`Kapitalizm krize savasla cagre ariyor!`

Yaşadığımız kriz koşullarında belli başlı sanayi dallarında önemli bir küçülme ve gerileme görülürken, dünyanın önde gelen silah üreticisi ülkelerinde, savaş sanayisine yapılan yatırımda büyük artış görülüyor.

ABD, Çin, Fransa, İngiltere, Rusya, Almanya, Japonya, İtalya, Suudi Arabistan ve Hindistan, askeri harcamaların gözle görünür biçimde yükseldiği ülkeler olarak öne çıkıyor.


Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), dünyada askeri harcamalar ve çatışmalarla ilgili yıllık raporunu açıkladı. Buna göre geçen yıl askeri harcamalar önceki yıla oranla yüzde 4’lük bir artış gösterdi. Krizin derinleştiği, dünyada üretim ve ticaretin gerilediği bir yılda askeri harcamalar artmış durumda...

İlk elde söylenebilecek şey, krizin bu sektörü kamçıladığı biçiminde olabilir. Çok önceleri Lenin, “Savaş ekonomisi, kapitalist üretim sisteminin kendi çöküş evresinde bulduğu temel ikame politikalarını temsil eder” demişti. Bu tespit, bugün için de geçerlidir. Çok yönlü olarak işleyen savaş sanayi mekanizması, bir yandan ekonominin genel canlanması için bir kaldıraç rolü oynarken, diğer yandan krizlerin kaçınılmaz olarak yol açabileceği savaşlara hazırlık anlamı taşımaktadır. Her şeyden önce, savaş sanayinin ürünleri, büyük maliyetlerine karşın kolayca ve hızla tüketilebilen metalar karakterindedir. Bu, sermayenin yüksek kâr için gereksindiği yüksek devir hızına sahip olması anlamına gelmektedir. Milyonlarca dolara mal olan araç ve cephaneler, çok kısa sürede ve büyük miktarda tüketilebilmektedir. Para-Meta-Para biçiminde özetlenen devir, bu sayede yüksek bir hızla gerçekleşebilmekte, sermayenin yeniden üretime sokulabileceği ve kârın en yüksek derecede gerçekleşebileceği bir ortam yaratmaktadır. Savaş, bu bakımdan kapitalist kâr mekanizmasının özellikle kriz koşullarında, sevdiği biçimlerden en önde geleni olagelmiştir. Kuşkusuz bu alana ayrılan sermaye, devletlerin başka alanlara yöneltebileceklerinden kesilerek yapılmaktadır. Bunun için de, en az kâr getiren eğitim, sağlık, kültür gibi alanlardan yapılan kesintiler, savaş sanayinin kaynağını oluşturmaktadır. “Ölü yatırım”, “gereksiz harcama” gibi görülen bu alanlara yöneltilecek yatırımlar sürekli küçülürken, “savunma sanayi”nin sürekli büyütülmesinin nedeni budur. Savaş ekonomisi denilen şey, kapitalizmin olağan zamanlarında gösterdiği görece istikrarlı ve “sakin” görünümünü değiştirerek, hızla dönen ve yüksek kâr getirerek ekonomiyi “canlandıran” bir rol üstlenmektedir.

İRAN’IN ADININ OLMAMASI

Yukarıda adı geçen ülkeler içinde, geleneksel olarak her savaşta ve savaş kışkırtıcılığında önder konumunda olan emperyalist ülkeler dışında, Çin, Hindistan ve Suudi Arabistan’ı görüyoruz. Çin, “yeni süper güç” olma yolunda hızla ilerlerken, Hindistan (nükleer güce de sahip bir ülke olarak) bölgede kesintisiz bir gerilimin hem kaynağında hem de düğüm noktasında bulunmasından dolayı savaş harcamalarını artırmaktadır. Suudi Arabistan ise hiç kuşkusuz bütün gücünü ve temel stratejilerini ABD ile ortaklaştırmış bir ülke olarak, açık bir biçimde diğer Arap ülkelerine ve özellikle de İran’a karşı silahlanmaktadır. (Bu arada, ciddi bir savaş tehdit kaynağı olarak propaganda edilen İran’ın adının listede bulunmaması, ayrıca ilginçtir ve bir başka gerçeğe işaret etmektedir.)

SAVAŞ NE KADAR OLASILIK?

İçinden geçmekte olduğumuz koşullarda, emperyalistler arasında bir savaş fazla olası görünmüyor. Buna karşılık, yeni savaş alanlarının ve gerekçelerinin yaratılması konusunda hayli becerikli olan emperyalizm, doğrudan büyük bir dünya savaşına gitmeksizin “bölgesel” gibi görünen ama aslında etkileri bakımından dünya çapında olan savaşlar yaratmaktadır. Afganistan, Irak işgalleri bilinen örnekler. Ne var ki, hemen içimizde sürüp giden “Kürt savaşı”nın da bu kapsamda değerlendirilebileceğine dair kuvvetli işaretler bulunmaktadır. Orgeneral Başbuğ ve Başbakan R. T. Erdoğan, barış umutlarının güçlendiği, farklı çözüm önerilerinin ciddiyetle tartışıldığı bir ortamda, savaşın sürdürülmesinden ve şiddetlendirilmesinden yana açıklamalar yapmışlardır. Bu, başta İsrail olmak üzere, dünyanın belli başlı silah üreticisi şirketlerinin tümünün ortak arzusudur. Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl, demokratik bir biçimde çözüme kavuşturulması, önemli bir tüketim alanının ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Zırhlı araç, helikopter, yakın temas silahları gibi, en pahalı ve en kolay tüketilen savaş araçlarının üretiminde söz sahibi olan ülkeler (başta ABD, İsrail ve Almanya) barışçı çözüm ihtimali karşısında hassas davranmaktadır.

Krizin derinleşerek sürdüğü günümüz koşullarında, savaş sanayinin bir kurtarıcı rolü üstlenebilmesi için, daha yaygın ve şiddetli savaş alanları yaratılmasının bir çözüm ve çıkış olarak değerlendirildiğini gösteren pek çok işaret arasında, bu bizi en yakından ilgilendirenidir. Kapitalizmin savaşın kaynağı olarak tanımlanması, bu çerçevede gerçek anlamını bulmaktadır.

Aydin Cubukcu
Evrensel

0 Kommentare: