıldılar. Ertuğrul Kürkçü saklandığı yerden çıkamadı.Ertesi gün ölülerini almak üzere gelen yakınlarının teşhisleri sırasında Ertuğrul Kürkçü'nün babasının ölenler arasında oğlunun bulunmadığını söylemesi üzerine yeniden yapılan arama sırasında Ertuğrul Kürkçü de yakalandı.Türkiye sosyalist ve devrimci hareketinin tarihinde "Kızıldere Katliamı" olarak bilinen olay, gerçekleşmesi ve gelişmesi sürecinde Türkiye'de ve Türkiye dışında büyük tepkilere yol açtı. Ancak yapılan bütün yanlış bilgilendirme, saptırma ve spekülasyonlara karşın devletin bu "katliam"ı savunması ve meşrulaştırabilmesi mümkün olmadı. Halkın vicdanı Kızıldere'de öldürülenlerin yanında yer aldı.Ancak, devletin özgül amaçları bakımından "Kızıldere Katliamı" hedeflerine ulaştı. Öncelikle THKP-C'nin önderliğine vurulan ağır darbe, yalnızca bu örgütün değil, sosyalist hareketin 1968'lilerin içinden çıkan önemli bir grup önderinin yokolmasına yol açarken özellikle THKP-C'nin atomize olmasına ve örgütsel olarak dağılmasına neden oldu. Sürekli ve güvenilir bir önderlik yoksunluğu sosyalist hareketin "devrimci" kanadında sonraki on yıl boyunca da esaslı olarak giderilemeyen bir önderlik bunalımına yol açtı.(SA/EÜ)* Bu yazı Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi 'nden alındı. İletişim Yayınları, Cilt 7, sf. 2185-88

KIZILDERE DİRENİŞİ UNUTULMAYACAK! 0 Kommentare


30 Mart 1972'de, ülkemizde ve bütün dünyada gözler bir Karadeniz köyüne, KIZILDERE'ye çevriliydi.Mahir Çayan ve arkadaşlari, korkunç bir takip altında Ankara'dan Karadeniz'e geçmişlerdi. Burada, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamını önlemek için Ünye Radar Üssü'nde görevli emperyalizmin 3 ajanını rehin alarak Niksar'ın bir dağ köyü olan Kızıldere'ye sığınmışlardı.Günlerdir ülkemizde bütün devlet kuvvetleri, devlete karşı gelen, devlete isyan eden bu insanlarin peşine düşmüştü. Devlete karşıgelinemeyeceğini kanıtlamak gerekirdi. Bütün devlet kuvvetleri seferber edildi. Eski "devletlu" İsmet Paşa'ya çağrılar yaptırıldı. Mahir Çayan ve arkadaşlarını bulabilmek için yüzlerce insan işkenceye çekildi. Ülkenin her yanında tam bir savaş hali sürdürülüyordu...Takipler alabildiğine sıklaştırıldı. Büyük şehirlerde yıldırım harekatları düzenlendi. Her ev, her oda didik didik aranmaya çalışıldı. Sokağa çıkma yasağı kondu. Beş kişiden fazlasının birlikte gezmesi suç sayıldı.Nihayet, Mart ayının son günlerinde Mahir Çayan ve arkadaşlarının Karadeniz Bölgesi'nde olduklan tespit edildi. Mahir Çayan ve arkadaşlarını bulabilmek için yüzlerce insan gözaltına alındı. İlkokullar işkencehane olarak kullanıldı. İşkence, aleni, ortalıkta yapılıyordu. Karakollardan yükselen çığlık sesleri duyulmaktaydı. Hamile kadınlar işkence altına yatırılıyordu. Halkın umutsuz tepkilerinden bile çekinen, korkan egemen sınıflar, toplarıyla, tanklarıyla, komando birlikleriyle, generalleriyle, MİT paşalarıyla üşüştüler Karadeniz bölgesine. Ve muhbirlerinin ve cümle teknik olanaklarının yardımıyla halkın on yiğit savaşçısının Kızıldere köyünde olduğunu öğrenebildiler.Mübalağasız, ordularıyla kuşattılar Niksar bölgesini. Kızıldere köyü savaş alanı oldu. Köy evinde 10 yiğit ve evin çevresinde sayısız asker, bu koşullarda bir çatışmaya girdi. 30 Mart 1972 akşamı, bütün teleksler, bütün rotatifler, dünya radyolarının hepsi aynı haberi iletiyordu; KIZILDERE’DE 10 KİŞİ KATLEDİLDİ!Oligarşinin, tankı, topu, bazukası, paşası, maşası el birliğiyle, bu köy evinde kuşattıkları halkın 10 yiğit savaşçısını imha etmeyi nihayet becerebilmişlerdi.10'lar, "biz buraya teslim olmaya değil, ölmeye geldik" diyorlardı. Ve öyle oldu. Teslim olmadılar. Direndiler. Öldüler.30 Mart 1972, bundan böyle, devrimcilere yol gösteren bir direnme savaşının alevlendiği gün oldu. Faşizme karşı teslimiyetsiz bir mücadele anlayışına sahip olduklarından KIZILDERE DİRENİŞİ'ni gerçekleştirdiler. Üç yiğit devrimciyi, Deniz'i, Yusuf'u, Hüseyin'i ipe çekerek nelere kadir olduğunu kanıtlama çabasında olan oligarşinin, halk yığınlarına gözdağı verip devrimcileri yıldırmak arzusuyla tutuşan oligarşinin katliamına karşı direndiler. Yoldaşlarının kurtarılması uğruna kendilerini feda etmekten geri kalmadıklannı kanıtladılar.10'lar, Kızıldere'de oligarşinin baskı ve tenkil politikasına, azgın sömürüsüne karşı çıktıkları için öldürüldüler. Devrim uğruna teslim olmayı değil, direnerek ölmeyi savundukları için öldürüldüler.30 Mart 1972, oligarşinin sarhoş generallerinin zafer çığlıkları attığı bir gündü. Yiğit savaşçıların cesetleri üzerinde tepindikleri bir gündü. Ama ayıldıklarında kirli kanlarını donduran bir gerçekle karşılaştılar:Birde çok olup çokta bir olan, hepsi birer Mahir, hepsi birer Saffet; Hüdai, Nihat, Ahmet, Ertan, Ömer, Cihan, Sabahattin, Kazım olan halkın diğer evlatlarını hatırlamak zorundaydılar.KIZILDERE DİRENİŞİ UNUTULMAYACAK!YOLDAYIZ,YOLUNUZDAYIZ!!!

28 ilde seçilen başkanlar belli oldu 0 Kommentare


Şu ana kadar sayılan oylara göre AKP 15, CHP 7, DTP 3, MHP 2 ve DSP 1 belediye başkanlığı kazandı.

Yerel seçimde alınan sonuçlara göre 28 ilde belediye başkanlıkları kesinleşti. DHA muhabirlerinin saat 21.00 itibariyle bölgelerinden
verdiği haberlere göre bu illerde AKP 15, CHP 7, DTP 3, MHP 2 ve DSP 1 belediye başkanlığı kazandı.BElediye başkanlığı seçim sonucu belil olan iller ve kazanan adaylar şunlar:
AĞRI AKP (Hasan ARSLAN)
AMASYA AKP (Cafer ÖZDEMİR)
BİTLİS AKP (Fehmi ALAYDIN)
BURDUR AKP (Sebahattin AKKAYA)
DİYARBAKIR DTP (Osman BAYDEMİR)
EDİRNE CHP (Hamdi SEDEFÇİ)
ELAZIĞ AKP (Mehmet Süleyman SELMANOĞLU)
ERZİNCAN AKP (Yüksel ÇAKIR)
GİRESUN CHP (Kerim AKSU)
HAKKARİ DTP (Fadıl BEDİRHANOĞLU)
İZMİR CHP (Aziz KOCAOĞLU)
KASTAMONU MHP (Turhan TOPÇUOĞLU)
KAYSERİ AKP (Mehmet ÖZHASEKİ)
KIRKLARELİ CHP (Cavit ÇAĞLAYAN)
KÜTAHYA AKP (Mustafa İÇA)
KAHRAMANMARAŞ AKP (Mustafa POYRAZ)
MUĞLA CHP (Osman GÜRÜN)
NEVŞEHİR AKP (Hasan ÜNVER)
ORDU DSP (Seyit TORUN)
SİNOP CHP (Baki ERGÜL)
TEKİRDAĞ CHP (Adem DALGIÇ)
TOKAT AKP (Adnan ÇİÇEK)
TUNCELİ DTP (Edibe ŞAHİN)
AKSARAY AKP (Nevzat PALA)
BAYBURT AKP (Hacı Ali POLAT)
KARAMAN AKP (Kamil UĞURLU)
BARTIN MHP (Cemal AKIN)
ARDAHAN AKP (Faruk KÖKSOY)

Dersim’de seçimi DTP'li Edibe Şahin kazandı 0 Kommentare

DERSİM - Seçim öncesi beyaz eşya ve mobilya dağıtımı ile gündeme gelen Dersim’de DTP Belediye Başkan adayı Edibe Şahin seçimi kazandı.Dersim’de, kent merkezinde belediye başkanlığı için kurulan 62 sandığın tümü açıldı. Kullanılan 12 bin 649 oydan DTP adayı Şahin 4 bin 293 oyu alırken, bağımsız aday Murat Kur 3 bin 340, AKP 2 bin 926 ve CHP 2 bin 44 oy alırken, 46 oy diğer adaylara dağıldı.DTP'liler resmi olmayan sonuçlar üzerine, belediye binası önünde toplanarak davul- zurna eşliğinde kutlamalar yaptı. DTP'de yapılan son yerel seçimi yine DTP'den Songül Erol Abdil kazanmıştıANF NEWS AGENCY

Diyarbakır'ı yüzde 66 oyla DTP aldı 0 Kommentare


AMED - Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı yüzde 66.68 oy oranıyla DTP kazandı.Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini DTP kazandı. Oy oranları şöyle; DTP: Aldığı oy : 164.202 Oy oranı: Yüzde 66,14 AKP Aldığı oy: 76.589 Oy oranı: Yüzde 30,85ANF NEWS AGENCY

Oyunu kullandığı sırada kalp krizi geçiren vatandaş öldü 0 Kommentare

MERSİN - Mersin'in Mut ilçesinde, oy verme işlemi sırasında kalp krizi geçiren vatandaş öldü.Alınan bilgiye göre, Hatice Kara (74) oy vermeye gittiği Meydan Mahallesi Endüstri Meslek Lisesinde muhtarlık seçimleri için oy kullandığı sırada kalp krizi geçirdi. Çevredeki vatandaşların yardımıyla Mut Devlet Hastanesine kaldırılan Kara, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.ANF NEWS AGENCY

Onbinlerce kişi G20’yi protesto etti 0 Kommentare


HABER MERKEZİ - Londra, Berlin, Frankfurt, Amsterdam, Paris ve Viyana ve Avrupa'nın birçok şehrinde onbinlerce kişi, G20 zirvesi öncesi küreselleşme karşıtı eylemler yaptılar 'Sizin Krizinizin Bedelini Biz Ödemeyeceğiz' sloganı altında düzenlenen gösteride sendikalar, yardım kuruluşları, dini gruplar ve çevreciler, küreselleşme karşıtları işsizlik, fakirlik ve iklim değişimiyle mücadele çağrısında bulundu. Viyana’daki gösteride Kürtlerin taşıdığı “Sosyal Devlet” yazılı tabut dikkat çekti.G20 zirvesine bir hafta kalan Londra, Berlin, Frankfurt, Amsterdam ve Paris’te onbinlerce küreselleşme karşıtı yürüdü. Londra’da 35 bin kişi toplanırken, Berlin ve Frankfurt’ta 55 bin kişi G20 zirvesini protesto etti.İNGİLTEREİngiltere’nin başkenti Londra’da yapılan yürüyüşe polise göre 35 bin kişi katıldı. Organizatörler yüzbinlerce kişinin katılımını bekliyordu. Yürüyüş esnasında polisler gerilim yaşanmazken, gözaltına alınan da olmadı. Kapitalizm karşıtı pankartlar taşınan gösteride, küresel ekonomik krizin sorumlusunun kapitalistler olduğu belirtildi. İngiliz Sendikalar Konfederasyonu Başkanı Brendan Barber, G20 liderlerinin küresel krizle mücadelede işbirliği konusunda anlaşmaya varmalarını istediğini söylediLondra’daki gösterinin 2003 yılında Irak işgaline karşı 1 milyon kişinin katıldığı yürüyüşten bu yana en önemlisi olması amaçlanıyordu. ALMANYAAlmanya’nın başkenti Berlin’de organizatörlere göre 30 bin, polise göre 15 bin kişi yürüdü. Frankfurt’ta ise organizatörlere göre 25 bin,polise göre 10 bin kişi G20 zirvesini protesto etti. Berlin’deki yürüyüşte kısa süreli gerginlikler yaşandı. Karalar giyinen ve siyah güneş gözlükleri takan bazı göstericiler, eylemi kamera ile çeken polislere çeşitli objeler fırlattı. Polisin çok sayıda kişiyi gözaltına aldığı bildirildi.“Krizinizin Bedelini Ödemeyeceğiz” sloganı altında yapılan yürüyüşe çok sayıda sivil toplum örgütü ve parti temsilcileri de katıldı. Bunlar arasında radikal sol parti Di Linke’nin lideri Oskar Lafontaine de yer aldı. Lafontaine, Frankfurt’taki yürüyüşte “krize neden olanlar faturasını ödemeli” dedi. HOLLANDAHollanda'nın başkenti Amsterdam'daki Özgürlük Anıtı önünde toplanan protestoya 5 binin üzerinde gösterici katıldı. Farklı kültürlerin yansıtıldığı, çok renklilik arz eden gösteride gökyüzüne salınan balonlar ve birbirinden ilginç maskelerle dans eden insanlar, ekonomik krize karşı seslerini duyurmaya çalıştı. Şehrin ana caddelerinden meydana akın eden göstericiler, sloganlar eşliğinde ilerlerken, akşam saatlerine kadar devam eden eylem, polisin aldığı güvenlik önlemleri sayesinde olaysız bir şekilde tamamlandı.AVUSTURYAAvusturya'da ise 6 bin 500 gösterici başkent Viyana'nın merkezinde toplandı. Viyana’nın merkez istasyonu Westbahnof’ta başlayıp, Avusturya Parlamentosunun önünde son bulan yürüyüşte ''krizinizin faturasını ödemeyeceğiz'' ve ''kapitalizm yeniden biçimlenemez'' sloganlarını attılar. Gösteriye, Avusturya Kürt dernekler federasyonu FEYKOM da destekledi. Eyleme Kürtlerde kendi renkleriyle katıldılar. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın posterleri, konfederalizm ve PYD bayraklarının yanısıra, kadınlar da KJB bayrakları taşıdılar. “Kapitalizm erkekliğin ürünüdür”, “Kadın katliamlarına hayır”, “Irkçılığa ve cinsiyetçiliğe hayır”, “Uluslararası dayanışmayı yükseltelim” dövizleri de taşındı. Kürdistanlıların taşıdığı ve üzerinde “Sosyal Devlet” yazılı tabut da oldukça ilgi çekti. Kültürel etkinliklerin ve sokak gösterilerinin yapıldığı eylemde, miting alanında toplanan binlerce insan, müzik eşliğinde dans etti ve değişik kurum temsilcileri kapitalizme karşı ve krizi yaratan egemenlikli sisteme karşı konuşmalar yaptılar.FRANSA, İSVEÇREParis’te ise Borsa binası önündeki meydanda toplanan yaklaşık 200 kişi vergi cennetlerini protesto etti. Göstericiler borsanın önünde ''kumdan yapay bir cennet'' yaptı. Organizatörler daha sonra ''yapay mali cennetin'' ne denli kolay yıkılacağını göstermek için burayı yıktılar. Göstericiler, ''cenneti'' yıkmadan önce kendi yaptıkları 5 bin euroları ortalığa saçtılarİsviçre’nin Cenevre ketinde yapılan yürüyüş de hava muhalefeti ile karşılaştı. Eyleme 200 dolayında kişi katıldı. ANF NEWS AGENCY

Bakan Şahin 'tasvip etmediği' işlerin içine girmiş 0 Kommentare


Sosyal Güvenlik Reformu’nun yürürlüğe girmesinden hemen önce Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, 15 yaşındaki kızı Büşra ile 13 yaşındaki oğlu Burak’ı SSK’lı yaptırdığı ortaya çıktı. 65 yaş koşulundan kurtulan Büşra 58’inde, Burak ise 60’ında emekli olabilecek.
İSTANBUL - Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, emekli olma şartlarını zorlaştıran yasa yürürlüğe girmeden hemen önce 13 yaşındaki oğlunu ve 15 yaşındaki kızını sigortalı yaptırdığı anlaşıldı. Kayıtlara göre Şahin’in oğlu 15 gün, kızı ise 1 gün sigortalı gösterilerek daha uzun süre prim ödeyip geç emekli olmaktan kurtuldu. Bakan Şahin, CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu'nu küçük torununun aynı şekilde sigortalı yapıldığı ortaya çıkınca 'Tasvip etmiyorum' demişti. Vatan gazetesinin haberine göre, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun fiili çalışma olmadan sigorta işlemi yaptırılmasını ‘Yasadışı’ ilan etmesine rağmen Adalet Bakanı’nın 13 yaşındaki oğlu ve 15 yaşındaki kızını, yeni Sosyal Güvenlik Yasası’nın ağır şartlarından son anda kurtardığı ortaya çıktı. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in oğlu Sosyal Güvenlik Yasası’nın yürürlüğe girdiği 30 Nisan 2008 tarihinden 4 gün önce bir reklam ajansında, kızı da 18 gün önce abisinin, yani Şahin’in büyük oğlunun avukatlık şirketinde “sigorta kayıtları” yaptırılarak çalışıyor gösterildiler. Böylece Şahin’in iki çocuğu, yeni yasanın getirdiği 65 yaşında emeklilik ve daha fazla prim ödeme gibi yüklerden kurtarılmış oldu. Okulu Ankara’da ama... SGK kayıtlarına göre, Bakan Şahin’in 1993 doğumlu kızı Büşra, yeni yasa yürürlüğe girmeden 18 gün önce 12 Nisan’da işe girdi ve yine aynı gün işten çıktı. Ancak 1 günlük prim ödemesiyle, “0602200816047” SSK sicil no ile sisteme dahil oldu. Büşra ªahin’in yeni Sosyal Güvenlik Yasası’nın olumsuzluklarından kurtulmasını sağlayan işe giriş çıkış yaptığı işyerinin ise, abisi Cem Şahin’in Ankara’daki avukatlık bürosu olduğu öğrenildi. Ankara Cinnah Caddesi adresinde görünen Cem Şahin’in, avukatlık bürosunu sonradan devrettiği bildirildi. Bakan Şahin’in 1995 doğumlu oğlu Burak Şahin de, yeni yasanın yürürlüğe girmesinden sadece 4 gün önce işe başlamış gösterilerek, “3402200828029” sicil no ile SSK’lı oldu ve 10 Mayıs tarihine kadar 15 gün sistemde kaldı. Oğul Burak Şahin’in 15 gün primini ödeyerek yeni yasanın olumsuzluklarından etkilenmesini önleyen işyeri ise kayıtlarda İstanbul- Akatlar-Beşiktaş adresli Dualist Reklam Ltd. isimli bir reklam ve yayıncılık ajansı olarak görünüyor. Şirket, İstanbul’da kurulu. Sigorta kaydı yapıldığı Nisan 2008 tarihinde 13 yaşında olan oğul Burak Şahin’in, okulların açık olduğu ve 2. yarıyıl eğitim ve öğretim döneminin ortasında İstanbul’daki bir reklam ajansında çalışıyor görünmesi de ayrıca dikkat çekti. SGK üst yönetiminde ikinci ‘çocuk’ vakası Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Veysel Uyar’ın 13 ve 5 yaşlarındaki iki çocuğunu, mevcut maddeden yararlanma tarihinin bitiminden bir gün önce 29 Nisan 2008 günü işçi diye tescil ettirdiği ortaya çıkmıştı. SGK Primsiz Ödemeler Genel Müdürü Yadigar Gökalp’in de kızını reformdan korumak için bir cep telefonu bayiinde çalışıyor gösterdiği anlaşıldı. Kayıtlara göre 1 Ocak - 31 Ocak tarihleri arasında lise 2. sınıf öğrencisi kızının 30 günlük işe giriş çıkış kaydını yaptıran Yadigar Gökalp’in kızı Bengisu, SSK’da 0601200745243 sicil no ile sisteme yasa yürürlüğe girmeden kaydoldu. SGK ‘yasadışı’ ilan etmişti Sosyal Güvenlik Reformu’nun 30 Nisan 2008’de yürürlüğe girmesinden önce vatandaşların çocuklarını, 65 yaş sınırından etkilenmemesi için bir yerde sigortalı gösterme telaşına düşmesi büyük sorun olmuştu. Hükümet temsilcileri ve SGK yöneticileri bu durumun “yasadışı” olduğunu belirterek “fiili çalışma olmadan sigortalı gösterilenlerin kayıtlarının iptal edileceğini” açıklamıştı. Yapılan denetimlerde de 18 yaşın altındaki 40 bin çocuğun sigortası fiili çalışmaya dayanmadığı için iptal edilmişti. Az prim ödeyip daha çok maaş alabilecekler Sosyal Güvenlik Yasası’nın yürürlük tarihinden önce sigorta girişi yapılanlar, temelde 4 büyük avantaj elde etti. Öncelikle yasa yürürlüğe girmeden önce sigortalı oldukları için 65 yaşını beklemeyecekler. Yasadan önce sigorta kayıtları yapıldığı için bu çocuklar kadınlarda 58 ve erkeklerde 60 yaş kuralına tabi olacaklar. Ayrıca, gelecekte büyüyüp, çalışıp, emekli olmaları halinde emekli maaşları hesaplanırken ilk 10 yıl için aylık bağlama oranı yüzde 3 olarak kabul edilecek. Eğer binlerce çocuk gibi yasadan sonra sigortalı olsalardı, aylık bağlama oranı bütün yıllar için yüzde 2 olarak hesaplanacaktı. Ayrıca, yeni Sosyal Güvenlik Yasası, emekli olduktan sonra hem emekli maaşı alıp hem de çalışmaya izin vermiyor. Ama bu çocuklar yasadan önce sigortalı yapıldıkları için emekli olduklarında katkı payı ödeyerek hem emekli maaşı alacaklar hem de çalışabilecekler. Biir kritik nokta da şu prim ödeme gün sayısında. Yasa yürürlüğe girmeden önce sigortalı olanlar 7 bin gün prim ödeyerek emekli olabilecekler.

Danimarka'yla Roj TV pazarlığı 0 Kommentare


NATO Genel Sekreterliği için adaylığını koyan Danimarka Başbakanı Rasmussen, Türkiye'nin veto olasılığı için harekete geçti. İki savcı Roj Tv için Türkiye'ye geliyor 'den Danimarkalı iki savcı, Kophenag’dan yayın yapan ROJ TV’nin kapatılması konusunu görüşmek için Türkiye’ye geliyor

STOCKHOLM - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği adaylığı ile ilgili çekincelerini ortaya koymasının ardından Danimarka harekete geçti. İki üst düzey savcının, Roj TV’nin kapatılması konusunu görüşmek üzere Türkiye’ye gönderileceği bildirildi. İsveç haber ajansı TT, Danimarka haber ajansı Ritzau’a dayanarak verdiği habere göre, Başbakan Erdoğan'ın "Roj TV’nin Kopenhag’dan yayın yapıyor olmasından rahatsız' açıklaması Danimarka'yı harekete geçirdi. Danimarka’dan iki üst düzey savcının bu televizyonun kapatılmasıyla ilgili temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye gönderileceği belirtildi. Haberde, Türkiye’nin Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği konusundaki çekincelerinden birinin de karikatür krizi olduğu, Müslüman ülkelerin karikatür krizi nedeniyle Danimarka Başbakanı’nın NATO Genel Sekreteri olması konusundaki itirazlarını Türkiye’ye ilettiği kaydedildi.(aa)

Muhsin Yazıcıoğlu: Bir Faşist Katilin Anatomisi 1 Kommentare


Ülkücü-şeriatçı faşist parti başkanı Yazıcıoğlu seçim kampanyası sırasında öldü.Helikopteri düşerek maalesef eceliyle ölen azılı faşist, işkenceci ve devrimci katili Yazıcıoğlu´nun marifetleri aşağıda okuyacağınız alıntıda detaylı biçimde verilmiştir:"Önce, Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın ve Yasin Hayal’in, BBP çizgisindeki bir kuruluş olan Alperen Ocakları’yla ilişkisi açığa çıktı. Ardından katillerin “akıl hocası” durumundaki Erhan Tuncel’in BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’yla birlikte çekilmiş fotoğrafları ortaya döküldü... Buna rağmen BBP’liler ilişkilerini reddetme yoluna gittiler... Sonra bizzat Yasin Hayal, hapishaneden verdiği ifadede, kendisine ve ailesine BBP MKYK üyesi Halis Egemen ve BBP İl Başkanı Yaşar Cihan tarafından para, giyecek ve eşya yardımında bulunulduğunu açıkladı.İnkar etmesi zordu. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, bu defa da basına “Bu yardım, Egemen ve Cihan´ın partiyle bağlantıları olmadığı dönemde olmuş” açıklamasını yaptı. Ne farkederdi ki?..Bir şey farketmediği, Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözlerinin devamından da belli zaten: Yazıcıoğlu, bilirkişi raporlarının “öldürücü ve yaralayıcı” olduğuna dair rapor verdiği McDonald´s´a atılan bomba için “McDonald´s´a maytap atmasının ardından Hayal´in ailesi Halis Egemen´e gelerek destek istiyor.” diyor.Ne olmuş sanki, çocuklar maytap atmış!.. Onların il başkanı ve yöneticileri de maytaplarla oyun oynayan çocuklara hamilik yapmışlar! Çocuk Yasin Hayal de, hapishaneden çıktıktan sonra BBP İl Başkanı Yaşar Cihan´ın elini öpmeye gidiyor... Bunda da bir şey yok tabii; büyüklerin elini öpmek, gelenektendir!..Muhsin Yazıcıoğlu, işin içinden çıkamayınca da “Yargı çözsün işi. Nereye kadar götürüyorsa götürsün” diyerek sıyrılmaya çalışıyor sorulardan. Oysa bu soruşturmaların “gittiği yere kadar gitmesine” geçmişten beri karşı olanların en başında gelir Muhsin Yazıcıoğlu.Çünkü... Çünküsü Yazıcıoğlu’nun siyasi kimliğindedir.Daha kısa süre önce linç saldırılarıyla, özellikle üniversitelerdeki faşist saldırılarla ve son olarak da Hrant Dink’in katledilmesiyle gündeme gelen BBP kimdir, neyi savunur, bu “Alperen ocakları” nereden çıkmıştır? Bunları kısaca hatırlayalım, hatırlatalım.Ne dediler, ne yapıyorlar?Büyük Birlik Partisi’ni, yani kısa adıyla BBP’yi oluşturan kadrolar, 1992’de MÇP’den (yani sonraki adıyla MHP’den) ayrıldılar. Ayrılığın başını Muhsin Yazıcıoğlu ve Ökkeş Kenger çekiyordu.Muhsin Yazıcıoğlu, sayısız faşist cinayetin, katliamların faili olan Ülkü Ocakları’nın 1980 öncesi Genel Başkanı’ydı. Susurluk kazasında ölen faşist katil Abdullah Çatlı’yla aynı “ocak”tan, aynı ekiptendi yani. Ökkeş Kenger ise, 19 Aralık 1978 günü, bir sinema salonuna attığı bombayla Maraş katliamını başlatanlardan biriydi. Kenger, daha sonra soyadını Şendiller olarak değiştirip MHP’den milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi.MÇP’den ayrılanların niteliği, ayrılığın başını çekenlerin kimliğine bakarak anlaşılabilirdi az çok. Ama Yazıcıoğlu’nun ayrılırken ettiği bazı laflar, onların “geçmişten bazı dersler çıkarmış olabileceği”ni de düşündürüyordu.BBP’nin ayrıldığı dönemde ayrılık nedenleri üzerine pek çok spekülasyon yapılmıştı.Kimileri olayı “Türkçülüğe karşı İslamcı ülkücüler” diye tanımlarken, kimileri ayrılık meselesini “trilyonluk MİT operasyonu” senaryolarıyla anlatıyordu.Muhsin Yazıcıoğlu ve grubu, Türkeş´i “kontrgerillacılıkla”, “militarist”likle, diktatörlükle suçlayarak, kendilerinin “onlardan farklı” olduğunu kanıtlamaya, en azından kanlı geçmişlerini aklamaya çalışmaktaydılar. Bu arada taraflar birbirini karşılıklı olarak provokasyon tertiplemekle de suçluyorlardı.Bunlar bir yana bırakılırsa, MHP-BBP ayrılığındaki üzerinde durmaya değecek tek ciddi söylem, sivil faşist hareketin 12 Eylül öncesi devlet tarafından kullanıldığının itiraf edilmesiydi. Bu itiraf, aynı zamanda BBP grubunun Türkeş’e ve MHP’ye yönelttiği suçlamanın da ana unsuruydu. Türkeş’in milliyetçi hareketi kontgerillaya-devlete kullandırttığını söyleyen BBP, artık devlet tarafından kullanılmaya tavır alacaklarını imâ ediyordu.Ama bilindiği gibi, siyaset sahnesinde kimin kendisi için ne dediğinden daha önemli ve belirleyici olan ne yaptığıdır.Bu ölçüyle bakıldığında BBP’nin faşist cenahta özel bir farkının görünmediğini söyleyebiliriz. Hemen tüm faşist saldırılarda, linç saldırılarında MHP’lilerle BBP’liler, Ülkü Ocaklılarla Alperen Ocaklılar, yanyanadır. Siyasi tavır olarak bazı nüans farklılıklar olmakla birlikte Bahçeli ve Yazıcıoğlu, kimin daha milliyetçi olduğu yarışından başka, mesela devletin politikalarına, kontrgerilla yöntemlerine ilişkin bir farklılık görülmemektedir.MHP-BBP ayrılığındaki tartışmalar, bir yanıyla da sivil faşist hareketin halk nezdinde teşhir ve tecrit olmuşluğunun sonucuydu. Geçmişin kamburundun kurtulmak istiyordu her iki taraf da. Yazıcıoğlu grubuna göre geçmişin sorumluluğu “kontrgerillacı ve diktatör Türkeş”in, Türkeş´e göre ise “kendisini dinlemeyen kavgacı gençlerin”dir. Böylelikle her iki taraf da kendini aklamış olmaktaydı.Ama şimdi dönem kısmen farklıdır; esas yarış, “yükselen şovenizm”den pay kapma yarışıdır.BBP, esas olarak MHP’den farklı bir politika üretememiş, örgütlenmeden propagandaya kadar MHP’yi değişik biçimlerde taklit etmeye devam etmiştir. Bu anlamda, biz daha çok milliyetçiyiz, komünistlerle, bölücülerle biz daha iyi başederizden öteye söyleyebildikleri ve yapabildikleri bir şey olmamıştır. Sivil faşist hareketin kendi içindeki rekabet de işte yine ancak kan üzerine, şovenizm üzerine bir rekabettir.Linçlerin savunucusu Yazıcıoğlu:4 Eylül 2005’te Bozüyük’te DEHAP’lılara karşı gerçekleştirilen linç saldırısının ardından Muhsin Yazıcıoğlu, şu açıklamayı yapmıştı:“Devletin, milletin güvenliğini emanet ettiğimiz kuruluşlar sorumluluğunu yerine getirmez, yasaları kullanmazlarsa, vatandaş geri kalmaz. Milletin kendi güvenliğini sağlamak hakkıdır...” Yazıcıoğlu şöyle devam ediyordu. “´Ya devlet başa, ya kuzgun leşe´ demişler. Devlet başa geçmezse leş kargaları ortaya çıkar. Devlet, devletliğini yapmazsa evimizde mi oturacağız? “Bu sözler, BBP’nin Çatlılar döneminden, MHP’den farklı bir politika ve söylem üretemediğinin göstergesidir. Bunlar sivil faşist hareketin onlarca yıldır varlık gerekçesi yaptığı söylemlerdir ve bu söylemlere sahip çıkan bir hareketin devlet tarafından kullanılması kaçınılmaz sondur.Susurluk olayı da bu açıdan oldukça önemli bir göstergeydi. Devletin kendilerini kullanmasından şikayetçi olan BBP, kullanılmanın en doruktaki simgesi olan Abdullah Çatlı’yı sahiplenmekte en önde koşmuştur. Nitekim sonrasında da BBP’liler, onun kurduğu önce Nizam-ı Alem, ardından Alperen Ocakları, tüm faşist saldırıların içindedir.Faşist hareketteki MHP-BBP ayrılığı üzerine spekülasyonların yapıldığı dönemde, devrimciler, bugünleri de ifade eden şu tespitleri yapmışlardı:“Birbirlerini suçlamaları, akıtılan kanları birbirlerine yüklemeleri onları hiçbir zaman temize çıkarmayacaktır. Onların bu ifşaatları ile ortaya çıkan tek şey vardır; o da aynı çamurdan yoğrulmuş olmaları gerçeğidir. Amerikancılıksa hepsi Amerikancıdır, Türkeş de, Somuncuoğlu da, Yazıcıoğlu tayfası da. Kontrgerillacılık hepsinin ortak mesleğidir, ırkçılık onların kimliğini belirliyor, ‘İslamcı’ maskeyi hepsi kullanmıştır ve hala kullanmaktadırlar. Halkları birbirine kırdırmak için kurulan tezgahların, provokasyonların, katliamların içinde hepsinin parmağı vardır. Öne çıkardıkları ya da çıkaracakları şey ne olursa olsun, hepsi de aynı rol için beklemekte ve bu rol için kıyasıya mücadele etmektedirler... Yolları ayıran da budur.” (Mücadele, 25 Temmuz 1994, Sayı: 4)Sivil faşist hareketle devlet, bugün de içiçe!Aradan 15 yıl geçmiştir ve öngörüldüğü gibi, emperyalizmle, oligarşiyle, devletle içli-dışlı çizgi, halk düşmanı saldırı pratiği, BBP’de hakimiyetini sürdürmektedir.Gerek üniversitelerdeki satırlı faşist saldırıların, gerekse de onlarca şehirde tekrarlanan linç saldırılarının ardından MHP de, BBP de saldırılarda yeraldıklarını inkar etmiş, “onlar bizden değil”, “ülkücüler bu işlere karışmaz” türünden açıklamalarla sorumluluklarını gizlemeye çalışmışlardır. Mafya çetelerinin içinde sık sık bu partilerin veya “ocak”larının yöneticileri çıkmakta, ve karşımıza yine aynı inkarcı demagoji çıkmaktadır. Yaptıklarını savunamıyor ve üstlenemiyorlar. Çünkü, niteliği itibariyle yaptıkları kontra eylemlerdir. Yaptıkları her iş, sömürü ve zulüm düzenine hizmet etmektedir. Aynı bugüne kadarki gibi.Kullanıldığını söyleyen Muhsin Yazıcıoğlu, o dönemin gerçeklerini halka anlatmamıştır hiçbir zaman. Anlatmaya da niyetli görünmemektedir. Tersine, gidişatları, o kirli ve kanlı sayfalara yeni sayfalar ekleme yönündedir. Ogün Samastlar’ı, Yasin Hayaller’i sahiplenen bir siyasi çizgi, zaten faşizm tarafından her türlü kullanılmaya açıktır.Mamak Hapishanesi’nde oligarşinin işkencesiyle, hücreleriyle karşı karşıya gelince “devlet bizi kullandı” diyen Yazıcıoğlu’na, faşizmin kendilerini kullanıp işleri bitince yarın yine aynı şekilde yapabileceğini hatırlatmak gereksizdir. Faşist hareket bunu bilse de, kanlı ve halka karşı çizgisini sürdürecektir. Çünkü varlık koşulu da, oligarşik devletin icazetini alması da buna bağlıdır. Polis, jandarma, MİT, hepsi, MHP’siyle, BBP’siyle, “ocak”larla içiçedirler. Bizim gibi ülkelerdeki sivil faşist hareket ise, bu içiçelikten vazgeçemez; çünkü, devlet desteği olmadan varolamaz.BBP de, milliyetçilik yarışında öne geçmek, MHP’nin “pasifliği”nden şikayetçi olan, şovenist dalganın kışkırttığı kesimleri kendine çekmek için her türlü kirli işe bulaşmakta, düzenin halk güçlerine yönelik saldırılarına, faşist teröre ortak olmaktadır.***Alpaslan Türkeş, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Muhsin Yazıcıoğlu... Halka karşı işlenen yüzlerce suçun altındaki kanlı imza bunlara aittir. CIA’dan 12 Eylül Cuntasına, holdinglerden polis şeflerine kadar pekçok karşı-devrimci güç kullandı onları.Yazıcıoğlu, “kullanıldık” diye ayrıldı, ama kullanılma çizgisini değiştirmedi."alıntı: Yürüyüş Dergisi

Eroinden sorumlu Mehmetgiller 0 Kommentare


2. Ergenekon iddianamesine göre Çiller hükümeti döneminde Türkiye, ekonomik krizi uyuşturucu parasıyla atlatmış.



Çiller 1994’teki ekonomik krizi dönemin Emniyet Müdürü M. A. ve MİT’çi M. E’ün “20 milyar dolarlık eroin parasını kullanalım” tavsiyesine uyarak atlatmış

12 Eylül hukuku Anayasa Mahkemesi’nde 0 Kommentare


Sultan Özer
12 Eylül askeri darbesinin getirdiği hukuksuzluk Danıştay tarafından mahkum edildi. 12 Eylül darbecileri tarafından yapılan değişiklikler sonunda, Bakanlar Kurulu Kararıyla 1982 yılında resen emekli edilen Elazığ ve Antalya Eski Valisi Güngör Aydın’ın yürüttüğü hukuk mücadelesinde tarihi bir aşama kaydetti. 12 Eylül askeri darbesinin getirdiği hukuksuzluk Danıştay tarafından mahkum edildi. 12 Eylül darbecileri tarafından yapılan değişiklikler sonunda, Bakanlar Kurulu Kararıyla 1982 yılında resen emekli edilen Elazığ ve Antalya Eski Valisi Güngör Aydın’ın yürüttüğü hukuk mücadelesinde tarihi bir aşama kaydetti. Danıştay söz konusu düzenlemelerin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Aydın sonucu; “29 yıl sonra 12 Eylül militarizmine karşı alınmış tarihi bir karar” olarak nitelendirdi. 12 Eylül hukukuna karşı, binlerce kişinin mağduriyetine son verecek bir adım olan bu kararı çıkartan Güngör Aydın, Merkez Valisi olarak görev yaptığı dönemde, 5434 sayılı Emekli Sandığı Yasası’na eklenen ek geçici 2. madde uyarınca, 29 Ocak 1982’de Bakanlar Kurulu Kararıyla resen emekli edildi. Vali Aydın kararı, İçişleri Bakanlığı’ndan, “Olağan hukuk kuralları açıldığında kazanılmış tüm haklarımı arama hakkım saklı kalmak koşulu” ile tebliğ etti. Emeklilikte geçen 8 yıl 3 ay 22 günlük sürenin sonunda, 25 Mayıs 1990’da görevine geri dönen Vali Aydın gibi, resen emekli eski valilerin tümü görevlerine iade edildi.ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE YARGI YOLU AÇILDIEcevit hükümeti döneminde, 2001 yılı Ekim ayında, Anayasa’da yapılan değişiklik doğrultusunda, Anayasa’nın geçici 15. maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasıyla, Milli Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan kanunlar, kararnameler, alınan kararlar ve yapılan tasarruflar hakkında da hak arama ve yargı yolu açıldı. Bunun üzerine Güngör Aydın, 11 Aralık 2001’de İçişleri Bakanlığı ve Başbakanlığa başvurarak, resen emekliliğe sevk karar ve işleminin iptalini istedi. Ancak talebi reddedilen Aydın, 29 Aralık 2002 tarihinde konuyu Danıştay’a götürdü. Resen emekli edilmesine yol açan yasanın iptalini isteyen Aydın, konunun Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesini istedi. Ancak dava Danıştay 11. Daire tarafından 18.3.2005 tarihinde oybirliğiyle reddedildi. Kararı 6.7. 2005 tarihinde temyiz eden Aydın, yeniden konunun Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesini istedi. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 19 Nisan 2007’de, Aydın’ın temyiz istemini kabul ederek, daire kararını bozdu. Dava Daireleri Kurulu, Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı’nın “karar düzeltme” istem ve itirazlarını da oybirliğiyle reddederek, tarihi bir kararın ilk adımını atmış oldu. Aydın’ın davası yeniden Danıştay 11. Daire’ye döndü. Danıştay 11. Daire bu kez, 29 yıl aradan sonra 12 Eylül düzenlemelerini mahkum anlamına da gelecek, “Anayasa Mahkemesi’ne başvurma” kararını 23.1.2009 tarihinde verdi.YARGI DEVLETE GÖREVLERİNİ HATIRLATTIDanıştay 11. Daire karar gerekçesinde devlete görevlerini hatırlatarak, “...Devletin öncelikle, gereken yeterlilik ve özellikleri taşımaları nedeniyle fiilen çalışan kişilerin mevcut işlerini kaybetmemeleri için gerekli olan önlemleri almakla yükümlü olduğu anlaşılmakta olup, fiilen çalışan ve yaptıkları iş için gerekli olan niteliklere ve yeterliliğe sahip olan kişilerin, haklı bir nedene dayanmayan çeşitli gerekçelerle çıkarılan yasalarla işlerine son verilmesinin, çalışma hakkının özüne dokunmak anlamına geleceği sonucuna varılmaktadır” denildi. ‘YETKİ DEVRİ’ UYARISIKararda, resen emekliliğe sevki getiren Bakanlar Kurulu kararında, gerekçe gösterilmemesi ve daha sonra yeniden merkez valisi olarak atanmalarının, o kişilerin yürüttükleri görevin gerektirdiği niteliklere ve yeterliliğe sahip olmalarına karşın, o dönemin koşullarının sonucu olarak emekliliğe sevk edildiklerini gösterdiğinin de altı çizildi. Kararda, “Bu durumun, mülki idare amirleri sınıfında uzun süre kamu hizmeti yapmış olan ve daha sonra da tecrübelerinden kamu hizmetlerinde yararlanılabilecek ilgili kişilerin çalışma haklarını ihlal ettiği açıktır” görüşüne de yer verildi. Ayrıca iptali istenen maddede, resen emekliliğe sevk konusunda bir ölçüt olmaması da eleştirilerek, “yasa kuralının uygulanması tamamen idarenin takdirine bırakılmıştır” denildi. “Yasa ile ölçütleri ve uygulama esasları belirlenmeden, çerçevesi çizilmeden resen emekliliğe sevk konusunda idareye sınırsız yetki verilmesi yasa ile düzenleme anlamına gelmemektedir” görüşü ifade edilen kararda, bunun, yasama yetkisinin devri niteliği taşıdığı dile getirildi. HUKUKSUZLUĞU YARGI TESCİLLEDİBu karar, “12 Eylül 1980 darbe döneminin hukuksuzluğunun, 29 yıl sonra yargı kararıyla da tescillenmesi” olarak nitelendirildi. Eski Vali Güngör Aydın, “Bu, militarizme, 12 Eylül despotizmine, diktatörlüğüne karşı alınmış tarihi bir karardır” dedi. 27 yıllık bir mücadele sonucu başarı elde ettiğini belirten Aydın, Anayasa Mahkemesi’nden de olumlu sonuç beklediğini söyledi. Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu düzenlemeleri iptal etmesi halinde başta 33 merkez valisi ve kamuoyunda “1402’likler” olarak adlandırılan öğretim üyeleri ve memurlar olmak üzere binlerce 12 Eylül mağduruna haklarını geri alma yolu açılmış olacak. (Ankara/EVRENSEL)
33 VALİ EMEKLİ EDİLDİBu hükümler ile idareye verilen takdir yetkisi uyarınca, aralarında Güngör Aydın’ın da bulunduğu 33 merkez valisi, herhangi bir gerekçe gösterilmeden, resen emekli edildiler. Daha sonra, 17.5.1990 tarihinde de yine Bakanlar Kurulu Kararı ile Güngör Aydın’ın da aralarında bulunduğu resen emekli edilenlerin bir kısmı, açıktan merkez valisi kadrolarına yeniden atandılar. Vali Aydın resen emekli edilmesini getiren düzenlemenin iptali ile yeniden merkez valisi olarak atandığı tarihe kadar, emekli statüsünde geçirdiği 8 yıl, 3 ay, 22 günlük sürenin fiili hizmetine eklenerek, emeklilik yönünden değerlendirilmesi ve emekli maaşı ile merkez valisi maaşı arasındaki maaş ve özlük hakları farkının bugünkü değeri üzerinden, yasal faiziyle birlikte ödenmesini talep etti.
İPTALİ İSTENEN DÜZENLEMELER NE GETİRİYOR14.11.1981 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2559 sayılı yasa, 5534 sayılı Emekli Sandığı Yasası’nın 4. maddesine ek geçici iki madde ekliyor. Ek Geçici Madde 1: Yirmi fiili hizmet yılını veya elli beş yaş ve on fiili hizmet yılını dolduran iştirakçilerden, 31 Aralık 1981 tarihine kadar emekliliklerini isteyen ve bu madde hükümlerine göre emekli edilmeleri kurumlarınca kabul edilenlere... aylık bağlanır ve emekli ikramiyeleri yüzde 25 fazlası ile ödenir. Ek Geçici Madde 2: Ek geçici 1. maddede yazılı durumda bulunan iştirakçilerden anılan maddede belirtilen süre içinde emekliliklerini istememiş olanlar 31 Ocak 1982 tarihine kadar, atanmaları Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılmış olanlar atamalarındaki usule göre, diğerleri müşterek kararla resen emekliliğe sevk edilebilirler.
Evrensel

Bugün Dünya Tiyatrolar Günü 0 Kommentare

Nedim Gülsen
Bugün Dünya Tiyatrolar Günü1948 yılında kurulan Uluslararası Tiyatro Enstitüsü, 1961 yılında aldığı bir kararla 27 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti. Bu enstitüye üye ülkeler, her 27 Mart gününü Tiyatro bayramı olarak kutlamaktadır. Tiyatrolar Günü’nde, tiyatroyu halka sevdirmek için etkinlikler yapılır. Hayatın bir parçası ve güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biri olan tiyatroda, harekete, konuşmaya ve bazen de müziğe yer verilir. İlk çağlarda tiyatro, yazılı bir metin olmadan oynanırdı. Yeteneğine güvenen oyuncular sahnede istedikleri gibi konuşurlardı. Bizim kültürümüzde tiyatroyu; ortaoyunu, gölge oyunu, köy seyirlik oyunları, meddahlık, danslı ve taklitli oyunlar şeklinde görürüz. Gölge oyununda, arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde vardır. Karagöz veya başka tipteki kuklalar bu perdenin üzerinde oynatılıp konuşturulur. Güzel hikayeler anlatılarak halkı eğlendiren kişilere meddah denir. Köylerimizde hala, oyun çıkarma adıyla seyirlik oyunlar düzenlenmektedir.İnsan hayatı içinde var olan umudun, acının ve sevincin, hep birlikte verildiği oyunlara dram diyoruz. Komedi, insan hayatı içindeki komik ve gülünç şeylerin oyunlaştırılmasıdır. Konularını tarih ve efsanelerden alan acıklı sahne oyunlarına ise trajedi diyoruz.Tiyatro, İnsanları eğitir, eğlendirir, aynı zamanda düşündürürde. Bir arada yaşayan insanların birlikte güldüğü, birlikte ağladığı ve hep birlikte düşündüğü tiyatro salonları, insanca duyguların da öğrenildiği yerlerdir.“Tiyatro olmasaydı insanoğlu çok eksik, çok güdük kalırdı.”TÜM İNSANLIĞIN TİYATRO GÜNÜNÜ KUTLUYORUZ...Tiyatroyla içiçe bir yaşam dileğiyle...DOSTÇAKALIN...

