"Yol haritası" ve kurucu meclis - Yazar: Haluk Gerger (1. BÖLÜM)


Yazar: Haluk Gerger"Kürt Sorunu"nda "yol haritası"nın ana aktörünün Abdullah Öcalan olması doğal; esas olarak, ardındaki yığınsal/örgütsel destek nedeniyle ve "Çözüm"e giden uzun yolun anahtarıyla kozlarını elinde tuttuğu için böyle bu. Temsiliyete Öcalan'dan başlayın, PKK ve DTP'ye uzanın, oradan Kürt halkına ulaşın. Onsuz "yol haritası" ya da çözüm olabilir mi? "Olur" diyenlerin, yani Kürt halkını dikkate almayanların önünde artık tek yol var: Savaş suçlarını işlemeye devam etmek ve günün birinde bunun kefaretini ödemek! Ve bu arada Türk halkına da onulmaz zararlar vermek. Egemenler arasında, şayet varsa, "Realite"yi kabullenenlere düşense, Obama'nın, yani onların pek sevdikleri deyimle "dış mihraklar"ın, belirledikleri "yol haritası"nın ötesine geçebilme basiretini göstermek.Neydi emperyalizmin "yol haritası"? Türkler ve Kürtler, emperyalizme hizmet yolunda ve onun himayesinde, anlaşacaklardı. Kürtler, ana hatları ve sınırları "üç aşağı beş yukarı" bugün belirlenmiş statükoya razı olacaklar ve bu "kazanımları"nı elde tutabilmek için Amerika'ya mahkûm kılınacaklardı. Buna karşılık TC de, nihai bitirilişine giden yolda ilk adım olarak, PKK'nin silahlı kanadının tasfiyesi karşılığında, Türkiye Kürtleriyle Güney'li önderlikleri muhatap alarak sürece katkıda bulunacaktı. O da, ilerde bir adım daha ileriye gidilmemesi için, emperyalist garantöre mahkûm ve medyun kalacaktı. Kürtler ve Türkler birbirlerinden korkmaya ve dolayısıyla da emperyalizme sığınmaya mecbur kalacak, ona hizmete koşulacaklardı. Bölgedeki muhayyel emperyalist statükonun bekçileri, aynı zamanda, Ortadoğu'da Arap olmayanlar olarak, Arap işbirlikçilerle birlikte, Araplara karşı bir setin altyapısını da döşemiş olacaklardı böylece. Bu, aynı zamanda, İran ya da Suudi Arabistan, ayağa kalkmış İslamcılara karşı bir "laiklik cephesi" anlamına da gelecekti. En büyük fundamentalist ve anti-Arap Siyonist Devlet de bu koalisyon içinde emperyalist planlara "tüy dikecek"ti.Başbakan Erdoğan Ahmet Türk'le görüşerek Obama "yol haritası"ndaki ilk ürkek adımı attı. Oysa, bugünlerde doğrudan ayakları bu coğrafyaya basan, otantik, yerli bir "yol haritası" da İmralı'dan, yani "Sorun"un ve Savaşın öteki tarafından gelmekte. Şimdi göreceğiz, "dış mihrakların yol haritası"nı mı, "Kürt yol haritası"nı mı referans alacak Türkiye. Bunun yol ve yöntemi ise ayrı bir konu ve işin özünü oluşturmuyor. Bu "yol haritası"nın tartışılmasına başka ve eleştirel Kürt sesleri de katılacak kuşkusuz. Onlar da dinlenmeli mutlaka. Ayrı devlet hakkını savunanından federasyon, otonomi ve öteki çözümleri yeğleyenler de seslerini özgürce ve örgütlü olarak duyurabilmeliler. Kürtlerin tamamı bakımından seslerini duyurmak da yetmez, sürece katılımları da sağlanmalıdır elbette. Toplum dinlemeli ve tartışmalı. Çözüme giden yol haritasının sıçrama noktasını bu oluşturabilir ancak.Bu arada, Türkiye emek güçleri de seslerini yükselteceklerdir. Onların çıkış noktasını Lenin'den devralınan miras belirleyecek elbette. Ne demişti Lenin ezen ulus devrimcilerine? Özcesi, siz maksimum talepleri dillendireceksiniz, kardeşliğin de, gönüllü birliğin de, sınıfın birliğine ilişkin tercihlerin meşruiyeti de, "ayrılma hakkı"nın ikirciksiz kabulünde aranmalı demişti. "Kendi kaderini tayin hakkı" ilkesinin tavizsiz savunusu Türkiyeli devrimcilerin, bunun nasıl kullanılacağıysa Kürtlerin işi olmalı bugün. Öcalan'ın "yol haritası," günün koşullarında, ana Kürt damarının bu konudaki ilkelerini, yöntemini, hedeflerini belirleyecek. Olabilecek en olumsuz koşullarda yapılırken bu, en ileri programla Kürdün yardımına koşmak da devrimciliğin "turnusol işlevi" sayılmalı bugünlerde.Bir faşist reaksiyon, konuyu sürünceme içinde çürümeye havale etme ya da gözbağcılığı uyanıklığı egemenlik sisteminin başlıca seçenekleri olarak saptanabilir ama, kökenleri Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'na dayanan sömürgeci statükonun "pandora kutusu" açılmıştır bir kere. Bu nedenle, ileriki günlere ve gelişmelere ilişkin bir strateji oluşturma görevi de devrimcilerin önünde durmaktadır.Şimdi öncelikle iki şey gerekmektedir. Birincisi, "olması gereken"i, inandığınız "doğru"yu söylemek; ikincisi de, işlerin nereye doğru evrileceğine ilişkin bir perspektif oluşturmak. Varsın kimileri "gerçekçi" olsunlar, "olabilecekler" üzerinden "evrimsel" yaklaşımları yeğlesinler. Bu arada birilerinin de işin "doğrusu"nu, "olması gereken" yanını vurgulaması, ayrıca, geleceğin yönüne ilişkin düşünce egzersizi yapması gerekir. Tartışmanın ilerleticiliği ancak böyle ortaya çıkar.Bugün artık Düzenin fiilen çökmediği ama üzerinde inşa edildiği bütün argüman, varsayım ve kurumsal/ideolojik temellerin iflas etmekte olduğu bir tarihsel döneme girmekteyiz. Bu, aynı zamanda, Kürtlerin inkarına ve şiddete dayalı Düzen'in çok boyutlu yenilgisine de işaret etmektedir. Düzen'in geleneksel emperyalist destek payandası da özgül ağırlığını taşıyamaz haldedir. Bu durum, kaçınılmaz olarak, bir yeniden inşa sürecinin de başlangıcı demektir. Bu durumun, aynı zamanda, sınıf hareketinin dibe vurduğu ve şovenizmin emekçileri de yaygın biçimde zehirlediği bir ortamda oluştuğunu da unutmamak gerekir. Bu koşullar altında, yeniden insanın, günümüz koşullarında, burjuva-demokratik bir form içinde olacağını ve gidişatın bir "Kurucu Meclis" oluşumunu toplumsal gündeme sokacağını ya da bu yöndeki bir talebin yükseltilmesinin koşullarının oluşabileceğini düşünebiliriz. En azından, devrimciler tarihi bu yönde itmeye hazırlanabilirler. Aslında bizim inancımız odur ki, bir "çözüm süreci"nde de, çözümsüzlüğün dayatılmasının ardından gelen büyük yıkım sonrasında da, bir gün mutlaka, yeni bir devlet inşası bütün ağırlığı ve aktörleriyle gündeme gelecektir.DEVAM EDECEK...

0 Kommentare: