Roni Margulies : Kurtlerin `bosanma` hakki
Türk, Gül’le görüşürken; Cemal, Karayılan’la görüşürken; DTP üyeleri iki günlük açlık grevi yaparken; geçen hafta İstanbul’un garip ve ücra bir özel üniversitesinde Ergenekon konulu bir toplantı yaptım. Döndük dolaştık, Kürt sorununa geldik kaçınılmaz olarak.
Üç farklı yaklaşım çıktı ortaya. “Bul karayı, al parayı.”
Birinci yaklaşımı güneydoğu illerinden birinden gelen ama Kürt olmayan bir öğrenci savundu. Kürtlerin yaşadığı çok yoksul bir dağ köyüne ilk trafik ışıkları geçen sene kondu dedi. Çocuklar ne olduğunu anlamadı, etrafında halay çektiler, hepsi eğitimsiz, hepsi yoksul, dedi. Eğer hükümetler oralara zamanında yatırım yapmış olsaydı, eğitim götürseydi, hiçbir sorun olmazdı, PKK ortaya çıkmazdı, dedi. Ama şimdi zaten PKK geriledi, iyice zayıfladı, hiçbir gücü kalmadı, bir avuç gerilla sorun çıkarıyor, doğru dürüst yatırım yapılsa sorun kalmayacak, dedi.
Heyhat, yanılıyor. Yirmi yıllık savaşın, 40 bin öldürülmüş Kürdün, boşaltılmış ve yakılmış 4.000 köyün ardından, Kürt illerinin hepsi birer New York olsa, topraktan refah fışkırsa, yine de bir şey fark etmez. İş işten geçti artık.
Yanılıyor, çünkü yerel seçimlerde bir kez daha bize gösterdikleri gibi, Kürtlerin talepleri ekonomik değil, siyasi. Ve bu taleplerin taşıyıcısı PKK. İster beğeniriz, ister beğenmeyiz, ama görünen köy kılavuz istemez.
İkinci yaklaşım, “Türkiye Komünist Partisi” mahlasını kullanan partinin üyesi olan bir öğrenciden geldi. Kürtlerin haklı talepleri var elbet, ama ayrı bir devlet kurarlarsa, emperyalizmin oyuncağı olurlar, dedi. Ulusal sorun çözülür belki, ama emek-sermaye çelişkisi çözülmez, sömürü sona ermez, dedi. Çok da aptal olmadığı için, bu söylediklerinin somut sonuçlarını açıkça ifade etmemeyi tercih etti. Onun yerine ben ifade ettim: Demek ki, dedim, Kürtlerin mücadelesini desteklememeliyiz, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin orada bulunmasını ve yaptıklarını desteklemeliyiz; sonra bir gün inşallah TKP orada örgütlenip Kürt hareketinin başına geçerse, o zaman onu destekleriz.
Onu demek istemediğini, ama Kürtlerin emperyalizme teslim edilmesini herhalde destekleyemeyeceğimizi söyledi. “Sen Kürt müsün,” diye sordum, “Hayır” dedi. “O zaman sana susmak düşer” dedim. Kürtler emperyalizme veya herhangi başka bir şeye teslim olmak istiyorsa, ve sen komünistsen, yani ulusların kendi kaderini tayin etme hakkına inanıyorsan, sana susmak düşer. “Ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı” ilkesine, “benim istediklerimi yaptıkları takdirde” ifadesini eklemekte herkes serbesttir elbet, ama bunu yapanların kendilerine “komünist” derken çift tırnak kullanmasında yarar vardır.
Üçüncü yaklaşım ise, Lenin’in yaklaşımıydı. Kendisi toplantıda bizzat bulunamadığı için, ben elimden geldiğince, dilim döndüğünce onun diyeceklerini anlatmaya çalıştım.
Bizler yeni yeni devletler kurulmasını, yeni yeni egemen sınıfların çıkıp ulusal sınırlar çizmesini istemeyiz elbet. Sınırlar işçi sınıfını böler, bizler tek bir sosyalist dünya özlüyoruz.
Ama bugün Kürtlerin ayrılmamasını sağlamanın tek yolu, kendi kaderlerini tayin etme haklarını, ayrılma hakkı dahil, savunmaktır. Savaş ve ulusal baskı sürerse, ayrılmaları kaçınılmazdır, ayrılacakları kesindir.
Boşanma hakkını savunmak herkesin derhal boşanması gerektiğini savunmak anlamına nasıl gelmezse, ayrılma hakkını savunmak da, ayrılmayı savunmak anlamına gelmez. Ama Türklerin bu hakkı savunması, Kürt ulusuna güven verir, desteğimizin sınırı olmadığını gösterir, kendi devletimizin yanında olmadığımızı kanıtlar. Bu güven sonucunda ayrılmamaları mümkün olabilir. Bu güven verilmediği takdirde, ayrılacakları kesindir.
Doğrudur, yeni bir Kürt devleti, büyük olasılıkla, Angola, Mozambik, Vietnam veya Nikaragua’da olduğu gibi, yabancı bir egemen sınıfın yerine yerli bir egemen sınıfın geçmesiyle sonuçlanacaktır. Ve Ortadoğu gibi bir bölgede, yeni ve zayıf bir devlet emperyalist güçlerle çok çeşitli edilgen ilişkiler kurmak zorunda kalacaktır. Ama bunları söyleyerek Kürt ulusal hareketini desteklememek, Türk devletinin elini güçlendirir, Türk milliyetçiliğini güçlendirir, Kürtlerin de “Bunlar her zamanki gibi bize ders veriyor, bunlarla birlikte durulmaz” diye düşünmesini sağlar.
Kaldı ki, bugün meselenin çözümü çok daha kolay. Zaten Ahmet Türk’ten Murat Karayılan’a Kürt hareketinin temsilcileri ayrılma hakkından söz bile etmiyor. Demokratik ve kültürel haklarını talep ediyorlar. Türk ve Karayılan karşılarında “Önce PKK silahlarını bıraksın”, “Önce siz terörü lanetleyin”, “Önce şu, önce bu” demeyen, “Evet, tüm haklarınızı destekliyoruz, birlikte ve eşit olarak yaşamak isteriz, ama ille de ayrılmak isterseniz onu da destekliyoruz” diyen insanlar bulsa, mesele zaten yarı yarıya çözülmüş olur. (Taraf)
