Tesvik ve Istihdam paketyi aciklandi!

Türkiye'nin uzun zamandır gündemini meşgul eden teşvik-istihdam paketi açıklandı.

Basının karşısına ekonomi kurmaylarıyla birlikte çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan paketi duyururken, küresel ekonomik krizin etkilerini de 'teğet geçmeden' kabul etti. Hükümetin yeni paketini birçok çevre tepkiyle karşıladı. Tepkilerin merkezinde öncelikli konu, teğet geçmediği anlaşılan ekonomik krize alınan tedbirlerin yetersizliğiydi. Krize karşı kamuoyu, hükümetten işsizlik, kıdem tazminatı ve sendikal yasaların yeniden düzenlenmesi, toplu iş sözleşme görüşmelerinde sendikaların esas alınması, çalışma hayatında iyileştirme, farklı iş kolları ve sektörlerin desteklenmesi için adım bekliyordu. Pakette, köklü çözümler yerine ara formülleri, geçici, günü kurtarmaya çalışan yaklaşımları fark eden kamuoyu, AKP'nin yapısal sorunları çözebilecek kabiliyet ve niyetini sorgulamaya geçti. Bu kamuoyunun tepki ve refleksleri açısından önemlidir. Ancak AKP'nin yeniden keşfinin yarattığı hayal kırıklığı üzerinde de durulmalıdır. Çünkü AKP'nin esas aldığı pragmatist çizgi kendileri tarafından defalarca dillendirildi. Durumdan vazife çıkarmasının ötesinde Türkiye'nin ağır ve acil sorunlarına çözüm üretemeyeceği defalarca kanıtlandı. Sadece AKP döneminde açıklanan paket saysısı yenilerle birlikte yedi olduğu düşünülürse durum dahada anlaşılır olacaktır. Paket açıklanırken Başbakan'ın 'Harcayacak para yok diyenler yanılıyor. Kusura bakmayın arkadaşlar halkta para var' sözleri dahi durumu özetlemeye yetmektedir.

Köklü çözüm bulunmuyor

Ancak yinede pakete ilişkin bir kaç hususu vurgulamak sadeleştirmek açısından önemli olacaktır. Paket,Türkiye'yi gelişmişlik düzeyine göre dört bölgeye ayırmakta. 1. Bölge'de, ağırlıklı olarak motorlu kara taşıtları ve yan sanayi, elektronik, ilaç, makine imalat ve tıbbi, hassas ve optik alet yatırımları gibi yüksek teknoloji gerektiren yatırımların teşviki düşünülüyor. 2. Bölgede teknoloji yoğunluklu sektörler desteklenecek. Bu çerçevede; ağırlıklı olarak, makine imalat, akıllı çok fonksiyonlu tekstil, metalik olmayan mineral ürünler (cam, seramik, karo, yalıtım malzemeleri vb) kağıt, gıda ve içecek imalatı gibi sektörler yer alıyor. 3. ve 4. bölgeleri oluşturan bölgede ise tarım ve tarıma dayalı imalat sanayi, konfeksiyon, deri, plastik, kauçuk, metal eşya gibi emek yoğunluğu sektörlerin yanı sıra turizm, sağlık ve eğitim yatırımları öne çıkarılmış durumda. Vergi ve faiz indirimlerini ise hükümet tüm bölgelere göre değişken biçimde düşünüyor. Bölgeler arası dengesizliğin ekonomik sebeplerden kaynaklı olduğunu ispatlamaya çalışan paket, asli sebebi oluşturan siyasal yaklaşımla ilgili herhangi bir çözümleme yada ibare kullanmazken, ekonomik reçetenin her sorunu çözebileceğine iman ettirmeye çalışıyor.

Pakette ikinci ana başlık ise istihdamla ilgili. Türkiye'nin kronik sorunu haline gelen işsizlikle mücadele için iş başı eğitimi adıyla 6 aylık staj programları uygulanarak mesleki eğitim kazandırılması böylelikle de 100 bin kişiye iş olanağı yaratmayı öngörüyor. 500 bin kişiye kamuda geçici iş sağlanacağı şeklinde gündeme gelen kamu yararına çalışma uygulaması ise daha az sayıda kişiyi kapsıyor.Türkiye'de işsizlik için açıklanan resmi oran ise 16.1. Bu rakam tam karşılığı 3 milyon 802 bin kişi. Emek sendikaları ise bu oranın çok daha yüksek olduğunu belirtiyor. Her gün kapanan işyerlerine yenileri dahil olurken işten atılan insan sayısıda giderekte artış gösretiyor. İşsizliğe çözüm aradığını söyleyen hükümet mevcut olan duruma çözüm üretemezken yeni istihdamlar yaratacağını söylemesi akıl karı gibi durmuyor.

Emekçiler tepkili

Paketin hangi kaynaktan revize edileceği de tartışmanın diğer önemli ayaklarından birini oluşturuyor. Hükümet bu konuda işsizlik fonu ve hazineyi gösterirken kamuoyu buna şiddetle karşı çıkıyor. Birinci nedeni tüm emekçilerden yapılan kesintilerle hükümetin kendisine rant sağlanması istenilmiyor. İkinci neden ise paket için kaynağın hazineden alınması yeni vergileri gündeme getireceğinden hükümetin yeni kaynak yaratması gerektiği savunuluyor. Ancak bu kaynağın kesinlikle IMF ile yapılacak anlaşmalar sonucuna bırakılmaması vurgulanıyor. Hatta IMF'nin gündeme getirilmemesi örnekleri ve diğer ülkelerdeki deneyimleriyle birlikte hükümete anlatılıyor. Ancak hükümetin toplumdan gelen bu sesede kulak vermeyeceğini söylemek pekte yanlış olmayacaktır. Hükümete paketle birlikte yöneltilen ağır eleştirilerden biriside sendikal alanlarda yaşanan sorunlara ilişkin. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller ve hak ihlallerinin hala devam ediyor oluşu bilindiği gibi ILO'nun, 28 Mayıs-13 Haziran 2008 tarihleri arasında yapılacak Uluslararası Çalışma Konferansı'nda, Aplikasyon Komitesi'nde gündemine gelecek. Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi'nin uygulanması konusundaki ihlaller gerekçesiyle Türkiye'yi gündeme alan Aplikasyon Komitesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecine de etki edeceği söyleniyor.

Paket ve Kürt sorunu

Öte yandan paketin Kürt sorununu 'ekonomik soruna' indirgeyen ve hayalkırıklığı yaratan GAP Eylem Planı'nın yıldönümünde açıklanması dikkat çeken en önemli bölümdü. Son 20 yılda açıklanmış çözüm paketlerinin akıbeti ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin tartışmaların yoğunlaştığı bir dönemde paketin açıklanması, hükümet cephesinden Kürt sorununa yaklaşımda her hangi bir değişikliği gösterip göstermemesi açısından önemliydi. Özellikle de Kürt sorununun çözümüne ilişkin şimdiye kadar herhangi bir somut adım atmayan, sadece 'İyi niyet ve çabalarımız' var demekle yetinen Erdoğan'ın tavrı merak konusuydu. Kürt sorununu ekonomi ve terör çerçevesinde mi, yoksa siyasi sorun olarak ele almaya devam mı edecekti?

Bilindiği gibi Erdoğan, 27 Mayıs 2008'de Kürt sorununun çözümüne ilişkin beklentilere, GAP'ı ön plana alarak bir ekonomi paketi açıklamış, Kürt sorununun siyasi çözümünden kaçınmıştı. Daha önceleri Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit de benzer ekonomi ve teşvik paketlerini açıklamış, sorunu çözecekleri iddiasında bulunmuşlardı. Ancak hiçbiri istedikleri çözümü getirmeyi başaramamıştı.

Erdoğan'ın da Kürt sorununda izlenen bu politikadan ayrışmadığı sorunu ekonomik sorun olarak ele almaya devam edeceği anlaşılmıştır.

Ders çıkarılamayan proje: GAP

Erdoğan'ın Kürt sorunundan kurtulmak için umut bağladığı projelerin başında gelen GAP'ın yasal temelleri 1963 yılında atıldı. 1989, 1997 ve 2000 yıllarında açılan ekonomik paketlerle yeniden revize edildi. 2002 yılında işbaşına gelen AKP hükümeti 6 yıl boyunca, öngörülen bu revize planlar çerçevesinde GAP'ı değerlendirdi. Ancak 22 Temmuz 2007 milletvekili seçimlerinde demokratikleşme konusunda ciddi adımlar atacağı beklentisiyle AKP'ye oy veren Kürtler, uygulanan politikalar nedeniyle hayalkırıklığı yaşadı. AKP Bölge'de ciddi anlamda taban kaybetmeye başladı. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan, 29 Mart 2009 yerel seçimlerine yönelik bir yatırım planı olarak, işçevreleri ve bazı meslek örgütleriyle birlikte hazırlanan GAP Eylem Planı'nı açıkladı. Açıklanan ekonomik paketle birlikte Erdoğan, Kürt sorununun siyasal bir sorun olarak değil, 'ekonomik bir sorun' olarak ele aldığını bir kez daha gösterdi. Bu durum Bölge illerinde büyük hayalkırıklığına neden oldu ve nitekim bunun karşılığı olarak 29 Mart seçimlerinde AKP büyük bir hezimet yaşadı.

Yatırımlardan çok çöküş

Açılan bu paketler toplandığında bugünkü rakamlarla milyarlarca doları ihtiva etmesine karşın, Kürt sorununun çözümüne hiçbir katkı sunmadığı gibi Bölge'de ekonomik anlamda da ciddi bir atılımın gerçekleşmediği rahatlıkla görülebilir. Son 15 yılda Konya, Kayseri, Bursa, Çorum, Samsun gibi kentlerde ciddi ekonomik yatırımlar gerçekleşirken, Diyarbakır, Mardin, Van, Erzurum, Ağrı gibi Bölge kentleri ise ekonomik açıdan adeta çöküşü yaşadı.

Güvenlik harcamaları ilk sırada

Bölge'ye yönelik açıldığı ileri sürülen paketlerin büyük bir kısmının da 'asker-polis hacamalarını' kapsaması ise bir başka dikkat çeken husus oluyor. İktisatçı Mustafa Sönmez'in 2008'de hazırladığı 'Doğu-Güneydoğu'da Yoksullaşma ve Çözüm: Barış' raporuna göre, 2006 bütçesinden Bölge illerine yapılan harcamaların yüzde 18'ini 'kamu düzeni ve güvenlik', yüzde 11'ini 'savunma' olmak üzere toplam yüzde 29'unu 'asker-polis harcaması' oluştururken, bazı illerde bu oran çok daha yüksek: Dersim'de yüzde 64, Diyarbakır'da (2006 itibariyle) yüzde 30, Hakkari'de yüzde 43.

Fark giderilmiyor

Teşvik paketlerinin ekonomik refah getirmediğine ilişkin önemli bir diğer veri ise Bölge illerinin söz konusu paketlerden yararlanma düzeyi oluyor. 2004'te 'Bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldırmaya' yönelik çıkarılan 5084 Sayılı Teşvik Kanunu'nun farkı gidermek yerine daha da derinleştirdiği görülüyor. Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, Şırnak, Hakkari ve Ardahan '0' yatırım çekerken, teşvik verilen 49 il içinde Maraş 74, Düzce 78, Uşak 117 yeni tesisle rekor kırdı. Sonuç olarak açıklanan yeni paketle birlikte Türkiye'de yaşanan sorunlara köklü çözüm üretilmediği açıktır. Çağın gerekliliği ve toplumun istekleri hala gözardı edilmektedir. Bunun için siyasal erkin duruş tazelemesi gerekmektedir.Bu da ancak mevcut siyasal argümanların ve alışkanlıkların terk edilmesiyle oluşacaktır. Ancak böylelikle başta Kürt sorunu ve diğer temel sorunlar çözülecek yatırımlar ve teşvikler yerini bulacaktır.

Paket açan açana ama...

Şimdiye kadar açılan bazı paketler şöyle:

# Nisan 1993- Devlet Bakanı Ekrem Ceyhun, Güneydoğu'ya 234 trilyonluk yatırım yapılacağını söyledi. 191 trilyonu kamu, 93 trilyonu ise özel sektör yatırımı.

# Mayıs 1993- Başbakan Süleyman Demirel, Hakkari ve Şırnak için 15 günde 2,7 trilyon ödeme yapılacağını 'müjde'ledi.

# Ağustos 1993- Başbakan Tansu Çiller, Van, Bitlis, Siirt ve Muş'a 5,5 trilyonluk yatırım yapılacağını kaydetti.

# Devlet Bakanı Ali Şevki Erek, 1994 yılı içinde Bölge'ye 16 trilyon dolayında yatırım yapacağını söyledi.

# Temmuz 1994- Bölge için acil 403,5 milyar lira gönderilmesi istendi. Eylül 1994- Acil Destek Programı ve köy kentler kurulması için Bölge'ye 7 ile 4,5 trilyon lira yatırım yapılacağı vaat edildi.

# Eylül 1994- Devlet Planlama Teşkilatı, Güneydoğu'daki 7 ilde 127 projenin desteklenmesi amacıyla 1,2 trilyon ödeme yapılacağını bildirdi.

# Temmuz 1995- Başbakan Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı Hikmet Çetin, Bölge'ye 25 trilyonluk yatırım yapılacağını söyledi.

# Mart 1997- Başbakan Necmettin Erbakan, 'Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu Kalkındırma Hamlesi Projesi' çerçevesinde Milli Güvenlik Kurulu'na sunduğu raporda, 293 kamu yatırımına 119 trilyon lira kaynak aktarılmasını planlandı. Refahyol hükümetinin Başbakanı Necmettin Erbakan, danışmanı Aziz Akgül'e hazırlattığı 'Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kalkınma Programı' raporunu açıklıyordu. Bölge'nin temel sorununun ekonomik değil, siyasal olduğunun altı çizilen bu raporda ve bu rapor doğrultusunda oluşturulan paketin temel dayanağı olan BASK ve Kuzey İrlanda modellerinin sosyal ve ekonomik kalkınma programları reddedilmiş, ABD'nin Tennese Valley Authority, Brezilya'nın Kuzey bölümlerini kalkındırmayı hedefleyen 'Sudene Project' ve İngilizlerin İskoçya Kalkınma Programı 'Scottish Enterprise' projeleri örnek alınmış. 119 trilyon liralık yatırım ve destek amaçlı kaynak sağlanan pakette, aslan payını yüzde 32.8'le enerji yatırımları alıyor.

# 2000 yılında Başbakan Bülent Ecevit Bölge için 107 maddelik bir ekonomik paket açıkladı. Ekonomik paket 107 maddelik eylem planından oluşuyordu. Bunların 47 tanesi ekonomik kalkınma, 30 tanesi idarenin yeniden yapılanması, 17 tanesi eğitim, 13 tanesi de sağlık sahalarında alınması gereken önlemleri kapsıyordu. (Gundem)

0 Kommentare: