POLİSTEN AJANLIK BASKISI 0 Kommentare
Devlet, toplumsal muhalefetin örgütlenmesine karşı tüm gerici-faşist politikalarını dayatmaya devam ediyor. Mersin polisi, Devrimci Demokrasi ve Özgür Düşün okuru N.T’ye psikolojik baskı yaparak, ajanlık dayatmasında bulundu.Polis yaptığı baskıda, efendilerinin ekonomik krizinden de yararlanarak, ajanlık dayatmasının ‘ekonomik destek yardımı’ ile sundu.Ülkemizde gün geçtikçe emekçiler cephesinde iyice hissedilen ekonomik krizin faturalandırılma aşamasındaki yasal mevzuatlı hak gasplarının etkisi ile beraber, devlet, kendisine dönük toplumsal muhalefeti ve hak arama mücadelesini bastırmak için eski ama hiç kullanmaktan vazgeçmediği ‘ajanlık’ uygulamasına yine başvurdu. Bu uygulamanın yaşandığı yer bu sefer, Mersin. Giderek derinleşen ve yoksul halkı gün geçtikçe yaşayamaz duruma getiren egemenlerin ekonomik krizi, bütün dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da demokrasi ve devrim mücadelesini ateşlemeye devam ediyor. Bu durumdan iyice rahatsız olan devlet; devrimci, demokrat ve yurtseverlere yönelik baskılarını arttırmakta. Bu baskılara son eklenen ise Devrimci Demokrasi ve Özgür Düşün okuru olan N.T.’ye yönelik polisten ajanlık dayatması oldu. ‘Devlet sana maddi yardımda bulunacak’N.T. başından geçen olayın psikolojik şokunu atlattıktan sonra Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) çalışanlarından biriyle görüşerek kendisine yönelik onursuz teklifi aktardı. N.T. bundan bir hafta önce çalıştığı ayakkabı mağazasına iki adamın geldiğini ve kendisiyle 2 saat boyunca konuştuklarını aktararak, şahısların kendilerini Sosyal Yardımlaşma Kurumu çalışanı olarak gösterdiklerini söyledi. N.T. iki şahısla yaptıkları konuşmayı şöyle özetledi: “Bana; ‘araştırdık ve senin temiz biri olduğunu öğrendik, senin için geldik, devlet sana bir maddi yardımda bulunacak, tabi ki her şey gibi bunun da bir karşılığı olacak, senin yaramaz kişilerle arada bir görüştüğünü biliyoruz.’ dediler. Bende onlara ailemi geçindirmek için çalıştığımı ve devletten bir şey istemediğimi ve 2 aydır çalışmaktan gazete ve dergi okuyamadığımı ve TV bile izleyemediğimi söyledim. Yasal olmayan hiçbir şey yapmıyorum, sizden bir şey istemiyorum dedim. Onlar da bana ‘senin şimdi kafan karışıktır, sen biraz düşün biz on gün sonra yine geliriz’ dediler.” N.T. daha sonra bu şahıslar hakkında çevreden edindiği bilgiler sonucunda bu kişilerin polis olduğunu öğrendikten sonra yaşadığı anları şöyle aktardı: “Onlar sosyal yardımlaşmadan geldiklerini söylediler, fakat ben başkalarına sordum ve onların sivil polis olduğunu öğrendim. Aradan geçen bir hafta boyunca duyduğum korkudan dolayı kimseye bir şey söyleyemedim. Ama dayanamadım bugün söyledim size.’ N.T: Kimsenin ajanı olmayacağımDHF çalışanı ile yaptığı sohbetin ardından yine aynı polisler tarafından rahatsız edilen N.T. bu son görüşmeyi ise şu şekilde aktarıyor: “Konuşmamızdan hemen sonra yine aynı adamlar geldi ve yine aynı şeyleri söylediler, üstelik patronumla konuştular ve benim kimlerle görüştüğümü sordular uzun uzun. Patronum onlar gittikten sonra beni çekti ve ‘senin yüzünden başımız belaya gidecek bizim işyerimizi diğer esnaflara sormuş bunlar ve kimler olduğumuzu araştırmışlar.’ Bir daha o arkadaşlarınla görüşme’ dedi.”Olaydan sonra takip edildiğini ve huzursuz olduğunu söyleyen N.T. : “Yapılan çalışmalar, yazılan yazılar ortadayken bunları yasadışı gibi gösteriyorlar ama öyle değil. Bu durumun siyasal bilinç yapımda bir gerileme yaratamayacak ve kimsenin ajanı olmayacağım”
İstanbul'da AKP'lilerin kavgalı kongresi 0 Kommentare
İSTANBUL - AKP 'nin İl Başkanı Aziz Babuşcu ile eski il başkan yardımcısı Metin Külünk'ün yarıştığı AKP İstanbul 3. Olağan İl Kongresi kavgaya sahne oldu. Başkanlığa Başbakan Recep Erdoğan'ın da desteklediği mevcut başkan Aziz Babuşçu 463 oyla yeniden seçildi. Parti tabanının desteklediği muhalif aday Metin Külünk ise 157 oy aldı.
AKP'den askeri yargıya gece yarısı operasyonu 0 Kommentare
TBMM’de kabul edilen “Türk Ceza Kanunu’nda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” la askeri yargının yetkilerine önemli kısıtlamalar getirildi. Değişiklikle askerlerin kendi içinde darbe girişimi, cunta veya hükümete karşı eylem planları yapmaları gibi suçlarda yetki sivil yargıya verildi. Sivil yargıya verilen yetki, devam eden soruşturma ve davaları da kapsayacak. Değişiklikle ayrıca sivillerin bazı suçlarda askeri mahkemelerde yargılanmalarına da tamamen son verildi. Yürürlükteki kanunlara göre, asker kişilerin sivil kişilerle iştirak halinde işledikleri suçlarda yargılanacakları mahkeme şu kritere göre belirleniyor: İşlenen suç, Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı bir suç ise dava askeri mahkemelerde görülüyor. Eğer suç, Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı olmayan bir suç ise yargılama sivil mahkemelere bırakılıyor. Ergenekon soruşturmasında bazı askerlerin sivil savcılar tarafından soruşturulması da bu kapsamda yapılıyor. Ayrıca asker kişilerin askeri mahalde, sivil kişiler olmadan kendi aralarında işledikleri her tür suç askeri mahkemelerin görev alanına giriyor. Siviller yargılanamayacak AKP’nin, askeri mahkemelerle hiç ilgisi olmayan ve yolsuzluklarla ilgili bir kanun tasarısına gece yarısı önergeleriyle yaptığı eklemelerle bu düzenlemeler değiştirildi. İlk olarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. maddesine şu fıkra eklendi: “Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adli yargı mahkemeleri tarafından yapılır.” Buna göre işlenen suç ne olursa olsun, sivil kişilerin artık askeri mahkemelerde yargılanmaları son bulacak. Böylece Türkiye’nin AİHM’de çok sayıda davada mahkum olmasına neden olan sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması da son bulacak. Değişiklik küçük, hedef büyük İkinci önemli değişiklik ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250/3. maddesinde yapılan değişiklik oldu. Buna göre bu maddedeki “Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dahil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır” cümlesindeki “hâli dahil” ifadesi yerine “halinde” ifadesi konuldu. Yani görünüşte birkaç harflik bir değişiklik yapıldı. Ancak bu küçük görünen değişikliğin kapsamı, önergenin gerekçesinde şöyle açıklandı: “Asker kişilerin barış zamanında, 250. madde uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçu işlemeleri hâlinde, bu mahkemeler tarafından yargılanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir. Buna karşılık, savaş ve sıkıyönetim hâlinde işlenen suçlarda ise askerî mahkemelerin yargı yetkisi korunmaktadır.” Cunta girişimi Atıf yapılan 250. madde kapsamına giren suçlar TCK’da düzenleniyor. TBMM’de kabul edilen düzenlemeye göre asker kişiler tarafından askeri mahalde işlenen ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesine giren şu suçları artık sivil savcılar soruşturacak ve özel yetkili ağır ceza mahkemeleri yargılayacak: “Devletin güvenliğine karşı suçlar, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, Anayasayı ihlâl, Cumhurbaşkanına suikast ve fiilî saldırı, yasama organına karşı suç, hükûmete karşı suç, hükûmee karşı silâhlı isyan, silahlı örgüt, örgüte silah sağlama, suç için anlaşma, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, casusluk, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, uluslararası casusluk, devlet sırlarından yararlanma, devlet hizmetlerinde sadakatsizlik, yasaklanan bilgileri temin, yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini, yasaklanan bilgileri açıklama, yasaklanan bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklama, devlet güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma.” Darbe girişimi de sivil yargıya Asker kişilerin, askeri mahalde ve tamamen askeri kişilerle birlikte işledikleri her türlü darbe girişimi, hükümetin ve TBMM’nin görevlerini yapmaya kısmen veya tamamen engel olmaya kalkışmak da bu suçlar kapsamına giriyor. Yani olası bir cunta ya da darbe girişiminde soruşturma yetkisi sivil savcılarda olacak. Yasa Çiçek için mi çıktı? AKP, bu önergelerin yanı sıra yapılan değişikliklerin “devam eden soruşturma ve davalarda da uygulanacağına” ilişkin bir hüküm koydu. Bu yüzden “İrticaya Karşı Eylem Planı” başlıklı belge nedeniyle Askeri Savcılığın takipsizlik kararı verdiği albay Dursun Çiçek aleyhine yeni bir delil bulunması durumunda savcılar doğrudan Çiçek hakkında da soruşturma yürütebilecek. Çalış: Görev sivil mahkemeye geçiyor MİLLİ Savunma Bakanlığı eski Adli Müşaviri Cavit Çalış değişikliklere ilişkin VATAN’a yaptığı değerlendirmede, şimdiye kadar askerlerin 250. maddeye giren suçları sadece kendi içlerinde ve askeri mahalde işlemeleri halinde bu suçlara bakma yerinin askeri mahkemeler olduğunu belirterek “Bu değişiklikle bu durumlarda da görev sivil mahkemelere geçiyor” dedi. Askeri mahkeme kanunu da değişmeli Çalış, değişikliklerle Askeri Mahkemelerin Kuruluşu Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu arasında bir çelişki ortaya çıktığını da belirterek şöyle dedi: “Genel ilkelere göre sonra çıkarılan kanun, önceki kanunla çelişkili bir hüküm taşıyorsa, önceki kanun zımnen yürürlükten kalkmış olur. Ama burada sacede sonraki kanun-önceki kanun ayrımı değil, özel-genel kanun ayrımı da var. Özel-genel kanundaki kural da şudur: Bir konuda hem özel kanunda hem genel kanunda farklı düzenlemeler varsa, özel kanun uygulanır. Askeri mahkemelere ilişkin kanun, CMK’ya göre özel bir kanun. Bu durumda çelişkilerin giderilmesi için askeri mahkemelere ilişkin kanun da değişmeli. Yoksa uygulamada karmaşa çıkabilir.” Çelişkili düzenlemeler Çalış’ın işaret ettiği Askeri Mahkemelerin Kuruluş ve Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’da, CMK’da yapılan değişikliklere aykırı çok sayıda düzenleme bulunuyor. Kanunun 9. maddesi “Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler” hükmünü taşıyor. Bu maddedeki “kanunlarda aksi yazılı olmadıkça” hükmünün CMK’daki değişikliği de kapsadığı ve yapılan yeni düzenlemeyle çelişki yaratmadığı da yapılan yorumlar arasında. Ayrıca, CMK’daki değişiklikle sivillerin tamamen askeri mahkemelerde yargılanmasına son verilmesine rağmen askeri mahkemelere ilişkin kanunda sivillerin hangi hallerde askeri mahkemelerde yargılanacaklarına ilişkin ayrıntılı düzenlemeler yer alıyor. (Vatan)
Show muhabirleri ve Ali Kırca'nın 'sıralı mayınları' 0 Kommentare
Kazım Koyuncu'nun anısına fotoğraf sergisi 0 Kommentare
Artık Güney Kürtlerinin kendi Anayasası var 0 Kommentare
Michael Jackson hayatını kaybetti 0 Kommentare
POP müziğin kralı Michael Jasckson dün geçirdiği kalp krizinin ardından 50 yaşında yaşama veda etti. Los Angeles’taki evinden alınan bir çağrı üzerine buraya ulaşan acil yardım görevlileri, nefes almadığını görünce ünlü yıldıza hemen kalp masajı yaptılar ve ardından hastaneye kaldırdılar. Ancak doktorların bütün çabalarına rağmen ünlü yıldızın Türkiye saatiyle gece yarısında öldüğü açıklandı. Geçtiğimiz günlerde Jackson’un kanser olduğuna dair söylentiler ortaya atılmıştı. Afrika kökenliler arasında milyonda bir olarak görülen ve ciltte renk kaybına neden olan “vitiligo” hastalığına yakalanan Jackson, 1980’li yıllarda bir takım ameliyatlar sayesinde siyah teninin açılarak beyazlaşmasını sağlamıştı. Michael Jackson, önümüzdeki ay, Londra’da yaklaşık bir yıl sürecek bir konser serisine başlayacaktı.
Son yıllarda inzivadaydı Ünlü yıldız çocuk tacizi iddialarından sonra 2005’ten bu yana neredeyse inziva hayatı yaşıyordu. Son senelerdeki bazı sağlık problemleri ve mahkemelerde süren çocukları taciz davaları yüzünden ünlü sanatçı hayli zor durumda kalmış ve beraat ettiği halde epeyce yıpranmıştı. Michael Jackson en son birkaç ay önce bir alışveriş merkezinde tekerlekli sandalye üzerinde görülmüştü. Yüzünü siyah bir eşarp, şapka ve ameliyat maskesiyle gizleyen Jackson, çocukları için bir kitabevinden kitap seçmişti.
Yaşamı 29 Ağustos 1958’de ABD’nin Indiana eyaletinde dokuz çocuğun yedincisi olarak doğan “kral,” ilk kez sahneye çıktığında 6 yaşındaydı. Daha sonra dört kardeşiyle birlikte kurdukları Jackson Five grubuyla çalışmalar yaptı. İlk solo albümünü 1972 yılında çıkaran Jackson’un 1982’de çıkardığı “Thriller” albümü dünya çapında en az 27 milyon sattı ve müzik çevrelerinde tam bir efsane oldu. Ertesi sene “Billie Jean” şarkısı eşliğinde kendisiyle özdeşleşen ünlü “moonwalk” dansını ilk kez icra etti. Kariyeri boyunca yaklaşık 750 milyon albüm satan ve 13 kez Grammy ödülü alan Jackson tüm zamanların en başarılı şov yıldızlarından biri olarak kabul ediliyordu.
Çocuk tacizi davaları 1993’te 13 yaşındaki bir erkek çocuğunu taciz ettiği iddiası üzerine polis Jackson’un Kaliforniya’daki Neverland adını verdiği çiftliğini basmıştı. Aynı yıl planladığı dünya turunu iptal eden popun kralı çektiği sıkıntılar yüzünden ağrı kesicilere müptela oldunu söylemişti. Daha sonra hakkında birçok taciz davası açılsa da bunların hiçbirinden hüküm giymedi ve en son 2005 yılındaki davadan beraat etti. O günden sonra bir süre Bahreyn, İrlanda ve Fransa’da yaşadıktan sonra yeniden ABD’deki evine dönmüştü. Evlilikleri 1994’te Elvis Presley’nin tek çocuğu Lisa Marie ile evlenen Jackson iki yıl sonra boşandı. Aynı yıl Debbie Rowe ile evlendi ve 1999’da ayrılmadan iki çocukları oldu. Üç çocuğunun adları Prince Michael I, Paris Michael ve Prince Michael II.
İran Halkın Fedai Gerillaları Örgütü Açıklaması 0 Kommentare
SUÇ DUYURUSU&BASIN AÇIKLAMASI 0 Kommentare
24 HAZİRAN 2009, SAAT 13.00'DE SULTANAHMET ADLİYESİ ÖNÜNDE YAPACAĞIMIZBASIN AÇIKLAMASI VE SUÇ DUYURUSUNATÜM BASIN VE HALKIMIZI DAVET EDİYORUZ
Elbistan E Tipi Hapishanesinde tutsak bulunan Güler Zere kanser hastalığına yakalandı. Güler Zere'yi kanser yapan TECRİTTİR. Tecrit öldürüyor. Hapishane idaresi ve Adalet Bakanlığı tecrit koşullarında Güler Zere'nin teşhis ve tedavisini geciktirerek sağlık durumunu ağırlaştırdı. Onlarca engeli aşabildikten sonra muayene olup teşhis konulduğunda artık çok geçti. Hemen ameliyata alındı. Yanağının yarısı alındı. Ve halen iyileşmedi. Çünkü tecritte. Çünkü onu kanser yapan tecrittir.Ve Adalet Bakanlığı bir insanlık suçu daha işleyerek Güler Zere'nin özgürlüğünü engelliyor. Güler Zere serbest bırakılmıyor. Bilinçli ve iradi bir tercihle Güler Zere ölüme götürülüyor.Onu kurtarabiliriz. Özgürlüğünü sağlayabiliriz. Bu gücümüz var. Güler Zere'yi ağır sağlık koşullarına rağmen tahliye etmeyen Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, Hapishane idaresi, İnfaz savcılığı suç işliyor. 24 Haziran 2009 Çarşamba günü saat 13.00'da bu suçlular hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Tüm halkımızı ve basını davet ediyoruz.TAYADLI AİLELER
Yevkurov'a 70 kilo patlayici ile saldirildi ,perde arkasi simdilik karanlik 0 Kommentare
Yetkililer, Yevkurov’un cipinin olduğu korteje son hızla dalan intihar eylemcisinin arabasındaki 70 kilo patlayıcı ile birlikte hava uçtuğunu belirttiler. Patlamanın hızıyla Yevkurov’un zırhlı makam aracı yoldan çıkıp duvara çarptı. Medyaya yansıyan bilgilerde, eylemde kullanılan otomobilin Moskova bölgesine plakası taşıdığı vurgulanıyor.
Yevkurov’un ve yanında oturan kardeşinin ağır yaralandığı, saldırgan dahil üç kişinin öldüğü olay Moskova’yı ayağa kaldırdı. Başkan Medvedev, bölgede huzur ve istikrar ortamını bozmak isteyenlere en ağır cevabı vereceklerini söyledi. Putin de saldırıyı yapanları Nazilere benzetti. Bölgeye özel soruşturma ekibi yollandı. Çeçenistan Devlet Başkanı Kadirov da istişareler için Moskova’ya gelip Medvedev ile görüştü.
Rus yetkililer, Yevkurov’un bölgede yolsuzluğa karşı başlattığı etkili kampanya yüzünden suç örgütlerinin hedefi haline gediğini vurguluyor. Öte yandan bölgede devlet görevlilerine yönelik terör eylemlerinin arkasında radikal dinci grupların olabileceği de savunuluyor. (Turk-Rus)
Barkey : ABD `Kurt Sorunu`nda arabulucu olabilir 0 Kommentare
ABD Başkanı Barack Obama'nın Ortadoğu gezisinin kendisi ve ABD konusunda bölgede iyi niyet yarattığı ancak Kahire'deki konuşmasında söz verdiklerinin çoğunun gerçekleşmesinin uzun bir zaman alacağı belirten Barkey, 'Ancak, bir yer var ki etkinliği, çabucak ve önemli sonuçların elde edilmesi için kullanılabilir o da Türkiye'de ve Kuzey Irak'taki Kürt sorununun çözümlenmesidir' görüşünü dile getirdi.
PKK 20 yıl öncesi kadar yeni eleman kazanıyor
Türkiye'de devam eden çatışmanın, Kürtlerin Ankara'ya karşı, bazen şiddet bazen siyasal yollardan verdiği uzun mücadelelerden biri olduğunu belirten Barkey, bu mücadelenin temelinde kültürel-ulusal bazda Kürt kimliğini yaşatmanın bulunduğunu kaydetti. Barkey, bu mücadelenin mevcut yansıması olan 'güçlerinin yarısını Türkiye yarısını da Kürtlerin kontrolündeki Kuzey Irak'ta barındıran' PKK'nin, ABD ve Türkiye arasında 'önemli çatlaklara' neden olduğunu belirtti.
Türkiye'nin Güney Kürdistan'daki PKK güçlerine karşı düzenlediği saldırılara dikkat çeken Barkey 'Ancak 25 yıllık çatışma ardından, çoğu Kürt 30 bin ölü ve PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın ABD desteği ile 1999'da yakalanmasından sonra Türk hükümeti ve ordusu karşıt mücadele kampanyasında gösterebilecekleri çok az şey olduğunun farkında ve kanlı çatışmanın sonunu net görememektedirler. PKK bugün de 20 yıl öncesi kadar yeni eleman ediniyor' dedi.
Ancak Barkey 'Kürdistan Üzerinde Çatışmayı Önleme' adlı raporunda olduğu gibi Kürt sorununun çözümünü PKK'nin 'tasfiye edilmesi' ile Türkiye ve Güney Kürdistan yönetimi arasında 'iyi ekonomik ilişkilerde' aramaya devam etti. Barkey 'PKK'yi geçilmez kuzey Irak'taki güç merkezinden etme ve Türkler ile Kürtler arasındaki düşmanlığa son vermenin her hangi çabasının' Irak'ın bu bölgesine 'istikrar getireceği' ileri sürülerek 'Irak'ın kuzeyi ne kadar istikrarlı ve güvenlikli olursa, ABD için geri çekilmede o kadar kolay olacak' dedi.
'ABD'nin rolü belirleyici olabilir'
'Şimdi olası bir çözümün işaretleri bulunuyor. Türk devleti, kuruluşundan bu yana geçen 80 yılı aşkın sürede ilk defa oldukça büyük Kürt azınlığının kaderini ele alıyor' diyen Barkey sorunun çözümü etrafında yaşanan tartışmalara dikkat çekti. PKK'nin, düşmanlıklara son verme ve Ankara ile Kürt siyasal temsilcileri arasında diyalogla başlayacak olan bir sürece karşın silahlı mücadeleye son vermeye hazır oldukları gibi uzlaşı sinyalleri verdiğini söyleyen Barkey şöyle devam etti:
'Ancak durum o kadar karmaşık ki Türkler ve Kürtlerin, bir anlaşmayı sonuçlandırmak için dışarıdan yardıma ihtiyaçları olacak. Her iki tarafta bu yeni açılımı baltalamayı çok sevecek fazla sayıda aşırı unsurlar var. ABD'nin bir rolü belirleyici olabilir. Washington, hem Türkiye ile hem de Kürtler ile olan olumlu ilişkisi sayesinde yardım etmek için güçlü bir konumda. ABD, Türkiye'nin asilere karşı operasyonlarda çok ihtiyaç duyulan lojistik destek sağlayarak ve uluslararası forumlarda PKK konusunda Türkiye'yi tutarlı bir biçimde destekleyerek iyi niyetini kanıtladı. Aynı zamanda Irak'ın Saddam Hüseyin rejiminden kurtarılmasındaki rolü dolayısıyla her yerdeki Kürtler arasında çok saygı duyuluyor.'
Kuzey ve Güney arasında nitelikli sanayi bölgesi önerisi
'Böylece, ABD güvenilir bir aracı olarak faaliyet göstererek PKK'yı demobilize etmeye yardımcı olabilir' diyen Barkey 'PKK'nın silahlarını Türk askerlerini teslim etmesi pek olası değil ancak Amerikan güçlerine teslim edebilir. Bunun karşılığında da (ABD) Türk hükümeti ve kamuoyunun güveneceği sıkı bir denetleme teklifinde bulunabilecek. ABD diplomatları da, birkaç PKK liderinin de bölgenin dışında sığınma bulmasını sağlayabilir ve Amerika yanlısı Kürt Bölgesel Hükümetinin Irak'ta kalmayı sürdüren Türkiye karşıtı asilerin eylem yapmasını önleyeceği güvencesini Ankara'ya verebilir. Böylece, birçok PKK asileri, evlerine dönebilir ve Türkler, şiddetin gölgesi olmadan Kürtlerin kültürel haklarının genişletilmesi amacıyla iç siyasi reformları konuşmaya başlayabilir' dedi.
Barkey, ABD'nin ayrıca, Türkiye ile Bölgesel Kürt hükümeti arasında ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla 'Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu ve Kuzey Irak'ı kapsayacak bir Nitelikli Sanayi Bölgesi'nin kurulmasını' önerebileceği belirtildi.
Barkey makalesini şu sözlerle bitirdi: 'On yıllarca, Kürt bataklığı, Türkiye'nin demokratikleşmesini engelledi ve Ankara'nın ABD ve AB ile ilişkilerini zayıflattı. Sayın Obama, belki seçim kampanyası sırasında, Kahire konuşmasını hazırlarken bile bu konuyu hiç düşünmemiş olabilir. Ancak, bu, Müslüman dünyasında göreli olarak çabucak ve önemli dış politika başarılarını sağlayabileceği bir konudur.' (ANF)
DTP operasyonuna tepki 0 Kommentare
Tunceli Sanat Sokağı'nda bir araya gelen 50 kişi, gözaltına alınan DTP'lilerin serbest bırakılmasını istedi.
Grup adına basın açıklamasını okuyan DTP Tunceli İl Başkanı Murat Polat, 29 Mart yerel seçimleri sonrası DTP'ye yönelik başlatılan operasyonların devam ettiğini ve gözaltılar ile DTP'nin bitirilemeyeceğini söyledi.
DTP'ye yönelik sivil siyasi darbenin halen devam ettiğini savunan Polat, "Kendilerine dokununca zıplayanlar, DTP'ye yönelik siyasi darbeyi devam ettirmektedirler. Kürt sorunu konusunda iyi şeyler olacak diyen devlet yetkilileri, ne zamanki bu lafı telaffuz ettilerse DTP'ye yönelik operasyon gözaltı ve tutuklama peşinden gelmektedir." dedi.
Kürt sorunun barışçıl çözümünün tutuklama ve gözaltından geçmediğini dile getiren Polat, kadın ve gençlik örgütlemesinin tamamen yasal olduğunu, ancak örgütlenmelerinin PKK/KONGRA-GEL örgütlülüğüne benzetildiğini ve çok sayıda arkadaşlarının gözaltına alındığını söyledi.
Gençlik meclis çalışmasının yasal olduğunu ifade eden Polat, "DTP yasal demokratik zeminde mücadele eden bir partidir. Ve TBMM'de grubu olan bir partidir. Bu partiyi illegalize ederek bir yere varma şansınız yoktur." şeklinde konuştu.
Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talimatı doğrultusunda büyük bölümü Tunceli'de olmak üzere Diyarbakır, Van, Bursa ve Ankara'da dün gece eş zamanlı düzenlenen operasyonda gözaltına alınan YDG üyesi 23 kişinin sorguları Tunceli Emniyet Müdürlüğü'nde devam ediyor.
(AA)
Rusya`da Moldova`ya 500 milyon dolar kredi! 0 Kommentare
Rusya, Moldova'nın dışında Kırgızistan, Moğolistan, Ermenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Belarus'a krizle mücadelede kredi verdi. Kırgızistan'ın Rusya'dan aldığı 2 milyar dolarlık kredi, ABD üssünün kapatılması tartışmaları ile gündeme gelirken, Belarus'un alacağı 2 milyar dolarlık kredinin son çeyreğini Moskova'nın ruble olarak vermek istemesi, iki başkent arasında gerginliğe neden olmuştu.
Rusya, Eurasec çerçevesinde eski Sovyet ülkelerinin krizle mücadelesine destek sağlamak amacı ile, 10 milyar dolarlık bir rakam ayırmıştı. (CiHAN)
Secimler iptal edilmeyecek 0 Kommentare
İran devlet televizyonunun haberine göre, Konsey seçimlerde büyük usulsüzlük olmadığını da kaydetti.
Haberde konuyla ilgili başka ayrıntı verilmedi.
`Kapitalizm krize savasla cagre ariyor!` 0 Kommentare
ABD, Çin, Fransa, İngiltere, Rusya, Almanya, Japonya, İtalya, Suudi Arabistan ve Hindistan, askeri harcamaların gözle görünür biçimde yükseldiği ülkeler olarak öne çıkıyor.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), dünyada askeri harcamalar ve çatışmalarla ilgili yıllık raporunu açıkladı. Buna göre geçen yıl askeri harcamalar önceki yıla oranla yüzde 4’lük bir artış gösterdi. Krizin derinleştiği, dünyada üretim ve ticaretin gerilediği bir yılda askeri harcamalar artmış durumda...
İlk elde söylenebilecek şey, krizin bu sektörü kamçıladığı biçiminde olabilir. Çok önceleri Lenin, “Savaş ekonomisi, kapitalist üretim sisteminin kendi çöküş evresinde bulduğu temel ikame politikalarını temsil eder” demişti. Bu tespit, bugün için de geçerlidir. Çok yönlü olarak işleyen savaş sanayi mekanizması, bir yandan ekonominin genel canlanması için bir kaldıraç rolü oynarken, diğer yandan krizlerin kaçınılmaz olarak yol açabileceği savaşlara hazırlık anlamı taşımaktadır. Her şeyden önce, savaş sanayinin ürünleri, büyük maliyetlerine karşın kolayca ve hızla tüketilebilen metalar karakterindedir. Bu, sermayenin yüksek kâr için gereksindiği yüksek devir hızına sahip olması anlamına gelmektedir. Milyonlarca dolara mal olan araç ve cephaneler, çok kısa sürede ve büyük miktarda tüketilebilmektedir. Para-Meta-Para biçiminde özetlenen devir, bu sayede yüksek bir hızla gerçekleşebilmekte, sermayenin yeniden üretime sokulabileceği ve kârın en yüksek derecede gerçekleşebileceği bir ortam yaratmaktadır. Savaş, bu bakımdan kapitalist kâr mekanizmasının özellikle kriz koşullarında, sevdiği biçimlerden en önde geleni olagelmiştir. Kuşkusuz bu alana ayrılan sermaye, devletlerin başka alanlara yöneltebileceklerinden kesilerek yapılmaktadır. Bunun için de, en az kâr getiren eğitim, sağlık, kültür gibi alanlardan yapılan kesintiler, savaş sanayinin kaynağını oluşturmaktadır. “Ölü yatırım”, “gereksiz harcama” gibi görülen bu alanlara yöneltilecek yatırımlar sürekli küçülürken, “savunma sanayi”nin sürekli büyütülmesinin nedeni budur. Savaş ekonomisi denilen şey, kapitalizmin olağan zamanlarında gösterdiği görece istikrarlı ve “sakin” görünümünü değiştirerek, hızla dönen ve yüksek kâr getirerek ekonomiyi “canlandıran” bir rol üstlenmektedir.
İRAN’IN ADININ OLMAMASI
Yukarıda adı geçen ülkeler içinde, geleneksel olarak her savaşta ve savaş kışkırtıcılığında önder konumunda olan emperyalist ülkeler dışında, Çin, Hindistan ve Suudi Arabistan’ı görüyoruz. Çin, “yeni süper güç” olma yolunda hızla ilerlerken, Hindistan (nükleer güce de sahip bir ülke olarak) bölgede kesintisiz bir gerilimin hem kaynağında hem de düğüm noktasında bulunmasından dolayı savaş harcamalarını artırmaktadır. Suudi Arabistan ise hiç kuşkusuz bütün gücünü ve temel stratejilerini ABD ile ortaklaştırmış bir ülke olarak, açık bir biçimde diğer Arap ülkelerine ve özellikle de İran’a karşı silahlanmaktadır. (Bu arada, ciddi bir savaş tehdit kaynağı olarak propaganda edilen İran’ın adının listede bulunmaması, ayrıca ilginçtir ve bir başka gerçeğe işaret etmektedir.)
SAVAŞ NE KADAR OLASILIK?
İçinden geçmekte olduğumuz koşullarda, emperyalistler arasında bir savaş fazla olası görünmüyor. Buna karşılık, yeni savaş alanlarının ve gerekçelerinin yaratılması konusunda hayli becerikli olan emperyalizm, doğrudan büyük bir dünya savaşına gitmeksizin “bölgesel” gibi görünen ama aslında etkileri bakımından dünya çapında olan savaşlar yaratmaktadır. Afganistan, Irak işgalleri bilinen örnekler. Ne var ki, hemen içimizde sürüp giden “Kürt savaşı”nın da bu kapsamda değerlendirilebileceğine dair kuvvetli işaretler bulunmaktadır. Orgeneral Başbuğ ve Başbakan R. T. Erdoğan, barış umutlarının güçlendiği, farklı çözüm önerilerinin ciddiyetle tartışıldığı bir ortamda, savaşın sürdürülmesinden ve şiddetlendirilmesinden yana açıklamalar yapmışlardır. Bu, başta İsrail olmak üzere, dünyanın belli başlı silah üreticisi şirketlerinin tümünün ortak arzusudur. Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl, demokratik bir biçimde çözüme kavuşturulması, önemli bir tüketim alanının ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Zırhlı araç, helikopter, yakın temas silahları gibi, en pahalı ve en kolay tüketilen savaş araçlarının üretiminde söz sahibi olan ülkeler (başta ABD, İsrail ve Almanya) barışçı çözüm ihtimali karşısında hassas davranmaktadır.
Krizin derinleşerek sürdüğü günümüz koşullarında, savaş sanayinin bir kurtarıcı rolü üstlenebilmesi için, daha yaygın ve şiddetli savaş alanları yaratılmasının bir çözüm ve çıkış olarak değerlendirildiğini gösteren pek çok işaret arasında, bu bizi en yakından ilgilendirenidir. Kapitalizmin savaşın kaynağı olarak tanımlanması, bu çerçevede gerçek anlamını bulmaktadır.
Aydin Cubukcu
Evrensel
Elefteros gazetesi kapanıyor, gazeteciler greve gidiyor 0 Kommentare
ATİNA - Yunanistan'da Elefteros Tipos gazetesinin kapanmasını protesto etmek için basın mensuplarına genel grev çağrısında bulunuldu.Atina Gazeteciler Sendikası (ESHİA), tüm üyelerinden, bugün saat 17.00'den yarın 17.00'ye kadar yapılacak greve katılmalarını istedi.ESHİA, Elefteros Tipos gazetesinin kapanmasıyla 450 basın çalışanının işsiz kalacağına dikkati çekti.Sendikanın çağrısını duyuran Atina Haber Ajansı (ANA) da yarın saat 17.00'ye kadar çalışmalarını durdurduğunu bildirdi.Bu arada, Yunanistan'ın en büyük iş adamlarından Teodoros ve eşi Yanna Angelopulos'a ait Elefteros Tipos gazetesinin, sürekli zarar etmesi nedeniyle yarın son sayısını çıkararak, kapanacağı açıklandı.Elefteros Tipos gazetesini 3 yıl önce satın alan Angelopulos'un medyadan tamamen çekilme kararı aldığı da kaydedildi.ANF NEWS AGENCY
DNA testi doğruladı: Ceset Hasan Ergül'e ait 0 Kommentare
İHD’den Günlük gazetesine destek ziyareti 0 Kommentare
Yayla yasağı ‘Koçerciliği’ de bitirdi 0 Kommentare
Tahran’daki gösterilerin bilançosu ağır 0 Kommentare
Ölen askerin ailesi tören istemedi, devlet cenazeye el koydu 0 Kommentare
KANSER HASTASI GÜLER ZERE'YE ÖZGÜRLÜK! 0 Kommentare
SİVAS KATLİAMININ 16. YILINDA DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI ve LAİKLİK İÇİN MÜCADELE HAFTASI 0 Kommentare
2 Temmuz 1993 tarihinde, Pir Sultan Abdal’ı anmak üzere Sivas’a giden 33 insanın Madımak Oteli’nde yakılarak katledilmesi, Türkiye’nin aydınlığına, çağdaşlığına, demokrasi ve laikliğe, halkların kardeşliğine, birarada yaşama kültürüne, çeşitliliğe darbe vurmayı amaçlayan hain bir plandı. 16 yıl önce Sivas’ta gerçekleşen gerici, şeriatçı, faşist katliam devletin ve güvenlik güçlerinin gözetiminde yaşandı. İnsana, aydınlığa, düşünce özgürlüğüne düşman ırkçı ve şeriatçı güçler, “Şeriat isteriz”, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” sloganları atarak savunmasız insanları bir otelde kıstırdılar, oteli ateşe verdiler ve tarihe karanlık bir sayfa eklediler. Madımak katliamı, demokrasi, eşitlik ve özgürlük düşmanlarının; toplumsal, inançsal ve kültürel farklılıkları yok sayıp tek tip yurttaş yaratmaya çalışan egemen zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyet, katliamın her aşamasını planlamış, maşa olarak da 2 Temmuz öncesinde Sivas’ta konuşlandırdığı ırkçı, gerici, şeriatçı, faşist güçleri kullanmıştır. Sivas’a Yol Ulumuz Pir Sultan Abdal’ı anmaya giden aydın, yazar, sanatçı canlarımız profesyonel bir katliam planı ile ablukaya alınmış, Madımak Oteli’nin yakılmasına kadar olan tüm süreç ilmik ilmik örülmüştür. Katliamın üzerinden 16 yıl geçti. Ne Madımak’ta yakılan ateş söndü, ne “Çok şükür yurttaşlarımıza bir şey olmadı” diyen Çiller, ne “Bu kadar ölü futbol maçında bile oluyor diyen” Mesut Yılmaz unutuldu, Ne “gazanız mübarek oldu” diyen Temel Karamollaoğlu, ne Sivas katillerinin avukatlığına soyunan Şevket Kazan, ne de 8 saat boyunca savunmasız insanların bir otelde kıstırılmasına seyirci kalan DYP_SHP iktidarı unutuldu. Sivas Katliamı’nın 16. yılını geride bırakıyoruz. Geçen süre içinde çok hükümet değişti ancak “Madımak Müze Olsun” çığlığımıza yanıt gelmedi. Verdiğimiz, demokrasi, laiklik, barış, bütün bu kavramların ötesinde vicdani mücadelemiz sonucunda mevcut AKP Hükümeti Madımak Oteli’ndeki kebapçı dükkânını kapatmak zorunda kaldı ama otel hala müzeye dönüştürülmedi. Katliamın altyapısını oluşturan sosyal, psikolojik, inançsal, kültürel ve siyasal sorunlar zamana yayılarak unutturulmaya çalışılsa bile bu çabanın beyhude olduğu her 2 Temmuz yıldönümlerinde yüz binlerce insanımızın katıldığı görkemli anmalarla görülmektedir. Madımak Müze olmalıdır, olacaktır. Bu talep sadece Alevilerin talebi değildir. Bu talep çağdaşlıktan ve laiklikten yana olan tüm kesimlerin ve insanlığın vicdanına ait bir sestir. Bu talep, emperyalizme, faşizme, gericiliğe, cinsiyet ayrımcılığına, faili meçhullere, haksız gözaltılara, IMF ve Dünya Bankası politikalarına, özelleştirmelere, neoliberal politikalara karşı bağımsızlık, emek, demokrasi, barış, halkların kardeşliği, insan hakları, eşitlik, özgürlük mücadelesi veren herkesin talebidir. Bu talep, her türden sömürüyü devam ettirmek için dini ve etnik köken ayrılıklarını kullanan ırkçı ve gerici çevrelere karşı direnen herkesin talebidir. Bu talep, karanlığa karşı aydınlığı savunanların talebidir. Ve, birgün karanlıklar aydınlığa kavuşuncaya, Sivas, Maraş, Gazi, Ümraniye, 1 Mayıs katliamlarını planlayanların gerçek yüzleri ortaya çıkıncaya kadar bu Pir Sultan direnişi de bu talep de sürecektir. Ve o güne kadar;Sivas Katliamı unutulmayacak, unutturulmayacaktır. Her yıl olduğu gibi bu yılda Sivas’da Madımak Oteli’nin önünde olacağız. İstanbul'da Kadıköy Meydanı’nda buluşacağız.PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ
Adana’da Devlet Terörü 0 Kommentare
Adana’da DHF’ye yönelik baskılar artarak devam ediyor. Sözde ihbarla gece yarısı evleri basan jandarma, DHF çalışanlarını suçlu gibi gösterip çevrediki insanlara psikolojik baskı uyguladı. Jandarma, DHF sempatizanı ailelerin evlerini, yasak yayın bulundurmak iddiasıyla gece yarısı basarak arama yaptı. Baskın yapan jandarma aileleri suçlayacak bir delil bulamayınca bu sefer evleri ziyaret eden DHF çalışanlarını “illegal” kişiler olarak göstermeye çabaladı.Gece yarısı evler basıldıDün gece sabaha karşı gece 03.30 sularında jandarma tarafından sözde bir ihbar gözetilerek Adana’nın Sarıhamzalı beldesinde 4 eve yönelik baskın düzenlendi. Baskının nedeni olarak satılan kitapların alınarak yasa dışı bir örgüte yardım ve yataklık edilmesi gösterildi. 4 evdede psikolojik bir baskı oluşturmaya çalışan jandarma evde herhangi bir yasa dışı kitap bulamayınca ev halkına çeşitli isimler sorarak bu kişileri “illegalleştirmeye” çalıştı. Yine aynı beldede 4 gün önce de bir evin benzer bir bahaneyle jandarma tarafından basılmıştı. ‘Yıldırma politikası mücadelemize ket vuramayacaktır’Baskınlara ilişkin açıklama yapan Adana Demokratik Haklar Derneği, demokratik haklar mücadelesinin suç olmadığını bir kez daha yineledi. Açıklamada, demokratik haklar mücadelesinin güçlenmesi ile gerici siyasi iktidarın saltanatını sürdürmek için devlet aygıtının zor gücünü devreye sokacağı belirtilerek, şunlara değinildi: “Tekrar yineliyoruz Demokratik Haklar mücadelesi meşru bir mücadeledir yıldırılamaz, engellenemez! Meşruluğumuz cografyamızın sahsında dünya ezilen halkının bağrından kopan ve her gün büyüyüp gelişen, yeni bir dünya özleminden beslenen umut dolu bir geleceği beraberinde getirecektir. Baskı ve yıldırma politikası mücadelemize ket vuramayacaktır.”
Temiz arkadaş nitelikli dolandırıcı 0 Kommentare
Başbuğ’un emri yoksa, yazamaz 0 Kommentare
Ufuk Uras'tan yeni bir sol parti 0 Kommentare
İSMAİL SAYMAZ İSTANBUL - En kitlesel sosyalist parti Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) bölünüyor. Bağımsız Milletvekili ve eski ÖDP lideri Ufuk Uras’ın lideri olduğu ‘Özgürlükçü Sol Hareket’ (ÖSH) kanadının Sosyal demokrat Halkçı Parti (SHP) ve 10 Aralık Hareketi ile birleşeceği ileri sürülüyor. Bu üç grubun, Ufuk Uras’ın liderliğinde yeni ve kitlesel bir sol parti kurması bekleniyor. Aslında, Uras’ın ayrılık yolundaki en belirgin adımı, geçen hafta Adana’da başlattığı ‘A’dan Z’ye’ (Adana’dan Zonguldak’a) hareketiydi. Amacını da “AKP ve CHP karşısında sol seçenek üretmek” sözleriyle açıklamıştı. Uras’ın bugün ÖDP’den istifa etmesi, ÖSH’lilerin de partiden ayrılması bekleniyor. 7 Haziran’da ise SHP 2. Olağanüstü Kurultayı yapıldı. Kurultayda onaylanan, ‘Çağdaş Solda Büyük Buluşma’ adlı taahhütnameye göre SHP; yeni sol parti için adını, tüzük ve programını değiştirme sözünü verdi. Yeni oluşumu savunan Hüseyin Ergün başkanlığa seçildi. Siyasi kulislerde, Uras ve ekibinin SHP’ye katılacağı, SHP’nin birleşme sonrasında adı ve amblemini değiştireceği, Uras’ın da yeni partinin lideri olacağı ileri sürülüyor. DİSK’in kurduğu ve Prof. Dr. Burhan Şenatalar’ın sözcüsü olduğu 10 Aralık Hareketi ile Alevi Bektaşi Federasyonu yöneticilerinin de oluşuma katılacağı belirtiliyor. Uras, Radikal’in ısrarlı aramalarına rağmen konuşmaktan kaçınırken SHP Genel Başkanı Hüseyin Ergün, iddiaları doğruluyor. CHP’nin sağ siyasette AKP ile MHP’nin arasına yerleştiğini, çağdaş sol partiye ihtiyaç duyulduğunu belirten Ergün, buluşmanın adresi olarak, yaygın örgütlenmesi, seçime girme hakkı ve 26 bin üyesiyle SHP’yi görüyor. Prof. Dr. Burhan Şenatalar ise projenin şimdilik temenniden ibaret olduğunu, gruplar arasında resmi görüşme yapılmadığını söylüyor. Tartışmalar sürerken, ÖDP 20 -21 Haziran’da 6. Olağan Kongresi’ni yapacak. Başkanlık Kurulu’ndan Alper Taş, Uras’ın ÖDP’nin sağında kalan sosyal demokratlarla birlik kurmaya yöneldiklerini belirterek, “Memlekette sosyal demokrat partiye ihtiyaç var ama bu sosyalistlerin işi değil” diyor. Taş, ÖDP’nin yeni dönemde antikapitalizm ve antiemperyalizm vurgusunu öne çıkaracağını da kaydediyor. Bir bölünmenin öyküsü: Ulusalcılar, özgürlükçüler Ufuk Uras, 1996’da kurulan ÖDP’nin kurucu genel başkanıydı. Görevinden 2003’te ayrıldı. Dört yıl sonra, Şubat 2007’deki beşinci kongrede yeniden genel başkan oldu. İlk ayrılık, bu kongrede baş gösterdi. Aynı yıl temmuz ayında genel seçimler vardı. ÖDP seçimlere girmeye hazırlanırken Uras, DTP’nin desteğiyle bağımsız milletvekili adayı oldu. Zaten çatırdamaya başlayan ÖDP, fiilen bölündü. Uras’la hareket edenler seçim kampanyasına katılırken, ileride Devrimci Dayanışma (DD) adını alacak muhalefet, Uras’a değil destek, oy bile vermedi. Geçen yıl Taraf gazetesindeki bir yazıda, DD’lilerin yönettiği Birgün gazetesinin toplantısında, eski yazarları Hrant Dink hakkında ‘Kovun Ermeniyi’ denildiği öne sürüldü. Bu iddia asılsız çıksa da, Taraf’taki kimi yazılarda, DD’lilerin ulusalcı, hatta Ergenekoncu oldukları savunuluyordu. Hesaplaşma, Taraf ile Birgün arasında sürerken, Uras sosyalistlerin hiç de hazzetmediği Zaman’daki söyleşisinde, partide ulusalcıların olduğunu söyleyince karşılıklı suçlamalar başladı. Uras, bu yıl genel başkanlık yetkisini kullanarak, 21 Haziran’daki olağan genel kurulu beklemeden olağanüstü kongre kararı alınca saflar tümden ayrıldı. Urasçılar kendilerini ‘Özgürlükçü Sol Hareket’ diye adlandırırken, muhalifler DD adını aldı. Olağanüstü kongre, 1 Şubat 2009’da yapıldı. Uras, koltuğunu DD’nin adayı Hayri Kozanoğlu’na kaptırdı. Uras’a düşen hem genel başkanlıktan hem de partisinden ayrılmak oldu.
15-16 Haziran, Demokrasi için Birlik Mücadelesinin Kolektif Belleğine 0 Kommentare
16 Haziran 2009 Salı Saat 00:44
İstanbul halkı, bundan yaklaşık 40 yıl önce büyük bir işçi ayaklanmasına tanık oldu.
İstanbul halkı, bundan yaklaşık 40 yıl önce büyük bir işçi ayaklanmasınatanık oldu. Devlet ve sermayeden bağımsız bir sendikacılığın önünü kesmeküzere Meclise sunulan bir yasa tasarısı, iki gün boyunca farklısendikalara üye işçilerin işyerlerini terk ederek, İzmit’tenİstanbul’un merkezine uzanan bir hatta hayatı felç etmeleri sonucunudoğurdu. Egemen güçler, bu büyük toplumsal hareketten duydukları korkununbedelini halka aradan bir yıl geçmeden 12 Mart darbesi ile ödettiler.Emekçilerin dostları ise, 15-16 Haziranda “uyanan bir dev”olarak algıladıkları işçi sınıfının rolü üzerine etkileri bugüne değinuzanan sonuçlar çıkarttılar. Çatı Partisi Girişimi, bu önemli toplumsalhareketlenmeyi 2009 Türkiye’sinin sorunlarını gündemleştirerekanmayı tercih ediyor.2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziran’ı anmak, Türkiye’ninemekçilerinden umudu kesmemek demektir. Geleneksel kurumsal siyasetin vemilliyetçiliğin kuşatması altındaki emekçilerin, özgüçlerinegüvendiklerinde kardeşleşebileceklerini bilmektir.15-16 Haziran Direnişi, işçi sınıfı, siyaseti sadece siyasetçilere ait birmesai olarak gördüğünde, Meclisten yoksulların çıkarına bir yasaçıkmayacağını yaşayarak öğrenmek demektir. “Teşvik ve İstihdamPaketi” yolu ile sermaye gruplarının maliyetlerinin işsizlik fonununyağmalanması aracılığı ile emekçiler tarafından paylaşılması dayatmasınıyaşayan emekçiler, 2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziranı bir kez dahakavramak durumundadırlar. Maliyetlerin toplumsallaştırılması,özelleştirmeler ve işten çıkarmalar yolu ile karların giderek daha az eldetoplanması, birleşerek sokağa inmeyen işçilerin ödedikleri bir diyettir.15-16 Haziran, Kriz Türkiyesi’nde işte bu yüzden hiçbir zamanolmadığı kadar günceldir.Bundan 39 yıl önce sıcak bir haziran sabahı fabrikaları boşaltan işçiler,sadece Hükümete değil Meclise, bürolara, salonlara sıkışan siyasetinsınırlarını göstererek, sol muhalefete de bir uyarı yapmıştır. Toplumsalpolitikanın kurumsal politikadan farklılığı, demokrasi mücadelesini seçimittifaklarından, siyasal pazarlıklardan öteye taşımak isteyen PartiGirişimimizin ayırdedici yönlerinden biridir. Bu yüzden Haziran işçiayaklanması, Demokrasi için Birlik mücadelesinin kolektif belleğinedahildir.2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziran Direnişi, İstanbul’u sömürüve yağmadan kurtarmak için yola koyulmak, “Bekle biziİstanbul” demektir.2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziran, emekçilerin siyasal, etnik, dinselaidiyetleri aşarak birlikte hareket ettiklerinde Halkların Kardeşliğinesahip çıkacaklarını savunmaktır. 15-16 haziran, solun işçi sınıfındankopmaması için bir uyarı, işçi sınıfının halklaşması ihtiyacıdır. ÇatıPartisi Girişimi, kadınların özgürlük mücadelesine, köylülerinmülksüzleşmeye karşı direnişine, Alevilerin inanç hürriyetine, yoksulMüslümanların inançlarını devletin sultasından kurtarmaları hasretine,gençlerin demokratik bir yaşam kavgalarına sahip çıkmayı toplumsalmücadelenin bileşenleri saymaktadır.2009 Türkiye’sinde 15-16 Haziran, Meclisten çıkan krizle sahtemücadele paketlerini adresine iade etmek için ortak bir akıla ihtiyaçduyduğumuzu hatırlatmak demektir.Bugün 15-16 Haziranı anmak, özgürlük, barış ve emek güçlerine kendikurumsal özel dünyalarından çıkma; birleşerek sokağa, halka, yaşama geridönme çağrısıdır. Çatı Partisi Girişimi, Kürt halkının gerçekleştirdiğiSerhildan’larla 15-16 Haziranları aynı özgürlük arayışının öğelerisayıyor.Çatı Partisi Girişimi, 15-16 Haziranı anıyor, tarihe bıraktığı dersleriçıkarmaya hazır olduğunu teyid ediyor.Çatı Partisi Girişimi Geçici KoordinasyonuİrtibatAyhan Bilgen
Dersim'de patlama 0 Kommentare
Dersim''in Esentepe Mahallesi'nde patlama meydana geldi.
Esentepe Mahallesi'ndeki derede saat 18.00 sularında meydana gelen patlama korkulu anların yaşanmasına neden oldu. Patlamanın ardından çok sayıda polis olay yerine sevk edilirken, patlamanın meydana geldiği bölgede aramalar yapıldı. Dersim Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı bomba imha ekipleri de olay yerine giderek incelemelerde bulundu.DİHA
Adana'da 4 çocuğa daha ağır ceza 0 Kommentare
DTO ,Rusya`nin girisiminden rahatsiz 0 Kommentare
DTO Baskani Pascal Lamy , `Daha once yasanan uyelik sureclerinde ulkeler tek tek uye oldular. Blok halinde hic bir ulke grubu ,DTO uyesi olmadi.` dedi.
Rusya ve Kazakistan`in DTO uyelik ile gorusmeleri 1990`li yillarin ortalarinda baslamisti. Ancak bu iki ulkenin tutucu devlet politikalari ve dogalgaz ,petrol ,ulasim ve telekomunikasyon gibi sektorleri yabanci sermayelere acmamalarindan dolayi uye olamamislardi.
Rusya Basbakani Vladimir Putin `Rusya ,DTO`ya girecekse Kazakistan ve Beyaz Rusya ile ayni zamanda girecek` sekilinde bir aciklama yapmisti. (Gencligin Sesi)
kaynak : vesti.ru