Gericilerin DESA direnişini karalama kampanyası 0 Kommentare

Diren Servi
26.03.09) – DESA Deri’nin İstanbul Sefaköy’deki fabrikası önünde 9 ayı aşkın süredir tek başına sürdürdüğü direnişiyle örgütlü-örgütsüz işçilere izlenmesi gereken yolu gösteren Deri-İş Sendikası üyesi Emine Arslan’ın direnişi şimdiye kadar çeşitli yol ve yöntemlerle karalanmaya çalışılmıştı. Fabrikalarda sendikal örgütlülüğe tahammül edemeyen patronlar işten atma, sendikadan istifa gibi çeşitli baskı yöntemleriyle örgütlülüklerini ve mücadelelerini dağıtmak istedikleri işçilere karşı farklı ve kirli silahlar da kullanmaya devam ediyorlar. Samanyolu TV patron sözcüsü... Emine Arslan’ın birçok kesim tarafından sahiplenilen ve adeta sembol haline gelen direnişine yönelik son saldırı ve düşmanlık örneği ise dinci-gerici Samanyolu TV aracılığıyla farklı bir biçimde sergilendi. Fethullah Gülen cemaatine bağlı Samanyolu Televizyonu’nda çıkan haberle “Ergenekon’la bağlantılı sendikaların işçilerin işsiz kalmasına neden olacak eylemler yaparak krizi derinleştirmeye çalıştığı” ifade edilerek sendikaların bu yolla hükümeti zor duruma düşürmeye çalıştıkları söylendi. Sefaköy’deki DESA direnişçisi Emine Arslan’ın direnişi de Samanyolu TV tarafından bu örnekler arasına alındı. Arslan ve Deri-İş’ten karalamalara yanıt... Sürdürdüğü kararlı ve onurlu direnişine yönelik karalama kampanyasına cevap veren DESA direnişçisi Emine Arslan ise "Direnişe çıktığımızda bizim için 'üç beş çapulcu, vatan haini' dedi. Hakkımızı arıyorduk oysaki. Şimdi de yaptığı haksızlığı meşrulaştırmak için 'ergenekoncu' diyor" diyerek DESA patronunu televizyonda canlı yayına çıkarak gerçekleri konuşmaya davet etti. Samanyolu TV’nin Emine Arslan’la beraber hedef gösterdiği T. Deri-İş Sendikası da konuya ilişkin yazılı açıklama yaptı ve karalama kampanyasına cevap verdi. Yazılı açıklamasında DESA Deri’nin örgütlenme süreci ve ardından gelişen direniş sürecinde patronun uyguladığı baskılara değinen Deri-İş Sendikası Yönetim Kurulu, DESA patronunun Samanyolu TV aracılığı ile Deri-İş’e yönelttiği “Ergenekon’la ve illegal örgütlerle bağlantılı” biçimindeki saldırısını Deri-İş’e, sendikal ve emek hareketine bir saldırı olarak değerlendirdi. Deri-İş’in yazılı açıklamasında şu sözlere yer verildi: “Eğer bu sürecin bir faturası ortaya çıkıyor ve Desa işvereni bunu ödemek istemiyorsa, Sendikamızın yasal kimliğine saygı göstermesi, üyelerinin temsilcisi olarak kabul etmesi, sendika üyeliği nedeni ile işten attığı işçileri geri alması ve sendika üyesi işçilerin üzerindeki baskıları kaldırması gerekmektedir. Bir sendikanın görevi, üyelerinin hak ve menfaatlerini sonuna kadar korumaktır. Geçmişten bugüne yaratmış olduğu gelenekle, sendikamız tam da bunu yapmaktadır ve yapmaya devam edecektir. Desa işvereninin Samanyolu TV’de yapmış olduğu açıklama sendikamıza, sendikal harekete ve emek mücadelesine yapılmış bir saldırıdır. Sendikamızın Ergenekon’la ve illegal örgütlerle bağlantılı olduğunu gösterme çabasını ve Samanyolu TV’nın bu taraflı yayın anlayışını nefretle kınıyoruz. Duyarlı basını, demokratik kitle örgütlerini ve sendikaları bu çirkin saldırıya sessiz kalmamaya çağırıyoruz

Grup Yorum Elemanı Tutuklandı 0 Kommentare


İstanbul'da 25 Mart 2009 Çarşamba günü, akşam saatlerinde, Gazi Mahallesi'nde göz altına alınan Muharrem Cengiz Gaziosmanpaşa Karakolu'na götürüldü. Geceyi burada geçiren Grup Yorum elemanı, 26 Mart sabahı Gaziosman Paşa Adliyesi'ne götürüldü. Gözaltında keyfi uygulamalara karşı direnişinden dolayı polise mukavemet ile de suçlanan M. Cengiz saat 14.00 civarında Beşiktaş Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi. Burada tutuklanmasına karar verilerek Metris Hapishanesi'ne götürüldü. Grup Yorum, tutuklanan elemanları Muharrem Cengiz hakkında 26 Mart 2009 tarihinde yazılı açıklama yayınladı: GRUP YORUM ELEMANI MUHARREM CENGİZ TUTUKLANDI!Tümüyle birer saçmalık olan gerekçelerle(!) hakkında 2004 yılında dava açılıp tutuklanarak bir süre tutsak kaldıktan sonra tahliye edilen arkadaşımız, grubumuzun gitaristi Muharrem Cengiz; dava sonuçlanıp hakkında verilen hapis cezasının Yargıtay’ca onaylanması üzerine dün gözaltına alınarak bugün tutuklanıp hapishaneye konulmuştur. Türkiye’de hiç ummadığınız anda, hakkınızda uyduruk bir-iki gerekçe(!) ile gözaltına alınabilir; yıllarca hapishanede tutulabilir, bu da yetmez yıllar boyu sürecek hapis cezalarına çarptırılabilirsiniz. Hukukun olmadığı yerde adalet de yoktur! Muharrem Cengiz’in tutuklanması da, hapis cezası alması da, Türkiye’deki hukuksuzluğun yeni bir örneğidir ama bunun gerçekten son olmayacağı da ortadadır. Türkiye’yi soyup soğana çeviren, yolsuzluk bataklığına dönüştürenler, ülkeyi emperyalistlere altın tepsiler üzerinde peşkeş çekenler, işkenceciler, katiller sokaklarda salına salına gezerken; Muharrem Cengiz’in üzerine 15-20 polisle saldırılmasının, darp edilerek gözaltına alınmasının, işkence görmesinin nedenini biliyoruz. Herkes de biliyor! Muharrem Cengiz’in, Grup Yorum’un savunageldiği değerler, bu sömürü ve işkence düzeninin sonunu getirecek değerlerdir. Korkuları bundandır. Grup Yorum olarak, kurulduğumuz 1985 yılından beri yaşadığımız baskınlar, gözaltılar, yasaklamalar, tutuklanmalar, işkenceler, onlarca yıl tutsaklıklar, sürgünler... hepsi ama hepsi, bu değerlerden korktukları içindir. Boşunadır ama! Dünden bugüne, bugünden yarına, özgür günlere yaptığımız notalı, ezgili yolculuğumuzu, yeni yeni tutsaklıklarla durdurabileceğini, sesimizi boğabileceklerini düşleyenler hep yanıldılar! Yanılgılar içinde de yok olup gidecekler. “Türküler Susmaz, Halaylar Sürer” haykırışımızı susturamayacaklar! Arkadaşımız, grubumuzun elemanı Muharrem Cengiz’in işkenceyle gözaltına alınmasını, özgürlüğünün gaspedilmesini kınıyoruz. Grubumuz üzerindeki baskılara son verilmesini istiyoruz. Ve Türkiye’de hukuk ve adalet isteyen herkesi, Muharrem Cengiz’in hukuksuzca tutuklanmasını protesto etmeye çağırıyoruz. Türküler Susmaz Halaylar Sürer! Bu Ses Hiç Susmayacak! Grup Yorum

ABD ASKERİ OLMAYACAĞIZ! 0 Kommentare


Gunes Durgut
ABD ASKERİ OLMAYACAĞIZ!60. YILINDA NATO’YA KARŞI ALANLARA!



60 yıl öncesinin 4 Nisan'ında emperyalist devletler bir araya gelerek uluslararası savaş örgütü olan NATO’yu kurdular. Çünkü sömürü, yağma ve kan üzerine kurulu egemenliklerini korumak istiyorlardı. Dünya barışını ve güvenliğini garanti altına almak yalanıyla kurdular NATO’yu. O dönem kıtalara yayılan sosyalizmin etkisine karşı güç birliği için NATO’yu kurduklarını söylediler. Ama dünya halkları nerede hak için, özgürlük için seslerini çıkardıysa, orada NATO tepelerine bindi.Çok kan döktü NATO. Gizli çeteler örgütlemek, "gladio"lar, "kontrgerilla"lar, "sheepskinler"ler, "rüzgargülü"ler kurmak, tüm bu karanlık örgütlenmeleri eliyle katliamlar tertiplemek, darbeler yaptırmak ve ne pahasına olursa olsun kapitalizmin ve burjuvazinin bekasını korumak da NATO’nun işiydi. 1 Mayıs 1977’de işçileri, 16 Mart 1978’de Beyazıt’ta öğrencileri, Maraş, Çorum ve Gazi’de Alevileri, 90’lı yıllar boyunca Kürtleri hedef alan katliamlar, Türkiye’nin NATO’ya girmesinin eserleri olarak boy verdiler. Bugün kazılarla ortaya çıkan kayıp kemikler de kontrgerilla eylemlerinin en bariz kanıtlarıdır. Ve bu cinayet şebekeleri NATO talimnameleri ve eğitimleriyle kurulmuştur.Yeryüzü'nde azgın bir kabadayı gibi kol gezen NATO, Türkiye’nin yoksul gençlerinin hayatını sudan ucuza, "13 sent"e satın alarak 1950’lerde Kore'ye savaşa gönderdi. Bizler öldük yani 1950'de… Deri koltukları ve kristal bardaklarında bir parmak bourbonlarını içebilsin diye tüm kapitalist devletlerin kodamanları. Bizler öldük, yani Koreli ve Türkiyeli biz gençler…NATO kuruluşundan beri onlarca sivilin katledilmesine sebep oldu. Katliamlar, işgaller, darbeler...1951'den beri bu savaş ve cinayet çamurunun içindedir ülkemiz. Adana İncirlik’te, İzmir, Konya, Balıkesir, Marmaris ve Şile'de NATO üsleri kurularak Türkiye ABD’nin ileri bir jandarma karakoluna çevrildi. Filistin'i vuran İsrail uçakları 90'larda imzalanan gizli bir antlaşma sayesinde Konya'daki üslerde eğitim görür oldu. Türkiyeli yoksul çocuklar hala NATO'nun bir emir eri olarak Afganistan'da nöbet tutmak zorundalar. SSCB'nin dağılışından sonra kendi görevlerini ve konseptini "terörizme karşı mücadele" ve "enerji kaynaklarının kontrolü" olarak tanımlayan bu suç örgütü içinde, Türkiye de en büyük 3. ordu gücüyle yer alıyor. Yani Filistin'i, Afganistan'ı kana bulayan ve büyük ölçüde ABD güdümünde olan NATO'nun pervasızlığına ne yazık ki ülkemiz de binlerce askeri ve diğer olanaklarıyla katkıda bulunuyor.ABD’nin yeni başkanı OBAMA da ülkemize gelerek Türkiye’yi yeni savaş planlarının içine almak istiyor.“OBAMA Türkiye’ye gelme” diyoruz. Türkiye’nin gençleri olarak NATO’nun emrinde olmayı reddediyoruz.Ve 4 Nisan’da hep birlikte haykıracağız; ABD ASKERİ OLMAYACAĞIZ!Biz Türkiyeli gençler;— Sivil katliamlar yapan, yasaklanmış silahları kullanan,— Kontrgerilla örgütleri kuran ve darbeler tertipleyen,— Halkları birbirine boğazlatıp silah pazarlayan,— Emperyalizmin uluslararası tetikçiliğini yapan bu suç örgütünü dünyada istemiyoruz.NATO DAĞITILSIN!NATO’nun 60. yılında haydi gençler alanlara!Kahrolsun emperyalizm,
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ, DEMOKRATİK TÜRKİYE!

Ergenekon ile Hizbullah'ın el bombaları aynı seriden çıktı 0 Kommentare


Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan 2. iddianamede, Ümraniye'de ele geçirilen el bombaları ile Şırnak'ta Hizbullah'a yönelik yapılan operasyonlarda ele geçirilen el bombalarının seri numaralarının aynı olduğu ortaya çıktı.Ergenekon soruşturmasında savcılar Ercan Şafak, Mehmet Ali Pekgüzel, Fikret Seçen, Mehmet Murat Yönder, Nihat Taşkın ve Zekeriye Öz tarafından hazırlanan iddianamede, Hizbullah ile Ergenekon bağlantılarına dikkat çekildi.Yaklaşık bin 900 sayfayı bulan iddianamede Ergenekon'un Hizbullah ile ilişkileri ayrı bir madde halinde ele alındı.İddianamede, Şırnak'ta 10 yıl önce Hizbullah'a yönelik olarak yapılan operasyonda bir ev baskınında ele geçirilen el bombaları ile İstanbul Ümraniye'de ele geçirilen el bombalarından birinin seri numaralarının birbiriyle uyuştuğu öğrenildi.İddianamede ayrıca, Ümraniye'de ele geçirilen el bombalarından aynı seri numaralı bombaların bazılarının Cumhuriyet gazetesine atılan el bombaları, Trabzon ve İzmir'de yaşanan bombalı saldırılarda da kullanıldığı ve seri numaralarının aynı olduğu bildirildi.Hazırlanan iddianamede Hizbullah'a yapılan operasyonda ele geçirilen el bombaları ile Ergenekon bağlantısı şöyle açıklandı: 'Şırnak ilinde 18.03.1999 tarihinde il genelinde Hizbullah/İlim Terör Örgütüne yönelik yapılan operasyonlar neticesinde İhsan TEKİN, İsmail TEKİN ve Haci DEMİR isimli şahsın ikametinde yapılan aramada toplam 6 adet el bombası elde edilmiştir. Bu olayda elde edilen (6) adet el bombasından(1) adedinin MKE MOD 45 KF MKE 1-23 10-92 seri numaralı olduğu, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 1 adedinin MKE MOD 45 KF MKE 1-23 10-92 seri numaralı olduğu belirtilmiştir.Trabzon ili Of ilçesindeki bir işyerine Romanya uyruklu Nicu PORTASE isimli şahıs tarafından 26.05.1999 günü el bombası atılmış el bombasının patlaması neticesinde 2 şahıs yaralanmıştır. Turgut SARIALİOÐLU vatandaşın el bombasını atan şahsı kovaladığı sırada Nicu PORTASE isimli şahıs tarafından tabanca ile vurulmuş bilahare kaldırıldığı hastanede ölmüştür. Bu olayda elde edilen 1 adet el bombasını MKE MOD 45 MKE 1-25 10-92 seri numaralı olduğu, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 1 adedin MKE MOD 45 MKE 1-25 10-92 seri numaralı olduğu belirtilmiştir.İstanbul Şişli ilçesindeki Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 10.05.2006 günü 1 adet el bombası atılmış, el bombası patlamamıştır. Bu olayda elde edilen 1 adet el bombasının fünye grubunda M 204 A2 MKE 173-9-85 seri numarası yazdığı, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 2 adedinin fünye grubunda M 204 A2 MKE 169-5-85 seri numarası yazdığı, her iki olayda elde edilen el bombalarının numaralarının benzerlik gösterdiği bildirilmiştir.İzmir Konak ilçesinde İbrahim ÇİFTÇİ' ye ait Alsancak Cafe isimli işyerine 02.10.2006 tarihinde Erdinç UTAŞ tarafından iki adet el bombası atılmış, el bombalarının patlaması neticesinde 2 si ağır olmak üzere 11 kişi yaralanmış, yaralılardan İbrahim ÇİFTÇİ bilahare ölmüştür. Gizli tanık C ifadesinde soruşturma kapsamındaki Sami HOŞTAN'ın İbrahim ÇİFTÇİ' ye kumarda 3 milyon dolar kaybettiğini bu paranın ödenmesi konusunda aralarında husumet çıktığını beyan etmiştir. Bu olayda kullanılan el bombalarından 1 adedinin TAPA M 204 A KF-MKE-151-6-83 seri numaralı olduğu, Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından 4 adedinin de TAPA M 204 A KF-MKE-152-6-83 seri numaralı oldukları belirtilmiştir.'SİDAR BORAN - ANF

Devlet resmen uyuşturucu ticareti yapmış 0 Kommentare


İkinci Ergenekon iddianamesinden şok belgeler çıktı. İddianamede Mehmet Ağar'ın telkinleri sonucu Tansu Çiller'in Afganistan ve İran kaynaklı uyuşturucuyu Türkiye üzerinden geçirdiği, bu trafik karşılığı Türkiye’nin 20 milyar dolar para kazandığı kaydediliyor. Belgede Türkiye'nin uyuşturucu parasıyla ekonomik krizi atlattığı belirtiliyor.Bugüne kadar uluslar arası arenada PKK'nin uyuşturucu ticareti yaptığı yalanı ile dünya kamuoyunu yönlendirmek isteyen Türkiye’nin uyuşturucu ticaretini bizzat devlet eliyle yaptırdığı ortaya çıktı. Bu bilgi 1909 sayfalık Ergenekon Ek İddianamesinde yer alıyor. İddianamenin 308. sayfasında Sinan Aygün’ün evinde ele geçirilen dokümanlarda yer alan bilgilere göre Sinan Aygün ve Mehmet Ağar Türkiye’nin ekonomik krizden çıkması için çare düşünmeye başladı. Bir süre sonra Mehmet Ağar, Tansu Çiller’e çıktı. Ağar, Çiller’e Afganistan ve İran menşeli uyuşturucunun Türkiye üzerinden geçmesi halinde ülkenin ekonomik krizden çıkacağı telkini yaptı. Telkini yerinde gören Çiller uyuşturucu ticaretini Türkiye üzerinden yaparak ülkeye 20 milyar dolarlık kara para girişi yaptı.İddianamedeki belgelerUyuşturucu trafiği bilgisi iddianamede şu şekilde yer aldı: 'Sinan Aygün'den ele geçirilen dokümanlar içersinde, Üzerinde 'Sinan Aygün'e Ait Özel 12' ibarelerini yazılı olduğu dosya içerisinde; Yine aynı klasör içerisindeki gömlek dosya içerisinde; Tansu Çiller ile bir dönem çok değerli bir büyüğünün işareti ile devlet için çalıştığını, Ankara Bilkent Çamlık Sitesi Sülün Sokakta ki villada sayısız toplantılarının olduğunu, Afganistan ve İran kaynaklı eroin geçişinin Türkiye üzerinden olduğunu, o dönem için ekonomik yönden sıkıntıda olan Türkiye’nin eroin geçişini Türkiye’den olması halinde en az 20 milyar doların ülkeye gireceğini, Mehmet Ağar'ın Tansu Çiller’e telkin ettiğini, o dönem için Nisan krizi ile ilgili dışarıdan beş kuruş almadan bu krizin on günde atlatıldığını ve bunun sebebinin uyuşturucu geçişinden sağlanan para olduğunu, bu işte piyon olarak Mehmet ... tarafından Ömer Lütfi Topal'ın kullanıldığını, Ömer Lütfi Topal'ın da bu bağlantıları ortağı olan Sami Hoştan vasıtası ile sağladığını ve Sami Hoştan’ın da Jandarmada JİTEM'i kuran MHP sempatizanı, kafasına eseni yapan, Kocaeli Alay Komutanı Veli KÜÇÜK’ün adamı olduğunu...'
Gündem

AKP'li Arzu'nun korumalarından protestolara kurşunla cevap 0 Kommentare




AKP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Kutbettin Arzu, Bağlar'da bir grup yurttaş tarafından protesto edilirken, Arzu'nun koruması olan polisler, grubun üzerine ateş açtı. Olay sonrası toplanan kalabalık AKP'yi protesto ederken, olay yerine gelen DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, AKP'nin kaybetme hırsıyla provokasyon girişimlerinde bulunduğunu söyledi.Bağlar'ın Kuruçeşme civarında esnaf ziyaretine çıkan Kutbettin Arzu'ya esnaf tepki gösterdi. Bunun üzerine esnaflarla AKP'liler arasında tartışma çıktı. Tartışma sürerken Arzu'nun korumalığını yapan sivil polisler, çevreye gelişi güzel ateş açtı. Sıkılan kurşunlarda biri Veysi Boz adlı kişinin bacağından sıyırdı. 26 boş kovanKalabalığın çoğalmasıyla Arzu ve beraberindeki partililer, olay yerinden uzaklaşırken, olay yerinde 26 boş kovan bulundu. Bölgeye gelen polis ekipleri boş kovanları toplayarak, olay yerinde inceleme yaptı. Kurşunun ayağını sıyırdığı Veysi Boz, onlarca polisin halka ateş aştığını söyledi. Boz, olayı şöyle anlattı. 'Kalabalık olunca DTP'li adayların geldiğini sandık. Ancak onlar olmayınca, halk AKP'lilere tepki göstermeye başladı. Bunun üzerine Arzu'nun çevresindeki onlarca polis, çevreye gelişi güzel ateş açmaya başladılar. Bu sırada bir kurşun ayağımı sıyırdı. Tepkiler artınca AKP'liler olay yerinden ayrıldılar ' dedi.'Provokasyon amaçlı'Olay yerine gelen DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, AKP'nin kaybetme hırsıyla provokasyon yaptığını söyledi. Demirtaş, 'AKP ve makarnacı tayfası seçimleri kaybettiklerini anlayınca oyunlara başvuruyorlar. Kendilerini mağdur gösterme pozisyonu yaratma adına insanların üzerine polisleri silahla saldırtıp provokasyon yaratmaya çalışıyorlar. Ancak bu oyunlara halkımız gelmemesi gerekir. Bunlara en iyi cevap sandıkta verilecek cevaptır' dedi.DİHA

Darbeden yargılanıyorlar evlerinde oturuyorlar 0 Kommentare


Ergenekon soruşturmasında hazırlanan 2. iddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi. 19'u tutuklu, 37'si tutuksuz 56 sanık hakkında hazırlanan iddianame, 1909 sayfa ve 5 bölümden oluşuyor. İddianamenin bu kararıyla ikinci dava da açılmış oldu. Mahkeme, halen görülmekte olan 'Ergenekon'' davası ile ikinci davanın birleştirilmesi yönünde karar vermezken, duruşma tarihini 20 Temmuz 2009 olarak belirledi. İkinci iddianame darbe girişimlerinin yargılanmasını isterken faili meçhuller nedeni ile de yargılama isteğine rastlanmadı. Bu İddianamede de 1999 öncesi faaliyetler nedeni ile yargılama istenmedi.İddianamenin birinci bölümünde, Ergenekon soruşturmasının ilk aşamasıyla birinci iddianamenin özetinin yapıldığı, ikinci bölümünde soruşturmanın sonraki aşamaları ve Ergenekon örgütünün anlatıldığı dile getirilerek, üçüncü bölümde 'örgütün işlediği suçların genel olarak ve topluca anlatıldığı', dördüncü bölümde 'örgütün diğer faaliyetleri, başka örgütlerle sivil toplum ve medya kuruluşlarıyla ilişkilerinin' yer aldığı, beşinci bölümde ise iddianamede yazılı 'şüphelilerin bireysel eylemleri ve bu eylemlerin oluşturduğu suçlar ve sevk maddeleri ile hukuki durumlarının işlendiği' açıklandı.İddianamede 12 şüpheli, 'örgüt yöneticisi olmak'la suçlanıyor. İddianamede yer alan sanıklar arasında emekli Orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur ile Levent Ersöz, Atilla Uğur, Turhan Çömez, Adil Serdar Saçan, Mustafa Balbay, Arif Doğan, Ferda Paksüt, Tuncay Özkan, Sinan Aygün de yer alıyor. Sanıklar hakkında isnat edilen suçlar şöyle: '2863 Sayılı Kanun'a aykırılık, askerleri itaatsizliğe teşvik etme, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri açıklama, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme, bir adet ateşli silah ve mutat sayıdaki mermileri bulundurma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma hile ile alma çalma, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, hukuka aykırı olarak kişiler verileri kaydetmek, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, pek az sayıda mermi bulundurma veya taşıma, resmi belgede sahtecilik, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması bulundurulması, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik etme, ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama, yargıç üzerinde nüfuz kullanmak, örgüte bilerek isteyerek yardım etme, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek.'Darbe planları iddianamedeİkinci iddianameye göre paşalar darbe günlüklerinden yargılanıyor. İddianamede, emekli Orgeneral Ahmet Hurşit Tolon ve Emekli Orgeneral Mehmet Şener Eruygur hükümeti yıkmaya teşebbüsle suçlanıyor ve haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. İddianamede, 1 numaralı sanık olarak eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur görülürken, Tolon 2 numaralı sanık olarak ele alınıyor. İddianamede silahlı örgütün üst düzey yöneticileri olmakla suçlanan Eruygur ve Tolon, Danıştay baskını başta olmak üzere örgütün işlediği iddia edilen bütün suçlardan sorumlu tutuluyorlar.Gazi olayları iddianamedeÜçüncü bölümde örgütün işlediği suçlar topluca ve genel olarak anlatılıyor. 'Tanık 9' olarak gösterilen Danıştay Davası sanığı Osman Yıldırım'ın anlatımıyla, Gazi Mahallesi olaylarının Osman Gürbüz tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor.Ergenekon'un medya ayağıMedya yapılanması başlığı altında ise medya kuruluşlarının kontrol altına alınması ve Ulusal medya grubu kurulmasının amaçlandığı anlatılıyor. Bu bölümde Türk Metal-İş Sendikası'nın, Doğu Perinçek'in ve Tuncay Özkan'ın televizyonlarının da aralarında bulunduğu 4 kanaldan bahsediliyor.Baykal'ı devirmek istemişlerİddianamede AKP ve MHP'nin ise bu yapılanma tarafından bölünmek istendiğine dair şaşırtıcı ifadelere yer veriliyor. İddianamede kendisini 'Ergenekon'un avukatı' ilan eden CHP lideri Deniz Baykal'ın örgüt tarafından devirilmek istendiği ve CHP'nin yapısını değiştirerek oluşacak yeni bir sosyal demokrat hareketin başına Mustafa Balbay'ın getirileceğine yer veriliyor. İSTANBUL
Günlük

Erdoğan'ı protestoya 11 yıl hapis 0 Kommentare


Erdoğan'ın Diyarbakır gezisi sırasında protesto eylemlerine katıldıkları iddiasıyla tutuklanan 2 kişiye 11'er yıl 3'er ay hapis cezası verildi. Ceza alanların yakınları duruşma salonunda baygınlık geçirdi.Başbakan Tayyip Erdoğan'ı 20 Ekim 2008 tarihinde Diyarbakır'a yaptığı ziyareti sırasında yapılan protesto gösterilerine polis müdahalede bulunmuş aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştı. Çıkan olaylara karıştıkları iddiasıyla gözaltına alınan ve tutuklananlardan Mehdi Ay, Mehmet Hasip Güler ile tutuksuz yargılanan Şeyhmus Göngör'ün ise bugün yargılanmasına devam edildi.Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen karar duruşmasında sanıklar hazır bulundu. Sanıklar, üzerlerine atılı suçlamaları kabul etmeyerek, polise taşlı saldırıda bulunmadıklarını ve uzun süredir tutuklu bulundukları gerekçesiyle tahliyelerini talep etti.Ara veren mahkeme, Mehdi Ay ile Mehmet Hasip Güler'i 'Örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüt adına suç işlemek', 'Yasadışı örgüt propagandası yapmak', 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme' suçlamalarından 11'er yıl 3'er ay hapis cezası verdi. Mahkeme, tutuksuz yargılanan Şeyhmus Göngür'ün ise delil yetersizliğinden beraatına karar verdi. Kararın açıklanmasının ardından duruşma salonunda bulunan sanık yakınları baygınlık geçirdi.ANF

Atak’ın tutuklanmasına neden olan ifadeler dehşete düşürdü 0 Kommentare


Eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak’ın tutuklanmasına neden olan itirafçı M.B.’nin savcılıkta verdiği ifade açığa çıktı. Milliyet’in haberine göre M.B., Atak’ın da içinde bulunduğu grubun 4 yılda işlediği 5 cinayeti detaylarıyla anlatıyor...

Ergenekon soruşturması kapsamında geçen hafta Cizre’de başlatılan eski Cizre Belediye Başkanı ve korucubaşı Kamil Atak ile oğlu Temel Atak’ın tutuklanmasına neden olan itirafçının savcılığa verdiği ifadeye, Milliyet ulaştı. M.B. adlı itirafçının 13 Mart ve 19 Mart günlerinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği iki ayrı ifadede, Kamil Atak’ın da içinde olduğu bir grubun 1993-1997 yılları arasında bölgede gerçekleştirdiği 5 ayrı öldürme olayı ile ilgili, ayrıntılı bilgiler verdiği ortaya çıktı. Atak’ın tutuklanmasına neden olan olaylara ilişkin M.B.’nin iddiaları özetle şöyle: ‘Kalaşnikofla vurdular’ “1993’ün aralık ayında geçici köy korucusu ve akrabam olan B.P., PKK’ya yardım ettiği gerekçesiyle Cudi Mahallesi’nde oturan Beşir adlı kişiyi evinden çıkararak, 200 metre ileride Kalaşnikof silahı ile 2 el ateş ederek öldürdü. Güneş doğana kadar ceset orada bekledi.” “1994 ya da 1995’te Kamil Atak’ın oğlu Tamer ve M. N. ile birlikte İpekyolu Camii civarında gezerken, Ramazan Uygur ile karşılaştık. Tamer, Ramazan’ın arandığını bildiği için arabaya çağırdı ve ‘Babam Kamil seninle görüşmek istiyor. Arabaya bin’ dedi. Ramazan araca binmek istemedi, bunun üzerine yeğenim Tamer arabadan inerek üzerinde taşıdığı ruhsatsız tabancayı çıkartıp Ramazan’ın yüzüne dayadı. Ramazan, silahı Tamer’in elinden almaya çalıştı. ‘20-30 mermi sıktı’ Bu sırada silah ateş aldı, Ramazan’ın yüzünden kan akmaya başladı. Ben de Tamer’i vurmadan Ramazan’ın karın kısmına ateş etmeye çalışırken, Ramazan’ı ayağından vurdum. Bunun üzerine Ramazan boğuşmayı bırakıp yere düştü, daha sonra Tamer bendeki silahı alıp seriye bağladı, 20-30 mermi sıktı. Ramazan’ı orada bıraktık ve araçla olay yerinden uzaklaştık. Bu silahı olaydan sonra Kamil Atak’a verdik.” “1996 ya da 1997’de Kamil Atak Cudi Mahallesi’nde Beşirikomu ailesine ait 3 katlı evin karşısında bulunan, şu anda ismini hatırlamadığım bir şahıs için Ş. P.’ye talimat verdi. İ. Ö. ile birlikte üçümüz yüzümüzü puşi ile bağlayıp bahsedilen eve gittik. Ben, şahsa dışarı gelmesini söyledim. Giyinip dışarı çıktı. Ben bu şahsın Kamil Atak’a götürüleceğini düşünüyordum. Ama bu şahsı Ş. P. ve İ. Ö. kasaturalarla bıçaklayarak öldürdüler.” ‘Araçla ezerek öldürdüler’ “1993’te Kamil Atak’ın danışmanlığını yapan B. B.’nin halasının oğlu olan Abdülrezzak Binzet, gerek bize yakın davranmaması, gerekse PKK’lılara tavır koymaması nedeniyle Kamil Atak aile meclisinde bu şahsın öldürülmesine karar verdi. 1997’de Atak’ın korumalığını yapıyordum. 1997’de 15 Temmuz günü belediyeden dönerken, bana Ankara’ya gitmemi söyledi. Ankara’da Atak’a ait evde kaldım. Ertesi gün Atak yalnız başına arabayla geldi. ‘Seni Cizre’ye göndereceğim. Cizre’de kendini kimseye göstermeyeceksin. Abdülrezzak’ı öldürüp geleceksin’ dedi. Atak daha sonra beni arayıp ‘Olay bitti Abdülrezzak öldü’ dedi. Ama kimin öldürdüğünü söylemedi. Araçla ezilerek öldürüldüğünü öğrendim.” “1994-1995’in kış aylarıydı. Sattığı arazinin gelirini PKK’ya verdiğinden dolayı Derviş Özalp isimli şahsı A. Y. ile A. G. isimli itirafçılar beyaz Toros marka araç ile getirdiler. Atak öne, ben arkaya bindim. Beraber Cizre’nin Nusaybin çıkışında bulunan Saklan Köprüsü altına sorgulama amaçlı götürdük. Daha sonra korucu olan Ş. P., ismini bilmediğim bir şahsı getirerek Özalp ile yüzleştirdi. Bu yüzleştirme sonucunda Özalp suçlu bulundu. A. G. ve A. Y. ellerinde bulunan puşiyle Özalp’ı boğmaya çalıştılar. Şahıs, iri ve güçlü olduğundan öldüremediler. Bu durum 34 dakika sürdü. Kamil Atak bana yolun üst kısmına çıkmamı söyledi. 14-15 el ateş sesi geldi.” Koruculardan Atak protestosu Cizre eski Belediye Başkanı ve Korucubaşı Kamil Atak’ın Diyarbakır’da tutuklanmasının ardından Cizre’de korucular, tutuklanmayı havaya ateş açarak protesto etti. Cizre’nin Cudi Mahallesi’nde Kalaşnikoflarla havaya ateş açılması sırasında korkan bazı vatandaşlar evlerine kaçtı. Yaklaşık 15 dakika aralıklarla duyulan silah sesleri, polis ekiplerinin mahalleye gitmesiyle sona erdi. (Milliyet)

Dersim’de hava destekli operasyon 0 Kommentare


DERSİM - Türk ordu güçleri, Dersim’in Pülümür ile Ovacık ilçeleri arasında yer yana vadilerde hava destekli operasyon başlattı. Edinilen bilgilere göre, Türk ordusu, sabah erken saatlerinden itibaren, Ahpanos ve İksor Vadisi’nde hava destekli operasyon başlattı. Dersim’deki Jandarma Bölge Komutanlığı ile 4. Komando Tugay Komutanlığı’ndan kalkan Skorsky tipi helikopterlerle bölgeye asker indirildiği bildirildi. ANF NEWS AGENCY

Yüzbaşı beylik tabancasıyla intihar etti 0 Kommentare

Süheyla GÖZDERELİLER/YALOVA, (DHA)
YALOVA Karamürselbey Eğitim Komutanlığı'nda görevli 40 yaşındaki Öğretmen Kıdemli Yüzbaşı Olgun Ural, beylik tabancasıyla intihar etti. Evli olan Olgun Ural'ın intihar nedeni araştırılıyor.Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanlığı Lojmanlarında oturan Öğretmen Kıdemli Yüzbaşı Olgun Ural, dün sabah saatlerinde girdiği bunalım sonucu evinin yatak odasında kendisine ait tabanca ile başına bir el ateş ederek intihar etti. Olay yerinde hayatını kaybeden Ural’ın ceseti, Gölcük Asker Hastanesi'ne kaldırıldı. İntihar nedeni henüz belirlenemeyen Kıdemli Yüzbaşı Olgun Ural'ın yaşamını yitirdiği olayla ilgili olarak soruşturmaya Gölcük Askeri Savcılığı’nca başlandı. Ural’ın cenazesinin memleketi Sivas'ta toprağa verileceği öğrenildi.

JİTEM’in ölüm timi sorguda 0 Kommentare


Ölüm kuyularından sonra savcı JİTEM’in infaz timinin peşine düştü. Albay Temizöz’ün ardından Abdülhakim Güven ve yedi kişi daha gözaltına alındı. Cizre ve Silopi’deki ölüm kuyularının kazılmasından sonra, itirafçı Abdülkadir Aygan’ın ifadelerinde isimleri tek tek yer alan JİTEM’ci infaz timine yönelik operasyonlara hız verildi. Albay Cemal Temizöz’den sonra, dün de tetikçi Abdülhakim Güven ve yedi kişi gözaltına alındı. Daha evvel gözaltına alınan eski korucubaşı ve JİTEM’ci Kamil Atak ise tutuklandı. Aygan ve faili meçhullerin yakınlarının ifadelerine göre, eski PKK’lı Güven, Alay Komutanı Cemal Temizöz’ün başında bulunduğu ölüm timine katılmış ve pek çok infazda yer almıştı


Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerindeki kazıların ardından sıra JİTEM tetikçilerine geldi. İtirafçı Abdülkadir Aygan ile JİTEM davalarına bakan Av. Tahir Elçi’nin dile getirdiği isimler arasında yer alan itirafçı Abdülhakim Güven, dün Diyarbakır polisince gözaltına alındı. Bir süre önce gazetemizde röportajı yayınlanan Avukat Tahir Elçi, şunlara dikkat çekmişti: “İtirafçılar ve jandarma subaylarından oluşan, Renault marka beyaz Toros arabalarla gezen, Cizre ve Silopi’de olduğu gibi on yerde görünen, gözaltındakileri ya da çeşitli evrakları götürüp, getiren bir ekip. Bunlar 1994-95-96’da bölgede herkesin tanıdığı insanlardı. Cizre İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz’ün komutasında bir tim oluşturulmuştu. Bir ölüm mangasıydı bu. Bu timde Temizöz dışında, Abdülhakim Güven, Adem Yakın, isimlerine ulaşamadığımız jandarma istihbarat subayları var. O tarihlerde Cizre Jandarma Komutanlığı istihbarat biriminde kimler görev yapıyordu, bunlar çok açık. Savcılar bunu soruştursa, bir günde çıkarırlar.”Aygan: Altınları çaldı, şirket kurduNasname internet sitesinde de verilen bilgilere göre Çankaya, Seyranbağları nüfusuna kayıtlı ‘Fırat Altın’ kimliğini kullanan Abdulhakim Güven, minibüsleri durdurup kadınların altınlarına el koyuyordu. Müteahhitlik firması kurarak kısa zamanda büyük servetler elde eden Güven hakkında Abdülkadir Aygan, şunları söylemişti: “Abdulhakim Güven partiden ayrıldıktan sonra, önce Jandarma Bölge Komutanlığı’nda sorgulandı. Onlarla birlikte çalıştı. Hiçbir itirafçı, onun kısa zamanda sahip olduğu maddi imkanlara sahip olamadı. Kurtoğlu Lojmanları’nın karşısında daire aldı. Bir inşaat şirketi kurdu. İsmi, Güney İnşaat Gıda ve Sanayi Ticaret’iydi. Devlet ile kurduğu ilişkiler, Cizre’de partiye karşı faaliyet yürütmesi, orada kendi şahsına menfaat sağladı.”Kirli işlerde Temizöz imzasıGörev yaptığı 1990’larda işlenen ve Cizre’deki kazılarda bulunan kemiklerle bir kez daha gündeme gelen faili meçhul cinayetler nedeniyle gözaltına alınan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Cemal Temizöz’ün adı pek çok olayla birlikte anılıyor. Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilen PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ve “Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık’ı sorgulayan ekiplerde yer alan Temizöz, Cizre’de JİTEM Grup Komutanlığı yaparken itirafçılardan oluşan özel bir ekip kurdu. “Beyaz Enerji” operasyonu ile Türkiye’de yargının durumuna ilişkin yoğun tartışmalara yolaçan Şemdinli İddianamesi’nde de Temizöz’ün adı geçiyordu. JİTEM’in ilk kurucularından olan Cem Ersever’in tasfiye edilip öldürülmesinin ardından Ergenekon sanığı Veli Küçük’ün himayesine geçen ekipte yer aldığı belirtilen Cemal Temizöz, faili meçhul cinayetlerin en yoğun olduğu 1993-96 yılları arasında Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde görev yaptı. Bir süre önce Ankara’da intihar eden emekli Albay Abdülkerim Kırca ile birlikte Silopi ve Cizre’de çalışan Cemal Temizöz, eski JİTEM mensubu Abdülkadir Aygan’ın anlatımına göre burada uzman çavuş ve bir grup itirafçıyla özel ekip kurdu. Aygan: İnsanları kuyulara attılar PKK ve JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın anlatımları şöyle: ‘’Şırnak ve Cizre’de ayrı bir ekip vardı. Abdulhakim Güven, Hıdır Altuk, Adem Yarkın, Hüseyin Bülbül isimli itirafçılardan kurulu bu ekip, oradaki İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Temizöz’ün emrindeydi. Yanlarına da bir-iki tane sivil uzman çavuş verilmişti. Bunlar orada terör estirdiler. Kimi insanları milis diye veya kardeşi dağda diye kuyulara atmışlardı, kimilerinin evlerinin altına anti-tank mayını koymuşlardı, kimisini sığınağa koyup, yani sığınağa baktırma bahanesiyle bomba atarak imha etmişlerdi.’’Öcalan’ı İmralı’da sorguladıŞırnak’tan 1997-2000 yılları arasında Diyarbakır’daki JİTEM Grup Komutanlığı’na atanan Temizöz, “Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık’ı sorguladı. 1999’da Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan’ı İmralı Adası’nda sorgulayan ekipte Temizöz de vardı. O dönem Binbaşı rütbesinde Diyarbakır Jandarma İstihbarat Komutanı olan Temizöz’le birlikte halen Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu yargılanan Albay Atilla Uğur’da sorgu ekibindeydi.‘Beyaz Enerji’ operasyonundaDaha sonra yarbaylığa terfi eden Temizöz Ankara’ya tayin oldu. Jandarma İstihbarat Okullar Komutanlığı’nı yapan Temizöz, 2000 yılı Aralık ayında başlayan ve hükümetle-askeri karşı karşıya getiren “Beyaz Enerji” operasyonunu gerçekleştiren ekipte yeraldı. Albay Aziz Ergen’le birlikte soruşturmayı yürüten Temizöz, Beyaz Enerji zanlılarını Ankara İl Jandarma Komutanlığı’nda sorguladı. Şemdinli iddianamesindeTemizöz’ün adı, Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı meslekten eden Şemdinli iddianamesinde de geçiyordu. 2006/21 sayı ile tefrik edilerek Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşavirliği’ne gönderilen dosyada Yaşar Büyükanıt’la beraber beş asker ve bir MİT yöneticisinin adı yer aldı. Bu askerlerden biri de Cemal Temizöz’dü. Terfi etmeyi bekliyorduİki yıldır tuğgeneralliğe terfi etmeyi bekleyen Temizöz, albay olduktan sonra sırasıyla Tekirdağ ve Denizli İl Jandarma Komutanlığı yaptı. Temizöz, geçen yıl Ağustos ayında Kayseri İl Jandarma Komutanlığı’na atanmıştı. Kayseri’deki astsubaylar Kıdemli Albay Cemal Temizöz’ün adı son olarak Kayseri’de geçtiğimiz hafta gözaltına alınan üç astsubayın avukatlarından Musa Öncel’in açıklamalarıyla gündeme gelmişti. Öncel, Temizöz’ün gözaltındaki astsubaylar için “Asit kuyularına sizleri de atarız, yapmadığımız bir şey değil. Öldürün gitsin bunları” ifadelerini kullandığını iddia etmişti.Kuştepe’deki kazılarla ilgili gözaltına alınan Cizre Eski Belediye Başkanı ve emekli korucubaşı Kamil Atak, Temizöz Cizre’de görevliyken belediye başkanı seçildi.Hukukçular: Gözaltı önemli bir gelişmeKıdemli Albay Cemal Temizöz’ün görev yaptığı yerlerde avukatlık yapan Tahir Elçi ile Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, gözaltı olayını Ergenekon soruşturmasının gidişatı açısından “önemli bir gelişme” olarak değerlendirdi. Nuşirevan Elçi: “Halk arasında Cemal Temizöz ismi faili meçhullerin sorumlusu olarak telafüz ediliyordu. Şimdi bu ismin gözaltına alınması sevindirdi. Çünkü bu gözaltı gösteriyor ki Ergenekon soruşturmasının da gidişatı açısından ciddi sonuçlar çıkacak.Tahir Elçi: Veli Küçük, Arif Doğan ve Levent Ersöz’ün yargılanması aşamasında bu isim fotoğraftaki önemli bir boşluğu doldurdu. Ergenekon’la bağlantısı bu anlamda incelenmeli. Tanıklar, kayıp yakınları, 93 ve 96 arasındaki dönemde Cizre, Silopi ve Diyarbakır’daki kayıplarda Temizöz’ün ismini söylüyorlar. Temizöz’ün üzerine gidilmesi onunla bağlantılı diğer isimlere ve bir şekilde o adı konmamış örgüte götürecektir bizi.
Taraf