NATO konvoyuna saldırı: 20'den fazla araç havaya uçtu 0 Kommentare



NATO konvoyuna saldırı: 20'den fazla araç havaya uçtu Pakistan'dan Afganistan'a yakıt taşıyan NATO konvoyunun militanlar tarafından hedef alındığı, saldırıda 20'den fazla aracın havaya uçurulduğu bildirildi
Pakistan polisi Belucistan eyaletindeki sınır geçişinde saldırıya uğrayan NATO konvoyunun, Pakistan’ın Karaçi limanından Afganistan’ın Kandahar kentine yakıt taşıdığını, henüz kimsenin üstlenmediği saldırıda 2 kişinin yaralandığını belirtti. Saldırının, uzaktan kumanda edilen patlayıcı düzeneğiyle, sınırın trafiğe kapalı olduğu sırada yapıldığı kaydedildi. Afganistan’daki NATO birliklerine teçhizat taşıyan konvoylar sık sık Taliban saldırılarına hedef oluyor.

'Toplumsal Ötenazi' 12 Eylül'dü, Devlet Bey! 0 Kommentare


Devlet Bey, faşizmin ceberrut yüzünü olanca çıplaklığı ile sergilemeyi sürdürüyor. O'nu dinlerken, kendimi 12 Eylül öncesinin kanlı ve karanlık günlerine dönmüş gibi hissettim. Tüylerim diken diken oldu.Mirasını devraldığı Türkeş de, ne zaman böyle bağırmaya başlasa adeta işaret fişeği atılmış gibi hemen ardından cinayetler, katliamlar gelirdi. Şimdi de adıyla mütenasip Devlet Bey buyuruyor: 'Ülkücülük ve milliyetçilik marjinal bir anlayış ve sokak hareketi değildir, sokakta bulunmamıştır. Sokakta kaybedilmeyecektir. Ama bozguncuların da bilmesini istediğim şudur; yeri gelirse can feda olsun, Anadolu yeniden fethedilir.' O gösterdiğiniz sopa beni korkuttu Devlet Bey, başardınız. Hem de gerçekten çok korktum. Çünkü bizler, özellikle 78 kuşağı Devletin o sopayı nasıl kullandığını iyi biliriz. Ama kimseyi yanıltmayınız, siz hep devletin başında oldunuz. Selefinizin söylediği gibi, bu memleketi zaten sizin zihniyetiniz yönetti. O zihniyet nedeniyle bu memleket yıllardır ölü gömücülüğü ile övündü. O zihniyet nedeniyle bu memlekette her gün onlarca genç öldü.O zihniyet nedeniyle 100 binlerce kişi yargılandı. Milyonlarca kişi fişlendi. Yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. O zihniyet nedeniyle Güneydoğu'da on binlerce kişi şu ya da bu biçimde kaybedildi. 'Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlığı uğruna ölüm karşısında sınav vermiş vefakar' Bozkurtlarınıza gerçekleri anlatın lütfen.12 Eylül öncesi de tıpkı bugün sizin yaptığınız gibi 'Vatan Millet' diye nasıl kırdırıldıklarını anlatın.Uğruna can verdikleri 'ülkü'nün, işleri biter bitmez kendilerini idam sehpalarına, hücrelere, işkencelere gönderecek paşaları iktidar yapmaktan başka hedefi olmadığını anlatın.Koruduklarını sandıkları vatanın, çoktan ABD'ye bizzat sermaye ve asker tarafından ihale edildiğini anlatın.'Vatan hainleri'ne karşı savaştıklarını zannederken, ABD'nin ekonomik politikalarını rahatça hayata geçirmesini sağladıklarını anlatın.Onlar memleketi kurtardıklarını sanarken, Müsteşar Özal'ın ABD ile Türkiye arasında mekik dokuyarak, 12 Eylül sonrasına nasıl hazırlandığını anlatın.Onlara, 24 Ocak kararlarına ve ABD icazetli darbeye direnebilecek kesimleri yok etme görevini nasıl 'ülkü' diye yutturduklarını anlatın. Onları 'Ülkücüler, milletinin kendilerine ihtiyaç duydukları anlarda ortaya çıkarak millet ve vatan sevgisinin sınavını ölüm ve mahkûmiyet karşısında verebilmişlerdir' sözleriyle gaza getirirken, bu bedelin bugünkü karşılığının da içinde bulundukları fakirlik, yoksulluk, işsizlik olduğunu da anlatın. 'Şayet bugün sessiz duruyorsak unuttuğumuz için değil, acılarını, mücadelelerini ve aziz hatıralarını yüreklerimizde taşıdığımız içindir' demişsiniz. Biz de unutmadık Devlet Bey. Ne Kahramanmaraş katliamını unuttuk, ne Çorum'u. Ne Bahçelievler'i unuttuk, ne 16 Mart'ı! Bizim de tek tek sayamamamızın nedeni unuttuğumuzdan değil, onca katliamı onca cinayeti sığdıracak yer bulamayışımızdandır. Ve tıpkı o günlerdeki gibi, tuttuğunuz 'vatan hainleri' çetelesindekileri sıralayıp işaret fişeğini de yakmışsınız; 'Karar vakti gelmiştir' diye. 'Sizlerden isteğim odur ki; Bu kutlu bir yolcuktur. Durmayınız, dönmeyiniz, düşmeyiniz, yorulmayınız. Aldığınız sancağı hedefe taşıyınız. Şehitlerim, yiğitlerim, analarım, bacılarım haklarını helal etsin. Gönlünüzden ülkü, yüreğinizden sevgi, kalbinizden inanç eksilmesin. Nice asırlara doğru, yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun. Ne mutlu Türküm diyene.'Helalleşmişsiniz ama 'Gazanız mübarek olsun' demeyi ihmal etmişsiniz. Mesaj alınmıştır, eminim Devlet Bey. Ama sizin de aldığınız mesajlar olduğuna eminim. Anlaşılan bu paniğiniz, bu öfkeniz tarihin karanlık çöplüğüne gömülmek üzere olan zihniyetinize son bir nefes vermek için. Sözleriniz beni çok korkuttu. Pek çok kişiyi de!Açıkça ilan ettiğiniz bu savaşın bedeli elbette ağır olur Devlet Bey. Ama şunu bilesiniz ki; ödeteceğiniz hiçbir bedel sizi hakim kılmaya yetmeyecek. İnci HEKİMOĞLU

Medeniyetin besigi sayilan Almanyada yoksulluga mahkum edilenmler ‚de ölümler günbe gün artiyor. 0 Kommentare

Medeniyetin besigi sayilan Almanyada yoksulluga mahkum edilenmler ‚de ölümler günbe gün artiyor.
Almanyada son yillarda ,Sosyal haklara yünelik yapilan saldirlar ölümlerinde artmasina neden oldu.
Ofennbach Bismarkstr 149 de ikamet eden sosyal yardimla gecinen emekli Stenke……..isminde bir kadin 28 aralik günu evinde ölü olarak bulundu.
Nedeni henuz belli olmuyan ölüm , dairenin alt katinda bulunun kinayipe ‚nin tabandan kurtlarin dükülmesiyle ortaya cikti ,kendisiyle konustugumuz birahane sahibi bizlere tabandan hergün kurtlar dükülüyordu ne yapacagimi sasirdim, gittim ilac aldim ilacladim fakat dükülen kurtlar bir türlü bitmedi diye konusan birahane sahibi ,daha sonra komsusuna haber veriller dayreye polislerin cagirlmasi üzerine kapi kirilip iceri girdiklerinde evde oturan kadinin yaklasin 15 gün önce öldügü ve kimsenin haberi olmadigi ortaya cikti,bakicisi olmasina ragmen bu sikandalin yasanmasi tüm insanlari kaygilandiriyor.
Gencliginsesi Haber Offenbach

Hücre, Kelepçe Ve Kanser 0 Kommentare

Türkiye Yazarlar Sendikası kanser hastası Güler Zere'nin özgürlüğüne kavuşması ile ilgili bir bir açıklama yaptı. Türkiye Yazarlar Birliğinin yaptığı açıklamayı yayınlıyoruz.HÜCRE, KELEPÇE VE KANSERBir insan onmaz bir derde düştüğünde bütün evi, ailesi sevdikleri o derde düşmüş demektir.Güler Zere'nin yakalandığı kanser hastalığı, tıbbın iyileştirme gücünün yetmeyeceği bir aşamayı geçmiş görünüyor. Bugüne dek verdiği pek çok raporla güvenirliği hayli tartışılır hale gelen Adli Tıp Kurumu, Güler Zere'nin "hapishanede/ hücrede kalması" yönünde bazı raporlar verdi. Oysa tıbbın kanser konusunda uzmanlaşmış öteki kurumları, Adli Tıp Kurumu'nun tam tersini söylemekte ve bir insanın yaşamı bakımından irkiltici olguları art arda sıralamaktadır.Öte yandan Zere'nin yakalandığı hastalığın sonuçları, bırakalım tıp bilimini, çıplak gözle görülür hale gelmiştir.Bu durumdaki bir insanın "tecrit" denen hücrede yaşamını sürdürmesi olanaksızdır.Bir hukuk kurumuyla, yargı yoluyla bir insana, düzene uymadığı için verilen bir ceza eğer bütün ailesini, sevdiklerin cezalandırmak anlamı taşımıyorsa, Güler Zere'nin kalan ömrünü insanca muamele görebileceği bir ortamda geçirmesi kaçınılmazdır.Zere'nin avukatları ve ailesi Adli Tıp Kurumu'nun verdiği rapora, itiraz ederek Zere'nin yeniden muayenesini talep etti, bu talep kabul edildi.27 Ağustos 2009 günü Zere yeniden Adli Tıp'a gidecek.Bu süreçte, bütün yazarların, aydınların, basın mensuplarının kendi etkinlik alanlarında (Yazarak, haberleştirerek, Zere ve öteki mahkûmlar için düzenlenen etkinliklere, eylemlere katılarak ve bunların duyurulmasına katkı sağlayarak) Zere'yi ve benzer konumda olan tutukluları desteklemesini diliyoruz…İnsanı, insanlığı savunmak insana düşer.Türkiye Yazarlar Sendikası

ADLİ TIP BİZE RAĞMEN GÜLER ZERE’YE ÖLÜM KARARI VEREMEZ! 0 Kommentare


14 yıldır cezaevinde bulunan kanser hastası siyasi kadın hükümlü Güler ZERE’nin sağlık durumu ciddiyetini korumaktadır.Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından hazırlanan uzman heyet raporlarıyla “cezaevinde” veya “hastane mahkûm koğuşunda” kalmasında hayati tehlike görülmüş ve “infazına tedavi amacıyla ara verilmesi” bilimsel görüşü yetkili savcılığa bildirilmiştir. Hiçbir hukuksal ve bilimsel gereklilik bulunmadığı halde üniversite uzman raporunu Adli Tıp Kurumu denetimine gönderen ve 3. İhtisas Dairesinden infaza ara vermeye yer olmadığına dair rapor aldıran infaz idaresi, Güler’i hastane mahkûm koğuşunda tutmaya devam etmektedir. Yapılan itiraz üzerine Adli Tıp Genel Kurulu 27 Ağustos 2009 tarihinde konuyu değerlendirecektir.Adli Tıp Genel Kurulu’nun vereceği kararın sadece iki anlamı olacaktır. Ya Güler Zere’nin özgürlüğüne ve bunun ile birlikte yaşamına ya da ölümüne karar verilecektir.Bizler; siyasal iktidarın, özelde Adli Tıp Kurumu’nun, hasta tutsaklara ilişkin yürüttüğü politikanın bugüne kadar yüzlerce insanımızın yaşamını yitirmesine neden olduğunu biliyoruz. Bu ülkenin toplumsal, siyasal ve sendikal muhalefeti olarak, bu politikanın Güler ZERE’yi katletmesine izin vermeyeceğiz. Ölüm cezasının kalktığı bu ülkede, Adli Tıp Genel Kurulu’nun Güler ZERE hakkında ölüm cezası vermesine izin vermemek için toplantının yapılacağı 27 Ağustos 2009 tarihinde, saat 08.30’dan itibaren, Adli Tıp Kurumu önünde buluşuyoruz.Güler ZERE’yi özgürlüğüne yani sağlığına ve yaşama kavuşturmak için, her bir insanın desteğinin taşıdığı önemle; toplumun tüm duyarlı kişi ve kurumlarının bu büyük buluşmaya katılması için katkınızı talep ediyoruz.LÜTFEN BU ÇAĞRIYI OKULDA, FABRİKADA, ADLİYEDE, İŞYERİNDE, OTOBÜSTE, DOLMUŞTA KISACA BULUNDUĞUMUZ HERYERDE, ARKADAŞIMIZA, DOSTUMUZA, AKRABAMIZA, KOMŞUMUZA KISACA ULAŞABİLDİĞİMİZ HERKESE; MAİL’LE, MESAJLA, TELEFONLA KISACA KULLANABİLDİĞİMİZ HER ARAÇLA ULAŞTIRALIM.En içten saygılarımız ve iyi çalışma dileklerimizle. Taylan TANAYAvukat Başkan

Ordu mayınında ölen 6 asker ailesinden suç duyurusu 0 Kommentare


Hakkari'nin Çukurca ilçesinde Türk ordusu komutanlarında döşenen mayının patlaması sonucu ölen 6 askerin aileleri suç duyurusunda bulundu.Patlamada ölen askerlerden Deniz Demirci'nin Ankara'da yaşayan ailesi Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Demirci'nin babası Halil Demirci, yaptığı suç duyurusunda oğlunun ölüm nedeninin aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılmasını istedi.Taraf gazetesine konuşan anne Raziye Demir, 'İlk günden beri bize oğlumun ölümüyle ilgili çelişkili bilgiler verdiler. Aracın içindeydi, dışındaydı, önündeydi, arkasındaydı diye farklı şeyler söylediler. Komutanların konuşmalarını öğrenince ertesi gün dilekçe yazıp Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk' dedi.Mayıs ayında yaşanan patlamada 6 askerin ölmesi, 8'inin de yaralanmasına ilişkin Hakkari Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya ile Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Zeki Es arasındaki telefon konuşması internete düşen bir ses kaydıyla ortaya çıkmıştı. Ses kaydında askerlerin ölümüne neden olan mayınların askerler tarafından döşendiği ortaya çıkmıştı. Ses kaydında olayı bildirirken Hakkkari Tümen Komutanı Gürbüz Kaya, 'Bu mayınlar büyük bir olasılıkla bizim' diyordu. Türk ordusu olay ardından yaptığı açıklamada, patlamadan PKK'yi sorumlu tutarak, patlamanın HPG gerillalarının döşediği mayından kaynaklandığı söylemişti.HPG Anakarargah Komutanlığı ise olayla ilgili hiçbir ilişkilerinin olmadığı açıklamasında bulunmuştu. HPG Anakarargah Komutanlığı 26 Haziran 2009 tarihli açıklamasında, tek taraflı ilan ettikleri eylemsizlik kararları ardından Türk ordusunun yoğun operasyonlar başlatarak uzatılan barış elini kirletmeye çalıştığına dikkat çekerek şunları kaydetmişti:'26 Mayıs günü Hakkari'nin Çukurca ilçesinde bir mayının patlatılması sonucu 6 askerin ölü bulunduğu kamuoyuna TC yetkilileri tarafından duyurulmuştur. Ardından ise hareketimiz üzerinde karalama kampanyaları başlatılarak, sanki barış ve demokrasiyi TC ordusu istiyor da hareketimiz bu süreci provoke etmeye çalışıyor havası yaratılmak istenmiştir. Ancak gelinen aşamada ortaya çıkmıştır ki patlatılan mayın bölgede bulunan güçlerimiz tarafından değil, bizzat TC ordusuna mensup komutanlar tarafından yerleştirilmiştir.30 yılı aşkındır yaşanan bu savaş boyunca TC içerisinde bulunan çeteci ve kendi askerine bile değer vermeyen Orta Çağ zihniyetli bir klik tarafından defalarca denenmiş olan bu tür sahte oyunlar bir kez daha kimlerin halklarımızı uyutmaya çalıştığını ve on binlerce gencin yaşamını hiçe saydığını ortaya koymuştur.'ANF

Demokratik Açılım gazetesi bugün okuyucularıyla buluştu 0 Kommentare




Özgür basın geleneğinin devamı olan Günlük gazetesinin kapatılmasının ardından, Demokratik Açılım gazetesi bayrağı devraldı. Genel yayın yönetmenliğini Eren Keskin'in yaptığı Demokratik Açılım bugün okuyucularıyla buluşuyor.Özgür basın geleneğinin devamı olan Günlük gazetesinin kapatılmasının ardından Demokratik Açılım Gazetesi bayrağı devraldı. Son 3 yılda 29 gazete kapatılmasının ardından 30. gazete Demokratik Açılım ismiyle bugün yayın hayatına başladı. 12 sayfa olarak çıkan gazetenin genel yayın yönetmenliğini insan hakları savunucusu Avukat Eren Keskin yapıyor.'Sınav gazetesi olacak'Demokratik Açılım'ın yayın politikası hakkında bilgi veren Keskin, 'Bundan sonra göreceğiz gerçekten demokratik bir açılım var mı? Yoksa Günlük gazetesinin başına gelenler bu gazeteyedemi reva görülecek. Aslında bu bir sınav gazetesi olacak' dedi. Gündem gazetesi geleneğinin yıllardır söylediklerini bazı kesimlerin bu gün söylemeye başladığına dikkat çeken Keskin, 'Demokratik Açılım adını vererek, herkesi sınava davet ettik. Bundan sonra göreceğiz gerçekten demokratik bir açılım var mı, yoksa Günlük gazetesinin başına gelenler bu gazeteye demi reva görülecek. Aslında bu bir sınav gazetesi olacak' dedi.Başbakanın ve Milli Güvenlik Kurulu'nun açılımı dile getirdiğini hatırlatan Keskin, 'Kürt açılımı yada demokratik açılım fark etmez. Biz bu gazetenin ismini Demokratik Açılım ismini koyduk, gazete çıktıktan sonra demokratik açılım olup olmadığını göreceğiz' diye konuştu.DİHA

Star TVde büyük skandal (Protesto Edelim) 0 Kommentare

Star TV'de haftaiçi hergün saat 10.00'da canlı olarak yayınlanan Zuhal Topal'la İzdivaç programında büyük bir skandal yaşandı. Programa evlenme isteğiyle katılan 80 yaşlarındaki bir adamın, kendisine önerilen 40 yaşlarındaki bir gelin adayı için "O benim kızım yaşında, ben Kızılbaş mıyım ki onu alayım, onunla evleneyim" demesi ortalığı karıştırdı.Zuhal Topal'ın 42 yaşındaki talibini kabul etmeyen 82 yaşındaki şahıs “Sen erkek olarak 42 yaşındaki bir bayana nasıl hayır diyorsun?” diye sorması skandalın fitilini ateşledi. O da ağzından ne çıktığını bilmeyen bir konumda, “Kızım ben Kızılbaş mıyım?” şeklinde cevap verince stüdyo bir anda buz kesti.Kısa bir süre içerisinde kanalın telefonları kitlendi, internet sitesinden ve facebook gruplarından tepki mesajları yayılmaya başladı.Bu ülkede yaşayan biz KIZILBAŞLAR (Aleviler) bize çamur atmak için kullanılan Kızılbaş sözcüğünü onurla taşımaktayız. Rahmi Bey gibi beyninin içi örümcek ağları ile dolu herkes bilmelidir ki Kızılbaş olmaktan gurur duymaktayız.Alevi Toplumu ahlaklı bir toplum yapısına sahiptir. Atılan iftiralar ve karalamalara karşı dik durmuş ve yüz yıllardır bu topluma doğruları aksettirmiştir. Bu tür ahlaksızlıklara artık sabrımızın kalmadığını tüm kamuoyu bilmelidir. Canlı yayında yaşanan bu olayı, bu olayın kuklalarını kınıyoruz! Sadece Aleviler değil, insani erdemleri taşıyan herkesin bu inanç ayrımcılığına, bu insan ayrıştırılmasına karşı durmasını ve tepki göstermesini istiyoruz. NOT: Konuyla ilgili olarak Alevi Bektaşi Federasyonu yarın saat 13.00'da Star TV'nin İkitelli'deki binası önünde protesto gösterisi yapacak. Tepkileriniz İçinStar Tv tel : 0212 478 07 87 - Yapımcı Firma tel : 0216 425 46 00http://www.pirsultan.net/dosyalar/2682009215247.jpg

TMD'de çıkışlar geçersiz 0 Kommentare


Semra Çelik:
Fren balatası üreten TMD Friction fabrikasında iflas gerekçesiyle işten atılan ama işlerine geri dönmek için mücadele eden 42 işçi için umut dolu günler başladı. Önceki gün Opladen İş Mahkemesi’nde 9 işçinin itirazları görüşüldü ve hakim, patronun kabul edilemeyecek hatalar yaptığını bildirdi. Tıklım tıklım dolu olan salonda saat 10.00’da başlayan duruşmaların ilkinde işçilerin avukatı, sosyal planın hiçbir kriter dikkate alınmadan hazırlandığını, patronun amacının 160 işçiyi gelişi güzel işten atmak olduğunu söyledi. İflas öncesi hazırlanan bir listenin bazı eklemelerle iflas sonrası ortaya çıkarıldığını belirten Stephen Dreismann, patron avukatlarının kayıtsızlığı karşısında onları, ‘burada anlatacağınız, haklı olduğunuzu kanıtlayacak bir şeyiniz yok’ diyerek uyardı. İflas sonrası işletmeyi üstlenen İflas Sorumlusu Frank Kebekus’un avukatları Julia Freund ve Alexandra Braun’un sosyal planı İşyeri Temsilciliği’nin (BR) hazırladığını söylemesi üzerine de sosyal planın patronun hazırlaması gerektiğini, BR’nin onaylayıp onaylamama konusunda söz sahibi olduğunu bildirdi. Hakim Alexandra Rüter de değişik sorularla ‘çıkışların hiç bir mantığı yok’ diyerek, sosyal planın anlaşılmaz, karmaşık bir yapıya sahip olduğunu söyledi. KABUL EDİLEMEYECEK YANLIŞLARİşçi avukatlarından Peter Orlowski, sosyal plandaki yanlışları sergileyerek; ‘çocuk sayısı, firmada çalışma süresi, bakmak zorunda olunan insanlar titizlik gösterilmeden belirlenmiş, yangından mal kaçırılır gibi işçi atılmış.’ dedi. Duruşmalar sonrası her hangi bir karar alınmamasına rağmen Kölner Stadt Anzeiger gazetesinde çıkan bir haberde, hakim Rüter’in öğleden sonra yaptığı bir açıklamada ‘çıkışlar sırasında yapılan büyük hatalar var. Bu nedenle işten atmalar geçersizdir’ dediği bildirildi.İşçilerin mahkemeleri Eylül ortasına kadar devam edecek. Önceki gün çıkan olumlu hukuki karara rağmen işçiler mücadelelerine devam edecekler. 28 Ağustos Cuma günü saat 13.45’te fabrika önünde toplanılarak işten atılmalar protesto edilecek. İşçilerden Kosta, Sabit ve Neco, hakimin haksızlığı görmesinden memnun olduklarını belirtirken, aylardan beri durmak yorulmak bilmeden mücadele ettiklerini, kamuoyuna dayatılanları kabul etmediklerini gösterdiklerini söylediler. Davayı kazandık demekte temkinli davranan işçiler, hakimin kesin kararını beklediklerini, kazandıklarında tüm destekçileriyle birlikte başarılarını kutlayacaklarını bildirdiler. Leverkusen/EVRENSELNot: Bu günkü duruşmada hakim patrona bir hafta zaman verdi. Bir hafta içinde işlerin doğru yapıldığını kanıtlayamazsa çıkışlar tümüyle iptal edilecek.

KÜRT 'LERDE TÜRK ' LER KADAR EŞİT DİYENLERE CEVAP OLSUN 0 Kommentare

Aynı ülkenin vatandaşıyız. Aynı topraklarda yaşıyoruz. Peki, hepimiz eşit miyiz? Hadi, daha net soralım. Türklerle Kürtler eşit mi? Hiç duraksamadan “tabii ki eşitiz” diyecekler olacaktır. Ne kadar eşitiz biz Kürtlerle? Türkler Türkçe konuşuyor, Kürtler Kürtçe. Devletin resmî dili ne? Türkçe. Demek dilde eşit değiliz, ülkede yaşayan bir grubun dili “devletin resmî” dili, diğer büyük grubun dili “resmî” değil. Ülkede eğitim hangi dilde yapılıyor? Türkçe. Kürtçe eğitim yapan okul var mı? Yok. Kürtçe eğitim yapan üniversite var mı? Yok. İngilizce, Fransızca bile eğitim yapılabilir ama Kürtçe yapılamaz. Demek, eğitimde de eşit değiliz. Anayasaya göre bu ülkenin vatandaşlarına ne deniyor? Türk. Kürtlere ne deniyor peki? Onlara da Türk deniyor. Kürtler, Türk mü? Değil. Niye onlara da Türk diyoruz öyleyse? Çünkü anayasa öyle emrediyor. Anayasaya göre, bu ülkenin “Kürt” vatandaşı Kürt olabilir mi? Olamaz. Demek anayasaya göre de eşit değiliz. Dilde eşit değiliz, eğitimde eşit değiliz, anayasada eşit değiliz. Peki, nerede eşitiz? Askere giderken eşitiz, Kürt Türk ayırımı yapmadan herkesi askere alıyorlar. Vergi verirken eşitiz, Kürt Türk ayırımı yapmadan herkesten vergi alıyorlar. Demek ki devlete karşı “sorumluluklarımızda” eşitiz. Ama devletten aldıklarımızda eşit değiliz. Sizce bu hakkaniyete uygun mu? Adamı askere götür, vergisini al ama dilini, eğitimini, anayasal eşitliğini kabul etme. Sonra da “sorun ne” diye sor. “Sen niye mesele çıkartıyorsun” diye kız. Adamları öldürüp kuyulara at, sokaklarda vur, hapishanelerde işkence yap. Bu tabloya baktığınızda sizce “Kürt sorununun” temeli ne? Bence bu sorunun bir tek nedeni var. Eşitsizlik. Bir halkın diğerini esir gibi görmesi. “Benim ırkımı, benim dilimi, benim üstünlüğümü kabul edeceksin” demesi. Biz niye Kürtlerle eşit değiliz peki? “Eşit olursak, aynı hakları verirsek ülkemiz bölünür” diyorlar. Kimin ülkesi bölünecek? Bizim ülkemiz. Biz kimiz? Türkler. Kürtler kim peki? Burası onların da ülkesi değil mi? Cevap hazır, “elbette onların da ülkesi.” Peki, burası “hepimizin” ülkesi de neden ülkeyle ilgili korkularımız “eşit” değil? Biz “bölünürüz” diye korkuyoruz da, Kürtler neden “bölünürüz” diye korkmuyor? Aynı ülkenin “ortak sahiplerinin” o ülkeyle ilgili ortak korkuları olması gerekmez mi? Biz korkuyoruz çünkü Kürtlere “eşit” davranmadığımızı, onları esir gibi gördüğümüzü ve onların buna bir son vermek isteyebileceğini düşünüyoruz. Bir ülkedeki iki büyük halktan biri diğerine hâkimiyetini zorla kabul ettirmeye kalkarsa sürekli olarak “bölünmekten” korkar. Sonunda da bölünür zaten. Kürtlerin dili de resmî dillerden biri olsa, onlar da Kürtçe eğitim yapsa, anayasa onlara zorla “Türk” demese Türkiye’de Kürt sorunu olur mu? Olmaz. Öyleyse sorunun çözümü belli. Üstelik kolay ve basit. Eşit oluruz, sorun biter. Niye sorunu bitirmiyoruz? Çünkü “eşit” olmak istemiyoruz. Peki, “biz neden Kürtlerle eşit olmak istemiyoruz?” Türkleri Kürtlerden daha üstün kılan ne? Daha kalabalık olmak ve bir orduya sahip bulunmak mı? Silah mı yani? Siz silahı baştan ortaya koyarsanız, dağlarda silah patlamasına niye şaşıyorsunuz? Siz silahı ortadan kaldırın, zorla “efendilik” taslamayın, dağda silah filan kalmaz. Sorun da kalmaz. Ama önce tanrının ve kulun önünde “eşit” olmayı kabul edin.

SUÇ DUYURUSU 0 Kommentare

İHD Dersim Şube Başkanı Avukat Barış Yıldırım Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Dersim'de geçen hafta su tutulmaya başlanan Uzun Çayır barajının, Alevilerin kutsal mekanlarını sular altında bırakacağını belirten İHD Dersim Şube Başkanı Avukat Barış Yıldırım Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Yapımı tamamlanan ve su tutulmaya başlanan Uzun Çayır Barajının insan sağlığı ve inanç özgürlüğüne zarar verdiği gerekçesiyle barajda su tutulmasının durdurulmasını isteyen Yıldırım, “Bu durumu TCK.’nun 115. maddesindeki inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme suçu ve Türk Ceza Kanunu'nun 153. maddesindeki ‘ibadethanelere zarar verme’ suçunu vücut verdiği kanaatindeyim. İnsan sağlığı ve inanç özgürlüğüne yönelik ihlalleri içeren su tutulmasının işleminin durdurulmasını ve sorumlular hakkında yasal işlem yapılmasını talep ediyoruz. Gola Çetu’nun Tunceli halkının her Çarşamba günü ziyaret edilip, dua edilen, kurbanlar kesilen ve geçmişten beri kutsal bilinen bir ibadet alanınıdır” dedi.Avukat Yıldırım, verdiği dilekçesinde, barajın su tutulmaya başlanmasıyla birlikte Alevilerin ziyaretgahı olan Gola Çeto bölgesinin sular altında kalacağını belirtilerek, bunun önüne geçilmesini istedi.Roj TV’de yayınlanan Rojaktuel programına telefonla bağlanan Barış Yıldırım, Dersim halkına intifa çağrısında bulundu.

DOĞA KATLİAMI BAŞLADI TARİH YOK OLUYOR TARİHİNE SAHİP ÇIK!!! 0 Kommentare

Yıllardır Munzur'u yok etmek istiyorlardı, Dersim halkı buna hep karşı çıktı, direndi ama ne yazık ki, kötü adamlar kutsal Munzur'da katliama başladı...Dersim'de yapımı tamamlanan Uzun Çayır Barajı ve Hidroelektrik Santrali'nde (HES) su dolumuna başlandı. 30 bin insanın sağlığının söz konusu olduğu baraj, büyük tahribatlar yaratacak. Bu barajların yapımı çevre, tarih, kültür ve insan katliamıdır.--------------------------------------------------------------------------------Trajik-komik olan Nil ve Amazon gibi dünyanın sayılı nehirlerinde bile birden fazla baraj yapılmaz iken, Munzur'da 8 barajın yapılmak istenmesi, (hatta on olduğu söyleniyor) dikkat çekiyor. Munzur gibi kar ile beslenen su üzerinde 8 barajın kurulmak istenmesi hiçbir bilimsel ve ekonomik bakış açısına uymuyor. Bin bir çeşit bitki ve bölgeye özgü çok sayıda hayvan türü ile müthiş bir doğa güzelliğine sahip olan Munzur Vadisi'nde, kurulacak barajlar ile tüm doğa güzellikleri su altında bırakılacak.Barajlar insanlık suçudur. Dersim'de barajların yapılması sonucu; dünya üzerinde benzeri çok az bulunan kırmızı pullu alabalıkların soyu tükenecek.Kar yağışının azalmasına paralel olarak kutsal Munzur gözelerinin kaynakları azalacak.Bol oksijenli temiz hava, yerini rutubetli bir havaya terk edecek, böylece doğal yaşam olumsuz etkilenecek.Munzur Vadisi üzerinden gerçekleşecek tüm ulaşım sona erecek. Ovacık-Dersim yolu ortadan kalkacak, il merkezi uğrak yer olmaktan çıkacak.Zaten insansızlaştırılmış bölgede göç artacak, insan olmadığı için yatırım da yapılmayacak.Baraj ve inşaatların bitiminde sosyal hayat duracak, il merkezi ilçelerden tecrit olacak.Barajlar çamurlarla dolduğunda ömürlerini tamamlayacak ve geriye sadece balçık yığını kalacak, böylece kutsal sayılan efsanevi 'Munzur Baba' tüm güzellikleriyle yok olacak.Kar yağışının azalması, iklimin değişmesi, milyonlarca metreküp toprak ve kayanın yer değiştirmesi sonucunda pınarlar kuruyacak.İnsan sağlığına faydalı, doğal besin kaynakları yönünden zengin olan yöre, bu özelliğini yitirecek.Kutsal sayılan birçok ziyaret yok olup gidecek ve halk mitolojisi darbe alacak.Munzur yok olacak!Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ne Munzur, ne doğa, ne Dersim, ne de insanlar...On gün sonra Elazığ'dan Dersim'e gittiğinizde başka bir şey göreceksiniz. Munzur'un sudan yapılmış mezarını. 'Dersim hayali, Munzur hayali ebediyen burada gömülüdür' yazısını göreceksiniz ve on gün sonra atalarımız bize 'Utanın' diyecekler, 'Utanın, hakkımızı size helal etmiyoruz' diyecekler. Geriye seyirci kalan insanlar kalacak, bizler kalacağız...Yıllarca Munzur özgür aktı. Atalarımız orada ağladı, orada güldü, orada öldürüldü, orada yas tuttu, orada sevdalandı, orada barıştı... Munzur üzerine sayısız ağıt ve sevda şarkısı var, her birinin öyküsü ayrı ayrı. Hep dara girdiğimizde 'Ya Munzur Baba' deyip yardıma çağırırdık. Gurbette, hücrede, işkencede, yoksullukta hep bunu yaptık. Artık çağıracağımız ve yardımımıza koşacak bir Munzur'umuz olmayacak.Doğa, insan katilleri öldürüyor Munzur'umuzu...Munzur darda, yok mu çığlığını duyan, yok mu Munzur'un sesini duyan?Munzur Nehri üzerinde 1996 yılında yapımına başlanan ve bu yıl tamamlanan Uzun Çayır Barajı ve Hidroelektrik Santrali bugün su tutmaya başladı. Barajın kapıları kapandı, Munzur artık akmıyor...Mazgirt Köprüsü'nün önünde inşa edilen Uzun Çayır Barajı'nın su tutmaya başlaması ile birlikte, Munzur'da doğa katliamı başlamış oldu. Kutsal Gola Çetu su altında kalacak.Hani Dersim yenilmeyecekti, Munzur özgür akacaktı?Haydi, insanlık bir şey yap ve Munzur ölmesin, yaşasın...İşin şakası yok, suyun önü tutuldu, Munzur'u, Dersim'i, Dersim'de yaşayan insanları özgür akan suyumuzda boğmak istiyorlar.Bir şey yapmanın tam zamanı, kimsenin bir şey yapacağı da yok. Avrupa'da, Dersim dışında yaşayan Dersimlilere ve tüm insanlığa çağrımdır: Hemen şimdi olanağı olanlarımız Dersim'e gidelim, festivallerde dolup taşırıyoruz oraları, şimdi de sahip çıkalım doğamıza...Munzur'a gidelim, orada ki insanlarımızla birlikte yürüyelim. Bentleri paramparça edelim. Bir sivil itaatsizlik eylemi Munzur'u kurtaracaktır.Bir yandan 'Kürt sorunu'nun çözümü tartışılıyor, bir yandan doğa katliamı sürüyor, izin vermeyelim buna... Çocuklarımız için...

YEŞİL BÖLGEDE EN BÜYÜK SALDIRI 0 Kommentare

Irak’ta hükümet ve ticari binaları hedef alan eşzamanlı bombalı saldırılarda 95 kişi hayatını kaybederken, 500’den fazla kişi de yaralandı.Saldırılarda Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliği de zarar gördü. Büyükelçi Derya Kanbay yaptığı açıklamada, büyükelçilik binasındaki camların kırıldığını ancak ölen ya da yaralanan bulunmadığını söyledi.Patlamaların ana hedefinde Yeşil Bölge yakınlarında bulunan Dışişleri Bakanlığı ve kuzeydeki Maliye Bakanlığı bulunuyordu. Polisin verdiği bilgiye göre saldırılar, binaların yakınlarına park edilen bomba yüklü kamyonların patlatılmasıyla gerçekleştirildi. Ayrıca, Yeşil Bölge’ye de havan topu atıldı. Bağdat’ın batısında bulunan Baiya ve Bab El Muadham ticaret bölgelerinde de patlamalar meydana geldi. Irak ordusunun Bağdat komutanı Tümgeneral Kasım Atta, bu eylemleri Irak eski Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in Baas partisi ittifakının gerçekleştirdiğini söyledi. Saldırılar 2003 yılındaki BM binasını hedef alan pat-lamanın yıl dönümüne denk geldi.

PARMAĞIMI KES DE GÖRELİM... 0 Kommentare

TALİBAN’IN “Oy atanın parmağını keserim” tehdidine rağmen Afganistan sandık başına gittiBurkalı kadınların boyalı parmaklarını korkusuzca basına göstermesi dikkat çekti. Taliban saldırılarında 26 kişinin öldüğü seçimlerin sonuçları yarın belli olacakTaliban’ın oy kullananların boyalı parmaklarını keseceğini söyleyerek seçmenlerin gözünü korkuttuğu Afganistan’da, devlet başkanını ve bölgesel yönetimleri belirleyecek seçimler dün yapıldı. Taliban, seçim öncesi yaptığı tehdidin arkasında da durdu; Devlet Başkanı Hamid Karzai, ülkedeki 34 vilayetin 15’inde 73 saldırı düzenlendiğini ve toplam 26 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Taliban’ın roket, bomba ve intihar saldırıları nedeniyle, bazı merkezlerde oylamalar geçici veya tamamen duruldu. Kuzeydeki Bağlan bölgesindeki 14 oy merkezi de militanların saldırısı nedeniyle kapatıldı. Afgan Dışişleri Bakanlığı’nın yabancı haber ajanslarına yaptığı, “seçim boyunca şiddet olaylarını yayınlamama” çağrısı nedeniyle oylama sırasında saldırılara yönelik net bilgiler gelmedi.Yerel saatle sabah 07.00’da başlayan oylama, son dakikada yapılan bir saatlik uzatmayla birlikte toplam 10 saat sürdü. Saat 17.00’da biten oylamanın ardından sandıklar açılmaya başlandı, ilk sonuçlar yarın açıklanacak. Katılımın 2004’tekinden düşük çıkması beklenen oylamaya, seçmenin yüzde 40 ila 50 arasının katıldığı tahmin ediliyor. Karzai oylama sonrası yaptığı açıklamada, katılım sonuçlarını yakında duyurulacağını ancak önemli olanın Afgan halkının oy sandıklarına gitmesinin olduğunu belirtti. Ancak Associated Press haber ajansı muhabirleri 2004’teki seçimde olduğu gibi oy vermek için kuyruklar oluşmadığını söyledi. Güneyin en büyük kenti Kandahar’daki bir seçim görevlisi de yine beş yıl öncekinden yüzde 40 daha az katılım olduğunu belirtti. Ancak Karzai’nin kardeşi ve Kandahar valisi Ahmed Vali Karzai ise saldırılara rağmen katılımın yüksek olduğunu kaydetti. BM Kabil temsilcisi Kai Eidi de seçimlerde güvenlik durumunun korkulandan daha iyi olduğunu ifade etti. İlk turda yüzde 50’yi geçmek gerekli2004’te yüzde 55 oy alan ve tekrar seçilmesi beklenen Karzai seçim sonrası yaptığı konuşmada, “Afgan halkı roketlere, bombalara ve tehditlere rağmen oy kullanmaya gitti” diye konuştu. Karzai ilk turda yüzde 50 oy oranını geçemezse ikinci turda en muhtemel rakibi Abdullah Abdullah’a karşı yarışacak. AP/BBC/EL CEZİRE

SEBAHAT TUNCEL MECLİSTE HAR8A9Ç ZAMLARINI SORDU.... 0 Kommentare

Tuncel, Meclise Harç Zamlarını Sordu Yazan Administrator Cuma, 21 Ağustos 2009 DTP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel kriz koşullarında harçlara yapılan ve öğrencilerin tepkilerine neden olan zamları Meclis gündemine taşıdı.Kriz koşulları gerekçe gösterilerek, çalışanlara yapılan düşük zam oranlarına karşın, öğrenci harçlarına yapılan yüzde 8'lik zamlara yönelik tepkiler devam ediyor. Öğrencilerin tepkileri ve eylemleri sürerken, DTP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel'de konuyu Meclis gündemine taşıdı. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu tarafından cevaplanması isteğiyle soru önergesi veren Tuncel, YÖK'ün aldığı bu kararın onaylanmasının üniversiteleri ticarethaneye dönüştürmeye neden olduğunu belirtti. Yine üniversitelerde akşam derslerin görüldüğü 'ikinci öğretim' bölümler içinde katkı payı zam oranının yüzde 8 olduğunun altını çizen Tuncel, 'Mevcut ekonomik krizde özel sektörün ücretlere hiç zam yapmadığı devletin kamu çalışanlarına ve işçilerine yüzde 3 oranında zam yaptığı bir dönemde YÖK'ün üniversite katkı paylarına yüzde 8 oranında zam yapması ise daha da dikkat çeken bir durumdur' dedi.'Devlet üniversitelerinden özel üniversitelere doğru gidiş hızlanıyor'Ayrıca yapılan bu zammın üniversite kurulları tarafından üniversitenin özelliklerine ve öğretim dallarının niteliklerine ve sürelerine göre belirlenen katkı payının yüzde 20'sine kadar artırıldığının belirten Tuncel, söz konusu zammın öğrencilere ve ailelerine büyük maliyetler ödetildiğine dikkat çekti. Harçlardaki bu artışın, devlet üniversitelerinden özel üniversitelere doğru gidişi hızlandırmak için yapıldığını savunan Tuncel, şunları belirtti: 'Özel üniversitelerin harç ücretlerini aratmayan bu artışların zaten üniversitelere girebilme şansı çok az olan emekçi ailelerin üniversiteye gitme şansı kazanmış az sayıdaki çocukları için ikinci bir engel olduğu açıkça ortadadır. Bu istem, öğrencileri müşteri olarak gören bir düzene doğru gidişin adımları olarak görülmelidir.'Eğitim hakkının temel bir hak olduğuna ve ücretsiz olarak eşit bir şekilde sunulması gereken bir kamu görevi olması gerekliliğine vurgu yapan Tuncel, şu soruları sordu:# 'Ekonomik krizin yaşandığı devletin çalışanlara sadece yüzde 4 zam yaptığı bir dönemde öğrencilerin ödediği katkı paylarına yüzde 8 oranındaki zammın gerekçesi nedir?# YÖK'ün her yıl üniversite harç zamlarına karar verirken yüzde 10, yüzde 8 gibi oranlarda zam yapmasının gerekçesi nedir?# Harçlara YÖK'ün yaptığı zammın yanısıra üniversite kurulları yüzde 20 oranına kadar zam yapabilme yetkisini nerden almaktadır ve bu yetkinin amacı nedir?# Eğitimin parasız olması için yapılan herhangi bir çalışma yada proje var mıdır?

ÜNİVERSİTE HAR[A]Ç FİYATLARI AÇIKLANDI 0 Kommentare

Üniversite öğrencilerinin 2009-2010 öğretim yılında ödemesi gereken har(a)ç miktarları belirlendi. Ekonomik kriz ile daha fazla yoksullaşan öğrencilerden 71 ile 591 lira arasında para talep edilecek.Yüzde 500'lere varan oranlarda zam yapılması planının Öğrenci Gençlik Sendikası Genç Sen'in öncülüğünde yapılan eylemler ile geri çekilmesinin ardından YÖK, üniversite harçlarına yapılan yüzde 8 zammın ardından, yeni 'ücret tarifesi'ni açıkladı. Yeni eğitim yılında tıp fakültesinde 591, devlet konservatuvarında 589, diş hekimliği Ve eczacılık fakültelerinde 494, veteriner fakültesinde 386, hukuk fakültesinde 313, fen-edebiyat ve iletişim fakültelerinde 284 TL olarak belirlendi. En düşük harç ise 71 TL ile açık öğretim fakültesi öğrencileri ödeyecekGERİ ÇEKTİRECEĞİZ..............

MECLİSTE KÜRTÇE KONUŞMUŞ AAAA :) - YAZAR : AHMET ALTAN 0 Kommentare

Dün gazetelerin internet sitelerini okuyup da televizyonların haber programlarına bakınca sandım ki korkunç bir şey oldu. Konuşmalar, demeçler, sansürler... Ne olmuş? Ahmet Türk Meclis’teki grup toplantısında Kürtçe konuşmuş. Bizim ülkemizi şaşırtan gerçeğin özeti şu: Kürt, Kürtçe konuşmuş. Bir Kürdün Kürtçe konuşmasını büyük bir olay olarak gören bir ülkede yaşıyorum ben. Bakın size büyük sırrı açıklıyorum. Kürtler Kürtçe konuşur. Türkler Türkçe konuşur. İngilizler İngilizce konuşur. Fransızlar Fransızca konuşur. Beni kızdırırsanız böyle sayar giderim. Neden bir Kürdün Kürtçe konuşması bize bu kadar garip geliyor? Bill Clinton gelince, herkes onun bizim Meclis’teki İngilizce konuşmasını alkışlıyor. Ama Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşmasına şaşıyor. İngilizce konuşulabilen bir Meclis’te neden Kürtçe konuşulamasın? Tabii ki farkındasınız bunun mantıklı bir açıklaması yok. Şöyle bir açıklama bulmuşlar: “Meclis’te ancak devletin resmen kabul ettiği diller konuşulabilir.” Aslında bu, “bizim Meclis’te Kürtçe dışında her dil konuşulabilir” anlamına geliyor. Ama bu “mantık oyunu” da artık yürümüyor. Çünkü, Kürtçe bizim resmen tanıdığımız Irak’ın “resmî” dillerinden biri. Şimdi ne olacak? Olacak bir şey yok. Kürtlerin Kürtçe konuştuğunu kabul edeceğiz. Kürtlerin Kürtçe konuşmasından daha doğal ne var? Ne olur Kürtçe konuşurlarsa? Devlet mi yıkılır? Eğer bu ülkenin vatandaşlarının bir bölümü anadilini konuştuğu için bu devlet batacaksa, bırakın batsın. Sadece “konuşarak” batırılacak bir memleket zaten ayakta kalmaz çünkü. Ama merak etmeyin hiçbir ülke birileri anadilini konuştu diye batmaz. Tam aksine, insanların anadilini yasaklarsanız memleketi batırırsınız. Amerika’da devlet dairelerinde hem İngilizce hem İspanyolca duyurular var. Neden? Çünkü devlet, insanlara hizmet etmek için kurulmuş bir teşkilat, Amerikan devletinin görevlerinden biri de İngilizce bilmeyen Latin kökenli vatandaşlarına en iyi hizmeti vermek. Onun için İspanyolca da yazıyorlar. Ve, inanmayacaksınız ama bu yüzden batmıyorlar. Türkiye de batmaz. Devlet dairelerine Kürtçe tabelalar koyarsak da batmaz. Mahkemeye gittiğinde yargıcın söylediğini anlamadığı için tercümana ihtiyaç duyan Kürt vatandaşlarınıza daha iyi hizmet vermiş olursunuz. Bir işe yarayacağını bilsem, yemin ederim dizlerimin üstüne çöküp yalvaracağım, “nolur bu saçma sapan işleri bir kenara bırakalım” diye. Yaşlandım, yakında Allahın izniyle ölüp gideceğim, hâlâ “Kürt, Kürtçe konuşur” diye yazı yazmak zorunda kalıyorum. Yazarlık açısından nasıl da utanç verici bir durum... “Ali topu bana at,” “Ayşegül ip atla” düzeyinde yazılar yazmayı kim ister? Böyle yazılar yazmayalım desem, bu saçmalığın altında öyle insani dramlar yaşanıyor ki yazmamak mümkün değil. Hapishanelerde Kürt mahkûmların aileleriyle Kürtçe konuşmaları yasaklanıyor. Mahkûmun zavallı annesi Türkçe bilmediği için çelik parmaklıkların arasından oğluna bakıp hiçbir şey söyleyemeden sessizce ağlıyor. Bir düşünün o anneyi... Bir düşünün o oğlu... Ahmet Türk de Diyarbakır hapishanesinde bu sahneyi aynen yaşamış, Türkçe bilmeyen annesiyle konuşamamış. Yemin etmiş o zaman, “resmî bir yerde Kürtçe konuşacağım” diye. Konuştu da... Bence de iyi etti. Her evlat annesine borcunu ödemeli. Diyorlar ki, “seçimler için yatırım yaptı,” yapsın ne olacak, diğerleri yapmıyor mu? Seçim zaten böyle bir şeydir. Seçmenini memnun etmeye çalışırsın. Seçimlerin iyi tarafı budur. Bilmiyorum, bu tuhaflıklardan ne zaman kurtulacağız? Ama işin iyi tarafı bu kez politikacılardan büyük tepkiler gelmemesi. Kürtçe konuşmayı “anayasa suçu” zanneden Meclis Başkanı’ndan başka kimseden öyle çok saldırgan açıklamalar duyulmadı. CHP’liler bile ılımlıydı. Eh, bu da bir şey. Demek yavaş yavaş öğreniyoruz. Kürtler, Kürtçe konuşuyor. Bunu öğrenene kadar ne acılar çekildi bu ülkede, bir ara sokaklarda bile Kürtçe konuşulmasını yasakladık, Kürtçe şarkı söylenmesini yasakladık. Yasak kalktı, ne oldu? Hayat normalleşip rahatladı. Ah ki ah, hâlâ bunları yazıyoruz. Hadi hep beraber... “Kürtler Kürtçe konuşur, Türkler Türkçe konuşur, kışın kar yağar, baharda yağmur olur, Ali topu bana at...”

Uğur Kaymaz Anıtı açıldı 0 Kommentare

AMED (05.08.2009)- Mardin'in Kızıltepe İlçesi'nde evlerinin önünde babası ile birlikte infaz edilen, 12 yaşındaki bedenine 13 kurşun sıkılan Uğur Kaymaz anısına Kızıltepe Belediyesi tarafından yapılan anıt, dün açıldı.Kızıltepe Belediyesi, 24 Kasım 2005'te polis tarafından 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz anısına anıt yaptı. Anıtın açılışına, Uğur Kaymaz'ın ailesinin yanı sıra, Kızıltepe Belediye Başkanı Ferhan Türk, DTP Kızıltepe İlçe yöneticileri ve çok sayıda kişi katıldı. Açılış öncesi davul ve zurnalar eşliğinde halaylar çekilirken, Kızıltepe Belediye Başkanı Ferhan Türk ve çocuklar, ellerinde güvercin olan iki çocuğun özgürlüğünü temsil ettiği anıtın açılışını yaptı.Artık analar ağlamasınAçılışın ardından kısa bir konuşma yapan belediye başkanı Türk, anıtın bulunduğu bulvara da Uğur Kaymaz Bulvarı adını verdiklerini hatırlattı, “Bizler bugün burada açtığımız anıt ile beraber bir daha çocuklar ölmesin diyoruz. Barışı temsil eden bu anıtı, Uğur Kaymaz şahsında tüm çocuklara adıyoruz” dedi. Uğur Kaymaz'ın annesi Makbule Kaymaz ise, bir daha hiçbir çocuğun ölmesini istemediğini söyledi, yaşanan ölümlere son verilmesini ve annelerin bir daha ağlamamasını istedi.

"Üniversite Öğrencisiyim, Devlete 10 Bin TL Borcum Var" 0 Kommentare

Üniversite öğrencileri planlanan harç zamlarına tepki gösteriyor. Balkır, "Devlete 10 bin TL borcum var. Üç yıl sonra ödemem gerekecek" dedi. Uğur'un önerisi "harçlar kaldırılmıyorsa da artışın burslara orantılanması". Toparlak, "Genç Sen eylemleri destekliyorum" dedi; Bilgin, "Aile desteğiyle ve ders vererek geçiniyorum. Harçların nereye gittiği de denetlensin" diye ekledi.Yükseköğretim Kurumu'nun (YÖK) üniversite harçlarına zam oranlarını açıklamasının ardından öğrenci örgütleri farklı illerde eylemlere giderken, bianet'e konuşan öğrenciler de harçların kaldırılmasını, denetlenmesini, bursların artırılmasını istedi.Galatasaray ve Boğaziçi Üniversitesi'nden beş öğrenci burslar, kredi alarak, çalışarak veya aile desteğiyle okuyor. Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) ve Öğrenci Kolektifleri'nin yürüttüğü eylemlere katılmasalar da destek veriyorlar. Medyanın öğrencilerin taleplerini çarpıtarak aktarmasına tepkililer. Ayrıca, toplanan paranın eğitime geri döndüğünden şüpheliler."Harcı ödemek için borçlanmak zorundayım"Barış Serhan (Bilgisayar mühendisliği, 2. sınıf): Maddi olarak sınırda yaşadığımı söyleyebiliriz. 450 TL ödüyordum harç için. Zamlanmış halini ödeyebilmek için borç alacağım. Eğitime para harcayamıyorum. Bölümüm nedeniyle okumam gereken bir kitabı, kütüphanede bulamadığımda para verip almam gerekiyor ama ben ona harcayacak para bulamıyorum.Burs verme koşullarına baktım, ya üstün başarılılara ya da maddi durumu çok kısıtlılara veriyorlar. Ben ikisi de olmadığım için almam zor. Okuldan aldığım eğitimin değeri harç parasından fazla, ama eğer devlet bu hizmeti verme sorumluluğunu almışsa, öğrenciden hiç para almaması gerekir. Öğrenci örgütlerinin eylemlerinin bazı medya organlarında ele alınışı çok kötüydü. Kanallar, eylem haberlerinde öğrencileri, pankart açıp provokasyon yapan gruplar olarak gösterdi ve polis saldırılarını meşrulaştıran bir tutum sergiledi."Harçların arttırılması özelleştirmenin ürünü"Mizrabi Cihangir Balkır (İletişim bölümü, 3. sınıf): Her sene farklı yerlerden burs alıyorum, bu sene belediyeden ve Galatasaray Eğitim Derneği'nden aldım. Bir de kredi yurtlar kurumundan alıyorum. Bu yüzden harç ücretim indirimli, 50 TL ödüyorum. Ama bu sene artacak. İndirimli olsa da devlete 10 bin TL borcum var, üç sene sonra ödemeye başlayacağım. Harçların gittikçe arttırılması özelleştirme mantığının bir ürünü."Kredi ve burslar da harç zammı kadar artsın"Ayşe Berrak Uğur (Moleküler biyoloji ve genetik bölümü, 3. sınıf ): Ailemle yaşıyorum. TÜBİTAK'ın verdiği bursla geçiniyorum. Harçlar arttığı halde burs ve kredi yurtlar kurumu kredisi artmıyor. Harç ödeme zorunluluğu olmamalı ama madem zorunlu en azından burslarla orantılı olsun."Harç ücretlerinin çoğu devlete gidiyor"Çiğdem Toparlak (İletişim, 3. sınıf ): Burs almıyorum çünkü benden daha az imkanı olanlar varken onların önüne geçmek istemem. Harç ücretlerinin eğitimime katkısı olduğunu düşünmüyorum, çünkü zaten o paranın büyük bir kısmı devlete gidiyor. Öğrenci eylemlerinden haberdarım ve onları destekliyorum."Üniversiteler bize doğruyu söylesin"Tuğçe Bilgin (Felsefe, 3. sınıf ): Bazen özel ders vererek para kazanıyorum ama onun dışında burs gibi bir geçim kaynağım yok. Okul harçlarının eğitime bir yararı olduğunu düşünmüyorum ama yine de imkanı olan herkesin ödemesi gerekir. Fakat bu paraların okulda nasıl kullanıldığı bir öğrenci kurulu tarafından denetlenmeli ve okul yönetimi şeffaf olmalı.Öğrenci eylemlerini destekliyorum fakat eyleme katılmadım. Bu tür eylemler küçük ölçekli kalıyor, çoğu öğrenci umursamadığı için de pek ses getiremiyorlar

DİRENİSTANBUL 0 Kommentare

IMF ve Dünya Bankası'na Karşı Direniş Günleri BaşlıyorIMF ve Dünya Bankası'nın 6-7 Ekim'de İstanbul'da yapacağı yıllık toplantıya karşı bir araya gelen muhalifler yarın İstanbul'un direniş sezonunu Taksim'de düzenleyecekleri eylemle açıyorlar. Perşembe akşamı ise Bandista Direnistanbul'a destek vermek için sahneye çıkacak."Biz mahallesinden kovulanlar, tohumları çalınanlar, greve duranlar, harçları ödemeyenler, işsiz güçsüz bırakılanlar, barkı yıkılanlar, esnek köleleştirilenler, suyu satılanlar, krizden kaçamayanlar, sendikasızlaştırılanlar, mülksüzler İstanbul direniş sezonunu açmak için hep beraber sokağa çıkıyoruz."6-7 Ekim'de İstanbul'da yapılacak olan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası yıllık toplantısına karşı bir araya gelenler yarın (5 Ağustos) akşam saat 19.30'da Taksim tramvay durağında bir araya geliyor."İstanbul Direniş Sezonu"nun açılışının yapılacağı etkinliğin ardından Bandista grubu 6 Ağustos'ta şarkılarını IMF ve Dünya Bankası'na karşı söyleyecek. İstiklal Caddesi'nde bulunan Haymatlos isimli mekandaki konser saat 21.00'de başlayacak.1-8 Ekim tarihlerini IMF ve Dünya Bankası'na karşı direniş günleri olarak ilan eden Direnistanbul isimli grup hafta boyunca çeşitli eylemler, söyleşiler, film gösterimleri, sergiler, atölye çalışmaları ve konserler düzenleyecek.Direnistanbul'un etkinlikleri ve eylemleri hakkında daha fazla bilgiyi direnistanbul.wordpress.com adresinden edinebilirsiniz.

Emekli Darbeci Kenan Evren Yoğun Bakımda 0 Kommentare

Bodrum'da rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan Kenan Evren (92) yapılan müdahalenin ardından yoğun bakıma alındı.Kalbine ritim yavaşlığı nedeniyle pil takılan Evren Ankara GATA'ya sevk edildi.Sindirim sisteminde kanama meydana geldiDün (3 Ağustos) akşam saatlerinde Yalıkavak'taki yazlığında rahatsızlanan Evren Bodrum'daki Universal Hastanesi'ne kaldırıldı.Acil serviste yapılan müdahalenin ardından yoğun bakıma alınan Evren'in sağlık durumuyla ilgili açıklama yapan hastanenin Başhekimi Yusuf Babayiğit, "Evren'in alt sindirim sisteminde bir kanam meydana geldiğini" belirtti.Kanamanın muhtemelen bağırsak kaynaklı olduğunu açıklayan Başhekim "Daha önce de benzer bir kanama geçirmiş. Bu seferki kanama diğerine oranla, bizim tıbbı anlamda masif dediğimiz fazla miktarları kastedilen bir kanama şekli'' dedi.Kalbine pil takılan Evren'in şuurunun açık olduğunu kaydeden Babayiğit "Şu an şuuru açık. Hayati organlarını takip ettiğimiz kriterler tansiyonu, nabzı, oksijen dağılımı, idrar çıkışı hepsi kontrol altında" diye konuştu.Başhekim: Durumu ciddiRadikal gazetesinin haberine göre Başhekim Babayiğit gazetecilerin riski gündeme getirmesi üzerine de "Bu yaş grubunda her zaman bu tür sindirim sistemine bağlı kanamalar ve solunum yetmezliklerinde her zaman risk vardır. Durumu ciddiyetini korumaktadır" dedi.Evren'in ziyaret ederek bilgi alan Bodrum Kaymakamı Abdullah Kalkan, Evren'in sağlık durumunun iyi olduğunu belirtti. Kalkan, "Evren'in sağlık durumu gayet iyi" derken, Evren'in kızı Gülay Evren hastane çıkışında yaptığı açıklamada "Babamın durumu ve tetkikleri iyi, inşallah daha iyi olacak" şeklinde konuştu.Evren, yapılan ilk müdahalenin ardından, Ankara'dan Bodrum'a gelen iki profesörün de aralarında bulunduğu beş kişilik ekip tarafından kontrol edildi. Ardından saat 02.00 sularında GATA'ya sevk edildi.

Ersin Pertan hayatını kaybetti... 0 Kommentare

'Tersine Dünya', 'Kurt Kanunu', 'Kuşatma Altında Aşk' gibi filmlerin yönetmeni Ersin Pertan, beynindeki rahatsızlık nedeniyle tedavi gördüğü İstanbul Amerikan Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. Ekim 2009’da yeni filmi ‘Mazi Yarası’nı gösterime sokmaya hazırlanan Ersin Pertan, 66 yaşındaydı.Sinema yazarlığından yönetmenliğe geçen Ersin Pertan 1943 yılında Bulgaristan Haskova’da doğdu. Yedi yaşındayken ailesiyle İstanbul’a göç eden Pertan, 1962’da Kadıköy Maarif Koleji’ni bitirdi.Ardından Robert Koleji ile İş İdaresi ve İktisat Yüksek Okulu’nda okudu. 1971-1977 döneminde Yeni Dergi ve Yedinci Sanat gibi dergiler için sinema yazıları kaleme alan Pertan 1977’den 1982’ye kadar Dünya, Güneş ve Milliyet Sanat’ta film eleştirileri yazdı, 1983-1988 döneminde ünlü The Hollwood Reporter dergisinin Türkiye muhabirliğini yaptı.1981’den itibaren 20’nin üzerinde filmde set fotografçılığı veya yönetmen yardımcılığı yapan Ersin Pertan, 1991 yılında Kemal Tahir uyarlaması ‘Kurt Kanunu’yla yönetmenliğe adım attı.1993’te Demet Akbağ’ın rol aldığı ‘Tersine Dünya’yı çeken yönetmen, 1997’de İstanbul’un fethi yıllarında geçen Sevtap Çapan ve balet Erdal Uğurlu’nun oynadığı ‘Kuşatma Altında Aşk’ adlı bir dönem filmine imza attı. Pertan’ın 2001’de çektiği ‘Şarkıcı’, Altın portakal Film Festivali’nde Yeşim Salkım’a en iyi kadın oyuncu ödülü kazandırdı.Bir dönem Film Yönetmenleri Derneği (FİLMYÖN) ile Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin (SETEM) başkanlığını üstlenen Pertan, 2005’te ‘Akad Sineması’, 2006’da ise ‘Aşk Filmleri Yönetmeni: Orhan Aksoy’belgesellerine imza attı. Ersin Pertan’ın cenazesinin cumartesi günü kaldırılacağı belirtildi.

Sarkis Usta’yı yitirdik 0 Kommentare

RAGIP ZARAKOLU

Sarkis Ustayı fiziki olarak yitirdik bugün.Yoldaşım, abim, dostum ve ustam.Ama o hep bizimle olacak, sergilediği ilkeli yaşam örneği ile, dik duruşu ile.40 yıllık bir dostluk dile kolay.TİP’in aynı Eminönü ilçe örgütünün o asil üyesi, ben aday üyesi, yani çırak idim.İlçede sosyalizm kuramı üzerine seminerler başlamıştı.Temel kitap Politzer idi.Aybar yönetimi bunu engellemeye çalışınca , Sarkis Usta öfke duymuştu.Bırakın gençler sosyalizmin tarihini ve kuramını öğrensinler.Bize nereden bulursa hep kitap taşırdı.Bunlardan biri de 1954 Moskova baskısı, hem de Türkçe bir Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi idi.Sevgili Ayşe’nin küçüğü Mehmet hiç üşenmemiş 500 sayfa kitabı el yazısı ile hattat gibi çoğaltmıştı.Evi gençlerin uğrak yeri idi daha o zamanlar.Sadece siyaset değil edebiyat da onun uzağında değildi.Marangozdu, emekçiydi meslek olarak.Yoksulluk nedeniyle Getronagan Lisesini bitirememiş olmak onun içinde bir ukde idi. Ama nice sözde lise, üniversite mezununu cebinden çıkarırdı.Ermeni gençler Ermeni tarihini ve edebiyatını ondan öğrenirdi.Binlerce şiiri ezbere bilirdi.Kendi de bir şairdi.Aram Pehlivanyan (A. Saydan) liseden arkadaşı idi. O da bir şair idi.İkisi de ana dillerinde yazardı.Bizler ise sosyalizm tarihini ondan öğrenirdik.12 Mart ve 12 Eylül’ün karanlığında evi gençlerin hep sığınağı olmuştu.Sevgili eşi Melek Ağavni az karnımızı doyurmamıştı.Aile olarak Sarkis’in sosyalistliğinin bedelini az ödememişlerdi.Sarkis, 1915 olayı üzerine de konuşmaya cesaret eden az sayıda insandan biri idi.90. Yılda doğrudan 1915 olayına değinen İstanbul’da ilk toplantıda onunla söyleşi yapmıştık birlikte, mütevazı bir biçimde.Sonra evinin camı mırıldı.Beyaz bir araba “kazara” çarptı.Takmadı.Konuşmaya devam etti.6-7 Eylül’ü anlattı.Tam bir enternasyonalist idi.Onun için 1968’de çıkarılan dergi “Türk Solu”nun adını yadırgamıştı.Sarkis Usta bir yaşam direnişi simgesi idi.Tehcir çocuğu idi, 1916 yılında kampta doğan.Hiç unutmadı.Ama bunu bir travmaya da dönüştürmedi.Özgürlük, kardeşlik ve eşitliğin bayrağını, kızıl bayrağını yükseltti.Ailesini bazen üzecek kadar yoldaşlarını, arkadaşlarını öne aldı.Mart ve Eylül karanlığında pes etmeyen ender direnişçilerden biri idi.Yoldaşım, dostum, ağabeyim Sarkis seni hep içimizde taşıyacağım.Ve o gülüşüne hep hasret kalacağım
Evrensel

'AKP Genel Başkanı Erdoğan DTP ile görüşecek' 0 Kommentare

AK Parti Genel Merkezinden, "AK Parti Gurup Başkanı ve Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'e yarın için randevu verdiği" bildirildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ben, DTP'Yi PKK ile aynı kefede değerlendirmiyorum, değerlendirmek istemiyorum" dedi.

AK Parti Genel Merkezi’nden yapılan yazılı açıklamada, "Randevu öğleyin saat 12.00’de gerçekleşecek. Genel Başkanımız ve AK Parti Grup Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ü TBMM’de bulunan AK Parti Genel Başkanlık makamında kabul edecek" denildi.TÜRK: GEÇ KALMIŞ BİR GÖRÜŞME

Sudan'da pantalon davası kadınları sokağa döktü 0 Kommentare


Sudanlı onlarca kadınlar, pantolon giydiği için yargılanan Lübna Hüseyin'e destek vermek için eylem yaptı
HARTUM - Sudan’da Lübna Hüseyin'in pantolon giydiği için yargılandığı mahkemenin dışında, onlarca kadın protesto gösterisi yaptı. Sudan’da pantolon giydiği için yargılanan Hüseyin'in mahkemesi yaklaşık bir ay ertelendi.
Lübna Hüseyin (yanda gözlüklü) , mahkeme çıkışında gazetecilere yaptığı açıklamada, ifadesi aldındıktan sonra yargıcın davayı 7 Eylüle ertelediğini belirtti. Eski BM çalışanı Lübna Hüseyin, yargılanmaktan muaf olup olmadığının BM’ye sorulmasının istendiğini kaydederek, "Bunu neden yaptıklarını bilmiyorum, çünkü BM’den henüz istifa ettim. Sanıyorum sadece mahkemeyi ertelemek istiyorlardı" dedi.
"Açık saçık" giyindiği gerekçesiyle 40 kırbaç cezası almakla karşı karşıya bulunan Lübna’ya destek olmak isteyen kadınlar sokaklara döküldü. Bazı kadınların, başkent Hartum’daki mahkemenin dışında dayanışma için pantolon giydiği görüldü. Ancak polisin kadınları coplarla dövdüğü, bir polisin de havaya bir el ateş açtığı belirtiliyor. Göstericilerden Zeynep Badradin, Lübna Hüseyin’in yargılanmasına neden olan yasaya karşı olduklarını, bu yasanın kadınlara, İslam’a ve insan haklarına aykırı olduğunu söyledi.
Lübna Hüseyin, 3 Temmuz’da polisin bir kafeye baskın düzenleyerek gözaltına aldığı 13 kadın arasındaydı. Gözaltına alınan kadınlardan 10’u iki gün sonra polis karakolunda 10 kırbaç yemeyi kabul ederek "cezalarını çekmiş", Lübna ve diğer iki kadın yargılanmayı tercih etmişti. Lübna Hüseyin, gazetecilere yaptığı açıklamada, mahkemenin hızla karar alacağını ve temyize gidilmesine izin vermeyeceğini tahmin ettiğini belirterek, olacaklara hazır olduğunu söylemişti. Lübna Hüseyin yargılanmak isterken, kendisinin BM görevlisi olması nedeniyle yargı dokunulmazlığı olduğu yönünde görüşler ortaya atılmıştı. Hüseyin bunun üzerine BM'deki görevinden istifa etmişti. (aa)

'Baraja hayır' diyen on binlerce kişi Munzur'a yürüdü 0 Kommentare


Dersim'de süren 9. Munzur Kültür ve Doğa Festivali'nde Munzur'un sit alanı ilan edilmesi için, on binlerce kişi 'Munzur'a beyaz eller yürüyüşü' adıyla yürüyüş düzenledi.
Eski Dersim geleneğinden gelen Munzur'a taş atarak yemin etme geleneğini tekrarlayan Tuncelililer, Munzur'a taş atarak, baraj yaptırmama yemini etti.
Dersim'de 9. Munzur Kültür ve Doğa Festivali tüm coşkusuyla sürüyor. Bu yıl düzenlenen festivale 'Munzur 1. derece sit alanı ilan edilsin' ve 'Dersim adı iade edilsin' sloganlarının damgasını vurduğu festival, on binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilen etkinliklerle tüm hızı devam ediyor. Festival gün boyu süren etkinliklerde, sokak tiyatrosu, yürüyüş ve konserlerle devam etti. Evrensel kültüre hitap eden etkinlikleriyle, katılımcılarıyla uluslararası festivale giden Munzur festivali kapsamında 'Munzur'a beyaz eller yürüyüşü' düzenlendi. Kışla Meydanı'nda toplanan ve aralarında Dersim Belediye Başkanı Edibe Şahin, DTP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis, Munzur Koruma Kurulu, Hasankeyf Girişim Grubu, Alianoi Girişim Gurubu, Ege Çep, Derelerin Kardeşliği Platformu, EMEP, ÖDP, DTP ve çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisinin yanı sıra on binlerce kişi 'Munzur'a beyaz eller yürüyüşü' pankartı ve 'Munzur özgür akacal' yazılı uzun bir pankart eşliğinde yürüyüşe geçti. 'Munzur özgür akacak', 'Munzur barış için aksın' ve 'Savaş kaybetmektir, onursuzluk her şeyi kaybetmektir' yazılı dövizlerin taşındığı yürüyüşte sık sık, 'Munzur özgürdür özgür akacak', 'AKP Munzur'da boğulacak', 'Biji serok Apo' ve 'Munzur Vadisi Apocular yuvası' şeklinde sloganlar atıldı.
Dersimliler Munzur'a taş atarak ant içti
Yürüyüşle Kemer Bel'e gelen on binlerce kişi, Munzur için ellerini beyaza boyadı. Ardından konser alanına gelen kitle, ellerini Munzur suyunda yıkadı. Yürüyüş'ün ardından kitle Munzur için yere uzandı. Ardından sahne alan Batman Kültür Merkezi Müzik Grubu, seslendirdiği Kürtçe parçalarla kitleyi coşturdu. Müzik dinletisinin ardından konuşan Dersim İHD Şube Başkanı Ahmet Barış, 1938'de Dersim'de yapılmak istenen soykırıma karşı mücadele etmek için ant içildiğini belirterek, kitleyi, Munzur'da yapılmak istenen baraja karşı Munzur'a taş atarak ant içmeye çağırdı. Ardından kalabalık Munzur'a taşa atarak, Munzur'da baraj yapılmasına karşı mücadele sözü verdi. Ardından konuşmasına devam eden Barış, uluslar arası ve ulusal hukukun hiçe sayılarak tarihi ve doğa güzellikleri olan Munzur'da baraj yapılmak istendiğini ifade etti.
'Barajlarla Dersim'i insansızlaştırmaya çalışıyorlar'
Barajların amacına dikkat çeken Barış, '1938 ve 1994'te yapamadıkları, Dersim'i insansızlaştırma politikasını şimdi barajlarla yapmaya çalışıyorlar. Munzur sit alanı olmayı fazlasıyla hak ediyor. Barajlar, kangrenleşen Kürt sorunundaki politikalar gibi özel savaş yöntemi olarak kullanılmaktadır. Bunu nerden anlıyoruz? Bugün Federe Kürt Devleti ile Türkiye'deki arasındaki sınırda baraj yapılmak isteniyor. Devlet bu barajları 'PKK'lilerin geçişini engelleyelim diye yapıyoruz' diyor. Dersim barajlara mahkum olmayacak. Munzur'un yok olması demek canımızın ve ruhumuzun yok olması demektir. Onun için canımız pahasına da olsa mücadele etmeye devam edeceğiz' dedi.
'Yaşamak istiyorsak yaşatacağız'
Barış'ın konuşmasının ardından Almanya'dan gelen bir müzik grubu, seslendirdiği Kürtçe parçalarla coşkulu anlar yaşattı. Grup seslendirdiği bir parçayı Uğur Kaymaz'a atfetmesi kitle tarafından büyük alkış aldı. Daha sonra kısa bir konuşma yapan Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi Koordinatörü Diren Özklan da, Hasankeyf ve Munzur'un aynı kaderi paylaştığını belirterek, 'Sözümüzü özgüleştirmek, isyanımızı birleştirmek için buradayız. Hasankeyf'in yaşam çığlığından Munzur'un isyanına bin selam. Ülkede yapılan tüm barajların amaçları da, sonuçları da aynıdır. Israrla Hasankeyf ve Munzur'u yok etmek isteyen yöneticiler, bir gün paranın yenmediğini, son nehir kuruduğunda, son ağaç yandığında biz bölgenin Kürtleri olarak onlara göstereceğiz, eğer yaşamak istiyorsak yaşatacağız' dedi. Özkan'ın ardından sahneden okunan 'Binlerin geçmişe ve geleceğe sözü' yemini kitle tarafından tekrarlanarak, Munzur'a baraj yapılmasına izin vermeyecekleri sözünü verdi.
Ermeni müzik grubu Şahin'e Ermeni alfabeli tablo hediye etti
Daha sonra sahne alan Mikail Aslan, kitle tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Ardından da Ermenistan'dan gelen müzik grubu, verdiği müzik dinletisiyle büyük beğeni aldı. Grubun seslendirdiği Ermenice parçalara kitle 'Yaşasın halkların kardeşliği' sloganıyla karşılık verdi. Grup müzik dinletisinin ardından Ermenistan'dan getirdikleri Ermenice levhayı Belediye Başkanı Edibe Şahin'e hediye etti.
Konserler sabah saatlerine kadar devam etti
Sabaha kadar konserlerle süren festivalde, Koma Çiya, Grup Vardiya, Grup Yel değirmeni, Ali Baran'ın yanı sıra çok sayıda sanatçı ve müzik grubunun verdiği müzik dinletileriyle son buldu.
DİHA

Arkadaşlar dünyada en pahalı telekominikasyon fiyatlandırması Türkiyede 0 Kommentare

Arkadaşlar dünyada en pahalı telekominikasyon fiyatlandırması Türkiyede.. yurt dışında insanlar bir hat aldıklarında üstüne telefon veriyorlar.. sabit ücret ödüyorlar.. ve hiç bir vergide ödenmiyor bunlara.. bizim ülkemizde ise hat aldığımızda, para veriyoruz, hat açıldığında eğer kontörlüyse ilk kontör yüklemede belli bir kontör alıyorlar.. eğer faturalı ise ilk ay almış olduğun hattın vergisini faturaya yansıtıyorlar.. Yüklenilen kontöre göre tarife uygulanıyor.. mecburuz yani onların istediklerini yapmaya.. istedikleri kontörü almaya.. ve her ne hikmetse buna herkes razı... kimse ağzını dahi açmıyo.. tekrarlıyorum önemli olan guruba üye olmanız değil hızlıca yaymanız.. 30 ağustosta herkes telefonlarını kapatsın.. emin olun bu işe yarıyacak..

HERKESE ANLATIN! 0 Kommentare

ZULÜM; eli kolu bağlı hastayı katletmektir. ZALİM; AKP Hükümetidir!Kanser hastası Güler Zere, tecritte gün gün öldürülüyor.Tutsaklar Öldürülüyor; Duymayan Kalmasın!Zulüm Ne, Zalim Kim, Bilmeyen Kalmasın!GÜLER ZERE... Devrimci bir tutsak. 14 yıldır hapishanede. Kanser hastası. Şu anda hastalığı son evresinde. Yaşama şansı giderek azalıyor.GÜLER zulmün elinde. Zalimler onu elbirliğiyle gün gün ölüme gönderiyor. Tedavi etmeyerek, tedavisini geciktirerek, tedavisi için onu SERBEST BIRAKMAYARAK...Onu HAPİSHANE ve HASTANE hücrelerinde ÖLDÜRMEK İSTİYORLAR!..Yaşanan bu zulmü anlatmalıyız. Hem de, hiç vakit geçirmeden. Bir kez, şu iyi bilinmelidir; bizler, GÜLER ZERE'yi zulmün elinden çekip almazsak, onu hastahanenin, hapishanenin kör hücrelerinde TEK BAŞINA TUTUP, ÖLDÜRECEKLER!..Ancak; bizler, hepimiz GÜLER İÇİN seferber olursak, onu zulmün elinden çekip alırsak, ALABİLİRİZ!..TECRİT İŞKENCEDİR; İŞKENCE GERÇEĞİNİ ÖRTBAS ETMELERİNE İZİN VERMEYELİM.HERKESE ANLATALIM..."Ben tek başına ne yapabilirim ki?" diye düşünmeyin. Tek başına da olsak, herkesin GÜLER ZERE için yapacağı çok şey var."Çevremde bunlar için bana destek olacak kimse yok" diye düşünmeyin. Çevremizde hiç kimse olmasa da yapacaklarımız mutlaka vardır. Bir ada'da tek başına yaşamadığımıza göre mutlaka seslenebileceğimiz, anlatacağımız insanlar da vardır."Benim bulunduğum yerdeki halk ilgisiz, bu sorunlara uzaklar" diye düşünmeyin. Bu konuda adım atmak için, bir şeyler yapmak için, siyasi bir düşünce taşımak gerekmiyor.GÜLER ZERE bilinçli olarak ölüme terk edildi. Onun hücrede, tecrit altında gün gün katledilmesine karşı çıkmak için, insan olmak yeter.Onun için herkese ama herkese GÜLER ZERE'yi anlatmalıyız. Kendisine insanım diyen hiç kimsenin kayıtsız kalamıyacağı bir durumdur bu...Yaşanan bu zulmü,Komşunuza, akrabalarınıza, arkadaşlarınıza, meslektaşlarınıza, dükkan komşularınıza herkese anlatın!.. Defalarca anlatın, bıkmadan anlatın.Yolda, sokakta, kahvehanede, dolmuşta, otobüste, metroda, okulda, işyerinde, HER YERDE anlatın.NEREDE OLURSANIZ OLUN!..Ülkemizin neresinde olursanız olun, dağ başında bir köyde de olabilirsiniz, bu sessiz kalmanıza neden değildir. Orada bile GÜLER için yapacaklarınız var.Bir ücra kasabada olabilirsiniz, bu "bir şey yapamam" demeniz için bir neden değildir. O ücra kasabada bile GÜLER için yapacaklarınız var.Belki şu an yurtdışında yaşıyorsunuz. Yurtdışında olmak GÜLER için bir şeyler yapmanıza engel değildir.GÜLER için, onu zulmün elinden çekip almak için hiçbir şey engel değildir.Nerede olursak olalım, biz istedikten sonra yapacağımız çok şey vardır.ŞİMDİ, GÜLER İÇİN DAHA ÇOK ŞEY YAPMA ZAMANIDIR!...Artık bekleyecek bir dakika bile olamaz. Bekleme, izleme, sadece kızma zamanı değildir. GÜLER'i zulmün elinden çekip almazsak zalimler onu ÖLÜME MAHKUM ettiler.Çaresiz değiliz. Güçsüz değiliz. Yapacaklarımız var. Bu ülkede vicdanlarını yitirmemiş milyonlarca insan var.Güler için imza isteyeceğimiz yüzbinlerce insan var bu ülkede. Böyle bir Nazi uygulamasına "hayır" diyecek binlerce insan var.Ve fakat, bu zulümden, bu Nazi uygulamalarından habersiz onmilyonlar da var. Aldatılan onmilyonlar da var.Bunun için anlatmalıyız.Zalim kim, bilmeli herkes. Zalimin zulmü nasıl gerçekleşmekte. Herkes öğrenmeli.Şimdi Güler için seferber olmanın zamanıdır. Şimdi, "hepimiz Güler için bir şeyler yaparsak onu zulmün elinden çekip alırız" düşüncesine inanma zamanıdır.Umutlu olmalıyız. Kendimize güvenmeliyiz. İnanmalıyız.ANLATMALIYIZ HERKESE...GÜLER ZERE'yi anlatmalıyız. Bir afiş ile, bir bildiri ile, bir pankart ile...Bir faks çekerek, bir mail atarak, bir mektup yazarak, bir telefon ederek, mesaj yazarak, bir kart atarak...Hapishanelerdeki sessiz imhaya karşı sesimizi yükseltelim. Tutsakları gün gün öldüren tecrit zulmüne ve o politikaları uygulayan zalim AKP'ye karşı çıkalım

Seyhan'da işçiler kıyıma karşı direnişte 0 Kommentare

ADANA (03.08.2009)- AKP'li Seyhan Belediyesi, işçi kıyımına girişti. Temizlik ve park-bahçe hizmetlerinden toplam bin 200 işçi kapı önüne konuldu. Kriz ortamında açlığa terk edilen işçiler direnişe geçti, ilk eylemlerini bugün gerçekleştirdi. İşçiler, yarın da belediye önüne yürüyecek.Adana'nın Seyhan ilçe belediyesinde iki ay önce, bir belge imzalattırılarak 'iş arama' adı altında izne çıkarılan işçiler, toplu şekilde işten atıldı. 29 Temmuz'da tekrar belediyede iş başı yapan işçiler, iki gün sonra, 31 Temmuz'da büyük bir kıyım ile karşılaştı. AKP'li belediye bir çırpıda bin 200 işçiyi, kolundan tuttu, kapı önüne koydu. Temizlik işçilerinden 1.050, Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nden de 150 işçi, işsiz kaldı.Duaların karşılığı işçi kıyımı oldu

Eylemde söz alan işçiler, yaşadıkları sıkıntıları anlattı, AKP'li belediyenin kendilerini sürüklediği yoksulluğa işaret etti. Belediye Başkanı Öztürk'ün Hac'ca giderken gelip kendilerinden hayır duası istediğini söyleyen işçiler, “Duaların karşılığını böyle mi ödüyorsun?” diye sordular. İşçiler sık sık “Azim Öztürk sözünü tut”, “Zafer direnen emekçinin olacak” ve “Hak dediniz hakkımızı çaldınız” diye haykırdılar.İşçiler haklarını direnerek kazanacakİşçiler adına açıklama yapan Hasan Çelik, “Başbakan kriz olmadığını, kriz gerekçesiyle işçileri kovan patronların fırsatçılık yaptığını söylüyor” dedi. “Peki bu yaşananlar nedir, sayın Başbakan sizin partinize mensup belediye başkanıda mı kriz fırsatçılığı yapıyor, yoksa sizmi yalan söylüyorsunuz” diye sordu. İşten atılan bin 200 işçinin hırsızlık, yolsuzluk yapmadığını söyleyen Çelik, “işçiler sadece namuslarıyla çalışıyorlardı” dedi. Çelik, işe geri dönmek için mücadelelerini sonuna kadar devam ettireceklerini ilan etti. Çelik, direnerek haklarını kazanacaklarını vurguladıİşçiler yarın belediyeye yürüyecekYakıcı güneşin altında oturma eylemini sürdüren işçiler, camların arkasında saklanıp karşılarına çıkmayan Azim Öztürk ve belediye yetkilileri yuhaladı. İşçiler eylemlerinin sonunda yarın saat 12.00'de İnönü Parkı'nda toplanıp, belediyeye kadar yürümeyi kararlaştırdıklarını duyurdu.
Orhan Aksoy (Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nde 5,5 yıllık işçi): Neden işten atıldığımız hakkında hiçbir bilgi verilmedi. Tazminatlarımızı da vermediler. Ne zaman ödeneceğini öğrenecek yetkili bile bulamıyoruz. Azim Öztürk oturduğu villaları nasıl aldı acaba? Önceden varmıydı serveti. Hepsini bizim sırtımızdan kazandı. Çalıştığımız yıllar boyunca bayram ve yıllık izin bile yapamadık. İşten atılma korkusuyla çocuğumuzu hastaneye götürmek için dahi izin isteyemedik. Diyarbakır’da sele kapılıp giden arabada yakınlarım öldü, bunun için izin istediğimde benimle alay edilircesine 'bir günde gidip geri gel' denildi. İşten atıldığımız güne kadar köle gibi çalıştırıldık. Ama haklarımız için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bize reva görülen bu haksızlığa boyun eğmeyeceğiz.Bizi atıp, yandaşlarını alıyorlarİsa Akyıldız (Park ve Bahçeler Müdürlüğünde 5,5 yıllık işçi): 'Belediye borçlu, maaş ödeyemiyor' diyorlar. O halde neden bizi atıp başkalarını alıyorlar. Belediyenin reklam için harcadığı para bile bizlere ödediğinin kaç katı. Kendi yandaşlarını işe almak için bizi kapı önüne koyuyorlar. Diğer partilerin meclis üyelerinin her birisi için beş kişilik kontenjan vermişler. Böylece onları da satın alıp susturdular. Ben 51 yaşındayım. Bundan sonra kim bana iş verir. Şimdi sokaklarda dilencilik mi yapayım, hırsızlık mı yapayım. Tek isteğimiz alınterimizle çalışıp, ekmeğimizi kazanabilmek. Hiçbirimizin aldığımız asgari ücret dışında geliri yok. Şimdi bütün çoluk çocuğumuz aç, sefil durumda. İşe iade için sonuna kadar mücadele edeceğiz, çünkü başka çaremiz yok.Ali Oktay Arslanoğlu (Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nde 8 yıllık işçi): Hepimiz seçimlerde AKP için çalıştık. Azim Öztürk ‘Eğer başka parti kazanırsa hepinizi işten atacak’ diyordu. Şimdi kendisi ekmeğimizle oynadı. Hani verdiği sözler. Başbakan fakir fukaranın yanında olduğunu söylüyor. Acaba onun kastettiği fakir fukara kim. Diğer partilerin belediyelerde işçi çıkarmasına kızan Başbakan bizim durumumuz için ne diyecek. Seyhan belediyesinin parası olmadığını söylüyorlar, gereksiz bir sürü iş için para harcıyorlar. Yalan söylüyorlar. Seyhan belediyesinin geliri birçok ilden daha fazla. Nedense kriz hep bizim başımıza patlıyor.Köle gibi çalıştık, ekmeğimizden ettilerSerkan Işık (Temizlik işçisi): Belediye başkanı Azim Öztürk, Müslüman olduğunu söylüyor. Defalarca Hacca gitmiş. Giderken bizden hayır duası istedi. 'Ailelerinize selamlarımı söyleyin, benim için dua etsinler' dedi. Şimdi ailelerimiz kendisine hangi bedduaları ediyor haberi var mı acaba. Bizi ekmeğimizden etti. Onun Müslümanlığı sadece kendisine. Biz sendikacılardan, halktan sokakta kâğıt toplayan insandan bu mücadeleye destek vermesini istiyoruz. Yıllar boyunca köle gibi çalıştık, maaşlarımızın üçte birini verdiler, sesimizi çıkarmadık, katlandık. Şimdi neden işten atılıyoruz Sonuna kadar kararlıyız.Ünal Şimşek (Park ve Bahçeler Müdürlüğünde 5 yıllık işçi): Asgari ücretle çalışan insanlardık. Şimdi tamamen açlığa mahkûm edildik. Ne yapalım, yankesicilik mi, kapkaç mı. Benim özürlü bir çocuğum var, aylık 300 lira kira ödüyorum. Sosyal güvence ya da başka gelirim yok. Başbakan karşımda olsaydı ona halka verdiği sözleri hatırlatırdım. O sözler bizi aldatmak için miydi? Ben seçimlerde AKP için çalıştım. Karşılığı bu oldu. Çöplere atılmış veya yardım kutularına bırakılan elbiseleri giyiyoruz. Çocuklarımın istediklerini alamıyorum. Onların gözünde yalancı durumuna düşüyorum. Bunu hangi vicdan kabul eder. Azim Öztürk’ün evi en lüks eşyalarla döşenmişken benim ayağımda ayakkabı yok. Bu nasıl Müslümanlık, bu nasıl insanlık. Gerekirse her gün belediye önünde bekleyeceğiz. Gerekirse ailelerimizle beraber Ankara'ya yürüyeceğiz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Sizden istediğimiz sesimizi memlekete duyurun. Çünkü diğer gazeteler haber bile yapmıyor.

HASTA TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK...... 0 Kommentare

İSTANBUL (03.08.2009)- Devrimci tutsakların oluşturduğu Cezaevleri Merkezi Platformu, ciddi rahatsızlıklarına rağmen Adli Tıp raporları ile ölüme mahkum edilen hasta tutsaklara ilişkin bir açıklama yayınladı. “SESİMİZ YETERİNCE GÜR ÇIKARSA MUTLAKA BAŞARIRIZ. ” diyen tutsaklar dayanışma çağrısında bulundu.Hapishanelerde tecrit zulmüne karşı Cezaevleri Merkezi Platformu'nu oluşturan devrimci tutsaklar, hasta tutsakların serbest bırakılmasını istedi. MLKP, DHKP/C, Direniş Hareketi, MKP, TİKB ve TKP/ML dava tutsaklarının yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:BASINA VE KAMUOYUNATürkiye’de idam cezası kaldırılmıştır, ancak idam cezasını aratmayacak uygulama ve yaptırımlarla yüzlerce tutsak hapishanelerde ölüme mahkum edilmiştir. Son olarak Erzurum Hapishanesi’nde bulunan yurtsever tutsak İsmet Ablak’ın ölü bedeni ailesine teslim edilmiştir. Devlet adeta, fiili idam cezası uygulamakta, bu amaçla ölümcül hastalıkları bulunan ve tedavi olabilmeleri için mutlaka tahliye edilmeleri gereken tutsakları tahliye etmeyerek, tedavilerini geciktirerek ve engelleyerek ölüme mahkum etmektedir. Son olarak 6 ay içerisinde 7 tutsak öldürülmüştür. Onlarca tutsak aynı şekilde ölüme mahkum edilmiştir, gün gün ölüme yaklaşmaktadır.5275 sayılı CİK’in 16. maddesi hapishanelerde tedavisi mümkün olmayan tutsakların tedavileri amaçlı infazlarına ara verilmesini öngörmektedir. Hukuk devleti, demokrasicilik demagojilerine malzeme yapılmak amacıyla yasalarına böylesi maddeler konulmaktadır. Fakat uygulamada bu maddeler siyasi-devrimci tutsaklar için asla yaşama geçmemektedir. Halka karşı haksız savaşta kullandıkları ve teşhir olmuşlukları nedeniyle göstermelik olarak yargılamak zorunda kaldıkları kontrgerilla artıklarını bir bir tahliye ederlerken siyasi-devrimci tutsakların ancak ölüsü çıkabilmektedir hapishanelerden.19 Aralık 2000’de Hayata Dönüş adı altındaki katliam operasyonuyla açılan F Tipleriyle hücre tipi tecrit hapishaneleri faaliyete sokuldu. Tecrit-tredman uygulamaları ile tutsakların fiziksel ve ruhsal sağlıkları üzerinde ciddi olumsuz etkiler ortaya çıkmaya başladı. Tedavi hakkını tredmana tabi tutan tecrit politikası nedeniyle tutsaklar çoğu kez ölümcül sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmakta ve bu yolla ölümlerine neden olunmaktadır.Bu amaçla hapishane idareleri cumhuriyet savcılıkları ve adli tıp kurumu (teşhis ve tedavi merkezleri) anlayış birliği içinde hareket etmektedir. Güler Zere örneğinde bu işbirliği tüm çıplaklığı ile gözler önüne serilmiştir. 4. evre kanser hastası olan Güler Zere’nin tedavisinin tutukluluk koşullarında mümkün olmadığı, ciddi yaşam riski bulunduğu nedeniyle derhal tahliye olması gerektiği yönünde 4 ayrı rapor bulunmasına rağmen, Elbistan Cumhuriyet Savcısı Orhan Irmak tarafından Zere İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’ne sevk edilmiş ve buradan “tutukluluk şartlarına devam edilmesi” yönünde rapor hazırlatılmıştır. Dr. Nur Birgen’in başında olduğu 3. İhtisas Dairesi Susurluk hükümlüsü İbrahim Şahin gibi kontra şeflerinin tahliye edilmesini sağlayan raporu hazırlamıştır. Ölüm Orucu eylemi gerçekleştirdiği nedeni ile Wernike Korsakof hastası olan ve hapis yatamayacak durumda olan hastalar hakkında “hapis yatabilir” raporları veren yine aynı kişinin başında olduğu 3. İhtisas Dairesi’dir. Kontrgerilla artıkları bu şekilde bir bir tahliye edilirken devrimci tutsaklar ölüme gönderilmektedir.Konu tüm ayrıntılarıyla basın yayın organlarında yer almıştır. Hukuksuzluğun, keyfiyetin nasıl hayata geçirildiği, devrimci tutsakların yaşam hakkının nasıl ellerinden alındığı ayrıntıları ile bilinmektedir. Bu hukuksuzluğun ve cinayetlerin sorumluları da bilinmektedir. Sorumlular emekçi halkın vicdanında mahkum edilmişlerdir.Ölümcül hastalıkları bulunan, hapislik koşullarında tedavisi mümkün olmayan tüm tutsaklar derhal serbest bırakılmalı, tedavileri önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır.Tedavileri engellenerek yaşam hakları ellerinden alınan tutsakların ölümünden sorumlu olan hapishane idareleri, cumhuriyet ve infaz savcılıkları ve tedavi merkezleri hakkında etkin soruşturmalar yürütülmeli, suçlular tespit edilerek hak ettikleri cezalara çarptırılmalıdırlar. Tutsakların ruh ve beden sağlıklarını bozan, tedavi edilmesini tredman şartına bağlayan tecrit politikasından derhal vazgeçilmeli, insan yaşamını ve onurunu korumayı mümkün kılan infaz koşulları sağlanmalıdır. Tutsakların etkin teşhis ve tedavileri sağlanmalı, tüm yasal, idari ve keyfi engeller kaldırılmalıdır.Hapishanelerden ölüsü çıkan tutuklu ve hükümlü sayısı yüzlerle ifade edilecek boyutlara ulaşmıştır. Bu sorun hiç kimsenin görmezden gelemeyeceği boyuttadır. Tüm devrimci, ilerici, insan haklarından ve demokrasiden yana olan güçler tutsakların yaşam hakkını korumak. Tedavilerinin önündeki engelleri kaldırmak ve tecrit uygulamalarına son verilmesi için seslerini yükseltmelidir. Sistem tutsakları katletmek üzerine kuruludur ve ancak buna karşı mücadele edilerek tutsakların yaşam hakkı savunulabilir.Bu bilinçle hasta tutsakların katledilmesine ve adaletsizliğe karşı daha yüksek sesle haykıralım. Başta Güler Zere olmak üzere, Samet Çelik, Erol Zavar, Aynur Epli, Gazi Dağ, Gülizar Akın, Halil Güneş, Halil Yıldız, İsmet Ayaz, Memduh Kılıç, Nizamettin Akar olmak üzere yaşam tehlikesi bulunan tutsaklara özgürlük talebini daha yüksek sesle haykıralım.Sesimiz yeterince gür çıkarsa mutlaka başarırız!Güler Zere’ye özgürlük! Hasta tutsaklara özgürlük!

1980 askeri faşist darbesinin başı, Kenan Evren, GATA’da yoğun bakımda 0 Kommentare

1980 askeri faşist darbesinin başı, Eylül karanlığının sorumlularından eski Genelkurmay Başkanı ve yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren, GATA’da yoğun bakımda.Adı, 12 Eylül askeri cuntasıyla “darbeci general” olarak anılan Kenan Evren, dün Bodrum’daki yazlığında aniden rahatsızlandı. Bağırsak kanaması geçirerek, solunumu durma noktasına gelen Evren, Universial Hospital Bodrum Hastanesi’ne kaldırıldı.Doktorların yaptığı açıklamaya göre, Evren’in nabzı hastane yolunda 30’a düştü. Acil serviste ilk müdahalesi yapılan Evren’e kan takviye edildi. Bodrum’da yoğun bakımda kalbinin durmaması için geçici kalp pili takılan Evren, GATA'dan gelen ekip tarafından Ankara'ya sevk edildi. Durumu ciddiyetini koruyan Evren, GATA’da yoğun bakımda tutulmaya devam ediyor.