12 Eylül Darbesi - 2

26 yıllık suskunluğunu ilk kez bozdu Hazırlayan: Sultan ÖzerMurat Kanbur, babası Mehmet Kanbur idam edildiğinde henüz 9 yaşındaydı ve gece yarısı babasının defnedildiği mezarlıkta, babasının darağacını aradığını yıllarca en yakınından, annesinden bile sakladı. 26 yıl sonra babasının mektubuna da kavuşan ve bugüne kadar susan Murat Kanbur, suskunluğunu bizim için bozdu. Yaşadığı Fransa’dan sorularımızı yanıtlayan Murat Kanbur, “Yanında annesine tokat atan polisin acaba bir insan mı yoksa vahşi hayvan mı olduğunu kendine sorduğunu” söyledi.İdamından hemen önce Erdoğan Yazgan’ın armağan ettiği saati, babasının saati ile birlikte yıllarca saklayan Murat Kanbur, “insan sevgisi”ni aşıladığı çocuklarına babasının idamını anlatamamış; ‘Kızım deden insanlar tarafından öldürüldü’ dediğinde, gelebilecek soruları nasıl cevaplayacağını bilememekten korkmuş, daha da önemlisi o küçücük yüreğini kin ve öfkeyle doldurmak istememiş… 26 yıllık suskunluğunu Evrensel için bozan Murat Kanbur, ileride bir kitap haline de getirmeyi düşündüğü o sürece ilişkin sorularımızı yanıtladı:İLKOKUL ÖĞRETMENİNE VEFA BORCUHer şeyden önce ailem ve akrabalarım dışında babam ve arkadaşlarının tutukluluk döneminden idam edildikleri hatta ben okuldan mezun olana kadar bana yardımcı olan, o zamanlar fark edemediğim ama sonradan daha da iyi anladığım canım öğretmenim, güzel anne, benim yaşadıklarımı ve hissettiklerimi yakından görüp anlayan ve benimle yaşayan Atatürk İlkokulu’ndan öğretmenim Ayşe Uğurlu’ya çok teşekkür ediyor ellerinden öpüyorum.Bana yaklaşımında hiçbir siyasi veya dini amacı olmayan, içinde sadece insan sevgisi besleyen benim de kendisini örnek aldığım öğretmenimi unutmadım ve hiçbir zaman unutmayacağım. Belki okulda başarılı olmadım, ama öğretmenime yakışır bir öğrenci olduğuma inanıyorum.‘İNSAN MI, HAYVAN MI?’ Babam ve arkadaşları yakalandıkları gece evimize polis baskını oldu ve annem ve eniştemle birlikte beni de götürdüler karakola. Yanımda oturan anneme koridorda bağırarak soru soran ve anneme yanımda tokat atan polisin ‘Acaba bir insan mı yoksa vahşi bir hayvan mı’ olduğu hakkında kendime sorular soruyordum.Annem ise ağlamamamı söyleyerek, benim oradan uzaklaştırılmamı istiyordu. Orada babam ve arkadaşlarının da yakalandıklarını öğrendim; bir kadına böyle davranan polislerin babam ve arkadaşlarına nasıl davranacaklarını düşünmek beni çok üzüyordu.Birkaç ay sonra annem serbest bırakıldı. Bir anda hem annemin hem de babamın yokluğu zor olduğundan dolayı, anneme kavuşmam beni çok sevindirmişti. Babam ve abilerimin cezaevinde olduklarına seviniyordum; insanların gözaltında kaldıkları süreçte birinci ve üçüncü şubelerde sürekli işkence gördüklerini öğrenmiştim o zamanlar. Bu yüzden onların cezaevine sevk edilmiş olmalarının iyi olduğunu düşünüyordum.CEZAEVİNE ZİYARETLERGörüş günleri, hatırladığım kadarıyla pazartesi ve perşembe günleri idi. Ben de giderdim onları görmeye, haftada bir defa bazen iki haftada bir.Görüşe gittiğim günler okula gidemiyordum. Yolculuk bitmek bilmiyordu benim için. Sabah zannedersem dört veya beşte kalkardık Gölcük’e gitmek için; cezaevine geldiğimizde ben hemen görüş odasına girmeden, koridorun karşısındaki kapıya yönelirdim, büyük bir heyecan ve sevinçle; kapının arkasındaki askerler beni görünce kapıyı açar, ben de içeriye girerdim; Babam ve abilerimin gelmelerini beklerdim. Onlar gelince hepsinin ayrı ayrı kollarına atılırdım. Onlar da beni kucaklayıp öper, okşarlardı. En son da babama sarılıp, öperdim. Elinden tutardım ve sonra odaya geçerdik.Ben onların yanında, annem ve diğer görüşe gelenler tel örgülerin öbür tarafinda; görüşe hangi aile gelirse ayrım yapmadan dört arkadaşla birden görüşürlerdi. Yani, ‘onun ailesi, benim ailem’ diye bir şey yoktu, hepsi bir bütün olmuştu, aileler de öyle. Son zamanlarına kadar onlara hep yakındım.Görüşün ertesi günü öğretmenim, ‘dün babanı görmeye mi gittin’ diye sorar ve sırtımı okşardı.‘İDAMIN ANLAMINI ÖĞRENMİŞTİM’İdamın anlamını öğrenmiştim, nereden olduğunu bilmiyorum; bir akşam İnsaf halamlarda haberleri izlerken kıyamet koptu zannettim. Babam ve abilerimin mahkemelerinin kararı açıklandı ve hemen televizyon kapatıldı. Ve evde olan kalabalık hep birden ağlamaya başladılar o an idamın ciddiyetini daha da iyi anladım.BAŞIMI ÖNE EĞMEMİ YASAKLAMIŞLARDIYine bir görüş günü abilerim beni teker teker öpüp okşadıktan sonra, her zamanki gibi Erdoğan abim (Erdoğan Yazgan) kendi boyunun kısa olmasından dolayı beni her gördüğünde, ‘Murat benim kadar olmuşsun’ deyip gülerdi. O gün Erdoğan abim bana her zamankinden daha çok sarılıp bir an kolundaki saati çıkarıp benim koluma taktı, ‘benden sana hatıra Muratcığım’ dedi. O an anladım her şeyin bittiğini, başımı yere eğemedim. Her zaman başımın dik olmasını ve gülmemi isterlerdi. Yanlarında hiçbir zaman ağlayamadım, başımı yere eğemedim, bunu bana yasaklamışlardı.9 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA GÖRE DARAĞACIKarlı bir kış günü amcamların kapısını karanlıkta kırarcasına vuran askerlerle, kapıyı açanların ne konuştuklarını duymadım. Annem kalkmamı istemişti, sonrasında apar topar hepimiz kalkıp, mahalleden birisinin taksisine binip yola koyulduk. Yol boyu yaşananları hatırlamıyorum, sonunda bir mezarlığın girişine geldik. Orada Ramazan ağabeyimin (Yukarıgöz) annesi Aysel abla, annemin ağlamaması, dimdik durması gerektiğini söylüyordu. Mezarlık İzmit’te bir mezarlıktı ve büyüktü. Kulübe gibi bir yerde cenazelerin görülmesi ve alınması için bir şeylerle uğraşırlarken, ben arkalarda bir yerde uzun kavak ağaçlarının bulunduğu yerde, yukarılara bakıyordum, ağaçların dallarına; bir ip veya ip parçası arıyordum. Bulacağım o ağacın dar ağacı olduğunu tahmin ediyordum ve onların o ağaca asılmış olduklarını düşünüyordum. Evet darağacını… Dokuz yaşındaki çocuğa göre darağacı kavramı bu idi.HER GELDİĞİMDE BABAMA UĞRUYORUMBabamın mezarına, Türkiye’ye her geldiğimde uğruyorum, hislerim babasını mezarında ziyaret eden bir polis, asker, solcu, sağcı, Alevi veya Sünni bir çocuktan farksız, hissettiklerimiz, dualarımız, göz yaşlarımız hep aynı…Annem hep çalışıyor olduğu için halamı daha çok görüyor ve daha çok halamlarda kalıyordum. Halanın baba yarısı olduğunun en iyi örneğidir İnsaf halam.Babamın mezara elbisesi ile defnedildiği gün, ateşin düştüğü yeri yakmasını anlatan duygu ile bu yapılan katliamı kınayan, kardeşini öldürenlerin bir de akşam karanlığında elbiseleriyle, cenaze töreni yaptırmadan, Müslümanlığa aykırı davranışlarda bulunan kişilere nefret kusan abla (İnsaf Karabulut), sözlerinden dolayı aynı gece gözaltına alındı, bir yıldan fazla cezaevinde kaldı. Ben on beş yaşında iken; annemden iki yıl sonra, istemeyerek de olsa Fransa’ya geldim. Tek sevincim annemle hiç ayrılmamak üzere beraber yaşamaktı.‘UTANMADIM, GURUR DUYDUM’Burada çok güzel, iyi dostlarım var. Her yöreden ve düşünceden insanlar, özümüz aynı, bazı kişiler hariç, hepsine Mehmet Kanbur’un oğlu olduğumu veya babamın idam edildiğini söylemedim. Bana yaklaşımlarının acımak amaçlı olmamasını ve beni ben olduğum için kabullenmelerini istedim. Bu, babam ve arkadaşlarından utandığımdan veya başka amaçlı olduğundan değil; ben onları şu yaşıma kadar yargılamadım, ‘neden veya keşkelerle’ düşünmedim. Onlar doğru olduğunu düşündükleri davaları için canlarını seve seve verdiler, ben bundan utanmam, gurur duyarım. Aslında utanması gerekenler kimler biliyor musunuz? ‘Dava arkadaşım dostum, yoldaşım’ diye o zamanlar yanlarında bulunup, mücadele edenler, onların idamından sonra kaybolan bazıları; beni utandıran asıl onlardır.‘KIZIMA DEDENİ İNSANLAR ÖLDÜRDÜ DİYEMEM’Hayat devam ediyor. Kaybolan yıllar ve onca insandan sonra… Annem bana hem anne hem de babalık yaptı; gerçek bir annenin yapabileceğinin daha fazlasını yaptı tek başına.Evli ve iki çocuk babasıyım. Eşimle verdiğimiz mücadele, çocuklarımızın iyi yetişip, yabancı bir ülkede okumaları, bizim edinemediğimiz şansları onlara sağlamak…En önemlisi de insan sevgisi aşılayıp; temelde saygıyı ve Türkçe’yi konuşmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Nereden geldiğimizi, kim olduğumuzu unutturmayalım diyoruz çocuklarımıza. Şu var ki babamın idam edildiğini henüz söylemedim, nasıl izah edeceğimi de bilemiyorum aslında. Özellikle büyük kızıma; dediğim gibi ben ona insanları sevmesi, dostlar edinmesi kimselere saygıda kusur etmemesi gerektiğini öğretmeye çalışıyorum. Bu durumda ‘kızım deden insanlar tarafından öldürüldü’ dediğimde, yönelteceği soruları nasıl cevaplayabileceğimi bilmiyorum. Daha önemlisi o küçücük yüreğini kin ve öfkeyle dolduramam.Bunun için biraz daha zamana ihtiyacımız var sanırım. Babalık duygusunun bendeki eksiği çocuklarımla tamamlıyoruz, onlarla öğreniyorum babanın, babalığın ne olduğunu...
‘YILLARCA NEFESLERİ ENSEMİZDE OLDU’ Abla İnsaf Karabulut, “Müslüman bir ülkede yaşıyoruz, gece cenaze gömüyorsunuz” diye itiraz ediyor, rütbeli bir asker, “Onlara bu yakışır” yanıtı veriyor. Cenaze geldiğinde, yeğeni Murat’ın, babasını görmek isteyip ağlaması üzerine, “Niye ağlıyorsun ki, gün gelecek babanın ismini altın harflerle yazacaklar. Faşist cuntanın karşısında ağlama” diyor ve “Faşistler” diye bağırıyor. Bunun üzerine, cenaze gömüldükten sonra karakola götürülen Abla İnsaf, 3-4 gün gözaltında kaldıktan sonra, oradan cezaevine gönderiliyor. Yargılanan İnsaf Karabulut’a verilen 9 aylık hapis cezası yeterli görülmeyip, itirazla sonradan 1.5 yıla çıkarılıyor. İnsaf Karabulut anlatıyor: “9 ay kaldım cezaevinde, sonra dört buçuk ay gözaltı verdiler. İzmit’te. Sabah beşte kalkıp imza atıyordum, sonra İstanbul’a gidiyordum. İmza attığım yerdeki polisler dört buçuk ay boyunca takip etti beni. Nefeslerini kulağımızın arkasında hissediyordum yani…Bugün, generallerin yargılanmasını isterim. Son nefesimde bile deseler ki Kenan Evren yargılanmış, dünyanın en mutlu insanı ben olacağım. Birileri intihar etsin diyor, hayır ölmesin, ölüm onun için kurtuluş; rahatça kurtulur. Yargılansın, ondan sonra ölsün.”
İDAMA BİRLİKTE GİTTİLERGölcük Donanma Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde ‘üçüncü yol’ davasında yargılanan Mehmet Kanbur, Ramazan Yukarıgöz, Ömer Yazgan ve Erdoğan Yazgan, 20 Nisan 1981 günü idam cezasına çarptırıldı. Dört genç 29 Ocak 1983’de gece yarısı idam edildi 12 Eylülcüler tarafından. İdamlarından 10 dakika önce ailelerine yazdıkları mektuplar ise 26 yıl “tutuklu” kaldı.
Evrensel

0 Kommentare: