Gençler kampta buluşuyor 0 Kommentare

Bu yıl 22-30 Ağustos tarihlerinde Balıkesir Gönen’deki Kemal Türkler Tesisleri’nde düzenlenecek yaz kampı, gençliğin özlemini duyduğu kolektif yaşamın bir provası olacak.Bu yıl 22-30 Ağustos tarihlerinde Balıkesir Gönen’deki Kemal Türkler Tesisleri’nde düzenlenecek yaz kampı, gençliğin özlemini duyduğu kolektif yaşamın bir provası olacak. Gençlik kampında; konserlerden gençlerin yeteneklerini ortaya çıkartacak atölyelere ve birçok aydın ve sanatçıyla birlikte düzenlenecek panel, söyleşi ve forumlara birçok etkinlik olacak. Bu yıl emekçileri derinden etkileyen ekonomik kriz temasının ön plana çıkacağı kamp “Kriz Kapitalizmin, Gelecek Bizimdir!” sloganıyla düzenleniyor. Kampta bu içerikte söyleşi ve panellerle ekonomik krizin gençler üzerindeki etkileri tartışılacak. Kaz Dağları’na ve çevresine düzenlenen gezilerle bölgenin tarihsel-doğal güzellikleri ve bunların korunması için neler yapabileceği araştırılacak. Kampta; “Kriz Dünya ve Türkiye, Uluslararası Gençlik Hareketi, Çevre, Evrim” gibi ana başlıklar altında söyleşi ve paneller gerçekleşecek. Bunun dışında farklı konularda söyleşiler ve forumlar gerçekleştirilecek.SANATÇILAR GENÇLERLE OLACAK Kardeş Türküler, Yaşar Kurt, Karmate ve Mehmet Atlı gibi müzisyen ve müzik gruplarıyla etkinlik ve konserlerin geçekleştirileceği kampta, Kardeş Türküler’in düzenleyeceği müzik atölyesinde katılımcılar birlikte müzik yapmanın, ritim tutmanın keyfine varacak. Tiyatro Sanatçıları Ümit Çırak ve Hakan Pişkin’nin yöneteceği yaratıcı drama atölyesi, becerilerin ortaya çıktığı ve sanatla yoğrulduğu bir atölye olacak. Tiyatronun, gençlerin hayatında ne ifade ettiği ve mevcut amatör tiyatroların nerede durduğunun tartışılacağı kampta birçok farklı alanda atölye de olacak.KONUKLAR OLACAK Yüz Bin Kişiydiler, Sonbahar, Başka Semtin Çocukları, Silikozis gibi film ve belgesellerin yönetmen ve oyuncularıyla birlikte izleneceği kampta, yine bu film ve belgeselleri gençler beraber değerlendirip yorumlayacaklar. Gönen Gençlik Buluşması, Türkiye’nin ve Dünya’nın dört bir yanından gelecek katılımcılarla barışın ve kardeşliğin, kolektif yaşamın yaşandığı ve toplumda inşa edildiği bir etkinliğe dönüşecek.
ANKARA’DAN GÖNEN’E DAVETBir aydan az bir zaman kalan Gönen Gençlik Buluşması hazırlıkları Ankara’da da tüm canlılığıyla devam ediyor. Hazırlıklar kapsamında Ankara’nın dört bir tarafındaki gençlerle buluşup onlarla kampı konuşan, çeşitli etkinlikler ve atölye çalışmaları yaptıklarını aktaran Kamp düzenleme Komitesi’nden Onur Öztürk, “Ankara’nın çeşitli yerlerinde açtığımız stantlarla, dağıttığımız broşürlerle ve afişlerimizle yeni arkadaşlarımıza ulaşıp kampı tanıtmaya, anlatmaya çalışıyoruz” dedi. “Üniversitelerdeki öğrenci topluluklarıyla kampı konuşuyoruz ve etkinliklerini, çalışmalarını bizimle kampta da paylaşmalarını istiyoruz” diyen Öztürk, ODTÜ’den kampa katılacak olan Sinema Topluluğu’nun kampta ‘Sinema Atölyesi’ kurmayı düşündüklerini aktardı. Bunların dışında Ankara’da bulunan aydın, sanatçı ve meslek örgütlerinin de desteğini almak çabası içinde olan Öztürk, Maden Mühendisleri Odası’nın kamptaki gençlerle bor madenlerinin önemini tartışacakları bir söyleşi gerçekleştireceklerini ve Bigadiç Bor İşletmesi’ne de bir gezi düzenleyeceklerini söyledi. Öztürk, Ayrıca Metelurji Mühendisleri Odası’nın da Efem Çukuru ve Kozak Yaylası’nda siyanürlü altına karşı mücadele eden köylülerle birlikte olmak adına bir gezi düzenleyeceklerini söyledi.
TERSANE İŞÇİLERİ DE KAMPA KATILACAK Sigortasız, düşük ücretle taşeron firmalarda ve kölelik koşullarında çalışan Tuzla Tersane işçilerinden yalnızca biri Abdülselam Baday. 5 yıldır Tuzla’daki tersanelerde çalışan Baday genç işçilerin bir yandan işsizlikle karşı karşıya olduğunu öte yandan ise ağır çalışma koşulları nedeniyle sosyal hayatı yaşayamadıklarını dile getiriyor. Baday, genç işçilerin hayatlarının demirler arasında çürütülmeye çalışıldığını dile getiriyor. Bu yıl Evrensel Kültür Merkezi’nin düzenleyeceği Gönen’deki kampa katılacağını söyleyen Baday, oraya gelen gençlerle tersane işçilerinin çalışma koşullarını paylaşmak ve biraz da olsa tatil yapmak için katılacağını aktardı. Baday, tersaneden birçok arkadaşının kampa gelmek istediğini; fakat ekonomik sıkıntılardan gelemeyeceklerini söyledi. (İSTANBUL)

Karanlık leydi iş başında 0 Kommentare


Sebep olduğu bütün skandallara karşın görevinin başında kalan nur birgen’den yeni bir skandal daha
Ergenekon davasının kilit isimlerinden Emekli Albay Arif Doğan’ın sağlık gerekçesiyle tahliye edilmesine neden olan raporun altında, 3. İhtisas Kurulu Başkanı Doktor Nur Birgen’in imzası bulunduğu ortaya çıktı.İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 16 Temmuz’da Albay Arif Doğan hakkındaki tahliye kararını, başkanlığını Nur Birgen’in yaptığı Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nin verdiği rapor doğrultusunda aldığı ortaya çıktı.Raporun 5 sayfalık raporun sonuç bölümünde, Doğan’ın ileri derecede kalp yetmezliği olduğu belirtiliyor. Raporda, hastane şartlarında yatırmanın da takibinin uygun bulunduğu bu karara da oy birliği ile ulaşıldığı anlatılıyor.Raporda, Arif Doğan’ın muayene için getirildiğinde dizlerinin üzerine çökerek ağladığı ve, “Yattığı hastanenin dahi adını bilmiyor. Ölmek istediğini ancak torunları için yaşamak istediğini söylüyor. 1998 yılında emekli olduğunu öncesinde de dağlarda çalıştığını söylüyor” dediği ifadeleri yer alıyor. Doktorlar tarafından ise bu durumun ajite depresyon olarak değerlendirildiği belirtiliyor.Başkanlığını Nur Birgen’in yaptığı 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu, Özel Harekat Dairesi Eski Başkan Vekili İbrahim Şahin’in affedilmesini sağlayan rapora imza atmakla tanınıyor. Aynı kurul son olarak, Kanser Hastası Güler Zere’nin cezaevinde tedavi edilebileceği yönünde verdiği rapor ile biliniyor.
İŞKENCEYLE MÜCADELE BİRGEN’E EMANET 2006 yılında hükümet Avrupa Birliği ile ortaklaşa hakim ve savcıların işkenceye karşı eğitimi için proje başlattı. Projenin başına Adli Tıp Kurumu 3’üncü İhtisas Kurulu Başkanı olan ve adı 3 ayrı işkence vakasına karışan Nur Birgen’i atadı. Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV), İstanbul Protokolü’nün “işkenceye karşı” bir proje olduğunu belirtip, Birgen’in organizasyonun başına getirilmesine tepki göstererek eğitim projesinden çekildi. Bu olayın şoku altında, 23-24 Mart tarihleri arasında Ankara’da hakim ve savcılara ilk eğitim toplantısı düzenlendi. Ancak, eğitime katılanlara, TTB ve TİHV antetli, “İstanbul Protokolü” dağıtılmadı. Proje Adli Tıp Kurumu 3’üncü İhtisas Kurulu Başkanı Nur Birgen krizinin ardından ‘bilinmeyen’ bir nedenle askıya alındı. HİPOKRAT’IN KEMİKLERİNİ SIZLATAN HEKİMNur Birgen ismi tartışmalı uygulamalarla sık sık gündeme geldi. İşkenceyi gizlemekten kamu vicdanını rahatsız eden Adli Tıp Raporlarına kadar pek kararın altında imzası olan Birgen’in icraatları tıbbın kurucusu kabul edilen Hipokrat’ın kemiklerini sızlatacak cinsten:1995’te Yeni Demokrasi Hareketi binasını işgal eden gençler, gözaltında işkence gördü. Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne götürülen gençler, burada Adli Tıp Uzmanı Dr. Nur Birgen tarafından muayene edildi ve haklarında ‘sağlam’ raporu verildi. Birgen hakkında TTB Yüksek Onur Kurulu tarafından 6 ay ‘meslekten men’ cezası verildi. Birgen’in çeşitli kurumlara yaptığı itirazlar reddedildi, ancak ceza uygulanmadı. * F tiplerine sevk edildikten sonra ölüm orucuna giren birçok tutuklu ve hükümlü, Wernicke Korsakoff sendromuna yakalanmıştı. Nur Birgen, tahliye edilen Korsakoff’lu 16 tutuklu ve hükümlü hakkında ‘Cezaevinde yaşamını sürdürebilir’ raporu vermişti.* Susurluk davasında hüküm giyen Özel Harekat Dairesi Eski Başkanı ve bugünün Ergenekon Sanığı İbrahim Şahin, ‘Sürekli hastalığı var’ raporuyla affedildi. * Dönemin Kurum Başkanı Keramettin Kurt ve Birgen’in imzasıyla, belden aşağısı felçli olan Tutuklu Emrah Alişan hakkında ‘Cezaevinde yaşamını sürdürebilir’ raporu verildi. Hala Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevi’nde yatan Alişan’ın vücudunun her yerinde yaralar bulunuyor. Alişan, geçtiğimiz aylarda intihara teşebbüs etti.
Evrensel

Munzur’un festivali başladı 0 Kommentare


Munzur Kültür ve Doğa Festivali başladı. Yer altı Çarşısı üzerinden Munzur Çayı’na kadar yüründü. Aralarında DTP Eş Başkanı Emine Ayna, DTP Milletvekilleri...Munzur Kültür ve Doğa Festivali başladı. Yer altı Çarşısı üzerinden Munzur Çayı’na kadar yüründü. Aralarında DTP Eş Başkanı Emine Ayna, DTP Milletvekilleri, EMEP yöneticileri ve ÖDP Genel Başkanı Alper Taş da yapılan yürüyüşe vatandaşlarla katıldı. Yürüyüş boyunca atılan sloganlarla Munzur Vadisi üzerinde yapılmak istenen barajlar protesto edildi. Yakılan festival meşalesi ardından konuşmalar yapıldı. Belediye Başkanı Edibe Şahin, kentin farklılıklarını ülkeye yansıtmak istediklerini kaydetti. Yapılmak istenen barajların hem Munzur’a hem de kendi kültürlerine kelepçe vurulması anlamına geldiğini anlatan Şahin, kelepçelerin takılmasını istemediklerini kaydetti. DTP Tunceli Milletvekili Şerafattin Halis, son günlerde Kürt sorununu konusunda yaşanan tartışmalara değindi. Halis, sorunun muhatapsız çözülmek istendiği söyledi. Çözüm için Öcalan’ın ve DTP’nin muhatap alınması gerektiğini belirten Halis, son günlerde yaşanan tartışmalarla birlikte, çözümüne doğru adımların atılması anlamına geldiğini kaydetti. Halis, barajlar konusunda sağır diyaloğunun yaşandığını anlattı. Tunceli Valisi Mustafa Taşkesen, ülkedeki farklılıklara geçmişte tahammül edilmemesinden kaynaklı yaşanan sıkıntılara değindi. Festivalle ülkenin bir başka farklılığının gösterildiğini belirten Taşkesen, farklılıkların ülkenin zenginliği olduğunu söyledi. Valinin konuşmasından sonra Tunceli Milletvekili Kamer Genç, sahneye çıkarak, kendisinin festivale çağrılmadığını ileri sürerek, yaşanan bu durumu protesto içinde sahneye çıkarak konuşma yaptığını belirti. (Tunceli\EVRENSEL)

Kürtçede 100 dev eser projesi 0 Kommentare


AMED - Dünya Edebiyatı devleri Shakespeare’den Dostoyevski’ye, Oscar Wilde’dan Franz Kafka’ya kadar 100 klasikleşmiş eser Kürtçe yayımlanacak. Aralarında Nobel Edebiyat Ödülü alan yazarların da bulunduğu ilk 4 kitap Kürtçeye çevrildi.Diyarbakır’da yayın hayatını sürdüren Lîs Yayınları, dünya edebiyatına mal olmuş 100 dev eseri Kürtçeye hazırlıyor. Dünya edebiyatının seçkin eserlerinin Kürtçeye kazandırılmasının amaçlandığı projenin ilk adımında, dört İsveç eseri yayına hazırlandı. Kitapların tanıtım toplantısı Sümerpark Resepsiyon Salonu’nda Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve İsveç Konsolosluğu’nun katılımıyla Perşembe günü yapılacak.Lîs Yayınları çeviri yoluyla Kürtçe’nin imkanlarını denemek, bu şekilde de Kürtçe düzyazı ve şiirin gelişip serpilmesini desteklemek amacıyla, Dünya Edebiyatı dizisini başlattı. Proje kapsamında Yaşar Kemal, Gabriel Garcia Marquez, William Faulkner, J. M. Coetzee, William Shakespeare, Oscar Wilde, Franz Kafka, Dostoyevski, Tolstoy ve daha birçok yazarın klasikleşmiş eserleri Kürtçeye çevrilecek. Dünya Edebiyatı’ndan 100 temel eseri orijinal dillerinden Kürtçeye kazandırmayı hedefleyen Lis Yayınları, bu alandaki boşluğu önemli ölçüde doldurmayı amaçlıyor. ORİJİNAL DİLLERİNDEN ÇEVRİLDİLERDev projenin ilk adımı olan dört kitap İsveç İstanbul Konsolosluğu’nun desteği ile yayına hazırlandı. Kürtçeye kazandırılan Nobel edebiyat ödüllü Harry Martinson’un Kulîlkvedena Gezgezkê (Isırganın Çiçeğe Durması) ve Selma Lagerlöf’ün Şahînşahê Portekîzê (Portekiz İmparatoru) ile Åsa Lind’in Gureqûm (Kumkurdu) adlı çocuk kitabı, Jı Vıttulayê Muzîka Popular (Vittula’dan Popüler Müzik) tüm dünyada onlarca dile çevrildi ve yayınlandığı her ülkede ilgiyle karşılandı. Eserlerin Kürtçeye çevirileri ise İsveç’te yaşayan Menîce Birûsk, Serkan Birûsk, Mizgîn Bîngol ve Salih Agir Qoserî tarafından yapıldı. 100 temel eserin editörlüğünü şair ve çevirmen Kawa Nemîr yürütüyor.TOPLUMSAL BİR PROJELîs Yayınları Yayın Yönetmeni ve şair Lal Laleş Dünya Edebiyatı dizisiyle ilgili olarak “Kürt yazarları ve şairlerince yazılan ve yaratılan eserlerimizin eski ve çağdaş dünya klasiklerine olan ihtiyacı son derece acildir. 100 eserlik Dünya Edebiyatı dizimizde yayımlanacak eserler orijinal dilinden Kürtçeye mal olmalıdırlar” dedi. Çeviri edebiyatın dünyanın ortak dili ve kültürleri arasındaki ilişkiyi güçlendirdiğini ifade eden Laleş, “Dünya edebiyatı çeviri yoluyla Kürtçenin dil yatağını genişletir, söz dağarcığını zenginleştirir” diye konuştu. 100 temel eserin güçlü bir inşa süreci yaşayan Kürt edebiyatının sağlam temeller üzerinde gelişmesini sağlamakta önemli bir görev üstleneceğini ifade eden Laleş, “Çeviri eserler Kürtçenin anlatı stratejisini bambaşka bir evrene taşıyacaktır. 100 temel eser toplumsal bir projedir. Halkımızın bu projeye destek vermesini bekliyoruz” şeklinde konuştu.TANITIM 30 TEMMUZ’DA SÜMERPARK’TA İsveç İstanbul Konsolosluğu’nun desteği ile hazırlanan Kulîlkvedena Gezgezkê, Şahînşahê Portekîzê, Gureqûm ve Jı Vıttulayê Muzîka Popular adlı eserlerin tanıtımı Diyarbakır Büyükşehir Sümerpark Resepsiyon Salonu’nda Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, İsveç İstanbul Konsolosu Annika Svahnström ve Kürt yazarların katılımıyla 30 Temmuz Perşembe günü yapılacak.ANF NEWS AGENCY

JİTEM'in kurucusu Arif’in raporu da Nur Birgen'den 0 Kommentare


İSTANBUL - İşkenceci, kontrgerilla, sapık ve tecavüzcüleri aklayan raporlarıyla dikkatleri çeken Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu Başkanı Nur Birgen’in JİTEM kurucusu Arif Doğan’ın tahliye edilmesine neden olan raporun altında imzası olduğu ortaya çıktı. Birgen, kanser hastası Güler Zere için ise cezaevinde tedavi edilebileceği yönünde rapor vermişti.İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin JİTEM kurucusu albay Arif Doğan hakkındaki tahliye kararını başkanlığını Nur Birgen’in yaptığı Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nin verdiği rapor doğrultusunda aldığı ortaya çıktı. JİTEM’ci Doğan'ın ileri derecede kalp yetmezliği olduğu belirtilen raporda, hastane şartlarında yatırmanın da takibinin uygun bulunduğu bu karara da oy birliği ile ulaşıldığı belirtiliyor.Raporda, Arif Doğan'ın muayene için getirildiğinde dizlerinin üzerine çökerek ağladığı ve, “Yattığı hastanenin dahi adını bilmiyor. Ölmek istediğini ancak torunları için yaşamak istediğini söylüyor. 1998 yılında emekli olduğunu öncesinde de dağlarda çalıştığını söylüyor" sözleri yer alıyor. DOKTOR BİRGEN’İN SUÇ DOSYASINur Birgen, 1995 yılında Yeni Demokrasi Hareketi binasını işgal ettikleri için gözaltına alınan gençlere işkenceye uğradıkları halde sağlam raporu verir. Kendisinden önce ve sonra verilen raporların tamamında işkence yapıldığının saptanmasına karşın işkence iddialarını redden bir rapor yazan dönemin Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürü Dr Nur Birgen hakkında soruşturma başlatılır ve İstanbul Tabib Odası tarafından 1998 yılında şahısların muayenesi ve rapor yazımında kusurlu olduğu ve travmatik lezyonlara sebebiyet verenleri koruduğu için 6 ay meslekten men cezası verilir.Dr Nur Birgen daha sonra da Vernike Coskakof'lu 16 hükümlüye birbiriyle çelişen raporlar verdiği için ceza alır. Hükümlüler için ilkin cezaevinde iyileşemez, daha sonra da iyleşti cezaevinde kalabilir raporu veren Birgen ve kurumda ki diğer doktorlara gerçeğe aykırı rapor düzenledikleri gerekçesiyle bir ay süreyle geçici olarak meskenden men cezası verilir.Toplam 4 kez meslekten men cezasına çarptırılan Dr Nur Birgen, her şeye rağmen yükselişini sürdürür. 1995 yılında rapor yazımında kusur işleyerek, travmatik lezyonlara sebebiyet verenleri koruyan Nur Birgen, bu hizmetinin karşılığını alır ve 1997 yılında Beyoğlu Adlı Tıp Şube Müdürlüğü’nden Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu Başkanlığı'na atanı.2000 yılının mart ayında trafik kazası geçiren Susurluk sanığı İbrahim Şahin hakkında hazırlanan raporla Şahin af edilir. Raporun altında ki imza ise yine Dr Nur Birgen' ne aittir. Daha sonrada farklı raporlara da imza atan Birgen 2006 yılında hakim ve savcıların işkenceye karşı eğitilmesini amaçlayan bir projenin başına getirilir. İşkence görenlere sağlam raporu verdiği için meslekten men cezası alan Birgen'nin organizasyonun başına getirilmesi Meslek Odaları tarafından protesto edildiği gibi proje için 3 milyon euroluk gibi bir ödenek hazırlayan Avrupa Birliği bile Birgen’i veto eder ve projeye rafa kaldırılır. Ancak Birgen yine ödüllendirilir ve 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu Başkanlığına atanır.En son 14 yıldır tutuklu olan ve cezaevinde damak kanserine yakalanan devrimci tutsak Güler Zere hakkında verilen 5 raporda tedavisinin cezaevi koşullarında sürdürülemeyeceği belirtilmesine rağmen Zere'nin tahliyesine gerek yoktur raporuna imza yine Dr Nur Birgen’e aittir. Geçen hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Adli Tıp Kurumu’nun denetlenmesi için Devlet Denetleme Kurumu’na verdiği talimatın ardından kurumda yeni atamalar yapıldı. Ancak Birgen’e yine dokunulmadı.ANF NEWS AGENCY

Tamiller Londra’da katliamı protesto etti 0 Kommentare

LONDRA - Sri Lanka devletinin 1983 yılının Temmuz ayında Tamillere karşı gerçekleştirdiği katliam İngiltere’nin başkenti Londra’da protesto edildi. Britanya Tamil Form’unun Trafalgar Square’de düzenlediği etkiliğe 2 binin üzerinde kitle katıldı. ICAD Britanya Seksiyonu temsilcileri de etkinliğe katıldı.Pazar günü yapılan anma etkinliği, saygı duruşu ve katledilen binlerce Tamilli adına yapılan simgesel mezar maketlerine çiçekler bırakılarak başladı. Anmada yapılan konuşmalarda, 1983 “Kara Temmuz” günleri, Tamil özgürlük mücadelesi ve şu anda Tamil Eelam’da olanlar hakkında bilgi verildi. Milletvekili Ceremy Corbyn’in de bir konuşma yaptığı anma Tamil gençlerinin müzik grubu, katliamı ve Tamil özgürlük mücadelesini anlatan müzik dinletisi verdiler. Kayıplara Karşı Uluslar arası Mücadele Komitesi ICAD da anma etkinliğine katılarak dayanışmada bulundu.KARA TEMMUZ ‘831983 yılının Temmuz ayında ırkçı Sri Lanka devleti, Tamil Elaam’ın dışında adanın güneyinde yaşayan Tamillileri, adanın kuzeyindeki Tamil Elaam bölgesine sürmek amacıyla katliam saldırısı gerçekleştirdi. Bu saldırılarda 3 binden fazla Tamilli katledildi. Katliamı protesto eden Tamilli tutsaklar da saldırıların hedefi oldu. 25 Temmuz’da 35, 27 Temmuz’da ise 17 tutsak katledildi.2009 yılının başında da Sri Lanka devleti Tamil Elaam Özgürlük Kaplanları’na katliamlara başladı. Tamil kaynaklarına göre Sri Lanka devletinin zafer ilan ettiği 17 Mayıs’a kadar Tamil Elaam Özgürlük Kaplanları’nın efsanevi lideri Velupillai Prabhakaran’ın da içinde olduğu 53 bin Tamilli katledildi ya da kaybedildi. Aynı zamanda 300 bin Tamilli de “Nazi kapmaları” olarak değerlendirilen mülteci kamplarına toplandı. Tamiller halen kamplarda, insani yardımdan yoksun bir şekilde tutuluyor. ANF NEWS AGENCY

Şırnak'ta katledilen 2 DTP'li toprağa verildi 0 Kommentare


Şırnak'ın Beytüşşebap (Elkê) İlçesi'nde öldürülen DTP'li Necman Ölmez ve Ferhat Ediş'in cenazeleri, toprağa verildi.Beytüşşebap (Elkê) İlçesi'nde önceki gün kimliği belirsiz kişilerce öldürülen DTP'li Necman Ölmez ve Ferhat Erdiş'in cenazeleri, Şırnak Devlet Hastanesi'nde yapılan otopsinin ardından Uludere (Qilaban) İlçesi'ne bağlı Andaç (Şivrezan) Köyün'de toprağa verildi. Cenaze törenine DTP Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani, Genel Merkez Yöneticisi Emin Toğurlu, DTP Şırnak İl Başkanı Selim Bayar, çevre il ve ilçe belediye başkanları, DTP il ve ilçe yöneticilerinin de aralarında bulunduğu yüzlerce kişi katıldı.'Faillerin ortaya çıkarılması için çalışacağız'Ölmez ve Ediş'in yakınlarının baygınlık geçirdiği cenaze töreninde, DTP'liler aile yakınlarını sakinleştirmeye çalıştı. Dini vecibeleri yerine getirildikten sonra Ediş ve Ölmez'in cenazeleri köy mezarlığında defnedildi. Daha sonra bir konuşma yapan Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, yaşamını yitirenlerin onurlu bir yaşam istedikleri için öldürüldüğünü belirtti. Bu şekilde yapılan cinayetlerle Kürtler üzerindeki katliamın devam ettirilmek istendiğini belirten Bayındır, faillerin ortaya çıkarılması için çalışacaklarını ifade etti. Konuşmaların ardından yapılan saygı duruşunun ardından cenaze töreni sona erdi.DİHA

ABF, 15-16 Ağustosta Hacıbektaşta Olacak 0 Kommentare


Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Kazım Genç, 46. Ulusal 20. Uluslararası Hacı Bektaş Veli'yi Anma Törenleri ile ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada; Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenlerinin resmi programında Alevi Bektaşi Federasyonu'nun etkinliklerine yer verilmediği belirtilerek, Alevi Bektaşi Federasyonu olarak 15-16 Ağustos 2009 tarihlerinde Hacıbektaş'ta çeşitli etkinlikler düzenleneceğini bildirdi.Alevi Bektaşi Federasyonu bileşenlerinin tamamının Hacıbektaş'ta olacağını ve yoğun bir katılım beklendiğini belirten Kazım Genç, düzenleyecekleri etkinlikler hakkında da bilgi verdi. Alevi kurum temsilcilerinin her yıl geleneksel olarak düzenledikleri Kurum Başkanları toplantısının bu yıl "ALEVİ ÖRGÜTLERİ ALEVİ ÇALIŞTAYINI DEĞERLENDİRİYOR" başlığıyla gerçekleştirileceğini, ayrıca ABF Genel Başkanı Ali BALKIZ, KESK Genel Başkanı Sami EVREN, DİSK Genel Başkanı Süleyman ÇELEBİ ve Burhan ŞENATALAR'ın katılımıyla "ALEVİLER VE SİYASET" konulu bir panel düzenleneceğini söyledi. ABF Genel Sekreteri Kazım Genç ilki geçen yıl gerçekleştirilen ALEVİ GENÇLİK FORUMU'nun bu yıl ikincisinin yapılacağını, dünyanın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye'den Alevi Gençlerin "ALEVİ GENÇLİĞİ VE ÖRGÜTLENME" konusunu ele alacaklarını bildirdi. Etkinlikler kapsamında düzenlenecek konserlere, Arif Sağ, Ferhat Tunç, Erdal Erzincan, Grup Kızılırmak, Emre Saltık, Erdal Erzincan, Musatafa ÖZarsalan ve Grup Çığ, Telli Kılıç, Tolga Sağ, Pınar Sağ, Hasan Sağlam, Cengiz Özkan, Esra Öztürk, Erdal Akkaya ve Nurettin Güleç'in katılacağını ifade etti.Not : Etkinlikler Kapalı Spor salonunda gerçekleşecektir.http://www.pirsultan.net/

Direniş Hattına Bekliyoruz 0 Kommentare

BASINA VE DEVRİMCİ DEMOKRATİK KAMUOYUNA Hapishanelerde sürdürülen tecrit zulmüne karşı mücadeleyi kendisine esas alan doğrultuda oluşturduğumuz platformumuzu deklare edeceğimiz basın toplantımıza katılımınızı bekliyor, tecrite karşı mücadelede oluşturacağımız direniş hattına katılımınızı ve desteklerinizi bekliyoruz. Tarih: 29 Temmuz 2009 Yer: TMMOB Makine Mühendisleri Odası - Taksim / İSTANBUL Saat: 12.30 TECRİTE KARŞI MÜCADELE PLATFORMU

Maoistler Chattisgarh'da 30 polisi öldürdü 0 Kommentare

Yetkililerin verdiği bilgiye göre Maoistler, Chattisgarh eyaletinde Pazar günü gerçekleştirdikleri iki ayrı saldırıda içlerinde üst rütbeli bir polis şefinin de bulunduğu 30 polisi öldürdü. Her iki saldırıda eyalet merkezi olan Raipur’a 90 km uzaklıkta yer alan Rajnandangaon bölgesinde gerçekleşti.İlk saldırıda gerillalar önce devriye gezen bir polis ekibine saldırıp iki polisi öldürdüler. Ardından ise olay yerine giden ikinci grubu pusuya düşürdüler. Polis yetkilisi Pawan Dev, bu ikinci saldırıda aralarında üst rütbeli polis şefi V.K Choubey’in de yer aldığı 26 askerin tamamının öldüğünü söyledi. Dev, diğer saldırının ise yine aynı bölgede devriye gezen başka bir ekibe düzenlendiğini ve bu ikinci saldrırı da iki polisin öldüğünü söyledi.Press Trust India muhabirine göre, Delhi, Chattisgarh’a saldırganların yakalanması için 600 özel paramiliter kuvvet gönderdi. [Hindistan’da merkezi hükümet ancak özel durumlarda eyalet polisine ek olarak merkezi güç kullanır – ç.n] Pazar saldırıları, Maoist isyancıların güçlü olduğu Chattisgarh’da 11 polisin öldüğü mayın saldırısından bir ay sonra gerçekleşti.Yetkililer, isyancıların bu denli rahat hareket etmesi ve Maoistler karşısında yetersiz kalması nedeniyle eleştiriliyor. Hindistanlı Maoistler ise yok sayılan yoksul kabileler ve topraksız köylüler için savaştıklarını söylüyor. Maoistler şu an, özellikle yoksul batı eyaletleri olmak üzere 29 eyaletin yarısından fazlasında faaller.Tahminler, Maoist gerillaların sayısının 10.000 ile 20.000 arasında olduğunu söylüyor fakat Maoistlerin basına çok görünmeyen gizemli önderlikleri hakkında çok az şey biliniyor.Hindistan Başbakanı Manmohan Sign, 2006’da Naksalitler olarak bilinen Maoistleri “virüs” olarak tanımlamış ve Maoistlerin ülkenin en büyük güvenlik sorunu olduğunu söylemişti.İç işleri Bakan Yardımcısı Ajay Maken, geçen hafta parlamentoda yaptığı açıklamada Maoistlerle savaşta Ocak ayından bu yana 455 kişinin öldüğünü, bunların 148’inin Chattisgarh’da gerçekleştiğini bildirmişti. Delhi ise geçen hafta Maoistleri terörist bir örgüt oldukları gerekçesiyle yasaklamıştı.Pazar saldırılarının Batı eyaleti Bengal’de 1000 metrekarelik alandaki yüzlerce köydeki Maoist hakimiyete son vermek için üç haftadır süren operasyonlarla aynı anda gerçekleşmesi dikkat çekti. Türkçeleştiren: Solun Doğusu

Dinciler, Dersim Halkına Kurşun Sıktı 0 Kommentare

Dersim’in Atatürk Mahallesi Timaş Yapı Kooperatifleri’nde, zikir yapıldığı, cemaat toplantıları düzenlendiği ve küçük çocuklara Kur’an kursu verildiği öğrenilen ev, mahalle sakinlerinin tepkisine neden oldu.2 yıldır pek çok devlet memuru da dahil olmak üzere onlarca kişinin gelip gittiği ve her hafta salı ve perşembe günleri zikir yapıldığı öğrenilen evden gelen gürültüden ve eve girip çıkanlardan rahatsız olan mahalleliler, grubu ikaz etti. Buna karşın aynı durumun devam etmesi üzerine mahalleliler, tepkilerini daha yüksek sesle dile getirmeye başladılar.Mahallelinin tepkisine, 6 el silah sıkarak cevap veren grup, ayrıca birçok mahalleliye de tehditler savurdu.“Polisi aradık ama, müdahale etmedi”Yaşananlara ilişkin mahalle sakinlerinin görüşüne başvurduk. Mahalle sakinleri, gelişmelerden hayli tedirgin olduklarını belirterek, bu kişilerin iktidar tarafından desteklendiğine dikkat çektiler.2 yıldır Timaş Yapı Kooperatifleri’nin bu kişiler tarafından mesken tutulduğunu ifade eden bir mahalleli, “Polis bile müdahale edemiyor. Geçenlerde yine cüppeli bir hocaları geldi. Elini öperek içeriye aldılar. Polisi aradık ama, hiçbir şekilde müdahale edilmedi.” diyerek, demokratik kitle örgütlerinin duyarsızlığını eleştiriyor ve şunları ekliyor; “Sivil toplum örgütü ne için vardır? Böylesi yanlış şeylere tepki göstermek için vardır, değil mi? Ben balkonumda çay içerken, vatandaş kapıma kadar gelip tehdit ediyor. Kime şikâyet ederseniz edin, diyor. Ve bunu yapan bir devlet memuru; Zeki Yılmaz… Tunceli Üniversitesi’nde daire başkanı. Yani bu iktidarın kucağına oturmuş, iktidar okşuyor onu.”“Ben cemevinde yapıyorsam, onlar da gitsin camide yapsın”Evde salı ve perşembe günleri zikir yapıldığını, cuma günleriyse toplu biçimde namaz kılındığını ifade eden mahalleli, “Ben Tuncelili olmaktan utanıyorum. Bu zikir evleri bir tek bu binada bulunmuyor, Tunceli’de 16 yerde aynı bu evlerden varmış. Zikirler yapılıyormuş. Zeki Yıldız dediğimiz kişi de, habire unvan artırıyor. Daha önce Diş Hastanesi’nde müdürlük yaparken, şimdi de Tunceli Üniversitesi’nde daire başkanlığı yapıyor. İnsanlar merdivenle çıkar değil mi? Fakat o binada Tuncelililer oturuyor. ‘Bana ne’ diyor, ‘bana değmeyen yılan bin yaşasın’ diyor. Bir insan üç maymunu oynamamalı. Ben Aleviysem, ibadetimi yapmaya cemevine gidiyorsam, ona da devlet camii vermiştir.” dedi. “Heralde bunların da dokunulmazlığı var”Polisi iki defa aramalarına rağmen sonuç alamadıklarını ifade eden mahalleli, şunları söyledi: “Biz hedefteyiz şu anda. Aile olarak hedefteyiz. Yarın bir gün benim evim de kurşunlanabilir. Olaydan sonra, hemen bizim evin arkasında, kendi adamlarından biri geliyor, altı el ateş açıyor. Yani bizim komşumuzun çocuğu da gidebilirdi, herhangi bir şey olabilirdi. Fakat emniyete iki sefer bildirmemize rağmen, emniyet gelip, o kapıdan içeriye giremiyor. Yani devlet heralde ‘bunlara dokunamazsın’ diyor. Bunların da heralde milletvekilleri gibi, dokunulmazlıkları var. Emniyet niye görmüyor, niye duymuyor, niye dokunmuyor?”“Tepkisizlik Dersim’e yakışmıyor”Bir diğer mahalleli ise; “Biz olay sırasında sadece yirmi kişi toplanabildik. Yirmi kişi bu yapılanlara tepki gösterebildik. Başka kimse yoktu. İşte bu da Dersim’e yakışmıyor.”Buradan ayrılıp, mahallenin kahvesine gittik. Orada da, aynı apartmanın altıncı katında oturan, işçi emeklisi 85 yaşındaki Süleyman Tümen’e olayı ve öncesini soruyoruz. Süleyman Tümen, bize şunları aktardı: “Evde bir şeyler yapıyorlar. Böyle kafalarını sallıyorlar, zikir mi ne, onu yapıyorlar. Bağırıyorlar, çağırıyorlar. Yayın yapıyorlar. Kur’an mıdır, İncil midir nedir, belli değil işte. Ben üstteyim, duymadım ama, komşular öyle söylüyor. Rahatsız ediyorlar milleti. Çoktan beri de oluyor. İkaz ettiler ama bir şey olmadı.”“Polisler geldi, içeri giremedi”Bu olayın ilk defa yaşanmadığını ifade eden Tümen, “Akşam da silah sıkmışlar gençlere. 6 el silah sıkmışlar. Ben içeride yatıyordum. Ben rahatsızım, gözlerim de görmüyor. Sonra, geç vakit dışarı çıktım. Alt katta oturanlar benden daha iyi bilir. Bunlar geçen seneden beri oradalar. Bir arkadaş diyor, geçen sene ben şikâyet ettim. Polisler geldi, içeri giremediler, bilmem ne yaptılar. 15-20 kişi hep giriyor o eve. Çocukları getirip okutuyorlar. Kur’an kursu da var diyorlar” dedi. Bu iki kısa sohbetten sonra, olayın yaşandığı apartmana giderek, apartman sakinlerinin görüşlerini aldık. Apartman sakinlerinden birisi olayı şöyle özetliyor: “30-40 kişi topluyorlar burada. Kimse korkusundan bir şey de demiyor. O gece yine çıktım yukarı, söyledim bunlara. 30 tane adamı çıkardı, ben kaçtım içeri. Sonra bunlar silah çekmişler. Ben karakola şikâyet ettim. Çağırmışlar, ama gidemedim. Pazartesi gideceğim karakola. Ben bu evi 2 sene önce aldım, 2 senedir böyle. Zeki Yıldız üzerine almışlar. Yani diyor, ‘Biz devlet mevlet tanımıyoruz. Bize hiçbir şey yapmıyorlar.’ Ben dedim onlara, ‘ya sen benim evimi satın al, ya da neyse vereceğim, ben sizinkini satın alacağım”“Resmî görevlilere güvenerek yapıyorlar”Her gece en az 20 kişinin toplandığını ve ne yaptıklarını ayrıntılı biçimde bilmediğini söyleyen aynı apartman sakini, şöyle devam ediyor: “Resmî görevliler de var içinde. Tabii olmasa bu kadar şeyi bize yapamazlar onlar. Onlara güvenerek yapıyorlar. Kur’an kursu da var bunlarda. Zikiri bitirip, Kur’an kursuna başlıyorlar. Her gün bir sürü araba buradadır. Aile varmış, kadın çıkmış, kız çıkmış hiçbir şey dinlemiyorlar.”Oluşturulan cemaat evine karşı Timaş Yapı Kooperatifleri sakinleri, mahalle çapında bir imza kampanyası başlatarak bu grubu mahalleden atmayı tasarlıyor.

Allianoi için soluklandırıcı bir kararla umutlarımız arttı; 0 Kommentare

Değerli Basın Mensupları Allianoi için soluklandırıcı bir kararla umutlarımız arttı; Allianoi'nin mille örtülmesi ve ardından baraj sularına gömülmesini öngören İzmir II.Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu'nun 10.10.2007 tarihli kararı hakkında Danıştay, davalı Kültür Ve Turizm Bakanlığı'nın savunmasını dahi almadan yürütmeyi durdurma kararı verdi. Koruma Bölge Kurulunun kararının iptal istemini, 31.12.2008 günlü, E: 2008/945, K:2008/2089 sayılı Kararı ile reddeden İzmir 4. İdare Mahkemesi'nin bu kararının temyiz incelemesini yapan Danıştay 6.Dairesi 23.06.2009 tarih ve 2009/6810 Esas sayılı kararı ile davalı idarenin savunmasını almaya gerek görmeden yürütmeyi durdurma kararı verdi. Danıştay’ca yürütmesi durdurulmuş olan Yerel Mahkeme Kararı, 717 Sayılı İlke Kararı’nın 2. ve 3. Maddelerinin Danıştay 6. Daire’nin 26.11.2008 tarih 2006/8266 K. sayılı ilamı ile iptalinin (Sayın Yerel Mahkeme’ce) görmezden gelinmesi nedeniyle yasal dayanaktan yoksun kalmıştı. Bu “Yürütmeyi Durdurma Kararı” ile, Allianoi'nin oldu bitti ile sulara gömülmesinin önüne geçilmiştir. Allianoi'yi yok edecek tüm işlem ve kararların hukuka aykırı olduğu artık kesinleşmiş durumdadır. Bundan böyle Allianoi Antik Sağlık Yurdu’nu yok edecek her türlü işlemi yapan, eylemde bulunan kamu görevlilerinin hukuksal ve cezai sorumluluğu olacaktır. Buradan uyarıyoruz; artık tarihle inatlaşmayı bırakınız; Allianoi'yi suya gömme ısrarından vazgeçiniz, yöre köylüsünü kültürel ve tarihi değerleri korumak isteyenlere karşı kışkırtmaktan vazgeçip; onların su gereksinimi için başka çözümler üretiniz. Allianoi kazısının tamamlanması için gereken izinleri veriniz. Allianoi'ye zarar verecek her türlü fiili ve inşai faaliyette bulunanları hem hukuken hem de tarihsel olarak mahkum ettirmek için her türlü meşru yola başvuracağımızın bilinmesini istiyoruz. 24.07.2009 Alime Mitap Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü

GENÇ-SEN ÜYELERİNE SALDIRI VE GÖZALTI 0 Kommentare

merhaba sevgili har(a)ç madurları ve dostlar.25 temmuz cumartesi günü genç-sen üyesi öğrenciler taksim THE MARMARA OTELİNDE YAPILAN ''YÜKSEK ÖĞRETİMDE SORUNLAR'' adlı çalıştayı protesto ederek tavrını bir kez daha göstermiştir.YÖK BAŞKANI YUSUF ZİYA ÖZCAN VE MİLLİ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU NUNDA BULUNDUGU ÇALIŞTAY öğrenciler tarafından ablukaya alınmış ve plis genç-sen üyelerine saldrmıştır.har(a)çlara karşı yapılan bu eylemlde bir çok arkadaşımız gözaltına alınmıştır..har(a)çlara durana kadar genç-sen eylemlerine devam edecek ve öğrencilerin sesi olmaya kararlı olacaktır.."

Avrupa Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesi'nden çağrı 0 Kommentare


Avrupa Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesi, Türkiye hapishanelerinde yaşanan hak gasplarına dikkat çekerek, başta kanser hastası Güler Zere olmak üzere tüm hasta tutsakların serbest bırakılmasını istedi.Avrupa Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesi bugün yaptığı yazılı açıklamada, Aralık 2000'de başlatılan F tipi saldırısının, hapishaneleri tecrit evine dönüştürdüğünü kaydetti.Hapishanelerde onlarca ağır hasta tutuklunun bulunduğu belirtilen açıklamada, tutsakların tedavilerinin yapılmadığı, dışarıda tedavi olmaları için de tahliye edilmedikleri belirtildi. Yıl başından bu yana Mehmet Elçi, Gurbet Mete, Hasan Kert, Beşir Özer, Recep Çelik ve İsmet Ablak'ın cezaevinde hayatını kaybettiğini hatırlattı.Sağlık durumları gittikçe kötüleşen tutsakların durumları konusunda bilgi verilen açıklamada, �'ağır kanser hastası olmasını rağmen halen tahliye edilmeyen Güler Zere'nin tedavisinin kesilmesi, açıkça katletme hükmünün ilanıdır� denildi.Açıklamanın devamında şöyle denildi: �Türk devleti, Ergenekon Çetesi generallerini GATA raporlarıyla hızla tahliye ederken, sözkonusu devrimci yurtsever tutsaklar olunca, sonu gelmez bürokratik işlemlerle ölüme terk etmektedir. Bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti'nin çetelerin, katillerin hayali ihracatçıların, dolandırıcıların devleti olduğu bu olay örneğinde açıkca görülmektedir. Hapishanelerde yüzlerce tutsak ağır hasta, 19 tutsak ölüm sınırında! Tecrit, hak gaspları, çocuk tutuklulara işkence, Türkiye cezaevlerinin resmidir. Bu işkenceye, bu zulme, bu insanlık ayıbına karşı çıkmak, onurumuza yarınımıza sahip çıkmaktır. Bu inançla sizleri; Devlet gözetiminde işlenen bu cinayetlere dur demek için, başta Güler Zere olmak üzere hasta tutukluların hemen tahliye edilmesi için sesinizi yükseltmeye, Türkiye devletinin bu zindancı katliamcı politikalarına karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.�FRANKFURT -

ÇHD’den Çelenkli Eylem 0 Kommentare

Dün, Adli Tıp Kurumu’nu protesto eden Çağdaş Hukukçular Derneği üyeleri, kurum önüne siyah çelenk bıraktı. Güler Zere ve tüm hasta tutsaklara ‘ölüm raporu’ veren Adli Tıp’ı protesto eden ÇHD üyeleri, Güler Zere’nin serbest bırakılmasını istedi. “İsmet Ablak'ı öldürdünüz. Güler Zere'yi öldürtmeyeceğiz “ yazılı pankartın taşındığı eylemde, ÇHD önceki dönem başkanı Mehmet Çelik tarafından yapılan açıklamada, Adli Tıp Kurumu'nun ölüm üreten bir kurum olduğu belirtildi. Cilt kanseri olan İsmet Ablak’ın ölümüne Adli Tıp’ın neden olduğunu dile getiren Çelik, Adli Tıp Kurumu'nun verdiği raporlar nedeniyle insanların ölüme terk edildiğini belirtti. Çelik açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Bilimselliğini, tarafsızlığını ve güvenilirliğini tamamen kaybettiği açık olan Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulları'nın faaliyetleri derhal durdurulmalıdır. Taraflı rapor hazırladığı açık olan 3. İhtisas Dairesi Kurul üyeleri görevden alınarak haklarında idari ve adli soruşturma başlatılmalıdır. Gerek Devlet Denetleme Kurulu'nun gerek ise de açılacak adli ve idari soruşturmaların zaman alacağı gözetilerek hapishanelerde bulunan hükümlüler Üniversite Adli Tıp Ana Bilim Dalları tarafından verilen raporlar uyarınca serbest bırakılmalıdırlar. Aksi tutumun ciddi ihlallere ve ölümlere yol açacağı unutulmamalıdır.”

Güney Kürdistan’da sandıklar kapandı 0 Kommentare


HEWLER - Güney Kürdistan’da bu sabah yerel saatle 08.00’de başlayan oy kullanma işlemi sona erdi. Saat 19.00’da sandıklar kapatılırken, bazı gruplar seçimlerde hile yapıldığını iddia etti. BM gözlemcileri ise seçimlerde ihlallin yaşanmadığını söylediler.Irak Seçim Komisyonu, bazı kişilerin isimlerini seçim listelerinde bulamaması üzerine 18.00’de sona ermesi gereken oy kullanma işlemini saat 19.00’a kadar uzattı. 2,5 milyonu aşkın seçmeni bulunan Güney Kürdistan’da, Bölge Başkanı ve 111 sandalyeli parlamento üyelerini seçmek için halk bu sabah saat 08.00’den itibaren sandık başına gitti. Seçim büroları yerel saatle 19.00’da kapılarını kapattı. HİLE YAPILDI İDDİASISeçimlerde 24 liste yarıştı. Ancak esas yarışın, KDP ve YNK’nin ortak listesi ‘Kürdistan’ ile Noşirvan Mustafa’nın Goran listesi ve İslamcıların ortak listesi arasında geçtiği sanılıyor. Başkanlık için ise Mesut Barzani’nin kazanacağı konusunda herhangi bir şüphe yok. Dört İslami parti ve solcu gruplardan oluşan bir koalisyon YNK ve KDP’nin seçim hileleri yaptığını ileri sürdü. Seçim Komisyonu şu ana kadar ihlal yaşandığına dair herhangi bir açıklamada bulunmadı. Ancak bazı yerlerde Goran listesinin gözlemcilerinin de peşmergeler tarafından tehdit edildiği iddia edildi. BM HİLE YOKAncak Birleşmiş Milletler Gözlemcisi Hakem Şehvani, seçimlerde hiçbir ihlalin yaşanmadığını, bazı teknik sorunları ihlal olarak adlandırıldığını söyledi.Noşirvan Mustafa, Süleymaniye’de oy kulandıktan sonra, “Bugün halkımızın siyasi tarihi açısından tarihi bir gündür” dedi. Mustafa, seçim sonuçları ne olursa olsun kabul edeceklerini sözlerine ekledi. ANF NEWS AGENCY

Güney Kürdistanlılar sandık başında 0 Kommentare


Federal Kürdistan Bölgesi'nde üçüncü genel seçimler için halk sandık başına gitti. 2,5 milyonu aşkın seçmen yeni parlamento ve ilk kez Bölge Başkanı'nı doğrudan seçecek. Sonuçların açıklanmasının bir kaç gün alması bekleniyor.Hewler, Süleymaniye ve Duhok'ta oy büroları yerel saatle 08.00'de açıldı. Çok sayıda büro Badat'ta da açıldı. 2,5 milyon aşkın seçmen 111 sandalyeli parlamento üyeleri ve ilk kez Bölge Başkanı'nı seçecek.Mevcut Bölge Başkanı, rakibi dört adayla birlikte başkanlık için, 24 liste de genel seçimler için yarışıyor. Seçimler KDP ve YNK, 'Kürdistan' listesi altında ortak katılırken, Noşirvan Mustafa'nın Goran (Değişim) listesi ve İslamcıların da bu seçimlerden önemli bir destek alması bekleniyor.Perşembe günü 100 bini aşkın Kürt güvenlik gücü ile cezaevlerindeki tutuklular oy kullanmıştı. Seçim sonuçlarının birkaç gün içinde belli olacağı belirtiliyor. Tüm bölgelerdeki oy pusulaları Hewler'de toplanacak, daha sonra seçim komisyonu tarafından sayılmak üzere Bağdat'a gönderilecek. Seçimlere katılımın ne düzeyde olduğu henüz bilinmiyor. Ancak her zamankinden daha fazla ilginin olduğu gözleniyor.Seçim sonuçlar siyasi görüntüyü altüst edeceğe benzemese de, seçim kampanyası boyunca hararetli bir tartışma ortamı oluştu. KDP ve YNK'nin 'Kürdistan' ittifakının seçimlerden birinci çıkması konusunda herhangi bir şüphe yok, ancak kısmen de olsa her iki partinin bölgedeki hegemonyasının sarsılma ihtimali de göz ardı edilmiyor.BARZANİ VE TALABANİ OY KULLANDIBu arada Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani, bu sabah Pirman kazasında oy kullandı. Daha sonra basın toplantısı düzenleyen Barzani, seçimlerin iyi bir atmosferde geçtiğini söyleyerek, 'Umarım Bağdat ile sorunlarımız en kısa sürede çözülür' dedi. Güney Kürdistan'daki seçimler, Bağdat merkezi hükümeti ile gerginliğin tırmandığı bir döneme denk geldi.Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ise Süleymaniye'de Rewşen Bedirxan okulunda oyunu kullandı. Talabani oy kullandığı sırada yaptığı açıklamada, 'Bugün Kürt halkının bayramıdır ve umarım tüm Kürdistan bölgesi sakinleri seçimlere katılır' diyerek bu seçimlerin 'üçüncü özgür seçimler' olduğunu savundu. Güney Kürdistan'da 1991'den bugüne kadar, siyasi durumdan dolayı iki kez seçim yapıldı. Bu üçüncüsü oluyor. İlk seçim 1992'de, diğer 2005'te yapıldı.HEWLER/SÜLEYMANİYE - ANF

Joe Biden ; `Gurcistan`in yenilgisi ,ABD`nin yenilgisi` 0 Kommentare

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Gürcistan ziyaretinde muhalefet liderleri ile görüşmesinde, 'Gürcistan'ın yenilgisi, ABD'nin yenilgisi' şeklindeki sözü büyük dikkat çekti.

Ria Novosti haber ajansı, görüşme ile ilgili Rustavi-2 televizyonuna değerlendirmede bulunan muhalefet lideri Georgiy Targmadze'nin açıklamalarına yer verdi.

Targmadze, "Bizimle yaptığı görüşmede Biden, 'Gürcistan'ın zaferi ABD'nin zaferidir, Gürcistan'ın kaybı ise ABD'nin kaybıdır' dedi. Önemli olan ABD'nin ümitlerini boşa çıkarmamak ve kendimizi aldatmamak." dedi. Muhalif lider, ABD'nin işgali kabul etmemesinin ve bölgede demokrasi adına umut ülke olarak Gürcistan'ı görmesinin önemli olduğuna işaret etti.

NATO üyeliği için hazırlanan Ukrayna ve Gürcistan'ı ziyaret eden Biden'ın temasları, iki ülke yetkilileri tarafından olumlu karşılandı. ABD Başkanı Barack Obama'nın Rusya ile yeni sayfa açma girişimleri Kiev ve Tiflis'i tedirgin etmişti. Gürcü televizyonuna değerlendirmede bulunan Parlamento Başkanı David Bakradze, Biden'ın parlamentoda yaptığı konuşmayı samimi ve beklenin üzerinde bulduğunu söyledi. Bakradze, Biden'in kişisel sempati ve siyasi ilgisinin Gürcistan ile ABD'nin ilişkilerinin eskiden olduğu gibi olumlu şekilde devam ettiğinin göstergesi olduğunu sözlerine ekledi.

Biden'in 'işgalin kaldırılması ve Gürcistan'ın bütünlüğü sağlanmasını' desteklediğini ifade eden Gürcistan Parlamentosu Güvenlik ve Savunma Komisyonu Başkanı Givi Targamadze de, ABD Başkan Yardımcısı'nın ziyaretini olumlu değerlendirdi.

Tiflis'in ABD tarafından siyasi ve ekonomik desteğe sahip olduğunu dile getiren Milliyetçi Demokratik Partisi Başkanı Guram Çahvadze ise, iç siyaset gelişmeleri için Gürcistan halkının daha çok demokrasiye ihtiyaç duyduğunu ifade etti. (CiHAN)

Rusya-Cin `baris` icin `savas` tatbikati! 0 Kommentare

Rusya'nın uzak doğu bölgesi Habarovsk'da çarşamba günü başlayan 'Rusya-Çin Barış Misyonu 2009' askeri tatbikatı devam ediyor.

Toplam 3 bin askerin katıldığı tatbikatta hava, kara ve özel birliklerin uyumu için çalışmalar sürdürülüyor. 22 Temmuz'da başlayan tatbikatın ikinci ve üçüncü aşamaları için Çin'in Shandong bölgesine geçilecek.

Rusya Kara Kuvvetleri'nden yapılan açıklamada, ortak tatbikata 300 zırhlı araç ve 40'dan fazla savaş uçağı ve helikopterinin katılacağı belirtildi. Ağustos 2005'de ilk kez gerçekleştirilen ortak askeri tatbikata 10 bin asker katılmıştı. Tatbikat süresince iki ordunun üst kademe komutanlarının da görüş alış verişinde bulunacakları kaydediliyor.

Ayrilikci bolgelere birlikte mudahele edecekler!

Rusya ve Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyesi iki ülke olarak terör ve ayrılıkçı hareketlere karşı birlikte hareket edeceğini kaydeden Çin Ordusu Tümgeneral'i Wang Haiyun basına yaptığı açıklamada, Moskova'nın da çok uluslu bir ülke olarak benzer meydan okumalarla karşı karşıya kalabileceğini söyledi. Urumçi'de gerçekleşen ve resmi rakamlara göre 197 Uygur Türk'ünün öldüğü olayları hatırlatan Çin'li komutan, bunun Rusya ve Çin işbirliğinin ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini söyledi.

Afganistan icin hazirlik!

Ortak askeri tatbikatın iki yılda bir gerçekleştirildiğini kaydeden Wang, "Afganistan ve Orta Asya kaynaklı teröre karşı kendimizi korumalıyız. Rusya ve Çin arasında askeri işbirliği en üst seviyede. 4 bin 300 km ortak sınırımız var. Tatbikatların hedefi savaşları kışkırtmak değil, savaşlara engel olmak." dedi.

Rus uzman Viktor Litovkin de Afganistan'da sürdürülen terörle mücadele operasyonlarında Rusya ve Çin'in desteğinin gerekliliğine işaret etti.

Guney Kurdistan`da canlar kimin icin caliyor ? 0 Kommentare

Federe Kürdistan dört yıl aradan sonra ilk büyük seçimini yapacak. Seçimler Kürdistan'ı tekellerinde bulunduran KDP ve YNK için ilk kez muhalefetle tanışma anlamına geliyor. Seçimler Irak'tan askerlerini çekecek ABD için ise hayati önemde. Rantın ve dış müdahalelerin de savaşına dönüşen seçimlerin ardından Güney Kürdistan'ı ağır bir dönem bekliyor.

Kürdistan'da 17 yıllık otonom ve federasyon gerçeği özgün bir yönetim biçiminden çok parçalı, elit bir kesimin rant ve iktidar paylaşımından başka bir şey açığa çıkarmamıştır. En temel bakanlıklar birleştirilmemekte; maliye ve askeri güçler partilerin yan kolları gibi zaten. Mevcut hükümet başkanı Süleymaniye'deki en küçük memuru dahi görevden alacak etki ve yetkiye sahip değildir. Çünkü partilerin denetiminde iki otonomdan oluşan federe bir parlamento söz konusudur.

Dönemsel olarak oluşturulan bakanlıklar ve hükümetin süresinin çoktan dolmasına rağmen YNK'ye devredilmemesi ve seçimlerin ertelenmesi YNK'nin içinde ciddi krizlere yol açtı. Ayrıca mali kaynakların paylaşımı gibi konular, 90'lı yılların en temel ve en derinleşmiş haliyle bir çelişki olarak duruyor. Geçmişte iç çatışma nedenleri olan çelişkilerin bugün büyüyerek devam etmesi, toplumsal zeminde demokratik ulusalcılığa olan inancın kırılmasına sebep olmuştur.

'Özgür Kürdistan söylemi değer kaybetti

Güney Kürdistan'da son 5 yılda petrol ve inşaat rantı elit bir kesime aksa da ciddi bir değer kazanmıştır. Bu değerler karşısında sağlıklı bir gözlem yapıldığında, �Özgür Kürdistan' söylemi yüzde 90'dan daha fazla değer kaybetmiştir! Artık insanların söylemekten utandığı 'özgürlük' ve 'Kürdistan' kavramları Güney Kürdistan toplumu şahsında bunalım sürecini yaşamaktadır.

Kürdistan toplumunu yakından ilgilendiren seçimler yarın yapılacak. KDP ve YNK'nin hükümet kabinesini oluşturma pazarlıklarında büyük krizler şimdiden baş gösterdi. YNK Neçirvan Barzani'nin yerini alacağı söylenen Dr. Berhem Salih'i hazırlarken, KDP'nin ise kendi içinde Salih'in yardımcısı olacak aday bulmakta zorlandığı belirtilmektedir. Hatta bazı kaynaklara göre Neçirvan Barzani'nin, kendisine yapılan yardımcılık teklifine, 'Hükümet başkanlığı görevinden sonra Başkan Yardımcılığına düşmeyi kendisine yediremeyeceğini' belirterek sert çıkıştığı söyleniyor. Yine aynı teklifin KDP sekreteri Fazıl Mirani'ye götürülmesi üzerine Mirani'nin de, 'ben Parti Genel Sekreterliğinden Salih'in yardımcılığına gitmem, gerekirse istifa ederim'' tehdidinde bulunduğu söyleniyor. Bu duruma karşı Berhem Salih'in de kızdığı ve kendisini uzaklaştırdığı söyleniyor.

YNK, KDP çizgisine kaydı

2009 seçim atmosferinde en fazla siyasal çözülmenin yaşandığı kent şüphesiz Süleymaniye'dir. Noşirvan Mustafa öncülüğündeki Goran (Değişim) listesine her gün toplu katılımların yaşandığı ve YNK merkez komitesindeki birçok kişinin de seçim çalışmalarına fiilen katılmayarak, �'YNK, KDP çizgisine kaymış'' gerekçesiyle tepkilerini dile getirdikleri görülmektedir.

Hewlêr ve Duhok'ta başta birçok kurum yöneticisi olmak üzere önemli bir kesimin 'Goran listesi'ne sempatiyle yaklaştıkları gözlemlenmektedir. Goran listesiyle Kürdistan listesi arasında rekabet bazen o kadar yükseliyor ki 'aynı değerler' her iki grubun kullanım aracı haline gelmektedir. Örneğin Kürdistan Listesi'nin Mesut Barzani tarafından eli öpülürken çekilen '5 şehit annesi' Süleymaniyeli kadının dev posterleri her yere asılırken Goran listesi, aynı anneyle hükümet karşıtı röportaj yaparak propaganda malzemesi yapmaktadır. Tarafların değerleri harcama ve kullanma biçimleri tek başına seçimlerden bağımsız ele alınsa bile Güney siyasetinin Güney toplumu ve toplum değerlerini ne düzeyde iflasa sürüklediğini ortaya koymaktadır.

İslamcılar oylarını arttıracak

Güney seçimlerinin bir diğer grubu Yekgirtû Îslamî (İslami Birlik), Komeley İslami, Partiya Sosyalîst (Sosyalist Parti) ve bölünen Hizb-i Zehmetkêşan'ın Qadir Ezîz kanadından oluşan dörtlü oluşumdur. Bu oluşum 'Lîsteya Xizmetgûzarî û Çaksazî' (Hizmet ve Yapılanma) adıyla seçime girmektedir. Bu listenin Hewlêr ve Duhok illeri ile Halepçe gibi ilçelerden yüksek oy alması bekleniyor. 2005 seçimlerinde Duhok'ta İslami Birlik partisine karşı KDP tarafından gerçekleştirilen müdahalede can ve mal kaybı olmuş ve neticede KDP milyonlarca (3 milyonu aşkın) dolar tazminat vermek zorunda kalmıştı.

Duhok ve Hewlêr'de propaganda faaliyetlerini rahat yapamasalar da her iki muhalif listenin yüzde 30'un üzerinde oy alması bekleniyor. Bu oranın sayısal ifadesinden çok neredeyse her iki milletvekilinden birinin bakan (bakanlıklar daha çok dengeleri sağlamak için kalabalık ailelerin iknası için fazlalaştırılmış) olduğu Güney Parlamentosunda siyasi otoriteyi sarsacak etkidedir. Ayrıca YNK merkez komitesinin en az yarısının yakın zamanda sorun yaşadığı ve çelişkilerin Süleymaniye merkezli olduğu dikkate alındığında seçim sonucunun, yeni hükümetin kurulmasını ne kadar etkileyeceği kestirilememektedir.

PÇDK'nin desteklediği 'Hîwa' yani Umut adaylarının seçime girmesi, Türkiye üzerinden yasaklanırken, seçimlerle birlikte yapılması planlanan 'Kürdistan Anayasası Referandumu'' yine Türkiye ve diğer güçlerin girişimiyle ertelendi.

Gülen, medyasıyla Kürt siyasetini kemiriyor

Yine Fethullah Gülen cemaatinin Güney'de işgal ettiği basının adeta 29 Mart seçimlerinin intikamını alırcasına muhaliflerden yana Kürt siyasetini kemirmesi bu seçimin en çarpıcı dış müdahalesi olarak görülüyor. Böylece Kerkük referandumundan sonra Türkiye ikinci kez Güney Kürdistan'da bir referandumu erteletmiş oluyor.

Şimdi sorunun PÇDK ya da PKK olmadığı, Türkiye'nin her fırsatta Kürtlerin irade olmasını engellediği daha net olarak görülüyor. KDP ve YNK'nin verdiği tavizlerin Türkiye'nin Güney'de güçlenmesinden başka bir işe yaramadığı aşikârdır. Türkiye Güney'in her alanını işgal ettiği hatta giderek Kuzey'den daha fazla belirleyici olduğu görülüyor. Buna rağmen Türkiye'yle statükocu ittifakta ısrar etmek Türkiye'yi kendi eliyle Güney'de kanun ve iktidar yapmaktır.

Kendilerine benzeyen muhalefet

Kısacası KDP ve YNK demokratik dinamikleri baskı altına aldığından ve demokratik bir muhalefete izin vermediklerinden, Güney Kürdistan'da ancak karakter ve kimlik olarak kendilerine benzeyen güçlerin muhalefeti gerçekleşebiliyor. İktidar, kendine benzeyen muhalefeti, en sert biçimde karşısında dursa da demokratik muhalefete göre 'daha anlaşılır ve kabul edilebilir' kılmaktadır. Bu anlamıyla Güney'de ortaya çıkan Noşirvan ve İslami örgütlerin muhalifliği şu anki iktidarın paranoyak klonlamasıdır.

Güney siyasetinin parçalanması hiç bir Kürdün yararına olmadığı gibi, demokratikleşmemesi de hiç kimsenin yararına değildir. Aksine demokratikleşmemesi parçalanmasına, parçalanması da onu dış güçlerin denetimine daha fazla sürükleyecektir.

ABD desteğini azalttı

Bunun karşısında son 2 - 3 yıldır ABD'nin, bir statükocu diktatörü yine statükocu güçlere dayanarak yıkmanın anlam ifade etmediğini ve kendi krizini aşmasında etkili olmadığını fark etmiş olmalı ki Güney'de yaşanan bu gerçeklere karşı Güneylilere verdiği desteği azalttığı görülmektedir. Hatta İslami Birlik Partisini daha reformcu görme ve bunu bazı Arap ülkelerinin (Suudi Arabistan ve Mısır gibi) üzerinden finanse etmesi yüksek ihtimaldir.

ABD Obama'yla birlikte 'Ilımlı İslam Projesi' yerine 'Ilımlı İnsan, Ilımlı Toplum' projesiyle krizden daha erken çıkma modellerini arayacaktır. Bu model muğlâk müttefikler dönemini bitirip yerine kendi minyatürlerini oluşturabilecek müttefikler dönemini başlatacaktır. Aslında Türkiye'ye yaptığı teklif ve ilk ziyaretini Kürtlere yapması aynı projenin anlamdaşlarıdır. Bu anlamıyla Kürdistan seçim sonuçları ve bu seçim sonuçlarının Kürdistan toplumunu kendisine ne kadar entegre edeceği ABD açısından merak konusudur. Yakın zamanda Kuzey Kürdistan'da yapılan seçimler konusunda da ABD'nin oldukça yüksek düzeyde ilgilenmesi, yeni dönem açısından düşündürücüdür.

Neresinden bakılırsa bakılsın Güney seçimleri Kürt siyasetinin arifesinde olduğu birçok riskin, kazanımın ve yeni çözüm tartışmalarının beraberinde önemli gelişmelere neden olacağı ve derin etkiler bırakacağı açıktır.

Ozan Erdem
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Demirel: Devlet ,devlet politikasi olarak adam oldurur! 0 Kommentare

Eski başbakanlardan Süleyman Demirel, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasına karşı çıktı.

Demirel, suçun ferdi olduğunu savunarak, askeri kurumların suç işlemeyeceğini iddia etti. Demirel, 'Bugün de devletin öldürdüğü ispatlanmış değil. Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür, diğeri cinayettir' dedi.

Türkiye'nin demirbaş burjuva siyasetçilerinden Süleyman Demirel, Ankara'da bir resepsiyonda 12 Eylül ile ilgili sorulara yanıt verdi. Evren, 'Kenan Evren yargılansın mı?' sorusuna, '12 Eylül'ün muhatabı benim. Darbeyi yapanlara referandumda yüzde 92 oy veren bu halk değil mi? Şu anda kullanılan Anayasa, o dönemin anayasası değil mi? O halde ne konuşuyorsunuz? 1983'den bu yana yapılmış tüm seçimler fiyasko mu yani?' yanıtını verdi.

Askerlerin suça karıştığı yönünde iddialar bulunduğunun hatırlatılması üzerine de Demirel, 'Suç, ferdidir. Bir takım ferdi suçlar ele alarak kurumları suçlamanın anlamı yok. Devlet adam öldürmez, suçu ortadan kaldırmaya çalışır' değerlendirmesinde bulundu.

12 köy korucusunun 1994 yılında öldürülüp gömüldüğü iddia belirtilen Derecik Taburu'ndaki kazılarla ilgili olarak eski milletvekili Esat Canan'ın, kendisiyle görüştüğünü ve 'Demirel, bana 'devlet adam öldürmez' dedi' açıklamasında bulunduğunun hatırlatılması üzerine Demirel, 'Ne diyecektim? 'Devlet, adam öldürür mü?' diyecektim. Bugün de devletin öldürdüğü ispatlanmış değil. Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür, diğeri cinayettir' diye konuştu. (ANF)

Ali Suat Ertosun kimdir? 0 Kommentare


HSYK'da verdiği son dakika teklifi ile kurulun kilitlenmesine yol açan Ali Suat Ertosun ismi bir çok tartışmada geçmişti


Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olduğu dönemde çok tartışılan olaylara imza atan Ali Suat Ertosun`un son dakika önerisi olarak getirdiği 3 teklif HSYK toplantısında krize neden oldu.HSYK kararnamesinin ertelenmesine sebep olan Ertosun`un 3 önerisi şu şekilde sıralanıyor:1- Ergenekon operasyonunu yürüten savcılar değiştirilsin. 2- Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz`ün tutuklanmasına neden olan ve Güneydoğu`da faili meçhul cinayetlerin araştırılmasını sağlayan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı`ndaki çete suçlarını soruşturmaktan sorumlu ekip değiştirilsin. 3- PKK`nın şehir örgütlenmesi olarak bilinen KCK`ya yönelik operasyonları yürüten savcılar değiştirilsin.SON DAKİKADA GETİRDİHakim ve savcılar kararnamesine son şeklinin verilmeye çalışıldığı sırada Ertosun tarafından gündeme getirilen önerilerin krize neden olduğu, bunun üzerine kurulun karar alamadan dağıldığı öğrenildi. Ertosun`un yerlerinin değişti- rilmesini istediği Ergenekon heyetinde Zekeriya Öz dışında, savcı Mehmet Ali Pekgüzel, İstanbul 13`üncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün ve bir başka üye olduğu öğrenildi. Bir süre önce Şengün`ün yerine `İrticayla Mücadele Eylem Planı`nı hazırladığı iddiasıyla tutuklanan Dursun Çiçek`i tahliye eden Faik Saban`ın getirileceği konuşulmuştu.HSYK'da verdiği son dakika teklifi ile kurulun kilitlenmesine yol açan ALİ SUAT ERTOSUN kimdir?HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONLARI2000 yılında F tipi cezaevlerine karşı sürdürülen ölüm orucu eylemine son vermek, Türkiye'deki "cezaevi sorunu"nu çözmek amacıyla eşzamanlı bir operasyon gerçekleştirildi.Operasyonlar gerçekleştirildiği dönemde Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun'du.Ölüm orucu ve açlık grevlerinin sona erdirilmesi için yürütülen çabalar sürerken, ısrarla "müdahale düşünülmediğini" açıklayan koalisyon hükümetinin emriyle cezaevlerinde 19 Aralık 2000 sabahı saat 04:30 sıralarında 20 cezaevinde eşzamanlı olarak binlerce mahkuma yönelik on binlerce güvenlik görevlisinin katıldığı "Hayata Dönüş" adı verilen operasyon başlatıldı.Operasyonda iki askerle birlikte 32 kişi öldü, yüzlerce tutuklu ve hükümlü yaralandı.Ali Suat Ertosun'na bu operasyonlardan sonra "üstün hizmet madalyası" verilmişti.NURİ VE VEDAT ERGİN KARDEŞLERİN İFADESİNDE İSMİ GEÇMİŞTİUşak E Tipi Cezaevi'nde 2000 yılında hükümlü Nizamettin Dal'ın işkence edilerek öldürülmesiyle ilgili açılan ve Yargıtayın bozma kararının ardından İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen davanın ikinci duruşmasında Nuri ve Vedat Ergin kardeşler ifade vermişlerdi.O davada Nuri Ergin ''Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, Sabancı suikastıyla ilgili bir şeyler ortaya çıkarmak istiyorsa Ali Suat Ertosun'un neden Mustafa Duyar'a yakınlık gösterdiğini sorgulasın.'' demişti.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tarafından 5 Mayıs 2008 tarihinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) asıl üyeliğine atanan, Yargıtay Üyesi Ali Suat Ertosun'ur adı, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde duyuldu. Cezaevlerinin F tipine geçişi sırasında meydana gelen direniş ve olaylarda 108 kişi ölmüştü. Bu olayların bastırılmasından sonra kendisine Devlet Üstün Hizmet Madalyası verildi. Dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç Devlet Üstün Hizmet Beratı'nı, Bakan Çiçek de Devlet Üstün Hizmet Madalyası'nı takdim etti. Ali Suat Ertosun, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen üç aday arasından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından HSYK'ya atandı.

Yaşar Kemal'den tarihi çağrı 0 Kommentare


Türk edebiyatının dünyadaki en tanınmış ve saygın isimlerinden Yaşar Kemal, Kürt sorunu konusunda, “Çözüm açık, akil adam filan gerekmiyor” diyor.
Büyük romancı Yaşar Kemal, Kürt sorunu için herkese seslendi: Çözüm, temel insan haklarını tanımaktadır *Türkler de Kürtler de ayrılmayı hiçbir zaman istememişlerdir. Onları birbirinden hiçbir güç ayıramaz. *80 yıl, bu adamlar niçin bunca yıllar dağlarda diye düşünmedik. Vatandaşlık ödevlerini bekledik de, eğitim, sağlık, yatırım, devletin vatandaşlarına vereceği hizmetleri vermedik. İnsan olarak, vatandaş olarak haklarını vermek akıllara gelmedi. *Kürtler dilleri ve kültürleri için direniyorlar. Yönetim, kültürünüze ve dilinize özgürlük verirsek, siz bağımsızlık da istersiniz, diyor. Ve yıllardır inanılmaz kirlilikte, kötülükte, anlamsız bir savaş sürüp gidiyor. *Çözümün ne olduğunu herkes biliyor: Uygar dünyanın vazgeçilmez olarak kabul ettiği insan haklarının tanınması. Azar azar, korka korka değil gerçek bir çağdaş demokrasinin gerekleri olarak tanınması... *Bu ‘akil adamlar’ konusu çok tartışılır oldu. Çözümün özü bu kadar açık seçikken akil adam, arabulucu filan gerekmiyor.
Radikal

Kazanana kadar direneceğiz 0 Kommentare

Çok değerli Evrensel gazetesi ve Evrensel okurları dostlar. Bu mektubu tüm Sinter Metal’deki direnişçi işçiler adına yazıyoruz.Çok değerli Evrensel gazetesi ve Evrensel okurları dostlar.Bu mektubu tüm Sinter Metal’deki direnişçi işçiler adına yazıyoruz. Bizler tamamen anayasal olan sendikalı hakkımızı kullanıp daha iyi şartlarda çalışıp insanca muamele görmek için Birleşik Metal İş Sendikası’na üye olduğumuz için patronun sendikal mücadelemize tahammül etmeyişi sonucu işten hukuksuz bir biçimde çıkarılmamızdan sonra 22.12.2008 tarihinden itibaren direnişe başladık. Çünkü haklıydık ve anayasal hakkımızı kullanıyorduk. 200 günü aşkındır direniyoruz. Ekonomik olarak ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Bir çok arkadaşımız evinin kirasını ve borçlarını ödeyemez hale geldi. Moralimiz bozuldu sinirlerimiz gerildi geriliyor. Ekonomik nedenlerden ailesinin yanına taşınan oldu. Üç beş kuruş harçlık için yevmiye işe gitmek ve daha başkaca sorunlar yaşıyoruz. Buna rağmen direniyoruz, çünkü çok şey öğrendik.Direnişimiz boyunca bir çok şey öğrendik. Haliyle hayatımızda çok şey değişti. Örneğin kimin dost kimin düşman olduğunu, kimin yanımızda, kimin yanımızda olmadığını gördük. En önemlisi ise önemli bir bölümümüz ilk defa ekmeğimiz için direnişteydik.Bir çoğumuz bir şey daha öğrendik, emek ve sermaye arasındaki uzlaşmaz karşıtlık. Yani bizim ve patronun çıkarları aynı değildi. O kazandıkça biz yoksullaşıyorduk. İşçileri sömürenden dost olunamayacağını öğrendik. Bütün işçilerin çıkarlarının aynı olduğunu ve işçilerin sınıf olduğunu ve kendisi için varolması gerektiğini öğrendik.Direnişimiz devam ediyor. İlk aylarda sık sık ziyaretimize gelen işçi dostlarımızın bizi unutmalarından şikayetçiyiz. Bizler onurlu Sinter Metal işçileri olarak diyoruz ki sınıf hareketinin yeni kılavuzu olan bu insanları direniş alanlarında ziyaretler yaparak desteklerinizi esirgemeyin. Kendini bu sınıfta gören tüm emekçilerin desteğine ihtiyacımız var. Çünkü direnişimizin dayanışmalar, ziyaretler ve vermiş olduğunuz desteklerle kısa sürede başarıya ulaşacağına inanıyoruz. En önemlisi ise işçilerin bir birlerine vereceği destek ve moralle, hem bizim direnişimiz hem de şu an diğer direnişte olan fabrika işçilerinin kazanacağını biliyoruz.Sözü fazla uzatmak istemiyoruz çünkü söyleyeceğimizi her gün fabrikanın önünde söylüyoruz. Son olarak bu güne kadar bizlere büyük destek veren Evrensel gazetesine ve desteklerini hiçbir zaman bizden esirgemeyen değerli sendika yöneticilerimize teşekkürü borç biliyoruz. Kazanana kadar direnişimize devam edeceğiz. Çünkü er yada geç haklı davamızı kazanacağımızı biliyoruz.Direnişteki Sinter Metal İşçileri (İstanbul)

DİSK'ten kıdem tazminatı için genel grev tehdidi 0 Kommentare


DİSK Başkanlar Kurulu, kıdem tazminatının dokunulmaz bir hak olduğunu belirterek “Bu hakkı korumak için genel greve gideriz” açıklaması yaptı
İSTANBUL - DİSK Başkanlar Kurulunca, kıdem tazminatının işçi sınıfının en önemli kazanımlarından, dokunulmazlıklarından biri olduğu belirtilerek, kıdem tazminatının azaltılması ve fona bağlanması girişimlerine karşı genel grev de dahil en etkili yöntemlerle mücadele edileceği bildirildi. DİSK’ten yapılan açıklamada, dün toplanan DİSK Başkanlar Kurulunun, çalışma yaşamının gündeminde bulunan önemli konuları ele aldığı belirtildi. Yayımlanan Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesinde, 12 Eylül döneminin ürünü olan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki en büyük engeli oluşturmaya devam ettiğine dikkat çekildi. ILO organlarının sendikal hak ve özgürlüklerin ihlali ile ilgili olarak 2007 ve 2009 yıllarında Türkiye’yi mercek altına alarak kararlar almasına, AB ilerleme raporlarında bu yönde tespitler yapılmasına rağmen, sendikal mevzuatın ILO ve AB normlarına uyumlu hale getirilmesinde aşama kaydedilemediği de belirtilen bildirgede, şöyle devam edildi: "DİSK Başkanlar Kurulu, sendikal hak ve özgürlüklerin ILO ve AB standartlarına yükseltilerek, bir an önce öncelikle, herkesin (emekliler, öğrenciler, çiftçiler, işsizler vb.) sendika kurma hakkının önündeki engellerin, sendikaların iç işleyişlerine devletin müdahalesinin, barajların, üyelikte ve üyelikten istifada noter şartının, grev yasakları ve engellerinin kaldırıldığı; yetki prosedürünün sadeleştirilerek, yetki uyuşmazlıklarının referandumla çözümlendiği yasal değişikliklerin gerçekleştirilmesi için uluslararası sendikal dayanışma dahil etkin mücadele kararlılığında olduğunu ilan eder." Bildirgede, Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen "Özel İstihdam Bürolarının Mesleki Faaliyet Olarak Geçici İş İlişkisi Kurmasına" ilişkin yasasının, yaşanan yoğun ve kronik işsizlik karşısında "işçi simsarlığını hortlatacağına" işaret edilerek, yasanın ayrıca iş yaşamını kuralsızlaştırmaktan, sendikal hak ve özgürlükleri, temel işçi haklarını yok etmekten başka bir işlev görmeyeceği belirtildi. Bu yasanın tekrar TBMM gündemine alınmasına ve kimi iyileştirmelerle de olsa yasalaştırılmasına karşı olunduğu da kaydedilen bildirgede, bu konuda etkin bir mücadele içinde olanacağı ifade edildi. -KIDEM TAZMİNATI KONUSU- Bildirgede, kıdem tazminatı konusunda DİSK’in tavrının net olduğu vurgulanarak, şöyle devam edildi: "Kıdem tazminatının işçi sınıfının en önemli kazanımlarından, dokunulmazlıklarından biridir. Kıdem tazminatının azaltılması, fona bağlanması önerilerine şiddetle karşı olduğunu kararlaştırmış olan DİSK, bu girişimlere karşı genel grev dahil en etkili mücadele yöntemleri ile mücadele edeceğini bir kez daha teyit eder." İktidarın, yaşanan küresel ekonomik krizin faturasını emekçilere ve yoksul halka çıkartmaya devam ettiği, doğalgaz, elektrik, su, ulaşım gibi temel hizmetlere, öğrenci harçları gibi harç ve vergilere fahiş zamlar uygulandığı belirtilen bildirgede, yoksulluk sınırının altında yaşayan emeklilere, işçilere komiklik derecesinde düşük maaş zamları verildiği öne sürüldü. Bildirgede, şunlar belirtildi: "DİSK Başkanlar Kurulu, özellikle, yoksulluk sınırının altındaki maaşlarıyla güç koşullarda yaşam sürdüren emekli, dul ve yetimlere uygulanan 5–11 TL arasındaki aylık artışlarının kabul edilemez olduğunu, emeklilerin ve çalışanların insan onuruna yaraşır bir yaşam için gerekli ücret ve sosyal hakları almaları için etkin mücadeleyi karar altına alır. Bu dönemde gerek üye sendikalarımızca, gerek emek ve meslek örgütlerince gerçekleştirilen grev, direniş gibi hak mücadelelerini etkin bir şekilde desteklemeyi, bu bağlamda; DİSK’in Kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler’in katil zanlılarının yargılandığı Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinde, 30 Temmuz 2009 tarihinde yapılacak duruşmaya, Birleşik Metal-İş Sendikasının yürüttüğü Sinter direnişi işçilerinin 3-4 Ağustos 2009 tarihinde Üsküdar İş Mahkemesinde görülecek duruşmaları ile 5 Ağustos 2009 tarihinde Taksim’de gerçekleştirecekleri kitlesel basın açıklamasına, Emekli-Sen Sendikasının emekli aylıklarına yapılan yüzde 1,83 oranındaki zammı protesto etmek amacıyla başlattığı eylem ve etkinliklere kitlesel ve etkin katılımın sağlanmasını karar altına alır." -ÇALIŞMA YAŞAMI- Bildirgede, "gerek sendikalardan kaçırılarak gece yarısı çıkarılan torba yasalara sıkıştırılan mevzuat değişiklikleri, gerekse toplu sözleşme düzenine yapılan müdahalelerle çalışma yaşamının kuralsızlaştırıldığı, esneklik adı altında güvencesiz çalışma, taşeronlaştırmanın yaygınlaştırıldığı" da iddia edilerek, yapılan ücret zamlarının geri alınmaya çalışıldığı, toplu sözleşme masalarına "sıfır zam" önerileri ile gelindiğine işaret edildi. Bildirgede, şunlara yer verildi: "DİSK Başkanlar Kurulu, işçi sınıfının temel haklarına ve kazanımlarına karşı yönelen bu küresel saldırıya karşı, uluslararası dayanışma dahil, bütün emek örgütlerinin bütünlüklü ve ortak mücadelesi ile karşı durulabileceği gerçeğinden hareketle 2821 ve 2822 sayılı yasalardaki değişiklik yapılarak sendikal hak ve özgürlüklerin sağlanması, Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen ’Özel İstihdam Bürolarının Mesleki Faaliyet Olarak Geçici İş İlişkisi Kurmasına’ ilişkin ’Modern Kölelik Yasası’nın tekrar yasalaşmaması, işçi sınıfının kıdem tazminatı dahil temel kazanımlarının ortadan kaldırılmasına karşı koymak için ülkemizdeki bütün emek ve meslek örgütlerini ortak mücadeleye çağırmayı ve bunu hayata geçirmeyi karar altına alır."

'Bir sabah vatandaştan teröriste dönüştürüldüm' 0 Kommentare


Bir denizcilik firması ortağı Sevim Öztürk “gerekçesi bilinmediği halde” 27 Nisan'dan bu yana tutuklu olduğu cezaevinden mektup gönderdi
İstanbul Bostancı’da üç kişinin ölümüne neden olan eylemde polisle çatışarak ölen Devrimci Karargâh Örgütü üyesi Orhan Yılmazkaya’nın İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nden sınıf arkadaşı olduğu iddiasıyla gözaltına tutulan gazetevatan.com Yayın Müdürü Aylin Duruoğlu ile aynı kaderi paylaşan bir sınıf arkadaşı daha ortaya çıktı. Bir denizcilik firması ortağı, genç iş kadını Sevim Öztürk de “gerekçesi bilinmediği halde” 27 Nisan’dan bu yana Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunuyor. Aylardır iddianamesi hazır olmadığından neyle suçlandığını bilmeyen Öztürk, cezaevinden yazdığı mektupla yaşadıklarına isyan etti. Öztürk, “Yılmazkaya’yı tanıdığı için terörist ilan edildiğini, terörist olmadığını, adını ilk kez emniyetten duyduğu terör örgütüne de üye olmadığını” söyledi. Öztürk, mektubunda “13 yaşındaki oğlumla bir gece uyudum, sabah içinizden herhangi biriniz gibi olan iş kadını Sevim Öztürk vatandaştan teröriste dönüştürüldüm. Talihsizlik eseri yanlış zamanda yanlış yerde bulunuyorum. Sadece evimde uyuyordum. Bağırıyorum ve yardım çağrısında bulunuyorum” diyerek kamuoyuna seslendi. 13 yaşında oğlu var Öztürk, 40 yaşında, aile şirketi Tuan Denizcilik Şirketi’nde müdürlük yapıyor. Terörist Yılmazkaya ile İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nden arkadaş olan Öztürk, dış ticaret alanında kariyer yaptı, evlendi ve şu an 13 yaşında Janberk isimli bir oğlu var. Yazdığı mektupta hayatının terörist suçlamasıyla terörize edildiğinden şikâyet eden Öztürk, “Hiçbir polisiye delil, bilgi ve bulgu olmaksızın bir dosyaya, bir örgüte dahil edilmeye çalışılmam ve hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın hapse atılmış olmam aklın sınırlarının ötesinde zorlama bir hayal gücünün ürünü bile olmaktan uzaktır” dedi. “Terörist dedektörüm yok” Terörist Yılmazkaya’yı gazeteci-yazar kimliğiyle tanıdığını söyleyen Öztürk, “Orhan’ın sadece Egeli yanını tanıyorum, güzel zeytinyağlı yemekler yapan, bakır cezvede nefis Türk kahvesi pişiren, arada ağdalı fallar bakan esprili yanını, Hamam kitabı yazan nazik yanını” dedi. Öztürk, şöyle devam etti: “Yılmazkaya bir teröristmiş ve böyle bir örgüte üyeymiş. Gözaltına alındığım sabah kolluk kuvvetlerinden öğrendim. Terörist dedektörüne sahip değilim. Ayrıca terörle mücadele polislerinin de sahip olduğunu zannetmiyorum.” Terörle mücadele polislerinin Yılmazkaya’nın tehlikeli yanını tanıdığı halde kendilerini bilgilendirmemesinden yakınan Öztürk, “Terörist Orhan’ın gizlice yanına gizlenecek örnek bir aile” olduğu için kendilerini seçtiğini ifade etti. Onunla tanışan gitti! Öztürk, eski eşi Necdet Öztürk’ü, eski eşinin nişanlısı Melek Seven’i, ablasının kızı Ceren Sütlaş’ı da terörist Yılmazkaya ile tanıştırdı. Tüm bu aile üyeleri de Öztürk gibi gözaltına alınarak, tutuklandı. Eski eş Öztürk’ün boşandıktan sonra kiraladığı evde Yılmazkaya’yı misafir ettiği belirtiliyor. Uzun yol gemi kaptanı olan Necdet Öztürk’ün Bostancı’daki eve yönelik operasyon olduğu sırada Ukrayna’da bulunduğu, nişanlısı Melek Seven’in ise sinema sektöründe çalıştığı öğrenildi. (Milliyet)

Astsubay'ın ifadeleri ile faili meçhul cinayetler 0 Kommentare


Diyarbakır'da görülen JİTEM davası, Güneydoğu'da işlenen faili meçhul cinayetleri tekrar gündeme getirirken, bölgede görev yapan Astsubay Hüseyin Oğuz, Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadelerde faili meçhul cinayetlerin nasıl planlandığını ve işlendiğini ayrıntılarıyla anlattığı ortaya çıktı.
Diyarbakır’da görülen JİTEM davası, Güneydoğu’da işlenen faili meçhul cinayetleri tekrar gündeme getirdi. TBMM Susurluk Araştırma Komisyonuna Yüksekova çetesini ilk kez anlatan ve Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı deşifre eden Hüseyin Oğuz’un ifadeleri Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetlere ışık tutuyor. Oğuz, verdiği ifadelerde cinayetlerin nasıl planlandığını ve işlendiğini ayrıntılarıyla anlattı. "MENFAATÇİ GÖREV VERİYOR, TETİKÇİ İNFAZ EDİYOR"- Oğuz’un, 18 Şubat 1997’de Susurluk araştırma komisyonuna verdiği çarpıcı ifadeler şöyle: "Diyarbakır’daki sistem, şimdi siz hep çete diyorsunuz; fakat ben onu ayırmak istiyorum. Tetik timi ve menfaat timi diye ayırmak istiyorum. Siz menfaat timlerini şu ana kadar dinliyorsunuz. Menfaatçi tetikçiye görev veriyor, ‘Sen şunu -tespit ediyor hedefini- resmi olarak aldır’ diyor. Nasıl aldırıyor? Özel Harekat elbisesiyle aldırıyor. Polis olarak kapıyı çalıyor, alıyor, aldırıyor, ondan sonra da infaz ediyor; ama Jandarma bölgesine atıyor. Polis bölgesinden Özel Harekat elbisesiyle alıyor, götürüyor. Jandarma bölgesine atıyor. Jandarma bölgesine atarken, o karakol komutanının haberi olmuyor mu; oluyor. Ben de karakol komutanlığı yaptım. Benim bölgemde affedersiniz, kimin, neyin ne olduğunu, hepsini bilmek mecburiyetindeyim; çünkü benim görevim bu. Yani, bir bölgeden alınıp diğer bölgeye atılan bir cesedi kesinlikle bilir ve araştırmasını yaptığı zaman, bilgi sahibidir diyorum ben." "YÜZBAŞI ELBİSESİYLE CİNAYET İŞLENDİ" "Ben gece Veli Albayla (Küçük) görüştüm. Dedim komutanım, Doğan Erşahin buraya gelmiş diyorsunuz, Doğan Erşahin burada yok. Bu arada Doğan Erşahin’in uğrayacağı Tekin var Baddalgazi’de oturuyor, hatırladığım kadarıyla Coşkun olması lazım soyadı, kendisiyle de görüştüm, sürekli onunla irtibata giriyordu, daha sonra Doğan Erşahin aynı şekilde firar ederken yüzbaşı elbisesiyle geldi ben Jandarma komutanıyım diye Baddalgazi’de bir vatandaşı öldürdü gitti. Veli Küçük bana telefonda ‘oraya geldiğini biliyoruz biz; hatta Gülbahar Ateş’le de görüştüm ben’ dedi." "TERÖRE YARDIM ETMESE BİLE KÜRTSE ADAM HEDEFTİR" "İnfaz edilecek, kaçırılacak kişiler tespit edilir. Şöyle tespit edilir: Terör yanlısı mı değil mi, gerçi bütün birimler bunu hedef olarak almazlar. Şimdi öldürülecek dediği zaman kim öldürülecek? Yalnız sözde terör örgütlerine yardımcılık yaptığı değerlendirilir; ancak terör örgütüne yardım etmese dahi orijini Kürtse bu adam hedeftir. Şimdi bunların içinde orijini Kürt olan isterse ülkeyi bizden fazla sevsin o birimlerde çalışanlar eğer onu hedef göstermişlerse kesinlikle infaz edilir. Müzahir(destekleyici) olanla gidilir konuşulur, Kürt olanla gidip konuşulmaz. Oraya da bir netlik getireyim. Müzahir olan Kürt değilse kulağı çekilir, sen böyle yanlış yapıyorsun, sakın yapma, evine ailesine de gidilir." "DEVLET YANLISI BİRİ BAŞKASI İÇİN PKK’LI DESE HEMEN ALINIR" "Orada Diyarbakır’da biri devletin yanındaymış gibi gözükse, dese ki? Başkanım kusura bakmayın- Mehmet Elkatmış PKK yanlısı dediği zaman hemen alınır; yani hiç değerlendirmeden alınır. Alındığı zaman zaten yapılan bir işlemle örgüte yönlendirilir o. Yani kötü niyetle yönlendirilir, yapılan baskı, işkence şeyinde o şahıs istemese dahi, kesinlikle artık örgüte karşı bir yol çizmek mecburiyetinde kalır." "TETİĞİ ÇEKENLER DE İNFAZ EDİLİR"- "Resmi elbiseyle infaz edilecek şahısların alındığını, infazdan sonra zaten zaten fazla kişinin infaza katılmadığını biliyorum en fazla 3 kişi katılır. Pişmanlık yasasından yararlananlar var. Onlar her zaman zor durumda bırakılması için onlara tetkik çektirirler. Bu zaten faili meçhullerin çıkacağına ben inanmıyorum; çünkü neticesinde tetiği çekenler de infaz edilir." (anka)

'Askerler köyü bastı, evleri ateşe verdi, yakınlarımızı götürdü' 0 Kommentare


Derecik Taburu arazisinde gömülü oldukları düşünülen kayıpların yakınları, yaşadıklarını anlattı: Ali Yarbay dedikleri, beni dövdü; karnımdaki çocuğumu kaybettim. O günden sonra eşimden haber alamadım."
Yüksekova Haber - Erkan Çapraz


24 Temmuz 1994'te, Şemdinli ilçesine bağlı Ormancık köyündeki bu 14 kişiden birinin köyde, biri köy yolunda, 12'sinin ise gözaltında kaybedildiği iddia ediliyor Cesetlerinin bulunabilmesi için, 15 yıl önce götürüldükleri Derecik Taburu'ndaki arazide yapılan kazıda kemikler ve 1994'e ait atıklar bulundu. Kayıp yakınları, o gün, nüfus cüzdanlarının ateşe atılarak yakıldığını, baskın esnasında Şemdinli Derecik İç Güvenlik Taburu Komutanı olan Kurmay Yarbay Ali Çamurcu'nun kendilerini, "Hepiniz teröristsiniz, Irak'a, İran'a gidin, Türkiye'ye dönerseniz hepinize benzin döküp yakarım" diye tehdit ettiğini, Şemdinli merkeze dönmelerine izin vermediklerini söylüyor. Olayın yıldönümünde kayıplarını anacak olan yakınları, yaşadıklarını şöyle anlatıyor. Emrullah Öztürk (Hayrettin Öztürkün kardeşi, DTP Şemdinli İlçe Başkanı): 23 Temmuz 1994'te, Ormancık köyü yakınlarındaki Sılo yaylasının Habişti mevkisinde PKK'lilerle askerler arasında çatışma yaşandı. Çatışmadan bir gün sonra, Şemdinli'de bulunan, aralarında ağabeyimin de olduğu 10 kişi iki araçla köye hareket ediyor. Sılo yaylası mevkisinde araçlar askerler tarafından durduruluyor. Burada ağabeyim Hayrettin Öztürk, Casım Çelik, Hurşit Taşkın, Abdulaziz İnan, Sıdık Şengil ve Mirhaç Çelik olmak üzere altı kişi gözaltına alınıyor, diğer dört kişi serbest bırakılıp araçları da orada yakılıyor. Serbest bırakılan dört kişi köye ulaştıktan bir müddet sonra, köye askerler tarafından baskın düzenleniyor, evler ateşe veriliyor. "Bebeğimi ve eşimi kaybettim" Emine Çelik (Yusuf Çelik'in eşi): O zamanlar Türkçe bilmiyordum. Köyü birden askerler bastı. Hepimizi evlerimizden çıkardılar. Kadınları ve erkekleri ayırdılar. Bize sürekli bağırıp çağırıp bir şeyler söylüyorlardı. Türkçe bilmediğim için de ne istediklerini anlamıyordum. O dönemler Ali Yarbay diye biri vardı. Ben de o zaman hamileydim. Ali Yarbay (Çamurcu) dedikleri şahıs beni acımasızca dövdü ve karnımdaki bebeğimi kaybettim. Daha sonra kadınların toplandığı yere kaçıp onların arasına sığındım. O esnada evlerimiz ateşe verildi. Ahırlarımız, içerisindeki hayvanlarla birlikte ateşe verildi. Atlar kurşuna dizildi. Sonrasında eşimle birlikte köyden altı kişinin daha alındığını duydum. O günden sonra da eşimden haber alamadım. O vahşet günü ömrüm boyunca unutmayacağım. Karnımdaki bebeğimi ve eşimi aldılar benden. 15 yıldır bu insanlarımız kayıp. Bunların akıbetlerini öğrenmek istiyoruz. Yetkililer o dönemin komutanı Ali Çamurcu'nun arkadaşları değilse, gelip bu olayı ortaya çıkarsınlar. "İşkence sabahtan akşama kadar sürdü" Abubekir Selvi (Cabbar Selvi'nin oğlu, Reşit Selvi'nin kardeşi): Biz erkekleri kadınlardan ayrı bir yere alarak, üzerimizdeki elbiselerimizi çıkarmamızı istediler. Hepimizi darp etmeye başladılar. Hepimizin nüfus cüzdanları toplanarak ateşe atıldı. Aklınıza gelebilecek her türlü işkenceyi köy meydanında uygulamaya başladılar. Sürekli havaya ateş ediyorlardı. Silah sesleri hiç durmuyordu. Kızaran namlu uçlarını sırtımızda soğutuyorlardı. Sırtımda halen o günden kalan izler var. O esnada aramızda bulunan Kerem İnan isimli köylüyü alarak biraz ötemizde kurşuna dizdiler. Ardından aralarında babam Cabbar Selvi ile kardeşim Reşit Selvi'nin de bulunduğu yedi kişi daha aramızdan alındı. Sabah saatlerinden akşam saatlerine kadar sürdü işkence. O zamanlar köyü basan askerler arasında bizimle gizliden Kürtçe konuşan bir asker vardı. Bir köşeye çekilip halimize ağlıyordu. Bir ara yanımıza yanaşıp bize, "Dikkatli olun askerler geri çekildikten sonra köyü top atışına tutacaklar" dedi. Akşam saatlerinde askerler gittikten sonra köye top atışları yapılmaya başlandı. Hepimiz bulabildiğimiz kayalıkların altına gizlenerek kendimizi korumaya çalıştık. "Ot yığınıyla birlikte yakıp öldürdüler" İsmet Taşkın (Hurşit Taşkın'ın kardeşi): Aramızdan bir arkadaş Ali Yarbay'a yaptıkları işkenceleri durdurmak için Kuran-ı Kerim uzatarak durmasını istedi. Fakat Ali Yarbay hakaret edip arkadaşımızı ölesiye dövdü. Köye yapılan top atışlarından sonra aramızdan alınan yedi kişiden Avşir Seçkin, köy yolunda indirilerek saatlerde süren işkencenin ardından ot yığınlarının içerisine atılarak ateşe verildi. Diğer altısı da ilk alınan altı kişiyle birlikte Derecik Taburu'na götürüldü. O günden sonra onlardan bir daha haber alamadık. Meryem Çelik (Casım Çelik'in eşi): Ben o zaman Şemdinli merkezdeydim. Çocuklarım köydeydi. Eşimin alındığını sonradan duydum. Çocuklarımla birlikte bütün köy sakinleri sınırı geçip Irak'a gittiler. Yedi gün yedi gece süren bir yolculuğun ardından Kuzey Irak'ta bulunan Etruş kampına yerleştiler. Ben aradan beş ay geçtikten sonra gidip çocuklarıma kavuştum. 1997'ye kadar orada gözaltına alınan eşim ve diğer köylülerin aramıza dönmelerini bekledik. Gelmediler. Biz de onların izine ulaşmak için tekrar Türkiye'ye gelip Şemdinli'ye yerleştik. Gelip dava açtık, o günden bugüne hiçbir ize rastlayamayınca davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdık. Sonucu bekliyoruz.

Kaybedilen köylülerin aileleri hukuk mücadelesi başlatıyor 0 Kommentare

Bolu Tugayı ve Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerlerce Yüksekova İlçesi'ne bağlı Ağaçlı (Aylava) Köyü'ne 1995 yılında düzenlenen baskında gözaltına alındıktan sonra, kendilerinden haber alınamayan Abdulkerim Yurtsever, Mikdat Özeken ile Münir Sarıtaş'ın aileleri, yeniden yargıya başvurmaya hazırlanıyor. Yakınlarının kaybolmasından sonra AİHM'de açtıkları davada Türkiye'yi mahkum eden aileler, Derecik'teki kazıların ardından, yakınlarının gömüldüğü yerin bulunması ve faillerin yargılanması için suç duyurusunda bulunacaklarını belirtti.Hakkâri'nin Şemdinli İlçesi'nde 1994 yılında 12 korucunun öldürülerek Derecik Taburu'nda gömüldüğüne ilişkin basında çıkan haberlerin ardından ailelerin yaptığı başvuru üzerine, Derecik Taburu'nda yapılan kazıların ardından Yüksekova'daki aileler de harekete geçti. Ajansımızın da 2005 yılında gündeme getirdiği konuya ilişkin, CHP Hakkâri eski Milletvekili Esat Canan'ın Yüksekova'da da üç kişinin benzer şekilde Yüksekova Taburu'na gömüldüğünü belirtmesi üzerine gözler yeniden Yüksekova'ya çevrildi. Bolu Tugayı ile Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerlerce Ağaçlı Köyü'ne 1995 yılında düzenlenen baskında gözaltına alındıktan sonra, kendilerinden bir daha haber alınamayan Abdulkerim Yurtsever, Mikdat Özeken ile Münir Sarıtaş'ın aileleri, Yüksekova Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor.'Adalet yerini bulmalıdır'Olay sırasında kaybedilen Abdulkerim Yurtsever'in oğlu Haci Sabri Yurtsever, Babası Abdulkerim Yurtsever ve diğer 2 kişinin Yüksekova İlçe Jandarma Taburu'nun içinde gömüldüğünü belirterek, Yüksekova İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Emin Yurdakul emrindeki askerler ile Bolu Komando Tugayı'nın köylerine baskın yaptıklarını aktardı. Köylülerin üç gruba ayrıldığını, erkeklerin akşam saatlerine kadar kaba dayaktan geçirildiklerini söyleyen Yurtsever, herkesin serbest bırakılmasına rağmen babasının ve diğer iki köylünün geri gelmediğini vurgulayarak, olaya şahit çok sayıda kişi olmasına rağmen babasının askerler tarafından alındığını Türkiye'de kabul ettiremediklerine dikkat çekti. Tüm resmi başvurularına rağmen, dosyanın kapatıldığını aktaran Yurtsever, davayı AİHM'e götürdüklerini söyledi. Babası ile beraber 2 kişinin askerler tarafından götürülmesi ile ilgili korucuların bir defa ifade verdiğini ve 'Biz askerlerle beraber 3 kişiyi tabura götürüp bıraktık ondan sonra biz çıktık' şeklinde konuştuklarını belirten Yurtsever, 'Bu korucular Jandarma Komutanı Mehmet Emin Yurdakul tarafından tehdit edilince, daha sonra hiç ifade vermeye gelmediler' dedi.6 yıl sonra Yarbay Kamber olayı doğruladı'Daha sonra Yarbay Kamber'in olaydan 6 yıl sonra Van Cumhuriyet Savcılığı'na dilekçe vererek, 3 kişinin tabura getirildiğini doğruladığını hatırlatan Yurtsever, şöyle konuştu: 'Olay ile ilgili olarak, Komutan Yurdakul'un şoförü ya da postası olduğu sandığımız, Erhan adındaki asker ile olaydan 7 yıl sonra İstanbul Bayrampaşa Cezaevinde iken görüştük. 'Bunları tabura getirildiğinde Abdulkerim Yurtsever yaşamını yitirmişti, diğer 2 kişi ise bir ay sonra bırakılması yönünde toplantı düzenlendi. Ancak Emin Yurdakul, bunları serbest bırakırsak Yurtsever'in öldürüldüğü ispatlanır, bunların da sağ bırakılmaması yönünde itiraz etti' dedi. Er Erhan, bu ifadeyi mahkemede bile verebileceğini ve hatta cenazelerin nerde gömüldüğünü de gösterebileceğini söyledi. Ama bu olay basına yansıyınca, vazgeçti.''Cenazeleri yakmak istediler'İtirafçı Kahraman Bilgiç ile yaptığı görüşmeyi de aktaran Yurtsever, Kahraman Bilgiç'in 'Ben halkıma ihanet ettim, devlette bu kadar yıl çalıştım, ancak Yüksekova Çetesi yakalanınca tüm suçu benim boynuma atılarak, beni cezaevine attılar. Bu olayı biliyorum, olaydan bir ay sonra taburun içinde kazılan bir çukura bırakılarak tarandı. Daha sonra ölmüş olan Abdulkerim Yurtsever de getirilip o çukura atıldı. Çukurda cenazeler yakılmak istenmişti, ama cenazeler yanmayınca çukurun üstü kapatıldı. Bir hafta sonra cenazeler toprağın altından, çıkmıştı. Bunun üzerine cenazeler bidonların içine bırakılarak şehir dışına çıkarıldı' şeklinde aktardığını söyledi.'Faillerin yargılanmaları için başvuru yapacağız'Babasının nerede gömülü olduğunu bilenlere çağrıda bulunan Yurtsever, 'Kim olursa olsun, benim babamın gömüldüğü yeri söylesin. Devlette de çağrım, bu 3 kişinin katillerinin bulunmasıdır' dedi. Bu hafta içinde, Mehmet Emin Yurdakul'un yargılanması için Yüksekova Savcılığı'na başvuruda bulunacağını vurgulayan Yurtsever, 'Şahitlerim bütün köylülerdir' dedi.Esat Canan: Bölgenin birçok taburunda toplu mezar varKonuyla ilgili görüştüğümüz CHP Hakkari Eski Milletvekilli Esat Canan, cenazelerin taburda oluşunu, 5-6 yıl önceki bir askerin açıklamasına bağladı. 3 kişinin taburda kaybedildiğini defalarca ifade ettiklerini vurgulayan Canan, ' Hukukun olmadığı, yargının bittiği, OHAL'ın olduğu 1990'lı yılların faili belli failli meçhulleri yaygındı. Derecik Taburu'ndaki toplu mezarlar gibi, bölgenin birçok yerinde olduğunu herkesçe biliniyor. Ancak bu mezarlar bugüne kadar kaldırılmış olduğunu kanaatindeyim. Çünkü tanıklar basına çıkıp anlatınca, bu önlem alınıyor' dedi. Savcıların bu olayları gizli tutması gerektiğine dikkat çeken Canan, 'Bu ülkede Şemdinli olaylarını yapan 'iyi çocuklar' korunup olay kapatılırsa, 90'lı yıllardaki 'daha iyi çocuklar' hayli korunacaktır. İtirafçı Kahraman Bilgiç'in söylemlerini savcılar daha iyi değerlendirmeli, eğer iyi değerlendirilse Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca'daki failli meçhuller, hukuksuzluklar daha net ortaya çıkacaktır' diye konuştu.'Savcılar, 90'lı yıllardaki olaylara karşı duyarlı olmalı'Kayıp aileleri ve savcılara da çağrı yapan Esat Canan şöyle konuştu: 'Özellikle kayıp ailelerinin bir bütün olarak suç duyurusunda bulunmaları, savcılarında bölgedeki 90'lı yıllardaki olaylar karşısında duyarlı olmaları gerekiyor. Bu olayların tamamı Ergenekon ile bağlantılıdır. Tanıklara güven verilmeli, tanıklar geçmişi sorgulamalıdır. Hakkari Tugay'ında Albay Hamdi Poyraz, Mehmet Emin Yurdakul ve bunlara benzer bir sürü insan şuanda dışarıda, halkın vicdanında aklanmamış insanlardır. Ama yargı onlara dokunamamaktadır. Bütün ailelere çağrım toplu suç duyurusunda bulunun, bende eski bir milletvekili ve avukat olarak yanlarında olacağım, hukuki mücadelelerine destek vermeye hazırım. Ancak failli meçhuller sadece Derecik ve Yüksekova'dan oluşmuyor, bölgede birçok yerde failli meçhuller vardır ve araştırılması gerekir.'Olay...Bolu Tugayı ile Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerlerce Ağaçlı Köyü'ne 27 Ekim 1995 yılında düzenlenen baskında Abdulkerim Yurtsever, Mikdat Özeken ile Münir Sarıtaş gözaltına alınarak, Yüksekova Taburu'na götürüldü. Yakınlarının tüm başvurularına rağmen 3 köylüden bir daha haber alınamadı.1994 yılında PKK'den kaçarak Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanlığı ile Sınır Jandarma Tabur Komutanlığı emrinde PKK'ye yönelik düzenlenen operasyonlara katılan, ancak bir süre sonra 'çete kurmaktan' tutuklanan itirafçı Kahraman Bilgiç, yargılandığı Diyarbakır'daki DGM'de Ağaçlı Köyü'ndeki olayı doğrulayarak yaşananları anlatmıştı. Olay sırasında üç köylünün dışında bütün köylüleri serbest bıraktıklarını anlatan Bilgiç, kalan üç köylüyü sorguladıklarını belirterek, sorgu sırasında yapılan işkencelerden dolayı Abdulkerim Yurtsever'in belinin kırıldığını aktarmıştı. Daha sonra üç köylüyü Tabur'a götürdüklerini fakat Yurtsever'in yolda yaşamını yitirdiğini söyleyen İtirafçı Bilgiç, askeri yetkililerin tanık kalmaması nedeniyle diğer iki köylüyü de öldürdüklerini ifade ederek, daha sonra üç köylüyü taburun içine gömdüklerini kaydetmişti. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra kemiklerin ortaya çıktığını anlatan Bilgiç, bunun üzerine askerlerin kemikleri imha etmelerini istediklerini, kendilerinin de kemikleri dere kenarına götürüp burada yaktıktan sonra dereye attıklarını itiraf etmişti.AİHM Türkiye'yi mahkum etti3 köylünün Türkiye'de görülen davalarından sonuç çıkmayınca Avukat Şenal Sarıhan aracılığıyla, 1996 yılında AİHM'e başvuru yapıldı. Dosya AİHM'de görüşülürken, avukat Sarıhan itirafçı Kahraman Bilgiç'in de konu ile ilgili açıklamalarını delil olarak sundu. Başvuruyu değerlendiren mahkeme, 'Yaşam hakkının ihlal edildiği' gerekçesiyle 2004'te Türkiye'yi, öldürülen kişi başına 68 milyar lira tazminat ödemeye mahkum etti. Olayın üzerinde 15 yıl geçtikten sonra üç köylünün kaybedilmesi dönemin Milletvekili Esat Canan'ın açıklamalarıyla tekrar gündeme geldi. Esat Canan'ın açıklamaları ve o dönemde Derecik Taburunda görevli bir askerin Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığına ihbar mektubu yazarak 1994 yılında gözaltına alınan 12 kişinin öldürülerek tabur bahçesine gömdükleri yönündeki açıklamaları üzerine, kaybedilen 3 köylünün aileleri tekrar harekete geçti.Sami YILMAZ / Erdoğan ALTANDİHA

Ahmet Altan: Devlet yenildi, PKK halen duruyor 0 Kommentare


Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan, 'Devlet nasıl yenildi' başlıklı yazısında, 'PKK hâlâ duruyor. Ama bizim devlet kalmadı.Şimdi bu devletin yeniden kurulması gerekiyor' dedi.Ahmet Altan'ın Taraf gazetesinin 22 Temmuz Çarşamba tarihli sayısında, 'Silahla olmadı bu. Sadece PKK'nın 'var olması' yetti devletin yenilmesine' diye belirtti.Altan, 'Devlet, devlet gibi durmayı becerebilseydi böylesine ağır bir yenilgiye uğramazdı. Ama bizim devletin bütün 'bozuklukları', PKK'nın başlattığı Kürt savaşıyla birlikte gün yüzüne çıktı' diyerek devletin kendisini 'ağa', halkı da 'yanaşmalar' olarak gören bir anlayışın sonucu olarak bu hale geldiğine dikkat çekti.Kürtlerin talepleri için 'Çok haklı, çok yerinde olan bu istekler, işin içine hiç silah karıştırılmadan çözülebilirdi' ifadelerini kullanan Altan şunları kaydetti: 'Ama 12 Eylül denilen o korkunç felaket, Kürtlerin mırıltı halindeki isteklerine bile tahammül edemedi. Bir ölüm makinesi gibi saldırdı o insanların üstüne. Diyarbakır hapishanesi, Kürtleri 'öfkeden ve acıdan' çıldırtmak için sanki bilinçli bir şekilde kullanıldı. O hapishanede öyle acılar yaşattılar, öylesine korkunç işkenceler yaptılar, insanları öylesine aşağıladılar ki Kürtlere 'dağlara gitmekten' başka yol bırakmadılar. Kürtler silaha sarılınca da devlet zıvanadan çıktı. Bu isyanın nedenini hiç düşünmedi, bir çözüm yolu aramadı, insanların şikâyetlerine kulaklarını tıkadı, isteklerini elinin tersiyle itti. Onların 'Kürt' olduğunu bile inkâr etti. Tek bir amaç seçti kendine. İsyanı ne olursa olsun bastırmak. 'Bunun başka bir çözüm yolu var mıdır' diye bakmadı bile.PKK'nin çok sağlam bir halk desteği olduğunu ifade eden Altan şöyle devam etti: Devlet, PKK'yı silahla yok etmeyi, isyanı bastırmayı beceremeyince kendisi için büyük yenilginin yolunu açan hatayı yaptı. Bütün kurumlarıyla birlikte 'hukukun' dışına savruldu. Bugün Güneydoğu'nun neredeyse her yanından öldürülmüş insanların kemikleri çıkıyor.Bu korkunç katliamı devletin görevlileri işledi. Devlet, oralarda görevlendirdiği subaylarını birer 'katile' çevirdi. Hukukçularını 'cinayetin suç ortağı' yaptı. Siyasetçilerini, 'cinayet teşvikçileri' haline getirdi.Polisini 'işkenceci' olarak kullandı. Hukukun ve yasanın bekçisi olması gereken devlet hukukun dışına çıkınca, o koskoca örgüt bir çeteye dönüştü. Susurluk çetelerini, Ergenekon'u düşünün. Mafyayla yapılan işbirliklerini, cinayetleri, uyuşturucu kaçakçılıklarını, haraç çatışmalarını düşünün. Zaten sakat bir biçimde kurulmuş olan devlet, 'devlet' olma işlevini yitirdi. 'Suç özgürlüğü', kanserli bir hücre gibi girdiği devletin bünyesinde büyüdükçe büyüdü, bütün yapıları kemirdi.Etleri döküldü devletin. Bugünkü haline geldi. Anayasa Mahkemesi'nin bile anayasayı çiğneyebildiği bir ülkeyiz. Adlî Tıp, Cumhurbaşkanı'nın bile dikkatini çekecek kadar tuhaf işler yapıyor. Devletin içinde JİTEM denen ve varlığı sürekli inkâr edilen bir cinayet örgütü var. Bu yapısıyla, bizim devlet, bir devlet değil artık.Zaten PKK karşısında yaşadığı büyük yenilgi de bu işte... Artık devlet olmaması. PKK'yı hukuk dışı yollarla yok edeceğim derken, kendini, meşruiyetini, varlık nedenini yok etti. PKK hâlâ duruyor. Ama bizim devlet kalmadı. Şimdi bu devletin yeniden kurulması gerekiyor.Yeni bir devlet kurmak için önce Kürtlerle barış yapılacakAnayasa Mahkemesi'nin anayasaya saygılı olduğu, subayların sadece askerce işler yaptığı, polisin asayişi sağladığı, devletin halkın isteklerine saygı gösterdiği, insanlarına hizmet ettiği bir devleti yeniden inşa edeceğiz.Devletin 'ağalığı' bitti. Bu halk da 'yanaşma' değil artık. Devletin büyük yenilgisi, aslında çoktan yaşamamız gereken bir dönüşümün yolunu açtı. Devletin ve halkın rolleri yeniden belirleniyor. Hâlâ eski alışkanlıklarını sürdürmek isteyen, 'ağalık' taslamaya uğraşan birileri var tabii ama onların gücü bu ucubeyi insanlara bir 'devlet' olarak kabul ettirmeye yetmiyor. Yeni bir devlet kurabilmek için önce Kürtlerle barış yapılacak.Sonra devlet, bu ülkenin asıl sahibi olan halkı, 'türbanlı türbansız', 'sağcı solcu', 'Sünni Alevi' diye ayırmaktan vazgeçecek.Geçmiş günahlar bir bir ortaya çıkacak, suçlular yargılanacak, devlet ve toplum ciddi bir özeleştiri yapacak. Sonra yeni bir devletimiz ve yeni bir toplumumuz olacak.Bir daha hiçbir vatandaşını 'silaha sarılmak' zorunda bırakmayacak, onlara işkence etmeyecek bir devlet kuracağız. Sakat bir devletin yenilgisi, gürbüz bir toplumun doğuşuna yol açacak.'ANF