Türk: Hükümet acilen netleşmeli
DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, Kürt sorununda inkarın isyanı, isyanın şiddeti doğurduğunu ve PKK nin de Kürt sorunun sonucu olduğunu belirterek, 'Eğer demokratik bir çözüm için adım atılırsa 3 ay içinde silahlar bu ülkenin gündeminden çıkar' dedi. Anayasa değişikliği olmadan çözümün mümkün olmayacağını ifade eden Türk, ayrıca çözüm için Meclis bünyesinde bir komisyonun kurulmasını ve bu komisyonun gerçekleri araştırmasını istedi.Meclis Genel Kurulu'nda hükümetin 'Kürt açılımı' üzerine konuşan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, yaşanan bölgesel ve küresel gelişmelere dikkat çekerek, böylesi bir dönemde Kürt sorununun Meclis'te görüşülmesinin önemli olduğunu söyledi. 'Hiç şüphesiz ki bugün, cumhuriyet tarihinin en önemli, en sancılı, en fazla acılara ve kayıplara yol açan, bu nedenle en dramatik konusunu ve elbette ki en büyük sorununu, yani Kürt sorununu konuşuyoruz' diyen Türk, soruna ilişkin görüşlerini paylaştı. Kürt sorununun ortaya çıkması ve büyümesinin devletin hatalarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulayan ve bunun uluslararası sistemden ve güç dengelerinden bağımsız ele alınamayacağını işaret eden Türk, sorunun gelişiminde yeni dünya düzeninin gelişiminin de rol oynadığını söyledi.'Sorunu inkar edenler uluslararası güçlerin çıkarlarına hizmet ediyor'Türk, 11 Eylül saldırılarından sonra, dünya sisteminin akıl tutulması yaşadığını her şeye güvenlik eksenli bakmaya başladığını ve bunun da Türkiye'deki zihniyeti derinden etkilediğini söyledi. Sorunun iç dinamiklerle çözülmesi gerektiğini belirten ve 'Ancak bu durum, konuyu dış dünyadan yalıtarak ele alma lüksüne ya da hatasına bizleri sevk etmemelidir' diyen Türk, 'Buradaki en ince nokta, hangi yaklaşımın bu uluslararası sisteme hizmet ettiği hususudur. Yani; farklılıkları inkâr ederek veya Kürt sorununu inkâr ederek mi, bu sisteme hizmet etmiş olursunuz? Yoksa; ülkeye demokrasiyi hakim kılıp, vatandaşların demokratik haklarını güvence altına alarak mı onurlu ve özgür bir duruş sergileriz? Bize göre, farklılıkların inkârı ve demokrasi yoksunluğu, ülkeyi uluslararası sistemin sömürüsüne ve istismarına açık hale getirmiştir' dedi. 'Yıllardır emperyalizme karşı mücadele ettiğini sananların birçoğu bile, Kürt sorununa yaklaşımdaki hatalar nedeniyle, bunların değirmenine su taşıdığını fark etmedi' diyen Türk, bu durumda olanların Kürt sorunu konusunda sürekli yanlış değerlendirmeler yaptığını ve buna toplumun da alet edildiğini söyledi. Türk bu politika nedeniyle 'terörle mücadele' adı altında derin acılara yol açan örtülü bir savaş yürütüldüğünü hatırlatarak, 'Yaşanan faili meçhul cinayetler, işkenceler, infazlar, gözaltında kayıplar, köy yakma ve boşaltmalar, haksız gözaltı ve tutuklamalar ve daha niceleri, sıkıyönetim ve OHAL hukuku gerekçe gösterilerek gizlenmeye çalışıldı' dedi.'Kürtlerle Türkler arasındaki duygu farklılığını gidermek için gerçekleri açıklayın'Bu gerçekleri yazan gazetecilerin, dile getiren siyasetçilerin, aydınların öldürüldüğünü ifade ederek, yaşanan kaçırılmalara dikkat çeken Türk, bununla 'psikolojik savaş çerçevesinde orada yaşananların Fırat'ın doğusunda kalmasının sağlanmasının' amaçlandığını söyledi. Yaşananlardan Türkiye kamuoyunun fazla bilgi sahibi olmadığını ancak bölge insanın bu durumu bizzat yaşadığını vurgulayan Türk, 'Bu durum, Türkiye'nin doğusu ve batısı arasında inanılmaz bir duygu ve algı farklılığı yaratmıştır. Bunu gidermenin tek yolu da, Kürt sorunundaki tarihi ve güncel gerçeklerin bütün kamuoyuna açıklanmasıdır' dedi. Bu ilk adımla barış, demokrasi ve kardeşlik projesinin de temellerinin atılacağını sözlerine ekledi.'İnkar isyanı, isyan şiddeti getirdi'Kürtlerin tarihine değinen ve Kürtlerin yok sayılarak asimilasyona uğradığını belirten Türk, 'Bütün bunlar, tek etnik kimliğe dayalı ulus yaratma projesinin parçaları olarak tasarlandı. Ancak, bunun başarılı olmaması halinde, yol açabileceği tehlikeler görülmedi. Sonuçta, bu proje tutmadı. Ve maalesef ki, sonuçları günümüze kadar, büyük acılar yaratan bir soruna dönüştü' dedi. Bu baskıcı ve inkar politikalarının isyanları beraberinde getirdiğine işaret eden Türk, devletin de isyanları bastırmak için daha fazla şiddete başvurduğunu anımsattı. Türk, 'Şeyh Sait İsyanı da, Ağrı ve Dersim olayları da doğru okunamadı. Bozulan düzeni yeniden tesis etme adına; akıl almaz baskılar, katliamlar uygulandı. Peki sorun çözüldü mü?' diye tepki gösterdi. Dönemin Harbiye Kurumunun hükümete, 'Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetin müdahalesi, Dersimli'ye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder' şeklinde rapor sunduğunu belirten Türk, bu bakışla trajedilerin yaşandığını ifade ederek, 'Munzur suyunun nasıl kızıla boyandığı resmi tarihçiler tarafından yazılmamış olsa da, halk tarafından kuşaktan kuşağa aktarılan gerçekler sayesinde çok iyi biliniyor' hatırlatmasında bulundu. Türk, 'O dönemlerde yaşananların üstü örtüldüğü yetmezmiş gibi, bu gün bile aynı zihniyetin temsilcileri çıkıp bu yöntemleri bir daha uygulamaktan söz etme cesaretini gösterebiliyor. Şunun açıkça bilinmesi gerekir ki, bir daha böylesi hiçbir zihniyet, toplumumuza benzer acıları yaşatma gücüne sahip olamayacaktır. Katliamcı politikaları hükümete açıkça bir çözüm yöntemi olarak önerenler, bunun hesabını halkımıza verecektir' dedi.'Kürtlerin inkar edilmesi bir devlet politikasıdır'PKK'nin bir sonuç olduğunu ifade eden TÜRK, 'Devletin ve hükümetlerin siyasal hataları neticesinde, ortaya çıkmış bir sonuçtur PKK! Ancak devlet, bu sonucu ortadan kaldırmayı bir çözüm politikası olarak benimsediği için, sorunun nedenleri hiçbir zaman ele alınmamıştır. Bu temel bir yanılgıdır' dedi. 'Kürt sorunu yoktur' şeklindeki değerlendirmeleri de cevaplandıran Türk, propagandası yapılan 'kardeşliğin' nasıl yürütüldüğüne ilişkin şu örnekleri verdi:'Tarih 21 Eylül 1930. Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt şöyle söylüyor: 'Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır: Hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler' diyor. Yine, 1935'te İsmet İnönü'nün Şark Raporu'nda, Kürtlerin nasıl asimile edileceğini, yerlerinden-yurtlarından nasıl göç etmek zorunda kalacaklarını, nüfus ve iskân planlarını ayrıntılı bir şekilde dile getiriyor. Bunların hepsi devlet politikası olarak, harfiyen yerine getirilmiştir. 1960 askeri darbesini, ilerici olarak görenlere söylüyorum. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, darbe sonrası çıktığı yurt gezilerinde, 'Kim ki size, siz Kürtsünüz derse, yüzüne tükürün' diyor. Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu Başkanı, aynı zamanda eski bir Dışişleri Bakanı ve büyükelçi Coşkun Kırca; 1994 yılında DEP'lilerin dokunulmazlığı kaldırılırken, aynı mantığı dile getirdi. Mahmut Esat Bozkurt'un sözlerini tekrarladıktan sonra 'Bu ülkede Türk olmayanların, yalnızca susma hakkı vardır' dedi. İşte bazıları kardeşlik edebiyatını, bu şekilde yaptı. Bir zihniyetin anlaşılması için bu örnekleri vermek zorundaydım.''Çocuklarınıza zorla Kürtçe öğretilse!.,.'Eşit yurttaşlıktan bahsedenleri 'empati' yapmaya çağıran 'yeryüzünde Türkçe diye bir dil yoktur' şeklindeki bir inkarı düşünmelerini isteyen Türk, 'tek kelime Kürtçe bilmeyen sizin çocuğunuza, zorla Kürtçe eğitim yaptırsa; kendinizi eşit yurttaş olarak hissedebilir misiniz bu ülkede? Eminim bunun düşüncesi bile, bazılarınızın tüylerini diken diken ediyordur' diye konuştu. Türk, Kürtlerin bu trajediyi yıllardır yaşadığını söyledi.'İnkar edilen bir halkın varlığını savunmanın neresi milliyetçiliktir?'Kürtlerin ve Türklerin tarihine kültürüne dikkat çeken ve 'Türküyle-Kürdüyle, Lazıyla-Çerkeziyle, Alevisi-Sünnisiyle binlerce çiçekli bahçeyi kurutup, tek çiçeğe dönüştürmeyi savunmanın hiçbir makul gerekçesi olamaz' diyen Türk, 'Bu mesele bir Kürt-Türk meselesi değildir. Asimilasyon politikalarına karşı bir tutumdur' dedi. Kürtlerin bu trajediye karşı verdiği mücadeleye 'etnik milliyetçilik' diyenleri vicdanlara havale ettiğini belirten Türk, 'Ortada resmi olarak kabul edilmiş bir etnik kimlik bile yokken, 'bu kimlik vardır' demenin neresi milliyetçiliktir, neresi ırkçılıktır?' sorusunu yöneltti. Türk, esas milliyetçiliğin ve ırkçılığın 'Kürt diye bir halk yoktur. Bunlar, dağlarda karda yürürken çıkardıkları kart-kurt sesleri nedeniyle, Kürt olarak adlandırılan dağ Türkleridir' diyen anlayış olduğunu söyledi. Türk, bu inkarın ve politikaların çözüme değil, sorunun derinleşmesine hizmet ettiğini yineliyerek, 'Bölge halkı gördüğü zulmü şikayet edecek; bir savcı-bir hakim-bir vali- bir kaymakam bile bulamadı' diye konuştu.Bugün Ergenekon denilen yapıyı Kürtlerin 20 yıl önce dile getirdiğini ancak o dönem 'derin devlet' demenin bile suç olduğunu hatırlatan Türk, 'Susurluk, Şemdinli, Ergenekon ortaya çıkmadan önce, biz bunların namlularını ensemizde hissederek yaşamaya gayret ettik' dedi.'Bir birimize güvenmek için geçmişle yüzleşmeliyiz'Algı farklılığını gidermek için bu gerçeklere dikkat çektiğini hatırlatan Türk, Kürtlerin sevincinin 'şov' olarak görülmesinin bu algı farklılığından kaynaklandığını söyledi. 'Eğer geçmişimizle gerçek bir yüzleşme sağlayamazsak; gelecek için birbirimize güvenemeyiz' hatırlatmasında bulunan Türk, söz konusu politikaların günümüzde de inceltilmiş şekilde sürdüğünü söyledi. Yaşanan can kayıplarına ve acılara dikkat çeken ve 'Peki bütün bu yaşananlardan sonra, yaşanan acıları karşılaştırmak yerine ortaklaştırmak daha yapıcı olmayacak mıdır?' sorusunu yöneltti.'Halkın barış talebi bir erdemdir'Kürtlerin barışta ısrar etmesini bir Erdem olarak gördüklerini hatırlatan Türk, Haklar arasında bir çatışma olmamasının da bir kazanım olduğunu belirterek, 'Her türlü ırkçı, faşizan tahriklere rağmen; halkların bir arada ve barış içerisinde yaşama arzusunu koruyor olmasını, büyük bir saygıyla karşılıyoruz' dedi. Türk yaşananlardan dolayı halkın değil, ittihatçı zihniyetin sorumlu olduğunu söyledi. Bölgedeki yoksulluğa dikkat çeken ve 'Eğer bu gün insanlar her gün açlıktan ölmüyorsa; bunun nedeni toplumdaki dayanışma kültürüdür' diyen Türk, buna 'efendim şiddet vardı, yatırım gitmedi, o nedenle bölge yoksul kaldı' denilmesinin vahim bir yaklaşım olduğunu söyledi. Bölgedeki yoksulluğun ve geri bırakılmışlığın çatışmalardan kaynaklanmadığını bunun devletin birçok raporunda da ortaya çıktığı gibi, bilinçli bir ihmal ve ayrımcı politikası olduğunu dile getiren Türk, 'Son dönemlerde, hükümetlerin bu konudaki sınırlı girişimleri de, bu politikanın kırılmasına yetmemiştir' dedi. 'Demokrasi ekonomisiz, ekonomi demokrasisiz olmaz' diyen Türk, demokratikleşme sürecinde bölgeler arası gelişmişlik farklarının ortadan kaldırılmasını istedi.'Önce demokrasinin çıtasını yükseltin'Sadece Kürtlerin değil, bütün Türkiye'nin demokrasiye ihtiyacı olduğuna işaret eden Türk, 'Ülkenin bütün vatandaşları, demokrasi yokluğunun mağdurudurlar. Ve elbette ki, demokratik açılım, bir bütün olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasi çıtasını yükseltmeyi hedeflemelidir. Demokrasiyi halka taşırmayı öngörmelidir' talebinde bulundu. Türk, ayrıca, atılacak adımlarla sadece Kürtlerin değil bütün farklılıkların haklarının güvence altına alınmasını isteyerek, 'Kimliklerin, dillerin, kültürlerin kendini özgürce, korkmadan, baskılanmadan ifade etmesi ülkeyi bölmez. Tam tersine, ülkeye aidiyet bağlarını güçlendirir' dedi.'Hükümet çözüm mü istiyor, sorunla yaşanabilir düzeye mi çekmeye çalışıyor''İçi boşaltılmış bir kardeşlik söyleminin de, ırkçılığı körükleyen politikalarından' vazgeçilmesini isteyen Türk, ortak aklın yaratılması talebinde bulundu. Çözümün ancak Anayasa değişikliği ile mümkün olduğunu söyleyen Türk, '1980 askeri darbesinin ürünü cunta anayasasını değiştirmeyi bile gündemine alamayan bir çözüm yaklaşımı, önceki inkâr yaklaşımlarından, özü itibariyle, ne kadar farklı olabilir?' diye sordu. Demokratik Özerklik talebini 'Güçlü ve özerk yerel yönetimler modelini tartışmayı bile hakaret sayan bir anlayış, demokrasiyi nasıl halka taşıyacaktır?' sorusuyla dile getiren Türk, anadilde eğitimin 'bölücülük' sayılmasına da tepki gösterdi. 'Hükümetin amacı sorunu kalıcı bir şekilde ve demokratik bütün hakları hayata geçirerek çözmek midir? Yoksa bu sorunla bir müddet daha yaşamaya devam etmek, yani sorunu 'katlanıla-bilir' bir düzeye çekmek midir?' diye soran Türk, hükümetin bu konuda acilen netleşmesini istedi. Kürtlerin ve DTP'nin 'artık yeter' dediğini hatırlatan ve bu tarihsel kısır döngüye bir son vermek için, ciddi ve cesur yaklaşımlar görmek istediklerini belirten Türk, sorunun devam etmesinin kime nasıl yaradığının sorgulanmasını istedi.'Bizim bayrakla, sınırla, Türkçe ile bir sorunumuz yoktur''Uluslar arası oyunları bozmanın ve boşa çıkarmanın tek yolu demokratik çözümdür' diyen Türk, 'Kendi aramızda, kendimize uygun bir modelle, birlik içerisinde çözmenin dışında bir seçenek yoktur. Bunun için birbirimize güvenmek, bu güveni tesis etmek dışında bir yol da yoktur' diye konuştu. Türk şöyle konuştu:'Bizi bir arada tutan yeterince ortak değerimiz vardır, var olmaya devam eder. Hiç kimsenin bayrakla, sınırlarla bir sorunu yoktur, olmaz. Ülkenin ortak dili Türkçedir, Türkçe olmaya devam eder. Hatta kendi anadilinde eğitim yapacak olanlar için, Türkçe ortak iletişim dili olarak korunur. Bizi bir arada tutan tek değeri 'etnik kimlik' olarak dayatırsanız eğer; bu yanlış bir yaklaşım olur. Bunun adı çözümsüzlükte ısrar olur. Bu şekilde ülkeye de, ülkenin kültürel zenginliklerine de, hatta Türklüğe de zarar verirsiniz. Türkiye'nin demokrasi dışında başka bir çıkış yolu kalmamıştır. Demokrasinin ülkemize zarar getireceğini söylemek de, kimsenin savunabileceği bir şey değildir.'Hükümetin çözüm yaklaşımının söz konusu çözümden uzak olduğunu belirten ve 'Hükümet şundan emir aldı. Bu bir dış dayatmadır, ABD projesidir' denilmesini de doğru bulmadıklarını belirten Türk, Uluslar arası güçlerin çözümdeki rolü içinde, 'ABD, Avrupa; eğer bu sorunun demokratik barışçıl çözümünde katkı sunacaklarsa 'tamam' diyelim. Yok eğer, bu bir dayatmaya ve yeniden çatıştırmaya götürecekse; o halde bunlara 'gölge etmeyin başka ihsan istemez!' diyebilmeliyiz. Bu gücü de halktan ve meclisten alabilmeliyiz' dedi.'Ciddi adım atılırsa 3 ay içinde silahlar gündemden çıkar'Hükümetin somut bir projesi olmamasına rağmen destek sunduklarını hatırlatan Türk, 'Ancak, hükümetin askeri operasyonlardaki ısrarı ve meseleyi güvenlik boyutunun ötesine taşıyamamış olması, ölümleri durdurmadığı gibi, süreci de ilerletememiştir' dedi. Bazılarının siyasi çözüm arayışlarını ihanet olarak gördüklerini belirten Türk, 'Biz şuna inanıyoruz: Eğer ciddi bir çözüm yaklaşımı gösterilirse; silahlar üç ay içinde Türkiye'nin gündeminden çıkar. Bu meselede canı yanmayanlar, yüreği dağlanmayanlar rahat olabilirler! Ancak hiç kimse, bize bir daha bu acıları yaşatma hakkına sahip değildir ve bundan sonra da olamayacaktır' dedi.'Çözüm için TBMM'de komisyon kurulsun'Sorunun çözümü için TBMM çatısı altında bütün partilerden oluşan bir komisyon kurulmasını öneren Türk, 'Madem bu sorun bizim sorunumuzdur, madem çözümünü de biz kendimiz bulacağız, o halde; Hükümet, bu süreci artık kapalı kapılar ardında yürütüp süreci bulandırmak yerine Meclise teslim etmelidir. TBMM bu soruna bulacağı ortak siyasi akılla, 72 milyon yurttaşa yakışır bir demokratik temsiliyet gücünü ortaya koymalıdır' dedi. Komisyonun ters yüz edilmiş tarih anlayışını sorgulayarak, gerçekleri açığa çıkarmasını; Hakikatleri araştırıp; kimin-nerede-hangi hataları yaptığını; ülkenin hangi dönemeçlerde, zayıflatılıp teslim alınmaya çalışıldığını ortaya çıkarılmasını isteyen Türk, bunlar yapılmadan çözümün mümkün olmayacağını söyledi. Meclisin iradesi ile açık ve şeffaf bir çalışma yapılmasını ve komisyonun toplun bütün kesimleri ve aydınlarıyla sürekli görüşme halinde olması gerektiğini bildirdi. Türk, çözümle Türkiye'nin kazanacağını, Türkiye'nin kazanması, Türkiye'nin demokratikleşmesi Ortadoğu'da barışın ve demokrasinin gelişmesinin önünü açacağını söyledi.'Barış için koltuklarımızdan değil, canımızdan vazgeçmeye hazırız'Türk, operasyonlarda ısrar etmenin çözümsüzlüğe hizmet edeceğini yenileyerek, 'Üstlendiğimiz sorumluluk gereği, bırakın tek bir yurttaşımızın ölmesini; burnunun kanaması bile, makamlarımızla kıyaslanamayacak kadar değerlidir. Biz, barış için koltuklarımızdan değil canımızdan vazgeçmeye hazırız!' dedi. Türk, 'Hükümeti de, muhalefeti de, bu tarihi dönemde; kandırma, aldatma politikalarını bir kenara bırakarak; sorunu ciddiyetle ele almaya çağırıyoruz. Tarih karşısında onurlu bir yere sahip olmak her siyasetçiye nasip olmaz. Gelin bu onuru hep birlikte paylaşarak, çocuklarımıza barış ve huzur içerisinde yaşanacak bir gelecek armağan edelim' dedi.DİHA