19 Aralık. Kanlı bir tarih unutma unutturma
ANAP,DSP ve MHP koalisyon hükümetinin “Hayata Dönüş” adı verdiği ama kamuoyunda 19 Aralık Cezaevi katliamı olarak yer eden operasyonun 9. yıl dönümü. 19 Aralık katliamı sırasında 2’si asker olmak üzere toplam 32 kişi hayatını kaybetti. Katliamın ardından emniyetin yaptığı operasyonlar ve ölüm orucunda hayatlarını kaybedenlerle birlikte bu sayı 117’ye çıktı. 19 Aralık 2000 günü gerçekleştirilen ve 20 cezaevinde birden başlatılan operasyonda bazıları yanarak, bazıları da kurşunlanarak, onlarca kişi yaşamını yitirdi. 20 Ekim 2000 tarihinde F tipi cezaevlerine ve tecride karşı ölüm orucu eylemi başlatan tutuklulara müdahale gerekçesiyle yapılan operasyon sırasında 2’si asker olmak üzere toplam 32 kişi hayatını kaybetti. Operasyonun ardından sürdürülen eylemler ve devlet güçlerinin düzenlediği operasyonlarda hayatını kaybedenlerin sayısı 117’ye çıktı. Buna göre: 19 Aralık operasyonu sırasında 32 kişi, Ölüm orucu sırasında cezaevinde 48 kişi, Ölüm orucunu destekleyen tutuklu yakınlarından 7 kişi, Tahliye olduktan sonra ölüm orucunu sürdürürken 12 kişi, Kendini yakarak 10 kişi, tedavi sırasında 1 kişi, Saldırı sonucu 1 kişi, 5 Kasım 2001′de Küçükarmutlu’da düzenlenen polis operasyonunda 4 kişi hayatını kaybetti. Son olarak Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi davasından Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selami Kurnaz, ölüm orucu sonucunda 12 Ağustos’ta yaşamını yitiren 117. kişi oldu.Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)’in Ekim 2004 İnsan Hakları raporundaki verilere göre 2000 yılında katliam sırasında ve sonrasında hayatlarını kaybedenlerin isimleri şöyle: Katliam sırasında cezaevlerinde hayatlarını kaybedenlerBayrampaşa: Cengiz Çalıkoparan, Ali Ateş, Mustafa Yılmaz, Murat Ördekçi, Nilüfer Alcan, Fırat Tavuk, Aşur Korkmaz, Şefinur Tezgel, Yazgülü Güder Öztürk, Gülser Tuzcu, Seyhan Doğan, Özlem Ercan. Ümraniye: Ahmet İbili, Ercan Polat, Umut Gedik, Alp Ata Akçagöz, Rıza Poyraz, Haydar Akbaba, Muharrem Buldukoğlu. Çanakkale: Fidan Kalşen, Fahri Sarı, Sultan Sarı, İlker Babacan. Bursa: Murat Özdemir. Çankırı: İrfan Ortakçı, Hasan Güngörmez, Ali İhsan Özkan. Uşak: Berrin Bıçkılar, Yasemin Cancı. Ceyhan: Halil Önder. Askerler : Nurettin Kurt (Ümraniye), Mustafa Mutlu (Çanakkale) Cezaevinde ölüm orucu sırasında hayatını kaybedenler Cengiz Soydaş (21 Mart 2001), Adil Kaplan (7 Nisan 2001), Bülent Çoban (7 Nisan 2001), Fatma Ersoy (10 Nisan 2001), Nergis Gülmez (11 Nisan 2001), Tuncay Günel (11 Nisan 2001), Celal Alpay (12 Nisan 2001), Abdullah Bozdağ (12 Nisan 2001), Erol Evcil (13 Nisan 2001), Murat Çoban (13 Nisan 2001), Gürsel Akmaz (16 Nisan 2001), Endercan Yıldız (18 Nisan 2001), Sibel Sürücü (22 Nisan 2001), Hatice Yürekli (22 Nisan 2001), Sedat Karakurt (24 Nisan 2001), Fatma Hülya Tümgan (28 Nisan 2001), Hüseyin Kayacı (6 Mayıs 2001), Cafer Tayyar Bektaş (6 Mayıs 2001), Veli Güneş (16 Haziran 2001), Aysun Bozdoğan (26 Haziran 2001), Gökhan Özocak (4 Temmuz 2001), Ali Koç (8 Temmuz 2001), Muharrem Horuz (2 Ağustos 2001), Ali Ekber Barış (18 Ekim 2001), Tülay Korkmaz (19 Kasım 2001), Ali Çamyar (2 Ocak 2002), Zeynel Karataş (5 Ocak 2002), Yusuf Kutlu (8 Mart 2002), Yeter Güzel (10 Mart 2002), Doğan Tokmak (15 Mart 2002), Meryem Altun (31 Mart 2002), Okan Külekçi (22 Mayıs 2002), Semra Başyiğit (29 Temmuz 2002), Fatma Bilgin (10 Ağustos 2002), Melek Birsen Hoşver (22 Ağustos 2002), Gülnihal Yılmaz (24 Ağustos 2002), Fatma Tokay Köse (31 Ağustos 2002), Hamide Öztürk (10 Eylül 2002), Serdar Karabulut (8 Kasım 2002), İmdat Bulut (19 Kasım 2002), Zeliha Ertürk, (30 Kasım 2002), Feridun Yücel Batu (1 Aralık 2002), Berkan Abatay (20 Aralık 2002), Özlem Türk (11 Ocak 2003), Yusuf Aracı (26 Mart 2003), Ümit Günger (31 Mart 2004), Selma Kubat (1 Mayıs 2004), Selami Kurnaz (12 Ağustos 2004). Ölüm orucunu destekleyen tutuklu yakınlarından ölenler Gülsüman Ada Dönmez (9 Nisan 2001), Canan Kulaksız (15 Nisan 2001), Şenay Hanoğlu (22 Nisan 2001), Erdoğan Güler (24 Nisan 2001), Zehra Kulaksız (29 Haziran 2001), Hülya Şimşek (31 Ağustos 2001), Özlem Durakcan (28 Eylül 2001). Tahliye olduktan sonra ölüm orucunu sürdürürken ölenler Uğur Türkmen (27 Mayıs 2001), Sevgi Erdoğan (14 Temmuz 2001), Osman Osmanağaoğlu (14 Ağustos 2001), Gülay Kavak (7 Eylül 2001), Ümüş Şahingöz (14 Eylül 2001), Abdülbari Yusufoğlu (20 Eylül 2001), Ali Rıza Demir (27 Eylül 2001), Ayşe Baştimur (28 Eylül 2001), Zeynep Arıkan Gülbağ (27 Eylül 2001), Lale Çolak (8 Ocak 2002), Tuncay Yıldırım (21 Mart 2002), Feride Harman (15 Aralık 2002). Kendini yakanlar Kazım Gülbağ (25 Nisan 2001- Almanya), İbrahim Erler (18 Eylül 2001), Eyüp Savur (7 Kasım 2001), Nail Çavuş (7 Kasım 2001), Muharrem Çetinkaya (12 Kasım 2001), Muharrem Karademir (28 Şubat 2004- ölüm orucunda kendini yaktı), Günay Öğrener (2 Mart 2004- ölüm orucunda kendini yaktı), Ümit Günger (31 Mart 2004- ölüm orucunda kendini yaktı), Hüseyin Çukurluöz (23 Haziran 2004- ölüm orucunda kendini yaktı), Bekir Baturu (23 Haziran 2004- ölüm orucunda kendini yaktı) Tedavi sırasında ölen Mustafa Coşkun 3 Ekim 2001 tarihinde kanser tedavisi sırasında yanlış sonda takılması sonucunda yaşamını yitirdi. Saldırılar sonucu ölen Cafer Dereli 9 Aralık 2000’de, Hollanda’da ölüm orucuna destek verirken faşistlerin saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Küçükarmutlu müdahalesi sırasında ölenler Arzu Güler (Ölüm orucu destekçisi), Sultan Yıldız (Refakatçi), Bülent Durga (Refakatçi), Barış Kaş (Refakatçi).MHA19 Aralık 2000… Türkiye’de 20 cezaevine yapılan katliam saldırısında kurşunlara bedenlerini siper eden 30 tutuklu yaşamını yitirdi. 19 Aralık Katliam saldırısıyla birlikte açılan F tiplerinde ve dışarıda 120 siyasi tutuklu ölüm oruçlarında yaşama gözlerini yumdu. Yüzlerce siyasi tutuklunun yaşamına mal olan operasyona ‘Hayata Dönüş’ adını veren devlet ise o günden sonra da F Tipi zindanlarda hücre-tecrit zulmünü halen sürdürüyor. 19 Aralık Katliamı’nı planlayanları ve tutsakları diri diri yakanları yargı önüne çıkarmamak için her türlü hile yolunu deneyen devlet, en sonunda tarihe kanlı leke olarak geçen bu katliamın faillerini ‘zamanaşımı’ kılıfıyla akladı. 19 Aralık 2000 tarihinde Türkiye genelinde 20 ayrı cezaevine kanlı baskınlar düzenlenmesinin üzerinden tam 9 yıl geçti. Dokuz yıl önce 19 Aralık’ta özgürlüklerinden yoksun bırakılmış; yaşamları devletin koruması ve güvencesi altında olan(!) 30 tutuklu düzenlenen operasyon sonucu öldürüldü, yüzlercesi yaralandı… Katledilen mahkumlar için hazırlanan otopsi raporlarında operasyon sırasında yanıcı kimyasal maddelerin kullanıldığı, pek çoğunda darp izlerinin bulunduğu tespit edildi. Henüz 1996 Diyarbakır, 1999 Ankara Ulucanlar, 2000 Burdur’da yaşanan vahşetler unutulmamışken, Türkiye cezaevleri tarihinin en büyük katliamıyla binlerce tutuklu diğer ismi tecrit-işkence olan F Tipi cezaevlerine sevk edildi. Verilen sözlerin hiçbiri ise tutulmadı. İnsanlar her geçen gün koşulları daha da ağırlaşan cezaevlerinde ölüme terk edildi. Adına F Tipi denilen bu tecrit ve işkencehanelere karşı yapılan protesto eylemlerinde binlerce kişi gözaltına alındı, yüzlerce kişi hakkında ise çeşitli davalar açıldı. Yapılan ölüm orucu eylemlerinde ise toplam 122 kişi yaşamını yitirdi. Ancak ne yazık ki tüm bu yaşananlara rağmen verilen hiçbir söz tutulmadı. Tecrit ve baskının her geçen gün arttığı F tipleri ise adım adım ölüme götürmeye günümüzde de devam ediyor. 1991 yılında çıkartılan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile birlikte hücre tipi cezaevlerinin yasal zemini hazırlanmıştı. 1996 yılında, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın hazırladığı genelgeyle cezaevlerine yönelik yeni saldırı planları yapıldı. Bu genelgeye göre Eskişehir tabutluğu açıldı ve hücre tipi cezaevlerine geçişin ilk somut adımları atıldı. Aynı zamanda tutuklu ve hükümlülerin bir dizi hakları da gaspedildi. Tutuklular, bu genelgeye karşı başta Eskişehir tabutluğunun kapatılması talebiyle Ölüm Orucu eylemine başladılar. 69 gün süren direniş, 12 tutuklunun yaşamını yitirmesi ve onlarcasının sakat kalması pahasına amacına ulaştı. 1996′daki direnişin üzerinden çok uzun süre geçmeden Buca-Ümraniye ve Diyarbakır cezaevlerinde katliamlar gerçekleştirildi ve toplam 17 tutuklu yaşamını yitirdi. 1997 yılında çıkan Ağustos Genelgesi’nin ardından artık F Tipi cezaevleri inşaatları başlamıştı. 26 Eylül 1999 tarihinde gerçekleşen ve 10 tutuklunun yaşamını yitirdiği Ulucanlar Katliamı’yla hücre saldırısı startı da verilmiş oldu. Böylelikle bir yandan kamuoyuna koğuşların ‘tehlikeli’ olduğu ve ‘oda’ sistemine geçilmesi gerektiği anlatılıyor, diğer yandan ise cezaevlerindeki tutuklulara, direnildiği ve hak talep edildiği takdirde sonlarının Ulucanlar’daki tutuklular gibi olacağı mesajı veriliyordu. Hücre yapımları hızla sürerken, devletin F tiplerini meşrulaştırma kampanyaları da devam etti. Gidişatı önceden tahmin eden tutuklular 20 Ekim 2000′de Ölüm Orucu eylemine başladı. Eyleme, demokratik kitle örgütleri örgütleri, sendikalar, aydın ve sanatçılar da dışarıdan destek verdi. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı yeni bir manevra daha geliştirdi. F tiplerinin açılmasının ileri bir tarihe ertelendiğini söyleyerek direnişi bitirme çağrısında bulundu. Ancak bu talep, tutuklular tarafından samimi bulunmayarak geri çevrildi. Ve katliam gerçekleştiBu noktadan sonra devlet katliam hazırlıklarını hızlandırdı. Medyaya yayın yasağı konuldu, hastanelerde direnişçiler için özel bölümler hazırlandı, aydın ve sanatçılar susturuldu. 20 cezaevine, binlerce asker, polis, özel timin katıldığı eş zamanlı operasyon düzenlendi. Ateşli silah, gaz bombaları ve demir çubuklarla tutuklulara saldırıldı. Operasyon sonucunda 30 tutuklu yakılarak ve ateş edilerek katledildi. Yaralı ve sağ kalanlar ise F Tipi cezaevlerine sevkedildi. Katliamdan sonra Adli Tıp uzmanları tarafından hazırlanan raporlar, tutukluların jandarma ve özel timler tarafından atılan kurşun ve bombalarla öldürüldüğünü, ölenlerinin bazılarının ise diri diri yakıldığını açığa çıkardı. Tutukluların verdiği mücadele F tiplerinde de devam etti. Ölüm Orucu eylemcilerinden pek çoğu, uzun süreli açlığın yol açtığı Wernicke-Korsakoff hastalığına yakalandı. İleri derecelerde beyinde hücre ölümüne bağlı olarak kalıcı hafıza kaybı ve kayıt bozukluğuna yol açan bu hastalığın hiçbir şekilde tedavi edilemeyeceği raporlarla ortaya konuldu. İstanbul Tabip Odası başta olmak üzere demokratik kitle örgütleri kuruluşlarının da girişimleriyle cezaevlerinde bulunan 500 Korsakoff hastasından 188′i Cumhurbaşkanı tarafından affedildi. Diğer kalanlar da Adli Tıp Kurumu’nun raporuyla tahliye edildi. Adli Tıp Kurumu’nun verdiği raporlarla tahliye olan 380 Wernicke-Korsakoff hastasından 45′i yine aynı kurumun verdiği ’sağlam’ raporuyla yeniden cezaevine gönderildi. Cezaevleriyle yetinmediler Cezaevlerinde 30 tutukluyu katleden devlet bununla yetinmedi. Yakınlarının F Tipi cezaevlerine sevkedilmesine karşı Küçükarmutlu’da iki ayrı evde başlatılan ölüm orucu eylemini de polis bastı. Yaklaşık bir yıl süren eylem, 6 Kasım 2001′de yapılan operasyonla son buldu. Gerçekleştirilen operasyonda 4 kişi öldürüldü, 10 kişi ise yaralandı. Gaz bombaları, otomatik silahlar, panzer ve iş makinelerinin kullanıldığı operasyonda, Emniyet Müdür Yardımcısı Turan Tuna, eylemcilerin kendilerini yaktıklarını öne sürdü.Ölüme götürmenin bilançosuOperasyon düzenlenen cezaevi sayısı: 20Operasyonda öldürülen tutuklu ve hükümlü sayısı: 30Ölüm Orucu nedeniyle yaşamını yitirenlerin toplam sayısı: 122Hastaneye kaldırılan tutuklu-hükümlü: 237Askerlerin silahından çıkan kurşunla yaşamını yitiren asker: 2Askerlerin silahından çıkan kurşunla yaralanan asker: 6Edirne F Tipi Cezaevi’ne sevk edilenler: 348Kocaeli F Tipi Cezaevi’ne sevk edilenler: 340Sincan F Tipi Cezaevi’ne sevk edilenler: 341Kartal F Tipi Cezaevi’ne sevk edilenler: 67Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’ne sevkler: 45Operasyon öncesi ölüm orucunda olanlar: 259Operasyonu protesto sırasında gözaltına alınanlar: 2145Operasyonu protesto edenlerden tutuklananlar: 58Copla tecavüz iddiası: 8Operasyondan sonra basılan kültür merkezi, dernek, parti binası: 18Mühürlenen dernek sayısı: 2Katiller korundu, mağdurlar yargılandı12 ayrı jandarma taburu, 42 ayrı bölük ve 10 bin askeri personelin görevlendirildiği, skorsky helikopterlerin dahi kullanıldığı 19 Aralık Operasyonu’nun ardından olayın asıl mağdurları tutuklu ve hükümlüler hakkında, ‘cezaevi yönetimine karşı toplu ayaklanma’ suçundan dava açıldı. Ümraniye ve Çanakkale E Tipi cezaevlerinde görevli asker ve gardiyanlar hakkında ise ‘kötü muamele’ ve ‘adam öldürme’ suçlarından, Bayrampaşa’daki görevliler hakkında da ‘görevi kötüye kullanmak’ suçundan göstermelik davalar açıldı. Çanakkale dosyasında 156 tutuklu ve hükümlü, 563 jandarma; Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bulunan Ümraniye dosyasında 399 tutuklu ve hükümlü, 267 jandarma hakkında açılan davalar her seferinde başka bir tarihe ertelenerek zamanaşımından yararlandırılmaya, böylece katliamın failleri aklanmaya çalışılıyor. Nitekim 12 tutuklunun yaşamını yitirdiği Bayrampaşa Cezaevi katliamıyla ilgili açılan dava dosyası aradan geçen 8 yıldan sonra ‘zamanaşımı’ gerekçesiyle tozlu raflara kaldırıldı ve katiller aklanmış oldu. Bayrampaşa Cezaevi’nde 12 tutukluyu katleden, onlarcasını yaralayan 1600 gardiyan ve jandarma hakkında İstanbul Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Katliamın emrini verenler hakkında ise en ufak bir işlem bile yapılmadı. Eyüp 3 Asliye Hukuk Mahkemesi, Bayrampaşa’daki katliamda 6 kadın tutuklunun yakılarak öldürüldüğü, tüm kurşunların dışarıdan içeriye sıkıldığı, üzerinde ‘insan bulunan alana atılmaz’ yazılı bombaların tutukluların üzerine nişan alınarak atıldığı yönündeki kanıtlara, belgelere ve Adli Tıp raporlarına rağmen katilleri akladı. Davayı 8 yıl sürümcemede bırakan mahkeme, 19 Haziran 2008 tarihinde davayı, ‘zamanaşımına uğradığı’ gerekçesiyle düşürdü. Böylece 150′den fazla kişinin ölümüne neden olanların aklanmasının ilk adımı atılmış oldu. Katliamın failleri ‘zamanaşımı’ gibi gerekçelerle korunurken, mağdurlar hakkında açılan davalar ise halen sürüyor. Operasyonda öldürülemeyen tutuklular bu sefer yargı silahıyla cezalandırılmaya çalışılıyor. Faşist Türk devletinin kolluk güçlerince 19/22 Aralık 2000 tarihleri arasında, Türkiye genelinde 20 ayrı cezaevine aynı anda düzenlenen operasyonla 28 devrimci tutsak katledilirken, iki bin tutsak günler süren işkenceler sonucu F tipi hücre cezaevlerine götürüldü.19 Aralık 2000 günü Cezaevlerine düzenlenen operasyona 10 bin askerin yanı sıra, binlerce de polis katıldı. Ağır silahların ve Skorsky helikopterlerin kullanıldığı bu operasyonda, ayrıca üzerinde “İnsanların bulunduğu yerlerde kullanılamaz” yazıları bulunan kimyasal bombalar atılarak, 28 devrimci tutsak katledildi. Yapılan araştırmalarda operasyonda aşırı güç ve şiddetin kullanıldığı, öldürülen devrimcilerin tamamının dışarıdan atılan mermiler ve bombalarla katledildiği sabit olarak tespit edilmesine rağmen, operasyona katılan ve yargılanan asker ve polislerin tümü 18 Haziran 2008 tarihinde gerçekleşen son mahkemede beraat etmişlerdir.20 Ekim´de başlayan ve 19 Aralık operasyonuyla genişleyen ölüm orucu eyleminde ve dışarıdan verilen destek eylemlerinde toplam 122 devrimci tutsak hayatını kaybetmiştir. 19 Aralık, dünya devrim tarihinin eşsiz tanık olduğu bir kahramanlık destanıdır da aynı zamanda. F Tipi tecrit saldırısına karşı inanç ve onurlarını kuşanan devrimci tutsaklar ölümüne bir direnişle kahramanca savaşmışlardır.Katliam ve işkence Türk devletinin karakteristik özelliğidir.1980 Askeri Faşist Cuntası döneminde, Mamak, Diyarbakır, Metris, Sağmalcılar Cezaevlerinde onlarca devrimci işkence, hastalık, açlık grevi ve ölüm oruçlarında hayatını kaybetti. 21 Eylül 1995’te Buca Cezaevinde 3 devrimci tutsak, 24 Eylül 1996’da Diyarbakır Cezaevinde 10 yurtsever tutsak katledilirken, 26 Eylül 1999’ da Ulucanlar Cezaevinde yapılan operasyonda ise 10 devrimci tutsağın katledilmesi, 1996 Ölüm Orucu direnişi son 30 yıllık cezaevi katliamlarının resmidir.Türkiye Cezaevleri hala birer işkence merkezi olma niteliğini sürdürmektedir. F-Tipi Cezaevlerinde yaşanan işkence ve hak ihlalleri, geçmiş dönem hükümetlerinin devamı olarak AKP hükümeti tarafından da özümsenip meşrulaştırılmıştır. AKP hükümeti, F-Tipi Cezaevlerinde siyasi tutsakların haftalık ortak kullanım alanı içerisinde birbirleriyle 10 saatlik görüşme hakkının uygulanmasını, keyfi hale getirmiş, devrimci tutsakların kitap, mektup, dergi vb birçok yayın ve iletişim hakkını, uyguladığı keyfi cezalarla yasaklamış, böylelikle işkence, Türkiye Cezaevlerinde mevcut AKP hükümeti tarafından olağan bir durum haline getirilmiştir.Diğer hasta mahkymların yanı sıra,49 devrimci tutsak ölüm kalım mücadelesi vermektedir. Güler Zere, ölüm sınırında olmasına rağmen tahliye edilmek istenmemiş, kamuoyunda yaratılan yoğun baskıyla birlikte devlet Güler Zere’nin içeride değil dışarıda ölmesini istediği için tahliye etmek zorunda kalmıştır. Hasta Tutsaklar bir an önce serbest bırakılmalıdır.Tüm duyarlı insanların, 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleşen ve 28 devrimcinin katledildiği bu katliamı kınamalı, katillerin yargılanması talebini yükseltmeli, Türkiye cezaevlerinde Devrimci tutsaklara uygulanan tecrit saldırısına karşı duyarlı olmalı, devrimci tutsakların mücadelesine omuz vermelidir.