Ayna: Mahkemeye gitmeyeceğim 0 Kommentare
'Askerler kız kardeşimi bilinçli şekilde öldürdü' 0 Kommentare
Bu da Jandarma'nın adaleti! 0 Kommentare
Utanması gereken sen değilsin ki! 0 Kommentare
Iğdır'da çöpten meyve toplayan çocuk yürek burktu
IĞDIR'da yaşıtları okul sıralarında ders gören 8 yaşlarındaki kız çocuğunun çöpten meyve topladığını görenler durumuna üzüldü. Söğütlü Mahallesi'ndeki çöplüğe diz çöküp dökülen yiyeceklerden sağlam olanları ayıran kız çocuğu, yoldan geçenlerin bakışları arasında yanındaki sepeti doldurmaya çalıştı. Fotoğrafının çekildiğini gören çocuk kendisini köşe başında bekleyen teyzesinin uyarısı üzerine çöplükten hızla uzaklaştı. “Annen mi çağrıyor ?” sorusuna “Anne ve babam öldü, teyzemin yanında yaşıyorum” diyen kız çocuğu elinden tuttuğu teyzesi ile birlikte ara sokaklara girerek gözlerden kalboldu. (dha)
Baydemir: 3 yılda 65 gazete kapatıldı 0 Kommentare
DİYARBAKIR (DİHA) - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce (TGC) düzenlenen Yerel Medya Eğitim Semineri'nin açılışında konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Bölge'nin ve Diyarbakır'ın Türkiye'nin merkez medyası tarafından "dürbünle bakılan bir yer" olarak görüldüğünü belirtti. Türkiye'nin ilk günlük ulusal Kürtçe gazetesi olan Azadiya Welat'ın Diyarbakır'dan yayın yaptığına dikkat çeken Baydemir, 3 yılda Ülkede Gündem gazetesi geleneğini temsil eden tam 30 gazetenin kurulduğunu ve tam 65 kez kapatıldığını vurguladı.30 gazete 65 kez kapatıldıTürkiye'deki bütün haber ajanslarının temsilciliklerinin, bürolarının Diyarbakır'da bulunduğunu, hatta Türkiye'nin ilk günlük ulusal Kürtçe gazetesi olan Azadiya Welat'ın Diyarbakır'dan yayın yaptığını dile getiren -Baydemir, Ağustos 2006-Ağustos 2009'a kadarki 3 yılda Ülkede Gündem gazetesi geleneğini temsil eden tam 30 gazetenin kurulduğunu ve tam 65 kez kapatıldığını vurguladı. Kapatılan Ülkede Gündem, Günlük, Alternatif, Bakış ve son olarak Demokratik Açılım gibi gazetelerin isimlerini tek tek sıralayan Baydemir bu gazetelerin başına gelenlerin "bir haber değeri bile taşımadığını" söyleyerek, "Ben bunu bir yabancılaşmanın ifadesi olarak görüyorum" dedi.
EĞİTİM KİMİN İÇİN? 0 Kommentare
ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU-ozmuftuoglu@gmail.comEğitim, kimin için ?..1803 yılında Prusya’da çıkan bir kanun, eğitimde şu koşulu getirmiş: Çalışan sınıfın çocuklarına, ilmihal, İncil ve ilahi kitap tanrıyı sevmeyi, ondan korkmayı ve otoritenin buyruğuna göre hareket etmeyi öğrenmeleri için okutulacaktır. Böylece sosyal hiyerarşi içersinde alt sınıflar üst sınıfları sorgulamayacak ve itaat edecek, üst sınıfların da toplumsal gücü daim olacaktır. Çünkü toplumsal düzenin “sınıfsal” yapısı, o düzenin korunması için eğitimi egemen sınıfın aracı olarak kullanmaktadır ve o toplumda eğitimin içeriği de egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda biçimlenmektedir.Kapitalist toplumda eğitim, Prusya örneğinde olduğu gibi egemen sınıf olan sermayenin gereksinimleri doğrultusunda düzenlenmiştir. Ancak yaklaşık 200 yıl önce Prusya’da egemen gücün kendisini “sağlama almak” için geliştirdiği eğitim üzerinden –dini de kullanarak- egemenliği sürdürme yöntemi bugün için de kullanılmakta ama yeterli görülmemektedir. Prusya’nın söz konusu kanunla hedeflediği sadece geleceğin işçilerine (ya da işsizlerine) kapitalist sisteme saygı ve bağlılık aşılamaktan ibarettir. Oysa bugün eğitime, emekçi sınıfların sisteme yönelik tepkilerini dizginleyecek “kültürlü” bekçiler yetiştirmek ve sermayenin kârlılığını arttırmak üzere bilimin teknik alana uygulanmasını ve kapitalist üretimin artmasını sağlamak gibi son derece önemli işlevler de verilmektedir. Öğretmenler ve ders kitaplarından beklentiler de bu doğrultudadır.Kapitalist ülkelerde ikili sınıf yapısına uygun olarak iki farklı eğitim mevcuttur. Bunlardan biri işçi, köylü, memur, küçük esnaf ve üreticiden oluşan dar gelirli ailelerin çocukları için; diğeri ise egemen olan sermaye ve yönetici sınıfın çocukları için verilen eğitimdir. Bugün eğitimin sosyal sınıflara göre ayrışması, 200 yıl önce olduğu gibi yasal düzenleme ile değil, eğitimin piyasalaştırılmasıyla yapılmaktadır. Böylece “yasalar önünde eşitlik” masalına sadık kalındığı görüntüsü içinde hangi eğitime tabi olunacağı piyasa gücüne yani, cepteki paraya bağlı olarak belirlenmektedir. Daha açık ifade edecek olursak cebinde yeterli parası olanlar -ki bunlar sermaye ve yönetici sınıfın çocuklarıdır- eğitimin üst aşamaları için yarışa girmeden, üst sınıfın bireyleri olup sistemi yöneten kademelerde bulunacaklardır. Buna karşılık, cebinde parası olmayan emekçi çocukları ise ya Prusya’daki gibi din eğitimi alarak ya da işçi kalmak üzere meslek okullarına gönderilerek sistemin kendilerine dayattığı eğitimle yetinecektir.Türkiye’de geçerli olan eğitim sistemi tam da kapitalist sistemin eğitim anlayışına uygun olarak yapılanmıştır. Ancak diğer pek çok kapitalist ülke gibi Türkiye’de de eğitim, sadece kapitalizmin değil bunun yanında ulusal düzeyde hakim ideoloji ve siyasi iktidarı elinde bulunduranların da egemenliğini sürdürmek üzere kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de eğitim sisteminin içeriği cinsiyetçi ve şoven unsurları da içermektedir.İşte, bugün ders başı yapılan sınıflarda öğretmenlerin, öğrencilerin ve elbette velilerin karşısında duran tablo budur. Eğer egemenlerin eğitime yükledikleri işlev “başarıyla” devam ederse; onların egemenliği devam edecek ama eğitim sisteminin ve buna bağlı olarak da emekçi kesimlerin “kaderi” değişmeyecektir. O halde başta öğretmenler (ve diğer eğitimciler) olmak üzere tüm emekçi kesimlere eğitimi, eğitim sistemi ve eğitimin içeriğini sorgulamanın bir aracı haline getirmek gibi son derece önemli bir görev düşmektedir(!)
EĞİTİMİN İÇERİĞİNE DİKKAT! 0 Kommentare
İHSAN ÇARALAN-caralan@evrensel.netEğitimin içeriğine özel dikkat!İlköğretim okullarında ve liselerde eğitim-öğretim yılı başlayalı iki gün oldu. Ama iki günde bile eğitim kurumlarının fiziki koşullarının ne kadar yetersiz olduğundan servis sorununa, elektrik, su parasından, tuvalet yokluğuna, okulların depreme dayanıklılığından forma ve öteki alet-edevatların teminine,… kadar, sayısız sorun “haberler” olarak gazete sayfalarına yansıyor. Sorunların büyüklüğü göz önüne alındığında, bundan sonra da bu haberlerin artacağı, haberlerin giderek önemli tartışmalara yol açacağı da anlaşılıyor.Evet, eğitim-öğretim yılının başlamasıyla, eğitim sorunu maddi boyutuyla çokça gündeme geldi; daha da gelecektir.Ne var ki eğitimin içeriğine ilişkin tartışmalar, bu yıl önceki yıllara göre bile gündemin gerilerine düşmüştür. Bunun bir nedeni de fiziki koşulların aşırı kötülüğü ise bir diğer nedeni de daha önce açıkça milliyetçi-şoven-dinci-cinsiyetçi içeriği kabaca yansıtan, hamaset ve komşuları düşman gösteren, başka halkları aşağılayan, cinsiyetçi ifade ve metinlerin kitaplardan “çıkarılmış” olmasıdır.Ama, bu “kaba temizlik” müfredatın düzeyini, demokratik ve bilimsel bir eğitim diyebileceğimiz düzeye yükseltmek için yeterli olmuş mudur?Elbette hayır! Tersine bu, AB’ye hoş görünmek için yapılan “temizlik”, savunulamaz olan bilim dışı, ırkçı, vahiyci içeriğin inceltilerek sürdürülmesini kolaylaştırmış, bu tutum da “Milli Eğitim eğitimin içeriğini demokratikleştiriyor” biçiminde piyasaya sürülmüştür. Oya bu kitaplara, müfredatın içeriğine, “özü”ne bakıldığında, aslında milliyetçi, cinsiyetçi, mezhepçi ayrımların üstü kapalı olarak sürdüğüne tanık oluyoruz.Bugün Cem Gurbetoğlu arkadaşımızın Milli Eğitim’in okunmasına onay verdiği kitaplardaki cinsiyetçi içeriğe dikkat çeken haberi bu açıdan önemlidir. Hele bakanı kadın olan milli eğitimin “erkekliği” öne çıkaran bir eğitimi hayata geçirmesi elbette ironik bir durumdur. Ve bu AKP’ye de tam uygundur. Lafta öyle gerçekte böyle olan takiyyeci bir içeriktir bu.Elbette eğitimin içeriği her şeyden önemlidir. Çünkü, milyonlarca aile çocuklarını, gerçekleri öğrensin, dünyada olup bitenleri anlasın ve kendi yolunu en iyi biçimde bulsun diye okullara göndermekte, bunun için büyük fedakarlıklar yapmaktadır.Ancak okullarda ne öğretildiği, hangi sınıfın çıkarlarının gerçek diye dayatıldığı sorgulanmazsa sonuçta ortaya okumuş yazmış cahiller ordusu çıkar! Bugün pek çok okumuş yazmış, üniversite bitirmiş zata bakınca, bunların böyle olması için özel bir gayretle eğitilmiş olması gerektiğinden söz ederiz. Hatta, “Bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür” gibi bir özdeyişimiz bile var.Bu yüzden eğitimin içeriğine özel bir dikkat göstermemiz son derece önemlidir.Bu yüzdendir ki, gazetemiz, eğitimdeki sorunu tanımlarken, “parasız, demokratik eğitim” ya da içeriğe daha önem veren bir ifade olarak, “parasız, demokratik bilimsel eğitim” biçiminde formüle ediyor.Bu yüzdendir ki kamuoyunun, emek cephesinin, ilerici demokrat güçlerin dikkatlerini eğitimin paralı mı parasız mı, eşitlikçi mi değil mi gibi konulardan da öteye çevirmelidir. Örneğin emek cephesi, anadilde eğitimin savunulması, “ahlak-kültür”, “tarihimizi öğrenme” adı altında milliyetçilik, din ve mezhep ayırımcılığı, bilim düşmanlığı yapılmasına karşı durmayı kendi taleplerini savunmak olarak görmek durumundadırlar. Aksi durumda, yoksul ailelerin zeki, okumuş çocuklarının sermayenin sözcüsü ve gözcüsü olarak her köşe başında karşımıza çıkması önlenemez. En kötüsü de emekçilerin genç kuşaklarının dünyada ne olup bittiğinden habersiz, sermayenin uysal köleleri olmalarını, kendilerinin “yukardan belirlenmiş” ve “değiştirilemez” kaderleri olmasına inanan bir kalabalık olmaları şaşırtıcı olmaz.Elbette, okullarda verilen eğitimin parasız olması önemlidir ama bu eğitimin içeriği, onun tartışılması ise Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin en önemli parçalarından birisidir.
Öldürülen oğlunu andığı için yargılandı 0 Kommentare
aa/evrensel
Yayın Tarihi : 10 Mart 2007 Cumartesi 09:13
Mehmet Karaman ve Zahid Akman'a kötü haber 0 Kommentare
Frankfurt Savcılık Sözcüsü Müller Scheu, Zekeriya Karaman ve Zahit Akman hakkında istedikleri belgelerin Ankara'dan şu ana dek gelmediğini belirtti. Scheu, Alman yasalarına göre soruşturmanın ancak 2024'de zamanaşımına uğrayacağını söyledi
İSTANBUL - Frankfurt Savcılığı’nca haklarında soruşturma yürütülen ve içlerinde Zekeriya Karaman ve Zahit Akman’ın da bulunduğu 15 kişi hakkında Almanya tarafından Ankara’ya bir dosya yollanmış ve söz konusu 15 kişinin banka hesapları, adresleri, banka hareketlilikleri gibi konularda bilgi ve yine söz konusu şahısların ifadelerinin alınarak Almanya’ya yollanması istenmişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise, Almanya’dan yollanan talep dosyasında hukuki eksiklikler olduğu gerekçesi ile Frankfurt Savcılığı’na bazı sorular içeren bir yazı yollamıştı. Frankfurt Savcılık Sözcüsü Müller-Scheu bundan sonraki aşamaya ilişkin Gazeteport’un sorularını yanıtladı. Müller-Scheu şunları kaydetti: “Türkiye’den gelen yazıyı hemen cevaplayarak temmuzda Ankara’ya yolladık. Ancak henüz bir cevap gelmedi. Zekeriya Karaman ve Zahit Akman hakkında Frankfurt Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmanın gelişimi ve haklarında dava açılması Ankara’dan gelecek bilgilere bağlı. Ankara’nın söz konusu bilgileri ne zaman yollayacağını ve ne kadar bilgi geleceğini bilmiyoruz. Bekliyoruz.” Müller-Scheu, “Bilgi veya yeterli bilgi gelmezse dosyayı kapatır mısınız?” şeklindeki sorumuza ilişkin olarak ise, şunları söyledi: “Hayır. Daha 2014 ve hatta 2024’e kadar vakit var. Almanya’da zamanaşımı uzatmalarla birlikte normal bir dava için 10, ağır suçlarda ise, 20 sene. Deniz Feneri davasından Frankfurt Mahkemesi’nde ceza alan üç kişinin suçu ağır dolandırıcılık kapsamında idi ve zamanaşımı bu dava için 20 sene idi. Zekeriya Karaman ve Zahit Akman’ın da suçları sabit görülürse, zamanaşımı süresi onlar için de bu üç kişi için olduğu gibi 20 sene olacaktır.” Müller-Scheu, “Zekeriya Karaman ve Zahit Akman son zamanlarda Frankfurt Savcılığı ile kendi durumlarına ilişkin olarak temas kurmaya çalıştılar mı?” şeklindeki sorumuzu da şu şekilde cevapladı:
Emniyet'in '2 numarası' tutuklandı 0 Kommentare
RedHack Basın Bürosu, Misilleme Eylem'i sonuç açıklaması! 0 Kommentare
★ Not: Sayfaların çoğu erişime kapatılmış olsa dahi, halen birçok sayfada RedHack bildirisi durmaktadır.
MHP TBMM Resmi Grup Sayfası -> http://ulkucu.MhpGrup.org/MHP Resmi Haber Sitesi -> http://parti.MhpHaber.com/MHP Adana ili teşkilatı -> http://ulkuocaklari.Mhp-Adana.org.tr/MHP Antalya ili teşkilatı -> http://ulkuocaklari.MhpAntalya.org/MHP Seyhan ilçe teşkilatı -> http://ulkuocaklari.Mhp-Seyhan.org.tr/
Yukarıdaki sitelere hemen bakanlar bildirimizi göreceklerdir..
Basın açıklaması:Yolda$lar, dostlar,
RedHack son donemde, ba$ta DTP olmak üzere birçok Kürt ulusu sitesine saldırı düzenleyip, Kürt ulusuna küfür ve hakaret eden, Sosyalist, devrimci ve halktan yana olan siteleri kırarak, devrimcilerin, halkın değerleriyle dalga gecen, pornografik resimlerle, devrimci önderlere fotomontaj yapan fa$istlere missileme olarak, bu son iki günde aşağıdaki sayfaları kırmıştır. En son DTP Bağcılar sitesini kırarak bol küfür yazan, MHP amblemleri ile pornografik resimler bırakan bu devlet destekli alçak güruh’a, RedHack yani Kızıl Hackerlerin yanıtı elbette gecikmemi$tir..
1997'den bu yana "halk için hack" şiarıyla eylemlerini aralıksız sürdüren, devrimci dayanışmanın ürünü ve iyi bir örneği olan REDHACK grubu olarak, bu tur halka yönelik saldırılara daha sert missilere vereceğimizi, devrimci demokrat yurtsever kamuoyuna ivedilikle duyuruyor bir defa daha deklare ediyoruz..
Kırılan sitelere RedHack / Basın Bürosu bildirisini, MHP ile ilgili resimleri, MHP'nin geçmişine dair bilgilendirici bilgileri bırakan REDHACK militanları, başarılı bir şekilde misilleme eylemini sonuçlandırarak, düşmanın ne kadar çaresiz kalabildiğini bir defa daha, dosta düşmana göstermiştir..
Kırılan sitelerin hemen, hemen hepsinin subdomain (alt domain)leride kırılmıştır. Söz konusu sitelerin çoğu, "hack" olayından sonra erişime kapatılmasına rağmen, birçok sitede halen bildirilerimiz durmaktadır.. Hemen bakanlar göreceklerdir.
Kırılan siteler şöyledir:
------------------------------1- MHP TBMM grubu resmi web sayfası..- Kırılan Site: http://www.MHPgrup.org/Göremeyenler için tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670316
- Kırılan Site: http://ulkucu.MHPgrup.org/ ->
halen hackliGöremeyenler için tescil hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670345
- Kırılan Site: http://haber.MHPgrup.org/Göremeyenler için tescil adresi: http://zone-h.o...rg/mirror/id/9670313
2- MHP Resmi Haber Sitesi- Kırılan Site: http://www.mhphaber.com/Göremeyenler için tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670337
- Kırılan Site: http://Parti.MhphHaber.com/ ->
halen hackli..Göremeyenler için tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670339
- Kırılan Site: http://Ulkucu.MhpHaber.com/Göremeyenler icin tescil hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670317
3- MHP Adana İl teşkilatı sayfası- Kırılan Site: http://www.MHP-adana.org.tr/Göremeyenler icin tescil sayfası: http://www.zone-h.org/mirror/id/9661920
- Kırılan Site: http://ulkuocaklari.Mhp-Adana.org.tr/ ->
halen hackli!Göremeyenler icin Tescil Hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670347
- Kırılan Site: http://Haber.MHP-Adana.org.tr/Geremeyenler icin tescil sayfası: http://zone-h.org/mirror/id/9670294
4- MHP Seyhan ilçe teşkilatı- Kırılan Site: http://www.mhp-seyhan.org.tr/Göremeyenler icin tescilli hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670306
- Kırılan Site: http://Ulkuocaklari.Mhp-Seyhan.org.tr/ ->
halen hackli- Göremeyenler icin Tescil Hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670354
- Kırılan Site: http://Haber.Mhp-Seyhan.org.tr/Göremeyenler için Tescil Hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670301
5- MHP Antalya İl Te$kilati- Site: http://www.mhpantalya.com/Göremeyenler icin tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670309
- Kırılan Site: http://Ulkuocaklari.MhpAntalya.org/ ->
halen hackliGöremeyenler için Tescil Hali: http://zone-h.org/mirror/id/9670357
- Kırılan Site: http://haber.mhpantalya.com/Göremeyenler icin tescil adresi: http://zone-h.org/mirror/id/9670309
[Ayrıca siteye konulan "son derece kapsamlı" bildiri "index"ine şu adresten bakabilirsiniz: http://redhack.newsh.org/anti.html ] -> mutlaka bakiniz..
Fa$istlerin yaptığı her "canice" pratiğin hesabini "anında" soracağız!Kahrolsun fa$izm ve her türden gericilik!Fa$izmi döktüğü kanda boğacağız!Reel'de ve sanalda, insanin olduğu her alanda, vardık, varız, var olacağız!Ya$asin halkların karde$ligi ve mücadele birliği!Ya$asin devrim, sosyalizm ve yüce komünizm davamız!Biji azadi, biji sosyalizme!Biji Rehberima, Deniz, Mahir, İbrahim, Kemal, Mazlum!Soreşe octobere riya gelen cihane kalker u koledar roni dike!Ya$asin devrimci dayani$ma ve onun urunu RedHack!Halk için hack!
http://www.kizilhack.org/ - members@kizilhack.org★ RedHack /Basın Bürosu Eylül 2009 ★"Reel'de ve sanalda, insanin olduğu her alanda, zengin sınıf icin bir felaketiz, mutluyuz!"
Kaddafi BM'nin köküne 'kibrit suyu' döktü 0 Kommentare
Genel kurula 40 yıl sonra ilk kez katıldı, onda da olay çıkardı
NEW YORK - Libya lideri Muammer Kaddafi, 40 yıllık iktidarında ilk kez katıldığı BM Genel Kurulu’nda BM’nin köküne ‘kibrit suyu’ döktü. BM’de tüm üyeler için demokrasi, eşitlik temelinde reform isteyen Kaddafi, Güvenlik Konseyi’nde ABD, Fransa, Britanya, Rusya, Çin’in ‘veto’ hakkının iptali çağrısı yaptı. Oturumu yöneten BM Genel Sekreteri’ne kitapçık atan Kaddafi, BM’nin 1945’den beri 65 savaşı engelleyemediğini sayıp “Güvenlik Konseyi terör ve yaptırımlardan başka bir şey getirmedi. Buna ‘terör konseyi’ denilmeli” dedi. Arapların Yahudilere karşı hiçbir düşmanlık hissetmediğini, Yahudilerin "Arapların kuzenleri" olduğunu söyleyen Kaddafi salondaki Avrupalı liderlere hitabenşöyle konuştu: "Yahudilerden nefret eden, Yahudi düşmanı olan asıl sizsiniz. Yahudi soykırımından ve Avrupa’daki ölü yakma fırınlarından sizler sorumlusunuz." Libya adına genel kurul başkanı Ali Treki tarafından ‘krallar kralı’ diye takdim edilen Kaddafi, BM’nin Almanya’yı yenen üç büyük ülke tarafından kurulduğunu, ama bugün adil şekilde tüm devletlere eşit hak tanımadığını belirtti. Libya lideri, “Veto, daimi üyelerin varlığı BM Şartı’na aykırıdır. Veto kullanan güçler küçük ülkelere ikinci sınıf, horlanmış ülkeler muamelesi yapıyor. Şimdi, kardeşler BM’ye saygı yok, Genel Kurul’a itibar yok” dedi. Treki’nin 15 dakikayı aştığı uyarısına aldırmadan 1 saat 36 dakika kürsüyü işgal eden, ama 1960’da Küba lideri Fidel Castro’nun 4 saat 30 dakikalık rekorunu yakalayamayan Kaddafi, “Afrika’nın 1000 kralı adına konuşuyorum” deyip el yazısıyla aldığı notlardan şu mesajları verdi: * Süper güçler BM’yi kendi çıkarlarına kullanıyor. Üçüncü dünya korkutulmuş ve terörize edilmiştir. Afrika’ya Güvenlik Konseyi’nde daimi üyelik verilmeli. * Kimse bizi Güvenlik Konseyi kararlarına boyun eğmeye zorlayamaz. Konsey kararlarını kabul etmiyoruz. * BM’de kararlar demokratik alınmalı. Kararlara uymayanlar üyelikten atılmalı. Kararlar güçlü ülkelere de uygulanmalı. Kararlar ya herkesi bağlamalı ya da kimseyi bağlamamalı. * Bir başka ülkeye karşı askeri güç kullanmak BM’nin ruhuna aykırıdır. Güç ancak bütün ülkelerin çıkarına aykırı bir durumda BM kararı ile kullanılabilir. * New York’a gelmek çok yorucu. Burada herkes uykusuz, yorgun. ABD’nin güvenlik önlemleri ve vize işlemleri sıkı. BM Merkezi New York’tan taşınmalı. ‘Obama ebediyen başkan olsun’ * Afrika’nın oğlu (ABD Başkanı Barack) Obama diğerlerinden tamamen farklı bir Amerikan başkanı. Değişimin başlangıcı. Afrika’nın oğluyla gurur duyuyoruz. O karanlıkta bir ışık. Ama Obama’dan sonra ABD’nin farklı olacağını garanti edebilir misiniz? Obama ebediyen başkan olarak kalırsa mutlu oluruz.
’Taliban Vatikan gibi…’ * Talibanın düşman olduğunu kim söyledi? Usame Bin Ladin Taliban mıdır? Hayır. New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne saldıranlar Taliban mıydı, Afgan mıydı? Hayır. Taliban, tıpkı Vatikan gibi bir din devleti kurmak istiyorsa bunda kötü ne var? Vatikan bizim için bir tehlike mi oluşturuyor? Hayır.
* İsrail-Filistin anlaşmazlığı için iki devletli çözüm pratik değil hatta bu imkansız. Rica ederim artık bundan bahsetmeyin. Çözüm tıpkı Lübnan örneğinde olduğu gibi Yahudiler,Müslümanlar, Filistinliler, Hristiyanlar ve diğerleri için tek bir demokratik devlette. ‘Avrupalılar Afrika’ya tazminat ödemeli’ * Avrupalıların sömürdükleri Afrika’ya 7 milyar 770 milyon dolar tazminat ödemesi gerek. Afrikalılar bunu talep edecek ve bu parayı vermezseniz Afrikalılar bu milyarları alıp götürdüğünüz yerlere gidecek. Obama hemen gitti
Obama kendisinin ardından kürsüye çıkan Kaddafi’yi beklemeden ayrılırken Libya liderinin konuşması sırasında ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile ABD’nin BM Temsilcisi Susan Rice da salonu terk etti. Kaddafi konuşurken Britanya ve Fransa salonda elçi düzeyinde temsil edildi. Kaddafi dışarda da ‘terörist’, ‘katil’ yazılı pankartlar taşıyan bir topluluk tarafından protesto edildi. (Dış Haberler, aa)
Orhan Doğan'ın heykeli mahkeme kararıyla kaldırıldı 0 Kommentare
Aziz Nesin olsa bu hikayeyi ne güzel yazardı! 0 Kommentare
Belçika'da yaşayan Altan Manço sel mağduru Nesin Vakfı'na yardım için 100 euro'luk havale yaptı. Ancak dekontu eline alınca başından aşağı kaynar sular döküldü!
İSTANBUL - Geçtiğimiz günlerde yaşanan sel felaketinden etkilenen ve ağır hasar geçiren Çatalca'daki Nesin Vakfı, dayanışma ile yaralarını sarmaya çalışıyor. Vakfa bir destek de sanatçı ve tasarımcılardan geldi. Çok sayıda sanatçı eserlerini Nesin Vakfı'na bağışlıyor. Dün başlayan bağış kampanyası 26 Eylül akşamına kadar devam edecek. Sanatçı ve tasarımcılar, 26 Eylül'kadar saat 12.00 ile 18.00'de Karaköy Bankalar Caddesindeki Tarihi Sümerbank Binasında imza karşılığında eserlerini teslim edecekler. 27 Eylül Pazar günü ise saat 12.00 - 19.00 arasında bağışlanan eserlerin Vakıf yararına satışı yapılacak. Kimsesiz çocuklara yardım yardım elini uzatan Nesin Vakfı'na bağışlar sürerken yurtdışındaki bir Radikal okurunun başından tam da 'Aziz Nesin'lik' denilebilecek bir bağış hikayesi geçti. Altan Manço adlı okur, başından geçenleri şöyle anlattı: "Yardım amacı ile oturduğum Bekçika’dan Nesin Vakfi euro hesabına 100 euro gönderdim. Bugün elime geçen banka dekontunda ne göreyim. Ödemeden masraf adına Ziraat Bankası Maslak şubesi 50 euro otlanmış! Oysa ki ödemeyi kendi bilgisayarımdan, tüm verileri özenle girerek ben işledim ve gerisini internet yaptı! Belçika ING bankası da 'döviz' masrafları için 7,5 euro otlanmış. Halbuki euro para euro hesaba gidiyor aklım sıra! Üstüne üstlük Belçika devleti de bütün bunlarin üzerine yüzde 21 KDV otlanmış! Toplam gider: 69 euro 58 eurosantim! Yani Nesin Vakfı'na kalan koçan ancak 30 euro kadar! Güler misin ağlar misin?! Nesin Vakfı'na yardım edin sayın okurlar, ama kapitalistleri yaglamadan! Ama nasıl? Tabii telefonu açıp hesap sordum. Ama netice? Konuş konuştuğun kadar! Yok efendim tarifeler belli... Nerede? Koysana bilgiyi internet sitenin ödeme bölümüne! Yok efendim bu öbür bankanin işi. Mazeretlerden mazeret beğen. Zaten cevap veren kim? Bir memur. O da bir mahkum. Sonunda olay Aziz Nesin hikayelerine döndü. Ortada kaldık." (Kültür Sanat)
Doktor, savcı ve mahkeme işkenceyi örtbas etti 0 Kommentare
Günlük gazetesi yarın bayilerde 0 Kommentare
Yıllarca korkudan susan kayıp yakınları yaşadıkları acıyı anlatıyor 0 Kommentare
Oğlu kaybolan Mustafa Bayram: 13 yıldır her telefon çaldığında 'acaba Şirin'den bir haber mi var' diye açıyorum. Eşinden 16 yıldır haber alamayan Muhlise Adıgüzel: 'Tek umudum kemiklerinin bulunması ve çocuklarıma 'işte babanızın mezarı' diyebilmek.' Miyase Söğüt eşinden haber almak için uğraşırken tehdit edilmiş, dayak yemiş: Canım gitti, yarim gitti, sekiz çocuğum başımda kaldı
RİFAT BAŞARAN DİYARBAKIR - Ergenekon soruşturması, hukukun dışına çıkan, halka karşı suç işleyen askeri personelin, korucuların mahkemelerde hesap vermeye başlaması, JİTEM’in yeniden sorgulanması, Türkiye’yi faili meçhul cinayetler gerçeği ile bir kez daha yüzleştiriyor. Yıllarca eşlerinin, çocuklarının kaybolduğunu söylemekten bile çekinenler bugünlerde sorumlulardan hesap sormak için her kapıyı çalıyor. Çocuğunun nasıl öldüğünü bile öğrenemeyen, bayramlarda ziyaret edecek bir mezarı bile olmayan babalar; eşinin cesedini görüp sahip çıkamayan, bunun yerine köyünü terk etmeyi seçen kadınlar hikâyelerini artık yüksek sesle anlatabiliyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey’e ‘Fırat’ın doğusunda’ 1990’lı yıllarda büyük acılar yaşandığını söylüyor. JİTEM davasının müdahil avukatı Tahir Elçi ise, birçoğuna ilişkin hala ellerinde dosya bulunmadığını belirtiyor. İnsanların yıllarca korktukları için konuşamadıklarını belirten Elçi, “Şimdi Ergenekon davasından cesaret tek tek de olsa ortaya çıkıp yaşadıklarını anlatabiliyorlar” diyor. Korkudan köyü terk etti Savcıların 1990’lı yıllarda tüm şikâyetlere rağmen ellerindeki verileri kullanmadığını belirten Erbey, “Yargı geçmiş yıllardaki başvuruları değil soruşturmak, değerlendirmeyi bile göze alamadı” dedi. Erbey, son dönemde ortaya çıkan gerçekleriyse şöyle anlatıyor: “Son bir yılda 50’ye yakın başvuru aldık. Bunlar içerisinde ilk kez ortaya çıkan 10 kayıp var. ‘Niye şimdiye kadar başvurmadınız?’ dediğimizde, ‘Korktuk’ yanıtını alıyoruz. Geçen günlerde bir bayan geldi. Köyü basıyorlar, insanları öldürüyor, sonra yakıyorlar, dumanları üzerindeyken köylüleri topluyor, ‘örgüt elemanları kendileri hesaplaşma yapmışlar, gelin bakın içlerinden tanıdığınız var mı’ diyorlar. Kadın kocasını görüyor, tanıyor, hiç bir şey söyleyemiyor eve gidip eşyalarını topluyor ve ayrılıyor. Bir daha geri gelmiyor. Korkudan hiçbir yere dilekçe vermemiş bunca yıl. Ama Ergenekon davası, ardından da o dönemde bölgede görev yapan Albay Cemal Temizöz’ün tutuklanmasından cesaret alarak geldi başvurusunu yaptı.” JİTEM davaasında müdahil avukat Tahir Elçi, Ergenekon soruşturması ile birlikte mağdurların cesaret kazandığını savunuyor. Elçi’ye Arif Doğan, Veli Küçük, Levent Ersöz, Cemal Temizöz gibi bölge insanlarının yakından tanıdığı eski askerler tutuklanınca bölgede büyük heyecan yaşandı. İnsanlarda bazı şeylerin değişebileceği, soruşturabileceği inancı oluştu. Ölenlerin yakınları daha cesaretle, daha rahat adliyelere akın etti. İHD Diyarbakır Şubesi’nde kayıplar ve faili meçhul cinayetler ile ilgili bir masa kurulmuş. Bu masada gönüllü çalışan Necibe Güneş her gün onlarca kayıp yakınının kendisine gelerek bir haber alınıp alınmadığını sorduğunu anlatıyor. Güneş’in önünde yüzlerce dosya ve fotoğraf var. Bir de çocukların mektupları. Güneş şunları anlatıyor:“Yıllarca korkudan kimseyle bir şey paylaşamamışlar. Bir gün bir çocuk kapıyı çaldı ve ‘babamın resmini görebilir miyim, hiç görmedim merak ettim’ dedi. Gözlerim doldu.” Gelen onlarca mektup arasından Musa Koluman’ın kızı Felek Koluman’a ait olanı gösteriyor: “...Ben anne karnındayken bu olay olmuş. Ben hiç baba şefkati görmedim. Bu kötü insanlardan bazıları beni bu şefkatten mahrum etti. Ben her gün ve her gün babamın resmine bakıyorum. Acaba babam nasıl biri diye düşünüyorum. Ben babamı çok özlüyorum. Lütfen sizden ricam bana babamı bulun...” Nişanlısı hâlâ bekliyor Diyarbakır’da Mustafa Bayram’ın evine girince, duvarda iki çocuğun fotoğrafı göze çarpıyor. Özenle çerçevelenmiş. Mustafa