Tam anlamiyla savas ekonomisi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) I. Dönem (Ocak, Şubat, Mart) 2009 sonuçlarını açıkladı.

Verilere göre ekonomi yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13.8 küçüldü. Ortaya çıkan sonuçlar ise tam bir felaket. Türkiye 1945 yılında gördüğü yüzde 15.3'lük küçülmeden sonraki en yüksek küçülmeyi AKP hükümeti döneminde yaşamış oldu. 1939-1945 yıllarını kapsayan İkinci Dünya Savaşı'ndan ekonomik anlamda çok ağır etkilenen Türkiye 1941'de yüzde 10.3 küçülürken, 1945'te tarihinin halen ulaşılamamış en yüksek küçülme oranını görmüştü. Türkiye 2009 ilk çeyrekte yüzde 13.8 küçülürken, bu orana yakın en yüksek küçülme yüzde 13 ile 1927 yılında görülmüştü. Böylece Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve 1929 dünya ekonomik krizini atlatan Türkiye Cumhuriyeti'nin bile görmediği küçülme mevcut krizde yaşandı. Türkiye ekonomisi 2008 yılının son çeyreğinde de yüzde 6.2 küçülmüştü. Böylelikle iki dönem üstüste küçülme yaşayan Türkiye ekonomisi, Avrupa'da kabul edildiği biçimiyle teknik olarak resesyona girmiş oldu.

GSYH, yılın ilk çeyreğinde (yılın ilk üç ayını kapsayan dönem) geçen yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla yüzde 13.8 azalarak 24 milyar 518 milyon TL'den 21 milyar 145 milyon TL'ye inerken, cari fiyatlarla GSYH yüzde 2.2 azalarak 215 milyar 846 milyon TL'den 210 milyar 997 milyon TL'ye geriledi. Dolar bazında cari fiyatlarla GSYH yüzde 29 azalarak 180 milyar 19 milyon dolardan 127 milyar 812 milyon dolara düştü. Bu rakamlara Başbakan Tayyip Erdoğan'nın ısrarla varlığını ve sonuçlarını kabul etmediği ekonomik kriz ortamında ulaşılması, Erdoğan'ın kriz ile ilgili değerlendirmelerinin gerçekleri yansıtmadığının bir göstergesi durumda. Piyasaların durumu göz önünde bulundurulduğunda beklenen rakamlar çok da sürpriz olmadı. Ancak küresel ekonomik krizin ana merkezleri olan ABD ve İngilitere bile krizden bu denli kötü etkilenmedi. Dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip olan Japonya ekonomisi de rekor düzeyde küçülme yaşadı (yüzde 8,8), ancak cari açığı fazla olan ülkeler arasında bulunması bu durumun kolaylaşmasını sağlamıştı. Bütün bu verilerden hareketle Erdoğan'ın kamoyunu yanılttığı görülüyor. Erdoğan piyasaları rahatlatma amacıyla 'Kriz teğet geçecek', 'Sürtünüp geçecek' sözleriyle ile halkı oyalarken, öte taraftan milyonlarca insan işsiz kalmaya devam ediyor.

Başbakan her seferinde 2001 iç krizinden ders aldıklarını, sağlam bir bankacılık sistemlerinin olduğunu söyleyedursun, Türkiye, ülkesinde işsiz sayısı ile de dünya ülkeleri arasında İspanya'dan sonra ikinci sıraya yükseldi. Kapasite kullanım oranlarının nisan ayında düşmesi, işverenin işçi çıkarmaya karşı 'Ücretlerinizdeki kesintiye razı olun' dayatması, ihracat rakamlarının Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyelerinde olması ve milyonlarca insanın istihdam edilmeyi beklemesi karşısında Erdoğan'ın umursamaz tavrı sürüyor. Bu gerçek gündemleri görmek yerine 'Bu ülkede kriz tellalılığı yapanlar var' diyen Erdoğan'ın bir ay önce açıkladığı teşvik paketinin ne kadar çare olacağı da merak konusu oldu. Zira açıklanan paketle ortaya çıkan tablo arasında ciddi uçurumlar bulunuyor, paketle gündelik çözümler geliştirilirken, asıl kalıcı tedbirler alınmıyor.

Ya savaş harcamaları

Aslında ekonomik göstergelerdeki kötü gidişatın temelinde Türkiye'nin yıllardan beri sürdürdüğü savaş harcamaları önemli bir yer tutuyor. Bu harcamalar ise, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğü dayatan resmi politikalardan kaynaklanıyor. Bizzat hükümet yetkililerinin açıkladığı üzere, Türkiye PKK'ye karşı mücadelede 30 yılda 300 milyar dolardan fazla harcama yaptı. Mevcut meblağın finansal değerlendirmesi ise en basit tanımıyla 10 adet GAP'ın hayata geçirilmesine denk düşüyor. Bu sadece geçmişte kalan bir tablo değil, günümüzde de bu harcamalar hız kesmeden sürüyor. Askeri harcamaların günlük listesi bile on binlerce doları buluyor. Türkiye hali hazırda çatışmalardan dolayı yaklaşık 300 bin askerini Bölge'de teyakkuzda tutuyor. Bir erin devlete günlük masrafı 100 dolar. Sık sık gerçekleştirilen kapsamlı operasyonlar ise para yutan birer kara delik. Türkiye her gün onlarca uçak filosuyla ya sınır hattında uçuyor ya da sınır ötesine operasyon gerçekleştiriyor. Bir F-16'nın bir saatlik uçuşu 25 bin dolar, F-4 2020'lerin bir saatlik uçuşu 30 bin dolar, CASA tipi uçaklar bir saatlik uçuşu 2 bin 500 dolar, Cobra tipi helikopterlerin bir saatlik uçuşu 6 bin dolar tutuyor. Operasyon bölgesinde geri hizmette kullanılan CASA tipi uçak ve helikopterlerin ortak maliyeti ise 70 bin dolar. MK-82 tipi bombaların maliyeti 26 bin dolar olarak biliniyor. Yani 4 saatlik bir operasyonun Türkiye'ye toplam maliyeti tam 20 milyon dolar. Buna personel hareketliliği, her gün süren onlarca operasyondaki giderler, operasyonlar kapsamında patlatılan mühimmatlar, her gün mutlaka hareket halinde olan 100 helikopter, 80 bin korucuya aylık verilen 500 TL dahil edildiğinde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Savaşın Türkiye'ye aylık maliyeti 100 milyon dolar.

3 kriz bir neden

Türkiye'nin Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikalarının yarattığı ciddi maliyetler, son olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından dile getirildi. Kürt sorununda 'tarihi fırsat'tan söz eden Gül, sorunun çözülmemesi halinde Türkiye'ye ağır maliyetleri olacağı uyarısında bulunmuştu. Nitekim son 30 yıla bakıldığında ağır maliyetlerin büyük oranda Kürt sorunundaki çözümsüzlükten beslenen harcamalardan ve kayıt dışı ekonomiden kaynaklandığı rahatlıkla görülebilir. Türkiye, 1990'dan günümüze kadar 3 büyük ekonomik buhran dönemini yaşadı. Nisan 1996'daki ekonomik buhran, Çiller Hükümetinin çözümsüzlük politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. 2001 krizi de benzer bir nedenlerden kaynaklanmıştı. Günümüzdeki kriz de, her ne kadar küresel yanları olsa da, görülen küçülmenin bir savaş ekonomisinin çöküşünü yansıtması itibariyle daha önceki krizlerle benzer nitelikler taşıyor. Bu tablo ise, Türkiye'yi daha çok dışa bağımlı hale getiriyor. Nitekim bütün kriz süreçlerinde olduğu gibi, Türkiye'nin IMF kapısına dayanması bu durumu kanıtlıyor. Şimdi de AKP hükümeti IMF ile anlaşabilmek için her yolu deniyor. Olan ise, zaten yoksul olan halkın daha da yoksullaşması oluyor. Davos'ta İsrail Devlet Başkanı'na karşı 'Van minut' çıkışı yapan Erdoğan'ın bu kötü gidişata karşı da 'Van minut' diyebilecek mi?

İhracat yüzde 34.5 geriledi

2. Dünya savaşı ardından en büyük ekonomik daralmayı yaşadığı açıklanan Türkiye, yılın ilk 6 ayında ihracatta ise yüzde 34.5 gerilediği bildirildi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), tarafından açıklanan Haziran ayı ihracat verileri, haziran ayında ihracat yüzde 32.8 azalarak 8.1 milyar dolara düştüğünü gösterdi. Yılın ilk 6 aylık döneminde ihracat yüzde 34.5 azalışla 43.8 milyar dolara geriledi. Haziran ayı itibariyle 12 aylık ihracat yüzde 15.5 düşüşle 104.4 milyar dolar oldu. İhracat Ocak ayında yüzde 28, Şubat ve Mart'ta yüzde 35, Nisan'da yüzde 33.75, Mayıs'ta yüzde 40 düşüş göstermişti. İhracat'taki en yüksek düşüş taşıt araçları ve yan sanayide kaydedildi. Buna göre taşıt araçları ve yan sanayinde, yılın ilk 6 ayında, geçen yılın ilk 6 ayına kıyasla yüzde 48.9 azalarak 7.49 milyar dolara kadar düştü. Geçen yıl ilk 6 ayda taşıt araçları ve yan sanayide ihracat 14.65 milyar dolardı. Hazır giyim ve konfeksiyonda ihracat yılın ilk altı ayında geçen yıl aynı döneme göre yüzde 25.65 azalarak 6.18 milyar dolara, Demir ve çelik ürünlerinde ise yüzde 42.34 azalarak 5.5 milyar dolara düştü.

Büyüme 2008'e kadar

Türkiye ekonomisi, 2001 krizinin ardından yıllık bazda yüzde 5.7 küçüldükten sonra 2008 son çeyreğe kadar kesintisiz olarak büyümeye devam etmişti. 2008 ilk çeyrekte yüzde 7.3, ikinci çeyrekte yüzde 2.8, üçüncü çeyrekte yüzde 1.2 büyüyen ekonomi, bu büyümede gerileme trendinin ardından son çeyreği yüzde 6.2 küçülme ile kapatmış, 2008'da yıllık büyüme de yüzde 1.1'de kalmıştı.(Gundem-online)

0 Kommentare: