Bahman Ghobadi Iran`i terkediyor
Bahman Ghobadi, 'Kimse İran Kedilerinden Bahsetmiyor' filminde İran'da kaçak olarak rock, rap ve metal gibi batı müzikleri yapan gençlerin müzik serüvenleriyle İran'da yaşayan gençliğin macerasını beyazperdeye taşıyor.
Ghobadi, İran'daki baskıcı rejimin yasaklarını irdeleyen bu filmden dolayı 1982'de Cannes'da 'Altın Palmiye' alan Kürt yönetmen Yılmaz Güney gibi şimdi ülkesine geri dönememe sorunuyla karşı karşıya. İran hükümeti ve bazı İranlılar tarafından 'bölücü bir Kürt' olarak suçlandığını belirten Ghobadi, bu suçlamaların 'son derece aptalca' olduğunu vurguluyor. Bu filmi Tahran'da çekmek gerektiği için Tahran'da çektiğini kaydeden yönetmen, İran hükümetinin birçok filmine sansür uyguladığını ve bu filminin de İran'da gösterileceğinden emin olmadığını söylüyor. İran'a dönemeyeceğini anlatan Ghobadi 'Eğer İran'a gidersem artık film çekmeme izin vermeyeceklerini çok iyi biliyorum. İşim, durumum, bütün yaşamım konusunda hayatım boyunca bu kadar üzülmemiştim. Artık neresi benim ülkem bilemez duruma geldim. Şimdi bütün evim bu oteldeki valizimden ibaret. İran'a geri dönemiyorum. Her şey o kadar zor, o kadar karanlık ki. Daha 39 yaşındayım ve filmlerimi yapmak için özgürce çalışabileceğim bir yerlere gitmem gerekiyor' diyor. Cannes'da Ghobadi ile konuştuk.
'Kimse İran Kedilerinden Bahsetmiyor' ismi çok ilginç. Bu isim nerden çıktı?
Filme akılda kalıcı ve her hatırlandığında bu müzisyenlerin durumunu hatırlatacak bir başlık vermek istiyordum ve filmin çekimleriyle ilgili müzisyenleri ziyaret ettiğimde kedilerin de amfilerin önüne çıkıp müziği dinlediklerini fark ettim. İran'da birçok insanın evinde kedi, köpek olmasına karşın insanların bunları dışarı çıkarma hakları yok, yasak. Bunlar da filmdeki müzisyenler gibi özgürlükleri ellerinden alınmış, gizli yaşamak zorunda bırakılmışlar. Bu yüzden kedilerin durumuyla müziklerini yeraltında gizli yapmak zorunda kalan karakterler arasında bir bağlantı kurdum.
Filmi yapma fikri nasıl oluştu?
Bundan önceki filmim İran'da sansüre uğradı ardından sonraki filmim için izin alamadım. Bütün bunlar bu sansür beni çok üzdü ve bunalttı. Bu arada aynı zamanda bir stüdyoda izinsiz olarak kayıt yapıyordum. Bu stüdyoda bu filmin karakterleri olan Aşkan ve Nigar'la tanıştım. Sonra senaryoyu oluşturduk ve ağır ağır filmi çekmeye başladık. Bu arada iki defa polis bizi gözaltına aldı. Onlara uyuşturucuyla ilgili bir film çekmekte olduğumuzu söyledik. Başka şansımız yoktu.
Bu yasaklara ve izin alamamanıza rağmen çekimleri nasıl tamamlayabildiniz? Ne tür zorluklar yaşadınız?
Filmin çok büyük bir kısmını gizli çektik. Çekimleri polise yakalanmadan en hızlı şekilde yapıyorduk. Gizli çekemediğimiz bölümleri de bazı başka şirketler için başka film çekimleri için alınan izinlerden yararlanarak çektik. Yoksa bu filmin ortaya çıkması mümkün olmayacaktı. Özellikle tutuklama sahnesinin çekilmesi çok zor geçti. Normal bir arabayı polis arabasına dönüştürmek zorunda kaldık. Ayrıca üniformalar almak ve bunları oyunculara uydurmak durumunda kaldık.
Film bitmeden kız arkadaşınız Roxana Saberi de aynı zamanda tutuklanıp cezaevine konuldu. Bu tutuklanma çekimlerinizi etkiledi mi?
Bu yüzden hayatımın en kötü yılını yaşadım. Roxana hapisten çıkıp uçağa bindiğinde bile hala acaba başına daha kötü bir şey gelebilir mi, diye endişeden ölüyordum. Ta ki uçak kalktığında beni arayıp tamam uçak kalktı çıkıyorum ülkeden deyinceye kadar.
İran'da sinema tarihinde devletin baskılarını bu kadar açık ve ciddi bir şekilde eleştiren bir film ilk kez sizin tarafınızdan yapılıyor.
Eğer İran'a gidersem artık film çekmeme izin vermeyeceklerini çok iyi biliyorum. Bu yüzden o kadar üzgünüm ki anlatamam. İşim, durumum, bütün yaşamım konusunda hayatım boyunca bu kadar üzülmemiştim. Artık neresi benim ülkem bilemez duruma geldim. Şimdi bütün evim bu oteldeki valizimden ibaret.
Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Ne yapacağımı, nereye gideceğimi maalesef bilmiyorum. Belki Amerika'ya, ya da Almanya'ya giderim. Belki Paris'e giderim, şimdilik bilemiyorum. Belki birkaç yıl film yapamayacağım. Belki oturup hayatımın son üç yılında başıma gelenleri yazarım, belki müzik yaparım bilemiyorum.
İran'da bir yönetmen olarak size özellikle mi izin verilmiyor, filmleriniz yasaklanıyor, baskı görüyorsunuz yoksa bütün sanatçılar gazeteciler de mi aynı yaşıyor?
Birçok muhalif sanatçı, gazeteci de baskı görüyor. Özellikle kadınlara uygulanan baskılar insanın aklının sınırlarını aşan mahiyette. Özellikle sorunları anlatmaya başladığınızda başınıza gelmeyen kalmıyor. Bugün İran'da insan hakları ihlalleriyle ilgili inanılmaz ihlaller var. Binlerce genç hapishanelere kapatılmış durumda. Diğer yandan birçok büyük sanatçı eserlerini piyasaya çıkaramıyor. Yıllarca evlerinde kendi kendilerine çalışıp müziklerini, eserlerini kendilerine saklamak zorunda kalıyorlar. Benim filmlerimin DVD'leri bile yasak sadece karaborsada gizli olarak dağıtılıyorlar.
Neden özellikle size ve büyük başarılar yakalamış bir yönetmene baskı uyguluyorlar?
Bu bir oyun. Hükümetle onun uyguladığı baskılara karşı olanlar arasında bizim gibi muhaliflere karşı oynanan bir oyun. Şimdi eğer İran'a geri dönersem beni hapse atabilirler.
Filmlerinizin çoğunda müzik önemli bir yer tutuyor. Neden özellikle müzikle ilgili film yapmaya karar verdiniz?
Sadece müzik yaptıkları için bu gençlerin maruz kaldıkları sorunları gördünüz. Bu insanların sesini duyurmak gerekiyordu. Çünkü baskı altında yaşayan bu gençlerin kendilerini ifade edebilecek ve seslerini duyurabilecek başka bir imkânları yok. Bu filmi yapmamış olsaydım şimdi bu konuda İran'da neler olduğunu bilmeyecektiniz.
Filmde bir de annesi Almanya'da yaşayan müzisyen bir genç var.
Bugün bu baskılardan kaçıp sürgünde yaşayan o kadar çok anne, o kadar çok aile var ki.
Cannes'da 1982 yılında 'Altın Palmiye'yi kazanan Kürt yönetmen Yılmaz Güney de ülkesine gidemiyor ve sürgünde yaşıyordu. Bugün garip bir şekilde başka bir Kürt yönetmenin filmi Cannes'da yarışıyor ve nerdeyse aynı sorunları yaşıyor ülkesine dönemiyor.
Evet, bu çok doğru bir saptama. Bugün dünyada 40 milyon Kürt var ama baskı altında yaşıyorlar. Türkiye'ye bakıyoruz, İran'a bakıyoruz, Arap devletlerine bakıyoruz sorun hep aynı. Bu ülkeler Kürtlere baskı yapıyor, bu halkın da dünyanın diğer halkları gibi yaşamasına izin vermiyorlar. Kürtlerin kendi kültürlerini yaşamalarına, geliştirmelerine izin vermiyorlar bunu sürekli engelliyorlar.
Bu filminizde geçmiş filmlerinize göre çok daha hareketli ve farklı bir anlatım görüyoruz.
Bu filmde Tahran'a müzik gençlerin yaşadığı hayatın ritmini ve dinamizmini yakalamaya çalıştım. Tahran'ı çok farklı bir bakışla kahramanlarımın yaşadıkları gibi yansıtmak istedim.
MURAT AKTAŞ
CANNES - ANF
'Kimse İran Kedilerinden Bahsetmiyor' ismi çok ilginç. Bu isim nerden çıktı?
Filme akılda kalıcı ve her hatırlandığında bu müzisyenlerin durumunu hatırlatacak bir başlık vermek istiyordum ve filmin çekimleriyle ilgili müzisyenleri ziyaret ettiğimde kedilerin de amfilerin önüne çıkıp müziği dinlediklerini fark ettim. İran'da birçok insanın evinde kedi, köpek olmasına karşın insanların bunları dışarı çıkarma hakları yok, yasak. Bunlar da filmdeki müzisyenler gibi özgürlükleri ellerinden alınmış, gizli yaşamak zorunda bırakılmışlar. Bu yüzden kedilerin durumuyla müziklerini yeraltında gizli yapmak zorunda kalan karakterler arasında bir bağlantı kurdum.
Filmi yapma fikri nasıl oluştu?
Bundan önceki filmim İran'da sansüre uğradı ardından sonraki filmim için izin alamadım. Bütün bunlar bu sansür beni çok üzdü ve bunalttı. Bu arada aynı zamanda bir stüdyoda izinsiz olarak kayıt yapıyordum. Bu stüdyoda bu filmin karakterleri olan Aşkan ve Nigar'la tanıştım. Sonra senaryoyu oluşturduk ve ağır ağır filmi çekmeye başladık. Bu arada iki defa polis bizi gözaltına aldı. Onlara uyuşturucuyla ilgili bir film çekmekte olduğumuzu söyledik. Başka şansımız yoktu.
Bu yasaklara ve izin alamamanıza rağmen çekimleri nasıl tamamlayabildiniz? Ne tür zorluklar yaşadınız?
Filmin çok büyük bir kısmını gizli çektik. Çekimleri polise yakalanmadan en hızlı şekilde yapıyorduk. Gizli çekemediğimiz bölümleri de bazı başka şirketler için başka film çekimleri için alınan izinlerden yararlanarak çektik. Yoksa bu filmin ortaya çıkması mümkün olmayacaktı. Özellikle tutuklama sahnesinin çekilmesi çok zor geçti. Normal bir arabayı polis arabasına dönüştürmek zorunda kaldık. Ayrıca üniformalar almak ve bunları oyunculara uydurmak durumunda kaldık.
Film bitmeden kız arkadaşınız Roxana Saberi de aynı zamanda tutuklanıp cezaevine konuldu. Bu tutuklanma çekimlerinizi etkiledi mi?
Bu yüzden hayatımın en kötü yılını yaşadım. Roxana hapisten çıkıp uçağa bindiğinde bile hala acaba başına daha kötü bir şey gelebilir mi, diye endişeden ölüyordum. Ta ki uçak kalktığında beni arayıp tamam uçak kalktı çıkıyorum ülkeden deyinceye kadar.
İran'da sinema tarihinde devletin baskılarını bu kadar açık ve ciddi bir şekilde eleştiren bir film ilk kez sizin tarafınızdan yapılıyor.
Eğer İran'a gidersem artık film çekmeme izin vermeyeceklerini çok iyi biliyorum. Bu yüzden o kadar üzgünüm ki anlatamam. İşim, durumum, bütün yaşamım konusunda hayatım boyunca bu kadar üzülmemiştim. Artık neresi benim ülkem bilemez duruma geldim. Şimdi bütün evim bu oteldeki valizimden ibaret.
Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Ne yapacağımı, nereye gideceğimi maalesef bilmiyorum. Belki Amerika'ya, ya da Almanya'ya giderim. Belki Paris'e giderim, şimdilik bilemiyorum. Belki birkaç yıl film yapamayacağım. Belki oturup hayatımın son üç yılında başıma gelenleri yazarım, belki müzik yaparım bilemiyorum.
İran'da bir yönetmen olarak size özellikle mi izin verilmiyor, filmleriniz yasaklanıyor, baskı görüyorsunuz yoksa bütün sanatçılar gazeteciler de mi aynı yaşıyor?
Birçok muhalif sanatçı, gazeteci de baskı görüyor. Özellikle kadınlara uygulanan baskılar insanın aklının sınırlarını aşan mahiyette. Özellikle sorunları anlatmaya başladığınızda başınıza gelmeyen kalmıyor. Bugün İran'da insan hakları ihlalleriyle ilgili inanılmaz ihlaller var. Binlerce genç hapishanelere kapatılmış durumda. Diğer yandan birçok büyük sanatçı eserlerini piyasaya çıkaramıyor. Yıllarca evlerinde kendi kendilerine çalışıp müziklerini, eserlerini kendilerine saklamak zorunda kalıyorlar. Benim filmlerimin DVD'leri bile yasak sadece karaborsada gizli olarak dağıtılıyorlar.
Neden özellikle size ve büyük başarılar yakalamış bir yönetmene baskı uyguluyorlar?
Bu bir oyun. Hükümetle onun uyguladığı baskılara karşı olanlar arasında bizim gibi muhaliflere karşı oynanan bir oyun. Şimdi eğer İran'a geri dönersem beni hapse atabilirler.
Filmlerinizin çoğunda müzik önemli bir yer tutuyor. Neden özellikle müzikle ilgili film yapmaya karar verdiniz?
Sadece müzik yaptıkları için bu gençlerin maruz kaldıkları sorunları gördünüz. Bu insanların sesini duyurmak gerekiyordu. Çünkü baskı altında yaşayan bu gençlerin kendilerini ifade edebilecek ve seslerini duyurabilecek başka bir imkânları yok. Bu filmi yapmamış olsaydım şimdi bu konuda İran'da neler olduğunu bilmeyecektiniz.
Filmde bir de annesi Almanya'da yaşayan müzisyen bir genç var.
Bugün bu baskılardan kaçıp sürgünde yaşayan o kadar çok anne, o kadar çok aile var ki.
Cannes'da 1982 yılında 'Altın Palmiye'yi kazanan Kürt yönetmen Yılmaz Güney de ülkesine gidemiyor ve sürgünde yaşıyordu. Bugün garip bir şekilde başka bir Kürt yönetmenin filmi Cannes'da yarışıyor ve nerdeyse aynı sorunları yaşıyor ülkesine dönemiyor.
Evet, bu çok doğru bir saptama. Bugün dünyada 40 milyon Kürt var ama baskı altında yaşıyorlar. Türkiye'ye bakıyoruz, İran'a bakıyoruz, Arap devletlerine bakıyoruz sorun hep aynı. Bu ülkeler Kürtlere baskı yapıyor, bu halkın da dünyanın diğer halkları gibi yaşamasına izin vermiyorlar. Kürtlerin kendi kültürlerini yaşamalarına, geliştirmelerine izin vermiyorlar bunu sürekli engelliyorlar.
Bu filminizde geçmiş filmlerinize göre çok daha hareketli ve farklı bir anlatım görüyoruz.
Bu filmde Tahran'a müzik gençlerin yaşadığı hayatın ritmini ve dinamizmini yakalamaya çalıştım. Tahran'ı çok farklı bir bakışla kahramanlarımın yaşadıkları gibi yansıtmak istedim.
MURAT AKTAŞ
CANNES - ANF