Bayram’ın oğlu Mehmet Şirin Bayram, henüz 18 yaşındayken, 1 Kasım 1996 günü, Kulp’un Demirci köyünde gözaltına alınmış ve bir daha kendisinden haber çıkmamış. Bayram yaşaran gözlerini saklayarak Şirin’in hikâyesini şöyle anlatıyor: “Ağabeyi 18 yaşında dağa çıktı. Peşinden gittim ama engelleyemedim. İki yıl sonra Elazığ’ın Karakoçan köyünde çatışmada öldü. Cesedini bulamadık. Gerilla tarafından mektup gönderildi: ‘Vuruldu ama sivil halkın eline düştü’ diye. Onun üzerine defalarca o köye gittim. Şu mezara gömdük diyen olmadı. Korktular, söyleyemediler. Şirin’i de alıp Kocaeli’ne, yanımda inşatta çalışmaya götürdüm. Şirin çok güzel bir çocuktu. Sevdalanmış. Bana kızı isteyin dedi. İstedik,verdiler. Nişanlanmak için gelmişti. Köye gitti. Ağabeyi dağda öldüğü için 65 yaşındaki Ramazan Tekin’in evindeyken, her ikisi de korucular tarafından gözaltına alınmış. Bize haberi geldi. Kulp İlçe Jandarma Karakolu’na götürülmüş. Beş gece nezarette kalmış ve sonra haber alamadık. Başsavcılığa günlerce gidip dilekçe verdik ama ‘Böyle bir isim yok’ dendi. Kulp Jandarma komutanlığı, ‘Siz askeriyeyi şikâyet ediyorsunuz’ diye abime baskı yapıyordu. Baktım, çocuğum gitti abim de gidecek. Vazgeçtim. Ardından JİTEM beni de aramaya başladı. Evi basıp, ‘onu da oğlunun yanına göndereceğiz’ demişler. İki yıl kaçtım ve İstanbul’da çalıştım. Ama gün geldi, artık yoruldum, tıkandım, hastalandım. Öyle olunca döndüm. İki oğlumu kaybettim ama hiçbirisinin mezarı yok. Bayram günlerinde mezara giden halkı gördüğümde içim sızlıyor, yönümü çeviriyorum. Mezarlığa gittiğim zaman bir şey gırtlağımda düğümleniyor. Umudumu kesmişim ama bazen düşündüğüm vakit; Allah tarafından yeraltında, cezaevindedir belki çıkar gelir diye bekliyorum. Nişanlısı da aynı. Evde. O da ‘Ya diri ya deri(ölü) haberi alınmadan evlenmem’ diyor. Şimdi kuyular açılıyor, kemikler çıkıyor. Mümkün mertebe ‘bu davanın peşini bırakmayacağım’ diyorum. 13 yıldır her telefon çaldığında ‘acaba Şirin’den bir haber mi var’ diye açıyorum. Sık sık düşlüyorum bir savcı veya avukat beni çağırsa, dese ki ‘senin çocuğun için şahit çıktı’ o zaman biraz rahatlayacağım. Gece yattığımda sorular dolanıp duruyor kafamda. Kurşunla mı, zehirle mi, sopayla mı, boğularak mı, nasıl öldürüldü. Acaba yara aldı susuz, aç, yaralı günlerce can mı çekişti, acaba elini ayağını bağladılar sırt üstü bıraktılar uzun zaman da acı çekerek mi can verdi, çok acı çekti mi yoksa bir kurşunla mı gitti, boğazını mı kestiler, diri diri bir yerlere mi gömdüler... Bir görgü tanığı çıksa ve acı çekmeden öldü dese, ‘şükürler olsun rabbim sana’ diyeceğim.” Çocuklarının önünde işkence Bir başka kayıp ise Kuddusi Adıgüzel. Eşi Muhlise Adıgüzel, kocasının 16 yıldır kayıp olduğunu anlatıyor. Ayakta kalmaya çalışan Adıgüzel ailesi, Kulp’ta yaşarken, işsizlik sorunu nedeniyle İnkaya köyüne dönmüş ve Çiçek mezrasına yerleşmiş. Köylünün ihbarı üzerine bir gece jandarma evi basmış. Muhlise Adıgüzel o geceyi şöyle anlatıyor: “Korucular kapıyı kırarak içeri girdiler. Eşimin ellerini kollarını bağladılar. ‘Öldürmeyin’ diye yalvardım ama bana ‘ifadesini alacağız bırakacağız’ dediler. Elleri bağlı bir şekilde evin ortasında, çocuklarının gözü önünde naylon torba eritip üzerine damlattılar. Sürekli, ‘PKK’lıların yerini biliyorsun’ diyorlardı. ‘Haberim yok’ dedikçe de devam ettiler. Sonra da ‘Mirza Ateş’in evini göster’ diye devam ettiler. Sabah ezanı sonrası dışarı çıktılar, peşlerinden çıktım ama beni bırakmadılar. Sonradan öğrendim Mirza Ateş’i de alarak Kulp’a götürmüşler. Oradan da helikoptere bindirerek Diyarbakır’da ki JİTEM merkezine... 110 gün orada kalmış. 110’uncu gün köyden bir kişi gözaltında görmüş. Kardeşi gitti ‘Operasyona gitmiş gelmediğine göre başınız sağolsun’ demişler. Karakola defalarca dilekçe verdim ama kabul eden olmadı. Sonra ‘peşine düşmeyin’ diye tehdit ettiler bizi.” O günlerde Muhlise Adıgüzel, sekiz kişinin helikopterden atıldığını duyarak olay yerine koşmuş. Ama ölenlerin arasında kocasını bulamamış. Muhlise Adıgüzel’in tek umudu kemiklerinin bulunması ve çocuklarına ‘işte babanızın mezarı’ diyebilmek. Lice’de evleri yakıldıktan sonra başka bir eve taşınan Ömer Söğüt, bağda çalışırken, bölgede askeri operasyon başlamış. Üç gün sokağa çıkma yasağının ardındna bağa giden Meyase Söğüt sadece eşinin, eşyalarını bulabilmiş. Operasyonda ölenlere tek tek bakmış ama aralarında Ömer Söğüt’ü yokmuş. Meyase Söğüt zorlu şunları anlatıyor: “Birkaç ay çevreyi aradım. Altı ay geçti, dilekçe verdim ama kabul etmediler. Bir yüzbaşı vardı, karakola çağırdı ve dedi ki: ‘Niye arıyorsun, bir de devlete suç atıyorsun’. Bana küfür etti ardından bir güzel tokatını yedim. Yıllar sonra DGM’ye dilekçe verdim. Savcı benimle konuştu ve ‘Devlet mi senin eşini kaybetti? Emin misin’ dedi. Ben de ‘Eminim bir düşmanı yok, sabıkası yok, kim ne yapacak’ dedim. Savcı ‘Niye devlete atıyorsun, belki PKK götürmüştür’ dedi. Ben de ‘Gitse gençken giderdi’ dedim. Bir daha da çağırmadılar. Tehdit edilmeye başlandım. Çocukları da tehdit ettiler. Büyük oğlum 11 yaşındaydı gözaltına aldılar. Canım gitti, yarim gitti, sekiz çocuğum başımda kaldı. Yatacak yatak, yiyecek, ev bulamadık. Aç yatırdım çocuklarımı. Kapıcılık yaptım, temizlik yaptım, sokaklarda eskimo (donmuş limonata) sattım, simit sattım bu yaşına getirdim.” Lice’nin Turali Köyü, Dahlezeri mezrasında yaşayan İkram ve Servet İpek kardeşler köyü basan askerlerin isteği üzerine, tüm köy halkı ile birlikte meydanda toplanmış. Amca Azamettin İpek’in anlattığına göre, askerler, ‘tepeye yükümüzü taşısın’ diye altı kişiyi seçmiş. Sonra Liceye kadar yük taşıttırmışlar. Lice’de üç kişiyi serbest bırakmışlar. Kalan üç kişi kayıp. Üçüncü kişi ise Seydahan Yokluk. İpek kardeşlerin davaları basının gündemine de geldi. Çoban olan Servet kaybedildiğinde 14 yaşındaymış, Ankara’da alçı işleri yapan İkram ise 17. Servet’in hiç fotoğrafı olmamış. Sonra da kendisi yokolmuş. Silüeti sadece hafızalarda kazılı. Diyarbakır’da yapılan kayıp eylemlerinde fotoğrafı yerine kırmızı bir karanfil resmi var...
Atina Türkiye'yi uzaktan vurabilecek füzeye kavuştu 0 Kommentare
Yunanistan, 250 km menziliyle Türkiye'yi vurabilecek Fransız füzelerine kavuştu. Yunan Savunma Bakanlığı, envanterinde 15 adet bulundurduğu Mirage 2000-5 savaş uçakları için Fransa'dan Scalp füzeleri satın aldı
YORGO KIRBAKİ Ta Nea gazetesinin haberine gore, Scalp füzeleri geçen haftadan beri Tanagra mevkiindeki Thiseas hava üssünde bulunuyor. Silah üstünlüğü Atina’ya geçti Yunanistan’ın savunma alanında ilk kez Türkiye’ye karşı avantajlı konuma geçtiğini savunan gazete, Scalp füzeleri sayesinde Yunanlı pilotların ‘düşman uçaksavarlarının’ menziline girmeden büyük mesafedeki hedefleri vurabileceğini yazdı. Gazetenin çizdiği krokilere göre, bu füzeler uçaklarla Meriç’ten fırlatıldığında İstanbul’u, Midilli ve Rodos’tan fırlatıldığında ise Ege bölgesinin tümünü ve İç Anadolu’nun bir bölümünü vurabiliyor. Menzili 250 km, uzunluğu 5.1 metre, hızı saatte 1000 km ve ağırlığı 1230 kilo olup 450 kilo savaş başlığı taşıyan Scalp füzeleri hakkında ‘Yunan Hava Kuvvetleri’nin uzun kolu’ benzetmesini yapan Ta Nea, Türkiye ve ABD’nin ‘Nükleer Silahları Kontrol Protokolü’nde öngörülen menzil sınırını ihlal ettikleri gerekçesiyle bu siparişi engellemeye çalıştıklarını belirtti.
Fransız polisi göçmen kampını böyle bastı 0 Kommentare
Trafik canavarından limuzin de kurtaramadı 0 Kommentare
Kaza, İzmir- İstanbul karayolunda Kırkağaç'a bağlı Gelenbe Beldesi yakınlarında, bugün saat 08.30 sıralarında meydana geldi. Sakarya'dan İzmir'e giden 72 yaşındaki Mustafa Apaçık yönetimindeki 54 ZC 236 plakalı otomobil, Gelenbe yakınlarında aşırı hız nedeniyle kontrolden çıktı. Savrulan otomobil, karşıdan gelen 40 yaşındaki Alparslan Diler yönetimindeki 35 VP 128 plakalı limuzinle kafa kafaya çarpıştı. Kazada, otomobil sürücüsü Mustafa Apaçık ile limuzin şoförü Alpaslan Diler yaşamını yitirdi. Limuzinde bulunan, sürücünün kardeşi Oğuzhan Diler (28) ile otomobildeki Orhan Yangın (26) ise yaralandı. Yaralılar, yoldan geçen diğer araç sürücülerinin çağırdığı ambulansla Akhisar Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Durumu ağır olan yaralılardan Yangın, Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi, Diler ise Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesi'ne sevk edildi.
Jandarma ve savcının olay yerinde yaptığı incelemenin ardından otomobil sürücüsü Apaçık ile limuzin şoförü Diler'in cesetleri Akhisar Devlet Hastanesi Morgu'na kaldırıldı. Kazayla ilgili soruşturmanın sürdüğü belirtildi.
Kazada ölen evli, iki çocuk babası limuzin şoförü Alparslan Diler'in İzmir'in Alsancak Semti'ndeki VIP Limuzin Rent A Car Şirketi'nde iki aydır şoför olarak çalıştığı ve kardeşi Oğuzhan Diler ile Balıkesir'deki bir yakınlarının düğününe gittikleri öğrenildi. Şoför Diler'in, VIP Limuzin Rent A Car Şirketi yetkilisi Kadim Canpolat'tan limuzinle Balıkesir'e gitmek için izin almadığı öğrenildi. (dha)
Münevver Karabulut cinayetinde 'Bordo bereli Ahmet' iddiası 0 Kommentare
GAZİANTEP - Münevver Karabulut cinayetinin faili olduğu suçlamasıyla tutuklanan Cem Garipoğlu'nun amcası Hayyam Garipoğlu ile Süreyya Karabulut arasında aracılık yaptığı ileri sürülen Cemil Baran, aralarında Hayyam Garipoğlu’nun da bulunduğu 3 kişinin yanı sıra, bölücübaşı Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinde görev alan bordo bereli Ahmet adlı bir subayın da polis tarafından gözaltına alınacağını iddia etti. Cemil Baran, Gaziantep’te Demokrasi Meydanı’nda yaptığı basın toplantısında bazı iddialarda bulundu. İstanbul'da gözaltına alındığını hatırlatan Cemil Baran, “Gözaltına alındığım zaman bana uygulanan psikolojik baskıyı Garipoğlu Ailesi’ne uygularsanız cinayet çözülür” diyerek İstanbul Valisi Muammer Güler, Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve cinayet masası dedektiflerine çağrı yaptı. Cem Garipoğlu’nun Ermenistan’da yakalandığını, ancak bu ülke ile ilişkilerin iyi olmaması nedeniyle Suriye üzerinden Gaziantep’e getirilip, oradan İstanbul’a götürüldüğünü öne süren Cemil Baran şu iddialarda bulundu: “Cem bir hafta öncesinden yakalanmıştı. Ama o zaman sel felaketi olduğu için şov yapılmak için gizli tutuldu. Ben yakalandığı zamanla ilgili İstanbul’da notere tutanak tutturdum. Ben Hayyam Garipoğlu’na Ahmet’leri sordum. Bana ‘Hangi Ahmet’i soruyorsun, bende Ahmet çok’ dedi. Şimdi açıklıyorum. Bu cinayet Garipoğlu’nun şirketlerinde çalışan 3 Ahmet’te kilitlidir. Bunlardan birisi şoförlüğün yanı sıra işler yapan Ahmet’tir. İkincisi Başçavuş Ahmet’tir. Bu da, bürokrasi işlerini yürütür. Üçüncü ve en önemlisi ise 8 - 10 yıl önce özel operasyonla yurt dışında yakalanan çok önemli birisinin (bölücübaşı Abdullah Öcalan) Türkiye’ye getiriliş operasyonuna katılan bir bordo berelidir. Şu anda ordudan ayrılmış mıdır, ayrılmamış mıdır bilmiyorum. Ama, bana gelen istihbarata göre soyadı Küremen, Karahan veya Karaman olabilir. Polisten aldığım bilgiye göre bu Ahmet’ler yarın Hayyam, Fatih ve Kasım Garipoğlu ile birlikte gözaltına alınacaktır. Cem Garipoğlu’nun yakalanışı bir senaryodur, filmdir. Kasım Garipoğlu, Hayyam’ın babasıdır. 50 senedir hukukla uğraşan bu kişi, Cem’in akıl hocasıdır. Cem Garipoğlu’nun en yakın arkadaşı Münevver Karabulut’un kardeşidir. Tekrar ediyorum. Bu cinayeti 6 kişi işledi. Eğer, Cem Garipoğlu’nun Ermenistan’da yakalandığı açıklanmazsa ben 30 Ekim’de her şeyi açıklayacağım.” Cemil Baran, eski Fazilet Partisi Gaziantep Milletvekilli Kahraman Emmioğlu’nun da Garipoğlu'na danışmanlık yaptığını, önemli bilgilere sahip olduğunu ileri sürerek, “Sayın Emmioğlu da bildiklerini açıklamalı” dedi. (dha
Anter cinayeti Temizöz'e uzandı 0 Kommentare
Musa Anter Gazetecilik Ödülleri açıklandı 0 Kommentare
İlk fatura hastaya! 0 Kommentare
TEBLİĞE ECZACI TEPKİSİSGK’nın memur ve yeşil kartlıların muayene katılım payını artırmasına bir tepki de Tüm Eczacı İşverenler Sendikası Genel Başkanı Ecz. Nurten Saydan’dan geldi. Saydan “SGK’dan vatandaşa ve eczacıya bayram sürprizi!” olarak nitelendirdiği katkı paylarının artırılmasını eleştirdi. Saydan dün yaptığı yazılı açıklamada, 1 Ekim’den itibaren birinci basamak sağlık kuruluşları ve aile hekimliği muayenelerinde 2 TL ve üçüncü basamak resmi sağlık kurumlarında 8 TL, özel sağlık kurumlarında 15 TL alınacak olmasını ve muayene ücretlerinin 3 TL’lik kısmının tahsilinin eczacılara bırakılmasına tepki gösterdi. “Herkes bayram hazırlığı yaparken, SGK memurlar, yeşil kartlı vatandaşlar ve eczacıların tadını kaçırdı” diyen Saydan, tebliğle muayene ücreti tahsildarlığının yine eczacılara yüklenmesini eleştirdi. Tebliğ ile getirilen düzenlemeyi, “muayene ücretleri atraksiyonu” olarak nitelendiren Saydan, eczacıların bu atraksiyon içinde yer almayı reddettiklerini ifade etti. Saydan, SGK’yı bu yanlış uygulamalardan vazgeçmeye, hem vatandaşın, hem eczacının mağduriyetini gidermeye çağırdı. ANKARA
KATILIM PAYI ALINMAYACAK KİŞİLERTebliğ kapsamında, katılım payı alınmayacak bazı haller, sağlık hizmetleri ve kişiler şöyle:* Diyaliz tedavilerinden,* Kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinden,* Vücut dışı protez ve ortezler kapsamına girmeyen diğer protez ve ortezler ile tıbbi malzeme ve sarf malzemelerinden,* Organ, doku ve kök hücre nakline ilişkin sağlık hizmetlerinden.(EKONOMİ SERVİSİ)
197 gün nasıl saklandı 0 Kommentare
Katil Cem Garipoğlu, 3 Mart'tan sonra sırra kadem basmıştı, şimdi soru şu: 18'den küçük, babası hapiste, annesi ABD'de bulunan biri İstanbul'da nasıl saklanabilir?
Türkiye’yi dehşet içinde bırakan Münevver cinayetini işleyen Cem Garipoğlu, önceki gece yarısı avukatıyla İstanbul Bakırköy’de teslim oldu. Resmi yaşı 18’den küçük olduğu için sorgusu hızlı yürüyen Cem Garipoğlu’nun hapse girişiyle, vicdan yaralayan cinayette önemli bir aşama geçildi. Korkunç gece ve sonrası Savcılar artık hem cinayet dakikaları üzerindeki sır perdesini, hem de cinayetten sonra Cem Garipoğlu’nun kimler tarafından, nerede ve nasıl korunduğunu aydınlatmaya çalışacak. Çünkü 18’inden küçük olduğu söylenen birinin 197 gün İstanbul’da saklanmayı başarması imkânsız. Baba içerde, anne dışarda Katilin babası Mehmet Nida Garipoğlu, aynı cinayette şüpheli olarak hapiste; çünkü onun gömleğinde Münevver’in kanı çıkmıştı. Anne Tülay Garipoğlu’da cinayetten sonra polis tarafından sorgulanıp bırakılmış, sonra yurtdışına gidip dönmemişti.
Cemil Baran: Cinayette bazı kişi ve kurumlar kurtarılıyor 0 Kommentare
Münevver Karabulut'un öldürülmesi olayında Hayyam Garipoğlu ile Süreyya Karabulut arasında aracılık yaptığı iddialarıyla gündeme gelen Cemil Baran, Taksim Meydanı'nda yaptığı açıklamada, “Fail otoyol kenarında teslim edilerek, bazı kişi ve kurumlar kurtarılmak isteniyor” dedi
Tanıştıktan sonra, kendisini Hayyam Garipoğlu’nun teşvik ettiğini söyleyen Cemil Baran, “Telefonlarını da bana Süreyya Karabulut verdi. Süreyya Karabulut, harfiyen şunları söyledi. 'Cem’in teslim edilmesi, Okul veya hastane yaptırması ve 3 milyon Euro'. Bunları Hayyam Garipoğlu’na söyledim. Para konusunda, o kadar parayı ödeyemeyeceğini söyledi” dedi. CEM'İN YAKALANDIĞINI NOTERDEN BELGELEMEK İSTEDİM Geçtiğimiz hafta Taksim’de iki notere gidip, Cem G.’nun yakalandığını resmi kayıt altına aldırmak istediğini söyleyen Cemil Baran, “Bana savcılığa gitmem gerektiğini söylediler. Basın açıklaması yaptığım gün, polis gözaltına aldı. Üzerimdeki gizli kamera ve telefonlarıma el koydu. Cinayet Masası’nda 48 saat psikolojik işkence gördüm. Bana çeşitli meblağlar teklif edilmesini kesinlikle kabul etmedim” dedi. Bugüne kadar yaptığı açıklamaların doğru çıktığını özellikle, Gaziantep’te bazı mağdur insanların umudu haline geldiğini söyleyen Cemil Baran, “Bir iki gün içinde aralarında Hayyam Garipoğlu ve Kasım Garipoğlu’nun da bulunduğu 20-25 kişi gözaltına alınacak. Diğerleri de Cem’in bütün sülalesi ve bazı şirket çalışanlarıdır. Münevver Cinayeti’nin faili otoyol kenarında yakalanıyorsa, bazı kişi ve kurumlar kurtarılmaya çalışılıyor” dedi. Cem G.’nun başka kimlikle yurt dışına çıkıp, tekrar içeriye girdiğini söyleyen Cemil Baran, bir soru üzerine de Gülhane’de duvara asılan pankart olayının arkasında, Hayyam Garipoğlu’nun olduğunu sandığını söyledi. 100-200 KİŞİ İÇERİ GİRENE KADAR BURADAYIM Bu cinayette 100-200 kişi içeri girene kadar İstanbul’da kalacağını belirten Baran, “Ahmet E. isimli şahıs, görevdeki rütbeli bir asker ve Garipoğlu ailesinin korumalığını yapıyor. Cem birkaç gün sonra 18 yaşına girecek. Maalesef Cem 6 yıl sonra serbest kalacak. Cem bu kızı keserken 6 kişiydi. Bu kız sana hiç mi müdahale etmedi? Bana emniyette 48 saat içinde yapılan psikolojik baskı, 10 dakika Hayyam Garipoğlu ve Kasım Garipoğlu’na yapılsın” diye konuştu.(dha